kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
08 Eylül, 2024, Pazar
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
olay köşe yazısı üstü

Kıbrıs Davası Tavize Gelmez

26 Temmuz 2019, Cuma 09:34

Akdeniz’i kontrol eden dünyayı kontrol eder.

19.Yüzyılın ikinci yarısında dünyayı şekillendiren ve ‘Yeni Dünya Düzeni’ adını verdikleri program ile sermayeyi ellerine geçiren emperyal güçler, şimdi de Doğu Akdeniz ve Kıbrıs üzerinde var olan enerji ve hidrokarbon yataklarına sahip olmak için her türlü oyunu sahneliyorlar.

Yüzyıllar boyunca, Batı’dan Doğu’ya tüm yayılmacı seferlerde, Kıbrıs, birinci derece stratejik bir rol oynamış ve sıçrama tahtası görevi görmüştür. Kıbrıs, Türkiye açısından da kendi güvenliği açısından çok önemli rol oynamaktadır. Kıbrıs adasının hakimiyetini elinde bulunduran güç, birçok açıdan, muhtelif stratejik hedefleri de kontrol etmiş olur . Ortadoğu petrolüne giden deniz yollarına hâkimiyet, Süveyş kanalı bölgesini ve Ortadoğu ve Afrika havzasına hâkimiyeti elinde bulundurabilir. Bunun yanı sıra ada, hava gücünün her yöne yönlendirilmesinde de elverişli bir konuma sahiptir

Uzmanlar tarafından yapılan tespitler, Doğu Akdeniz’de toplam değeri 3 trilyon doları bulan doğalgaz yatağı bulunduğunu gösteriyor. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tahminlerine göre Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzasında 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor. Yine Nil Delta Havzasında yaklaşık 1,8 milyar varil petrol, 6,3 trilyon metreküp doğalgaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz yatağı olduğu tahmin ediliyor. Kıbrıs Adası çevresinde olduğu düşünülen 8 milyar varil petrol yatağının dışında ‘Heredot’ olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda ise toplam 3.5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunduğu tahmin ediliyor.

Hidrokarbon meselesi, yani Akdeniz’in Kıbrıs adasını çevreleyen bölümlerindeki yer altı kaynaklarının kullanımı sorunu ilk olarak 2011 yılında gündeme gelmişti. Konu aslında, Ankara’nın, bugün sadece Rumlar tarafından temsil edilen ancak uluslararası planda adanın tek tanınan devleti konumunda olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, deniz sınırlarını belirlemek amacıyla Akdeniz’in kıyı devletleriyle anlaşma yapma hakkına karşı çıkmaya başladığı 2003 yılından bu yana gündemde. Ankara, Rumların tüm adayı temsil etmediğini ve sahip çıktıkları bazı bölgelerin Türk kıta sahanlığı ile çakıştığını söylüyor.

Türkiye, 2007 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede petrol ve gaz arama için uluslararası ihale açmasına karşı çıkmıştı. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, bir kıyı devletin, kara sularının kenarından 200 deniz miline kadar münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkı bulunuyor. Adada iki toplum arasındaki sorunu görmezden gelen Kıbrıs Cumhuriyeti, bugün olduğu gibi, 2008 yılında da, Türk savaş gemilerinin adanın güney sahillerinde kendi adına hareket eden Norveç araştırma gemilerini taciz ettikleri gerekçesiyle Birleşmiş Milletler düzeyinde protestoda bulunmuştu. Ankara, Norveç gemilerinin Türkiye'nin kıta sahanlığı içinde olduğunu savunup, Rumlardan uluslararası ihale çağrılarını sonlandırmalarını istemişti. Bu uyarıya kulak asmayan Kıbrıs Cumhuriyeti, İsrail parsellerinde de ruhsatlı olan Amerikan Noble Energy şirketine, kendi münhasır ekonomik bölge sınırları içinde gösterdiği, İsrail’le ortak çizgiye yakın olan fakat Ankara’nın itiraz ettiği alanda bulunmayan 12’nci parselde hidrokarbon arama ruhsatı verdi. Kıbrıs’a 185 km mesafede olan bu parsel kısaca “Afrodit” olarak biliniyor ve İsrail’in “Leviathan” parselinin hemen yanında bulunuyor. Parselde 200 BCM civarında doğal gaz bulunduğu yönünde hesaplar var. Bu da Kıbrıs’ın yıllık gaz ihtiyacının 200 katı.

 

Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin 572 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak 3 trilyon dolarlık doğalgaz rezervleri üzerinde büyük oyun oynanıyor. Yunanistan ve Rumlar, Mısır ve İsrail’in Türkiye karşıtlığını, Lübnan ve Libya’nın ihmalini fırsata çevirmeye çalışıyor. Türkiye oynanan bu oyunu bütün yönleriyle deşifre etmek için fatih ve yavuz sondaj arama gemisini bölgeye göndererek emperyalist ve yayılmacı bu ülkelerin oyununu bozdu.

Ankara; Rumların, Kıbrıs Cumhuriyeti adına 2003’te Mısır, 2007 ‘de Lübnan ve 2010’da İsrail ile imzaladığı münhasır ekonomik bölge anlaşmalarına haklı olarak karşı çıkıyor. Zira Doğu Akdeniz’de sular altında yatan rezervlerden kıyı ülkelerin hepsi azami pay kapmak istiyor. Kıbrıs sorunu bugün bir de bölgesel enerji denkleminin parçası haline gelmiş durumda. Bunu, bölgesel enerji denklemi Kıbrıs sorununun parçası haline geldi şeklinde de okuyabilirsiniz. Öyle ki kimi uzmanlar daha şimdiden Kıbrıs’ı “hidrokarbon adası” olarak tanımlıyor. Elbette, Suriye, Lübnan, Filistin ve hatta Mısır’da bugün yaşanan ve bundan böyle yaşanacak siyasi gelişmeler Doğu Akdeniz’deki enerji denklemini derinden etkileyecek görünüyor. Yıllar boyu Kıbrıs sorunu konusunda perde arkasından hareket etmekte tercih kılan ABD’nin durup dururken Kıbrıs Cumhuriyeti’nden “stratejik ortak” olarak söz etmesi tesadüf olabilir mi? ABD’ye ek olarak İsrail ve Mısır gibi bölgesel güçlerin, Rusya’nın ve Avrupa’nın dev şirketlerinin de denkleme dahil olduklarını hatırlatmakta fayda var.

 Ocak 2019’da GKRY, Yunanistan, İtalya, İsrail, Mısır ve Ürdün Kahire’de gerçekleştirdikleri toplantıda imzaladıkları işbirliği anlaşmaları ile Türkiye ve KKTC’yi dışlayan Doğu Akdeniz Gaz Forumunu kurdular.Rumlar ABD-AB-İngiltere ve İsrail-Mısır-Lübnan bloklarını oluşturdular. Ayrıca ABD’li ExxonMobil-Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Kore Kogas ve Katar QatarPetroleum gibi dev enerji şirketlerini bölgeye çağırdılar. Rum tarafı bu enerji şirketleri ile anlaşmalar yaparak bölgeyi araştırmaya açmıştır. Yapılan anlaşmalarda ne Türkiye ne KKTC dikkate alınmıştır. Oysa söz konusu olan sahalarda çıkarılacak olan doğal gaz ve petrol üzerinde bölge ülkeleri olan Türkiye, KKTC, Mısır, Lübnan, GKRY, Suriye, İsrail ve Filistin hak sahibidir. Buna karşılık GKRY Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge olduğunu öne sürdüğü Afrodit sahasını 13 parsele ayırmıştır. Daha sonra bu sahaları uluslararası katılım ile ihaleye açmıştır. Bu hukuksuzluğa rağmen KKTC’nin hakları Birleşmiş Milletler tarafından tescil edilmiştir. Hem siyasi eşitlik hem eşit egemenlik hakkı tanınmıştır. Bu hak sadece paylaşım hakkı değil, kaynakların aranması ve geliştirilmesi sürecinde de birlikte hareket edilmesini zorunlu kılmıştır.

Kıbrıs Adası, özellikle Annan Planı'nın gündeme gelmesi sürecinde bir kere daha uluslararası kamuoyunun ilgi alanına girmiştir. Stratejik konumuna bağlı olarak, Türkiye'nin güvenlik balgamında en hassas dengelerinden birisini oluşturan Kıbrıs Adası, basta İngiltere ve Amerika olmak üzere Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Avrupa Birliği ülkeleri açısından da askeri önemini korumaktadır. Bugün gelinen noktada AB ve Annan Planı'nı destekleyenler tarafından hararetle savunulan konu ise, Türkiye'nin adadaki askeri mevcudiyetine derhal son vererek askeri gücünü geri çekmesi ve Kıbrıs'ta sadece bir tören birliği bırakmasıdır. Oysa bugün İngiltere, ABD, AB ülkeleri ve BM'e bağlı askeri güçler Kıbrıs'ta farklı nedenlerle de olsa görev basındadır. Coğrafi konumu göz önüne alınarak, İskenderun Körfezi'ne doğru uzanan bir uçak gemisine benzetilen Ada, her dönem stratejik önem ve özelliğini korumuştur. Türk askerinin adadan geri çekilmesi, bugünkü şartlar çerçevesinde Türkiye açısından kabul edilemez bir durumdur.

Tüm bütün bu olaylar cereyan ederken küstah Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’yi suçlarken  Cumhurbaşkanımız  Recep Tayyip Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "Türkiye, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesindeki yasadışı faaliyetine son vermeli. Avrupa Birliği bu konuda zayıflık sergileme niyetinde değil" açıklamasına tepki gösterirken, "Biz Kıbrıs'ta garantörüz, Yunanistan garantör, İngiltere garantör; peki sen nesin?"

"S-400 sistemini sıradan bir tartışma olarak görenler varsa bu büyük fotoğrafı okuyamıyor demektir. Biz hiçbir Suriyeli'ye maaş bağlamadık. Doğu Akdeniz'deki petrol ve doğal gaz arama çalışmalarını basit bir şey olarak görenler varsa bu konudan bir şey anlamıyor demektir. Biz bize ayrılmış yerlerde aramalarımızı yapıyoruz. 4 gemimiz var, bunlardan ikisi sondajdır ikisi de aramadır. Artık bunlar bize ait gemiler.

"Birileri kaşını gözünü oynatırsa, biz de bütün fırkateynlerle, uçaklarla beraber gerektiğinde gemilerimizin yanında yerimizi alıp çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Talimat vermişler tutuklatacaklarmış gemilerdekileri, avucunuzu yalarsınız, neyi tutuklatıyorsunuz. Şu anda çalışmalarımız devam ediyor.  Filistin, Libya, Irak'taki çekişmeleri mahalli çekişme olarak görenler varsa hiç kusura bakmasınlar ayakta uyuyorlar demektir. Biz bir kabile devleti değiliz. Bizim devraldığımız tarih 2 bin 200 yıla dayanıyor.

"Fransa Cumhurbaşkanı bizim bu aralardan çekilmemizi istiyor. Biz buralara kıyıdaşız. Biz Kıbrıs’ta garantörüz. Yunanistan garantör, İngiltere garantör. Peki sen nesin? Total şirketi adına sen böyle bir açıklama yapıyorsan, vekâletini göster. Demek ki cumhurbaşkanlığını bırakmış avukatlığa başlamışsın.” dedi.

Cumhurbaşkanımız ERDOĞAN’ın hem Fransa ve hemde diğer AB ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumuna verdiği bu cevap KKTC Başbakanı Ersin TATAR ve Dışişleri Bakanı Kudret ÖZERSAY’ı da cesaretlendirdi.

KKTC Başbakanı Ersin Tatar: Karşımızda uluslararası bir koalisyon var. Amaçları Türkiye’yi Anadolu’ya hapsedip Kıbrıs’ı almak. Ama Türkiye, siyasetiyle, dik duruşuyla Doğu Akdeniz’deki hak ve iddialarından taviz vermeyeceğini göstererek tezghı bozdu. 74 ruhu yeniden canlandı. Türk halkına ve Erdoğan’a, KKTC’ye destekleri için minnet duyuyoruz.”

Yine KKTC Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yatakları konusunda ise "bazı gerçeklerin hala sorgulanmadığını" vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Öncelikle bu kaynaklar her iki topluma aittir. Bir diğer ifadeyle, Kıbrıs Türk'ü ve Rumlar bu kaynakların müşterek sahibidir. Ama, bu sorgulanmadı. Hatta bu gerçek, Yunanistan tarafının New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalarda bile kabul edildi. AB ve BM tarafından da kabul edildi. BM Genel Sekreteri'nin pek çok raporunda da bu açık şekilde belirtildi. Biz bu karbon yataklarının müşterek sahibiyiz. Bu çok önemli unsur göz ardı edilemez." diyerek T.C.Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın AB ve Fransa gibi küstah devletlere verdiği cevap ile çelişmeyerek adeta Türkiye ile KKTC’nin her zaman birlik içerisinde hareket ettiklerini ortaya koymak açısından önemlidir. 

Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış harekâtında mali yükümlülüğü ve ambargoları dahi göze aldığı halde asla Ada’da yaşayan Türk halkının güvenliğini ve egemenlik hakkını taviz ve pazarlık konusu etmemiştir. Bugün adada barışı ve adada yaşayan Türk toplumunun güvenliğini sağlamak amacıyla TSK’ni temsilen bulunan unsurların vazifesi, “Kıbrıs’ta güvenilir bir barış antlaşması sağlanana kadar, sorumluluğuna verilmiş olan bölgede, garantör devletlerden biri olan Türkiye’nin hak ve menfaatlerini, KKTC’nin varlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır”.

Onun için Kıbrıs’ın üzerinde oynanmak istenen oyunlar, gerek Türkiye ve gerekse Kıbrıs Türkleri tarafından asla kabul edilmemeli ve beyanatları ile birbirlerini destekler mahiyette olmalıdır.

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Ulvi Keser ‘’Kıbrıs adasının 1878 yılında İngiltere tarafından kiralanmamış, tam tersine Rusya karşısında Osmanlı İmparatorluğu’nun artık gücünün kalmadığını gören İngiltere tarafından savunma ve stratejik güvenlik hattının Ortadoğu’dan başlayarak Kıbrıs adasının tam ortasından geçen ve Cebelitark’a kadar uzanan hatta çekilmesiyle İngiltere ve müttefiklerinin Avrupa’nın en güneyindeki sınırını teşkil ettiğini, 1878’de olduğu üzere, 1914 ve sonrasında bu hatta hangi güçler varsa bugün de aynı güçler burada bulunduğunu, İngiltere stratejik öneme haiz, intelijans ve kontr-intelijans amaçlı kullanılan üslerinin dışında espiyonaj faaliyetleri için de burada olduğunu Fransa da aynı şekilde Charkes de Gaulle uçak gemisiyle bu bölgede bulunduğunu. ABD’nin  6. Filosu, NATO’nun Stanavformed deniz gücü, Rus donanması ve son olarak Ukrayna’dan bir uçak gemisi satın alan Çin de Doğu Akdeniz’de bulunmasının değerlendirildiğinde 1967’den bu yana çözülemeyen Kıbrıs uyuşmazlığının ne kadar karmaşık olduğu da ortaya çıkıyor.

Kıbrıs adası Doğu Akdeniz’de işgal ettiği stratejik pozisyon nedeniyle dünyanın kaynayan kazanlarından birisi olmaya devam etmektedir. Son 100 yıllık süreç bu ada etrafında yaşanılan çatışma, mücadele ve savaşların boyut değiştirdiğini, artık bazılarınca söylendiği üzere Kıbrıs’ın sadece Kıbrıslı Türklerle Rumlar ya da Garanti Antlaşmasına imza atan Türkiye ile Yunanistan arasında bir sorun olmadığını, istihbarat ve istihbarata karşı koyma yanında özellikle ekonomik güvenlik ve çıkar çatışmaları bağlamında espiyonaj (sanayi casusluğu) ve kontr-epiyonaj mücadelelerine de sahne olduğunu göstermektedir.” Diyor.

Doğal gazda %99, petrolde %89 dışa bağımlılığı olan Türkiye için Doğu Akdeniz ve Kıbrıs enerji açısından artık hayati öneme sahiptir. Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlama alması gerekmektedir. Ayrıca Türkiye Doğu Akdeniz enerji rezervlerinin Avrupa enerji piyasasına ulaştırılmasında en güvenli ve en ucuz güzergâhtır. Bunun yanında Türkiye’nin artan enerji ihtiyacından dolayı Doğu Akdeniz gazı için de en uygun pazarlardan biridir. 

Bu durum haliyle düşmanlarımız tarafından ülkemiz üzerine derin oyunların oynanmasını da riskini beraberinde getiriyor. Türkiye son yıllarda ABD başta olmak üzere AB ülkelerinin finanse ettiği  silahlı terör örgütleri ile  ve de ekonomik alanda köşeye sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Şüphesiz ki Türkiye bir başka cephe olan  Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında da sıkıştırılmak istenmektedir. Emperyalist ABD-İngiltere-Fransa-İtalya-Yunanistan-GKRY-İsrail-Mısır bloğu Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de KKTC’den doğan garantörlük hakkından da by-pass etmek istiyorlar. Onun için Türkiye karşı hamle olarak 3.gemiden sonra 4.gemiyi de Kıbrıs adasına gönderme kararı aldı. TSK hiç olmadığı kadar güçlü hale geldi ve  Donanmamız hızla modernleşiyor. Türkiye bölgedeki tüm emperyal oyunları  bozuyor ve bu da en başta sözde müttefik ve stratejik dostumuz ABD’nin canını fena halde sıkıyor!

“ABD ve İsrail’in Kıbrısı tek devlete götürme fikri olan “Birleşik Kıbrıs” planı  emperyalist amaçlara hizmet etmektedir. Niçin BOP Projesi ile Ortadoğu ülkelerini bölmeye çalışan ABD ve İsrail Kıbrıs’ı tek devlete doğru götürmek istiyor?

ABD’nin  Türkiye’ye  F-35 uçaklarını niçin vermediği daha iyi anlaşılıyor değil mi!

muhasebeci maa?lar?-casibom-aresbet-tokyobet-tokyobet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-