kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
08 Eylül, 2024, Pazar
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
olay köşe yazısı üstü

BİR MASALIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

14 Mart 2022, Pazartesi 14:15

Bir nimet yoktur  ki ,şükretmeye vesile olmasın..!

Bir padişahın üç oğlu varmış.

Birgün üçünü huzuruna çağırtıp;kendisini hangisinin daha çok sevdiğini öğrenmek istediğini dile getirmiş.

Büyük oğlu kendisini dünyanın tüm hazinelerinde bulunan Altınlar Pırlantalar,Yakutlar kadar  ;ortanca oğlu, dünyadaki tüm lezetli yemekleri meyveleri kadar sevdiğini söylemiş...

Padişah bu sefer küçük oğluna dönüp sormuş...Küçük oğlu , -"Hünkarım,seni tuz kadar seviyorum" deyince; babası öfkeyle :
-Defol karşımdan, gözüm görmesin seni..! Dedikten sonra; celladını çağırtarak ;küçük oğlunun kafasını kesip,kanlı gömleğini kendisine getirmesini emr etmiş...

Aradan epey bir zaman geçmiş...Komşu ülkenin padişahı ölmüş,yerine başına talih kuşu konulan yoksul bir genç  padişah seçilmiş...

Genç padişah; halkını en adil  şekilde yönetmek için kollarını sıvamış ,herkesin refah ve mutluluğu için kanunlar üstüne kanunlar çıkartmış...

Günler gelip geçmiş, halk yeni padişahlarına daha çok bağlanmış,onu daha çok sevmeye başlamışlar...

Genç padişah birgün bir yemek daveti vermiş.O davete  tüm komşu şehirlerdeki padişahlar davet edilmiş...

Davet edilen padişahlar içinde oğlunu öldürülmesi için celada teslim eden padişah'da  varmış...

Gelen davetlilerin önlerine çok çeçitli, birbirinden  lezetli yemekler konulmuş.

Yemekler yenilip,üstüne de tadı son derece hoş şerbetler içildikten sonra; artık gitme vakti gelip çatmış...Herkes yemeklerin lezzetlerinden son derece memnun oradan ayrılmışlar...

Birara genç padişah;kendisini   tuz kadar sevdiğini söyleyen oğlunu öldürmesi için celad'a teslim eden padişah'a yemeklerin kezetli olup olmadığını sormuş...Yaşlı padişah "Tuzu da   olsaydı daha çok güzel olacaktı.Tuzsuz olduğu için tadını pek alamadım" diye görüşlerini  beyan etmiş...

Genç padişah"Sanırım siz pek tuz sevmezmişsiniz"deyince,yaşlı padişah yıllar evvel yaptığı hatayı hatırlayıp ağlamaya başlamış.

Genç padişah daha fazla dayanamayıp; yaşlı padişaha oğlu olduğunu söyleyip;hasretle sarılmış...

Tüm davetliler gittikten sonra babasını bırakmayıp; "birkaç gün daha misafir edeceğini" söyleyen genç padişah,"celadın kendisine kıyamayıp serbest bıraktığını,avladığı bir tavşanın kanını gömleğine  sürüp kendisine getirdiğini;bu şehire gelip kimsesiz yaşlı bir kadının evinde misafir iken, talihkuşunun kafasına konduğunu ve sonuçta nasıl padişah seçildiğini babasına bir bir anlatmış...

Babası pişmanlık,teessür ve sevinci bir arada yaşayıp, oğlunun boynuna sarılarak kendisini af etmesini istirham etmiş...

Şimdi bu hikaye'ye istinaden:
Yüce Allah'ın, tüm canlı mahlukatın önüne serdiği rahmet sofrasında bulunan her nimetin mutlak bir değerı olduğunu biz insanların idrak etmesi gerekmiyor mu..? O sofrada bulunan en ufak bir nimetin dahi, Allah'ın rahmet deryasından bize sunulan birer damlalar olduğu unutulmamalıdır...
Bir damlaya hor bakmak,koca bir denize hakarettır.Misafiri olduğun bir mekanda, önüne konulan  sofra içinde bulunan nimetleri beğenmeyıp; ister lisan-ı hal ;ister lisan-ı kal ile ifade etmeye kalkışmak ;elbette sofra sahibini üzecektır...


 Her şeyin bir hikmetle var olduğunu düşünürsek,bizim için neyin iyi;neyin kötü olduğunu belki hikmetleri  üzerinde yapacağımız tefekürler sonucu az buçuk anlayayabiliriz.

 Hiç bir şeyin boşa yaratılmadığını idrak edip  şükretmek yerine;nimet-i küfran etmek insan doğasına aykırılık arz eder .En basit ve önemsiz gibi  görünenin,belki bizler için en faydalı olduğunu Allah'tan başka kim bilebilir.Burada kul'a yakışan;Allah'ın dest-i kudretinden rahmet sofrasına sunulmuş her nimeti 'Allahtandır' diyerek tevekkülle karşılayıp ,şükranla yaklaşmaktır.

Allah'tan gelen her şeyin nimet olduğunu düşünüp,İbrahim Hakkı'nın "Hoştur senden bana gelen
Ya gonca gül yahut diken
Ya hilattır yahut kefen
Narın da hoş nurun da hoş"dediğini terennüm etmek gerekir...

Peki Allah'ın; sırf  faydalanıp,istifade edelim diye, onca atom ve molekülden yaratığı denizi  nimet olarak sunması ,açıkça bizlere verdiği değerın bir göstergesı değil midir..? Bir binanın yapımında bir pirketi görmezden gelip ,konulacağı yere yerleştirilmemesi ,o binanın eğreti bir vizyon sergilemesini elbette söz konusu  edecektir... Böyle bir durum, bina sahibinin gazabını da meşru bir zemine oturtur...

Tüm canlı-cansız atomlardan var olmuştur. Bu atomlar, yine kendilerini yaratan Allah'ın buyrukları doğrultusunda  birbirlerinden farklı maddelerin içinde molekül adı altında birleşip, örgütlenerek maddenin kimyevi yapısını oluştururlar.

Bir denizin atomlarını ve onun kimyevi yapısını var eden molekülleri  bir tahayyül edin..! Acaba buna aklımızın hayalimizin ulaşması mümkün mü!..

Deniz sadece örneklerden bir  örnektir...Kainat her şeyiyle böyle bir yaratılışa tabidir... Şuurlu veya şuursuz, tüm canlıların hizmetine sunulan her şey yüce Allah'ın Rahmet ve Kereminden hasıl olmuş iken;kulun haddine midir ki,onun yarattığı şeyleri hor
 görüp, küçümsesin.Yahut 
birinden aldığı  en ehven  bir hediye'yi  bile taktire şayan görürken,neden Yüce Allah'ın bize verdiği onca nimetleri  bu taktirin dışında tutup,verilenlere  şükür etmesin..?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum

muhasebeci maa?lar?-casibom-aresbet-tokyobet-tokyobet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-