kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
08 Eylül, 2024, Pazar
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
olay köşe yazısı üstü

Ahlak ve ilim kılıçtan keskindir

16 Şubat 2016, Salı 10:56

            Peygamberimiz  (a.s.m.) Hz. Muhammed döneminde hiç kimsenin elinde Kur’anı  Kerim  kitap haline getirilmediğinden bir tek  nüshası yoktu.  Allah tarafından gönderilen ayetler yazılı olarak muhafaza edilmekle beraber, başta Peygamber efendimiz ve gerekse bazı sahabe  ve  hafızlar tarafından ezberleniyordu.

            Hz. Peygamberin (a.s.m.) vefatından sonra   Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde Kur’an üzerinde çalışmalar yapıldı ve bütün ayetler hem yazılı ve hem de hafızlar tarafından hıfz edilmiş olduğundan Kur’anla ilgili olan her şey birlikte değerlendirilip bir tek nüsha meydana getirildi.

          Şüphesiz ki Kur’an ayetlerini tasnif etmek, dağları iğne ile delmekten daha zordu. Hz. Peygamber (a.s.m.) bir hadisi şeriflerin de size iki şey bırakıyorum biri Kur’an biride sünnetim demişti. Diğer bir hadiste ise size iki şey bırakıyorum biri kur’an biri de ehli beytim demişti. Çünkü ehli beyt hem Kur’anın ve hem de Hz. Peygamberin (a.s.m.) sünnetinin muhafızıdır.

  

           Hz. Peygamber (a.s.m.)  başta olmak üzere,  sahabeler döneminde de Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu canlı birer Kur’an gibiydiler. Kur’anı hayatlarına hayat yapıp, İslam ahlakını tam olarak yaşadıkların dan dolayı  hem maddi hem de manevi  alanda Allahın lütuf ve keremiyle hakim oldular.

         

       Çünkü onların hareketleri karanlıkları delen bir nur gibiydi. Etrafı aydınlatıyor ve insanlık onların iman ve amellerinde kendini buluyor ve hayran kalıyorlardı.. Devri cahiliyetten kalma ne kadar hastalık varsa tedavi  edilirken, mutluluk ve saadet hayata  hayat katıyordu. Çünkü ilimle bezenmiş bir ahlak kılıçtan daha keskin  bir  hale gelmişti.

          Hz. Ali  (r.a.) savaşın en dehşetli anında bile duygularına mağlup olmayıp bir kâfiri yere yatırdığında kâfir onun yüzüne tükürüyor, Hz. Ali (r,a.) bu hareket üzerine kafiri öldüreceği yerde ya kafir kalk nefsim bu işe karıştı diyerek onu öldürmüyordu. O Kâfir sordu Ya Ali (r.a.) beni çabuk öldürmen için seni tahrik ettim neden öldürmedin deyince Hz.Ali (r.a.) seni Allah için öldürecektim, yüzüme tükürdüm bu  işe   nefsim  karıştı deyince  o kâfir  Hz. Alinin (r.a)  yüce ahlakı karşısında savaş alanında hemen  Müslüman oldu.Hz. Alinin (a.s.) o dehşetli anda bile hissi aklının önüne geçmemişti.

          Hz. Peygamber (a.s.m.) savaş için Allahın  emriyle  hukuki  kurallar  getirmişti. Yaşlı, hasta, kadın çocuk, hayvan ve çevreye zarar vermeden,  kendileriyle savaşanlarla savaş yapılıyordu. Muhammed ül emin sıfatını muhalifleri söyleyerek, düşmanlarının bile Peygamberi ahlakı tasdik etmeleri  Allahın izniyle kazandığı yüce vasıfların bir tezahürü idi. .

           O dönemler de Müslümanların ahlak ve adaleti İslam’ın yayılmasına vesile oldu ve Müslümanların bu hali keskin kılıçların  bile yapamadığı fütuhatı yaptı.

           

       Hz. Ömer (r.a. ) Hz. Ali (r.a.) toplumun her ferdi gibi mahkeme önüne çıkıyor ve hesap veriyordu. Reisicumhur olmalarına rağmen hiçbir dokunulmazlık veya ayrıcalıkları yoktu. Devleti yönetirken yetkileri vardı amma,  sair zamanlarda sıradan birer insan gibiydiler.

          Müslüman tüccarlar veya  tebliğ için  Uzak doğu , Afrika veya gittikleri bir çok ülkelerde yaşadıkları İslami ahlak ve sağlam karakterleri  sayesinde bir çok insanların Müslüman olmasına vesile oldular.

            Asrımızın allamesi Hz. Bediüzzaman Saidi Nursi “ Eğer biz ahlakı islamiyye yi hayatımızla izhar etsek (göstersek) sair dinlerin mensupları fevc fevc Islama dahil olacaklardır” diyerek  asrı saadeti  nazara vermiştir.

           Bu gün Müslümanların çoğunlukla evinde Kuranı Kerim kitap halinde bulunmakla  beraber, Kur’an ahlakı gerek şahsi  ve gerekse toplum hayatına hâkim olmadığından Müslüman olmayanlar halimize bakarak  nasıl Müslüman olabilirler sorusunu kendimize sormamız lazımdır.

 

          Sünetullahı esas almayan bir hayat hayata hayat olabilir mi.

  

          Evet Bediüzzamanın ifadesiyle “din hayatın hayatı, hem nuru hem esası ihyayı dinle olur şu milletin ihyası” derken  Kur’anı, ve  Peygamberi rehber etmemizin şart olduğunu vurgulamaktadır,

        Halimiz, yolumuz ve çaremizin İslam da ve Peygamberi  olan Kur’ani ahlaktadır..

 

          Acaba diyorum Allahın huzuruna gittiğimizde Allah Müslümanlara ; Elinizde  Kur’an gibi bir burhan varken ve Peygamber rehber iken, gavurların  gerisinde  kalmak size yakışır mı  ve onlar sizden nasıl üstün olurlar gibi bir sualle karşılaşabilir ve bu soruya cevap vermek, hiçte kolay olmayacak elbet. 

muhasebeci maa?lar?-casibom-aresbet-tokyobet-tokyobet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-