kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
18 Mayıs, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.18
  • EURO
    35.11
  • ALTIN
    2500.4
  • BIST
    10643.58
  • BTC
    66775.518$
olay köşe yazısı üstü

Şanlıurfa’mızın Kültür ve İnanç Turizmi Potansiyeli

04 Şubat 2018, Pazar 10:30

Kıymetli Okuyucularımız…

Şanlıurfa’mızın Kültür ve İnanç Turizmi Potansiyelini incelediğimizde 12 bin 500 yıl öncesine kadar gider.

Şanlıurfa, 12 Bin 500 yıl öncesine dayanan kadim bir şehirdir. Şanlıurfa’ya bağlı Harran ilçesinin dünyada ilk kurulan 4, bazı kaynaklara göre de 8 şehirden biri olduğu belirtilmektedir.

Urfa Müzesi, Kurtuluş Müzesi, Fırfırlı Camii, Selahattin Eyyübi Camii, Cevahir Konuk Evi, Halepli Bahçe Mozaikleri, Halil-ür Rahman Gölü (Balıklıgöl), Ayn Zeliha Gölü, Urfa Kalesi, Mevlid-i Halil Mağarası ve Camii (Hz. İbrahim’in Doğduğu Makam ve Dergâh Camii), Sipahi Pazarı, Kazaz Pazarı, Gümrük Hanı, Hüseyniye Çarşıları (Bakırcılar Çarşısı), Dabakhane, Meclis Evi, Mevlevihane Camii, Tarihi Urfa Sokakları, 58 Meydanı, Gazezoğlu Kültür Merkezi, Nimetullah Camii, Yorgancı Sokak, Yıldız Sarayı, Ulu Camii, Güzel Sanatlar Galerisi, Kültür Bahçesi, Göbeklitepe, Ulu Camii, Urfa Sokakları, tarihi çarşılar, Eyyüp Peygamber Makamı(Çile Mağarası ve şifalı su), Deyr Yakup Manastırı, Harran Gezisi ( Şeyh Hayat El Harrani Türbesi, Hz. Yakup Kuyusu, Harran Kalesi, Harran Höyüğü, Harran Üniversitesi ve Ulu Camii, Harran Kümbet Evleri, İmam Bakır Türbesi, Bazda Mağaraları, Han el Bar’ur Kervansarayı, Suayp Antik Şehri, Soğmatar Antik Şehri, Eyyubnebi Beldesi (Hz. Eyyub, Hz. Rahme ve Hz. Elyesa Türbeleri), Atatürk Barajı, Atatürk Barajının suları altında kalmış olan Saklı Cennet Halfeti, Rum Kale, Birecik Kalesi, Kelaynak Kuşları, Şeyh Mesud Türbesi, Şeyh Müslüm Türbesi, Karacadağ Kayak Merkezi, Karaali Kaplıcaları,

 

Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü

Balıklıgöl (Halil-ür Rahman Gölü), yer altı kaynak suyu.  Göl olarak bilinen bir akarsudur. Hem de dünyada eşi ve benzeri bulunmayan, geniş bir alanda, yüzlerce noktadan fışkıran bir doğal, içilebilir su ve balıkların hayat bulduğu bir doğal akvaryum da denilebilir. Tabi dini boyutu çok daha önemlidir.

Halil-ür Rahman ve yanıbaşındaki Ayn-ı Zeliha Gölü şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere 2 tanedir. Hz.İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesinden ateşe atılır. Bu esnada Allahu Teâlâ tarafından “Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol” emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz.İbrahim'in düştüğü yere “Halil-ür Rahman Gölü” denilir. Dini ismini unutturmaya çalışanlan Balıklıgöl diye söylemektedirler. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber'e âşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut'a yalvarır. Hz. İbrahim'in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.

 

Urfa Kalesi

Urfa Kalesinin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin edilmektedir. Kalenin yanı başında çıkarılan ve Şanlıurfa Müzesinde sergilenen 12.500 yılık Balıklıgöl Heykeli kale dâhil Balıklıgöl havzasının tarihini bilimsel olarak vermektedir. Kalenin üzerindeki korinth başlıklı iki sütun Edessa Karalı IX. MANU döneminde, M.S. 240-242 yılları arasında birer anıt sütun olarak yapılmıştır. Urfa Kalesinin, üç tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. Urfa Kalesinde yapılacak bir arkeolojik kazıda M.Ö. 9500 yılından Osmanlı Dönemine birçok uygarlığa ait kültürel varlık ve bu uygarlıklara ait yapı kalıntıları bulunmuştur.

 

Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami veya Makam Cami)

Halil-ür Rahman Gölünün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halindedir. Cami Halil-Ür Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) hemen yanında yer almaktadır. Cami halk arasında “Döşeme Camisi” veya “Makam Camisi” olarak ta söylenmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu camiden İbrahim Halil Tekkesi olarak bahsetmektedir. Şu sıralar restore çalışmaları devam etmektedir.

 

Rızvaniye Cami (Zulumiye Cami)

Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarında yer alan cami, Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır. Halil-ür Rahman Gölü(Balıklıgöl)'nün kuzey kenarında bulunan cami, 1717(Hicri.1129) yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Rızvaniye giriş kapısının Urfa’da bir eşi daha yoktur. Caminin minaresi, sekizgen gövdeli olup, şerefesi mukarnaslıdır.

 

Urfa’mızda Hz. İbrahim Peygamber (Dergâh Camii), Ulu Camii, Ömeriye Camii, Fırfırlı Camii gibi çok sayıda tarihi camiler, Peygamber ve evliya makamları gibi tarihi ve mukaddes makamlar bulunmaktadır.

 

Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı

Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye'de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah'a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah'a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir.

 

Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ve Rahime Hatun Türbeleri

Hz. Eyyüp Peygamberin mezarının, Viranşehir ilçesinden 12 km uzaklıkta Eyyüp Nebi Köyünde olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Eyyüp 7 yıl çile çektikten sonra kendisine Allah tarafından nail olunan şifalı su ile yıkanıp yaralarından kurtulur. Daha sonra eşi Rahime Hatunla birlikte Eyyüp Nebi Köyünde yaşar. Her ikisinin türbesi de bu köyde bulunmaktadır. Eyyüp Peygamberi görmek için 3 ay yol yürüyen ve çok yakınına geldiği halde göremeden ölen Hz. Elyasa'nın kabri de aynı köydedir.

Rivayete göre; IV. Murat Bağdat seferinde iken Eyyüp Nebi Köyünde mola verip bir gece konaklar. Rüyasında birisi kendisine “Kaldığın yer Eyyüp Peygamberin makamıdır. Sabah kalktığında atının kişneyerek ayağını üç defa vurduğu yere bir cami ile türbe yaptır” der. Yine özellikle yöre halkı tarafından anlatılan başka bir rivayete göre Eyyüp Peygamberin sırtını sürdüğü kutsal bir kaya kütlesi de bu köyde bulunmaktadır. Hz. Eyyüp Peygamberi ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'yı (Hz. Eyyüp, “Beni ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'nın türbesini ziyaret etsin” demiştir) sonra Hz. Eyyüp'ün türbesini, daha sonra Rahime Hatunu ve en son da sırtını sürdüğü kutsal taşı ziyaret etmektedir.

 

Şuayb Şehri

Harran'a 45 Km mesafede, bir ören yeri olup mevcut kalıntılar Roma Devrine aittir. Yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Şuayb şehri harabeleri arasında bir mağara, Şuayb Peygamberin makamı olarak bilinmektedir.

 

Harran Ulu Cami

Harran Höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Cami, 744-750 yıllarında Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından yaptırılmıştır. Ünlü medresesi, hamamı, hastanesi ile bir külliye halinde olduğu tahmin edilmektedir. Anadolu'nun en eski ve en büyük camisi olması bakımından önem arz eden caminin Selçuklu dönemindeki onarımlarından kalma mimari parçaları, taş süsleme sanatının son derece güzel örneklerindendir.

 

Der-Yakup (Nemrut'un Tahtı)

Urfa Kalesinin batısında Damlacık sırtlarında kurulmuş olan bu yapının Hıristiyanlık dininin doğuşundan sonra yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. M.S. 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buraya Nemrut'un tahtı da diyenler olduğu gibi Nemrut'un mezarı diyenler de vardır. Halk arasında Apgarın Dağı da denir. Süryaniler buraya Deyro D'Nalşotho (Ruhların Manastırı) demişlerdir.

 

Deyr-i Mesih

Bu kilise Tılfındır Mahallesindedir. Hıristiyanlık tarihinin ilk kiliselerinden olup M.S. 38 yılında Süryaniler tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi Hz. İsa'nın Urfa'ya geldiğini ve bu kiliseyi ziyaret ettiğini, bu nedenle buraya Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi) denildiğini yazmaktadır.

 

Harran

Din ve dilleriyle en eski milletlerden biri sayılan İbraniler, tek tanrıya inanan bir din anlayışını ilk gerçekleştiren kavimdir. Kutsal kitaplarda anlatılan Sami asıllı Yahudi kavmi, Tevrat'a göre Yehova İbranilerini yöneten İbrahim Peygambere “Kabileni al ve baba evini (Ur şehri şimdiki Urfa) bırak, göstereceğim ülkeye git. Orada kavmini büyük bir millet yapacağım” denmiştir. Yine Tevrat'ta “Abram Harran'dan gittiği vakit, 75 yaşında idi” denilmektedir. Hz. İbrahim'in evinin kentin ortasında bulunan höyüğün kuzey eteklerindeki kalıntılar arasında bulunduğu bilim çevrelerince iddia edilmektedir.

 

Germuş Kilisesi

Germuş Köyündeki Ermeni kilisesinin kitabesi olmadığından inşa tarihi bilinmemektedir. Dünyanın en eski tapınaklarından olan Göbeklitepe’ye çok yakın mesafededir. Bu köy Atatürk tarafından Uceymi Sümer paşa adında Irak kökenli Hamidiye paşası bir şeyhe hibe edilmiştir. Birinci dünya savaşında Osmanlı devletinin Suriye cephesinde önemli yardımları görülen bu paşa, savaştan sonra Türkiye'ye gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Asıl ismi Üceymi Sadun paşadır. 1934'te yürürlüğe giren soyadı kanunu ile “Sümer” soyadını almıştır.

 

Göbeklitepe

Göbeklitepe, M.Ö. 10.000 yani günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen ‘Dünyanın En Eski Arkeolojik Tapınağı’dır. 80 dönümlük alana sahip olan ören yeri, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2005 yılında 1. Derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir. İnsanoğlu ilk kez, Neolitik dönemde avcılık ve toplayıcılık ile birlikte tarıma da yönelmiştir. Yabani şekilde yetişen buğday, arpa, mercimek türü ürünleri deneme yanılma yoluyla ekmeye başlamış, zamanla en iyi ürünü bulmuştur. Yine bu dönemde hayvanların evcilleştirilmesi gerçekleşmiş, ilk dini ve sivil mimari örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Şanlıurfa İl Merkezinin 17 Km doğusunda Örencik (Karaharabe) Köyünün 3 Km kuzeydoğusunda yer alan Göbeklitepe, adını bölgede bulunan taş yatır mezardan almaktadır. İlk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin işbirliği ile hazırlanan “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Araştırma Projesi” çerçevesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında, İstanbul Üniversitesinden Prehistorya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halet ÇAMBEL ve Chicago Üniversitesinden Prof. Dr. Robert BRAIDWOOD tarafından keşfedilmiştir.

1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Arkeolog Harald HAUPTMANN’ın danışmanlığında yüzey araştırmaları yapılmış ve 1996 yılından 2006 yılına kadar Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Arkeolog Klaus Schmidt danışmanlığında kazı çalışmaları sürdürülmüştür. Göbeklitepe’deki kazı çalışmaları 2007 yılından itibaren Bakanlar Kurulu kararı ile Alman Arkeoloji Enstitüsünden Arkeolog Klaus Schmidt (bir süre önce vefat etti) tarafından yürütülmekte idi. Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan ilginç buluntular arasında çöl varanı, sürüngen kabartmaları, ağzı açık ve dişleri korkunç bir şekilde betimlenen kurt kafaları, yaban domuzları, turna, leylek, tilki, ceylan, yabani eşek, yılan, akrep, yabani koyun, aslan örümcek ve kafası olmayan insan kabartması, erkeklik organı abartılı olarak tasvir edilmiş erkek heykelleri vb. ortaya çıkan bulgular 12.000 yıl önce yerleşik hayata geçen bu dönem insanının inançlarını yansıtan önemli bulguları oluşturmaktadır. Mimarlık tarihi, insanoğlunun avcı ve toplayıcı toplumdan yerleşik topluma geçmesi ile başlar. Göbeklitepe’de bulunan 12.000 yıllık yapılar, mimarlık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Dünya tarihini değiştiren Göbeklitepe tapınağının bulunmasından sonra, Urfa’nın Paleolitik ve Neolitik dönemlerde de insanlığın avcı toplayıcı topluluktan ilk yerleşik hayata geçtiği, inanç düşüncesinin oluştuğu, plastik sanatların geliştiği,  dünyada ilk mimarinin geliştiği,  tarımın ve ziraatın dünyada ilk defa yapıldığı,  buğdayın, mercimeğin, dünyada ilk defa ekildiği bu kutsal mekânlarda,  Balıklıgöl çevresinde bulunan, dünyanın en eski heykeli olan Balıklıgöl heykeli bize gösteriyor ki;  Urfa dünyanın en eski inanç merkezi ve ilkler şehridir. Kutsaldır,  çünkü Hazreti İbrahim ile ilgili yüzlerce efsane ve rivayetlerin yanı sıra, on bin yıllar öncesine, hatta Hazreti Âdem’e dayanan efsaneleri anlatılır.

 

Şeyh Mes‘ud Türbesi

Şanlıurfa'daki türbelerin en eski tarihlisi olan bu yapı, aslında dört eyvanlı kapalı Selçuklu medreseleri tarzında inşa edilmiş bir medrese yapısıdır. Doğudaki eyvanın alt kısmındaki odada Şeyh Mesut’un mezarı, eyvan içersinde de sandukası bulunmaktadır. Hoca Ahmet Yesevi’nin halifelerinden biri olduğu sanılmaktadır. Nişabur’dan Anadolu’ya gelerek halka İslamiyeti öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa’da Müslümanlığa hizmet etmiş evliyadandır.

Yapının 100 metre kadar batısında bulunan bir sarnıcın yanındaki kaya üzerine yazılmış Arapça kitabede şunlar yazılıdır; “Bu sarnıc, Nişaburlu Said Hengel'in oğlu Mes‘ud tarafından 10 Receb 579 (m. 30 Ekim 1183) tarihinde oyulmuştur. Kim Allah'ı yardıma çağırırsa, Allah ona ve bütün Müslümanlara yardım ve merhamet etsin.”

 

Şeyh Müslüm Türbesi

Suruç ilçesinin 5 km güneydoğusunda yer alan cami, iki türbe, minare vb çeşitli birimlerden oluşan Şeyh Müslim veya kitaplarda geçen adıyla Şeyh Mesleme Bin Name es Serucin türbesi ziyaretçi akınına uğramaktadır. İnşa kitabesi bulunmayan yapının camii, zaviye tekke ile birlikte 1168–1169 yılında inşa edildiği kabul edilir. Külliyenin türbesinde gömülü olduğuna inanılan Şeyh Müslim yada Şeyh Mesleme Bin Name es Serucin hakkında bilinenler söylencelere dayanmaktadır. Birçok hastalık için şifa dağıttığına inanılan türbe, daha çok çocuğu olmayan kadınlar ve akıl sağlığını yitirenlerin getirildiği bir ziyaretgâhtır.

 

Uygarlıklar Şehri Harran

Harran, etimolojik yapısı itibariyle eski uygarlıklarda “yolların kavuştuğu yer”, “kavşak” anlamına gelmektedir. Sosyolojik ve tarihsel düşünüldüğünde ise, “Medeniyetlerin Doğduğu ve Buluştuğu Kent” anlamını içermektedir. Harran’ı sadece ilçe merkezi ile sınırlamadan çevresi ile birlikte hatta ova ile birlikte algılamak, anlamak ve tanımak gerekir. Harran, özellikle Assur Ticaret Kolonileri devrinde Anadolu ile sıkı ticari ilişkiler yürütmüş olan Assurlu tüccarların uğrak yeri olmuştur.

 

Hayât Bin Kays El-Harrânî

Harrân'da yetişen evliyânın büyüklerinden, âriflerin ileri gelenlerinden. Nesebi; Hayât bin Kays bin Kahhâl bin Sultan el-Ensârî el-Harrânî'dir. Urfa'ya bağlı Harrân kazasında doğup yetiştiği için "Harrânî" nisbeti ve "Şeyh-ül-Kıdve" lakabı ile meşhûr oldu. Ölümünden önce ve sonra kerametine inanılan 4 büyük İslam Aliminden (Şeyh Abdülkadir-i Geylani, Hayat Bin Kays El Harrani, Ma’rufi Kerhi, Ukayl-i Münbeci) biridir.

Doğum târihi hakkında, kaynaklarda bir bilgiye rastlanamamıştır. Ömrünün 50 senesine yakınını Harrân'da geçirmiş büyük bir velîdir. İnsanlar ve bâzı sultanlar, onu ziyâret edip duâsını alırlar, onunla berâber olmakla bereketlenirlerdi. Yüksek hâllerin ve kerâmetlerin sâhibi olup, ehliyeti, ihlâsı, iffeti yanında, dînine çok bağlı bir zât idi. Cömertliğiyle meşhûrdur. 1185 (H.581) yılında orada vefât etti. Harrân'ın dışına defnedildi. Kabri, ziyâretçilere açıktır.

Hayât bin Kays hazretleri büyük himmet sâhibi olup, yüksek makamlara kavuşmuştu. Keşf ve kerâmetleri, açık ve meydanda bir zât idi. Allahü Teâlâ ya yakınlık derecesi bakımından yüksek bir mevkide bulunuyordu. Hakîkat ilimlerinde derin bilgisi vardı. Sayısız kerâmetleri yanında, hikmetlerle dolu, yüksek hakîkatleri açıklayan sözleri çoktur. İlimde ve tarîkatta o kadar yükselmişti ki, himmet ve tasarrufları “Yed-i Beyzâ”ya benzetilirdi.

Yed-i Beyzâ, Mûsâ aleyhisselâmın mûcize olarak gösterdiği beyaz ve parlak olan sağ eli olup, istediği vakit yakasına sokup çıkardıkça, güneş gibi bir ilâhî nur parlamaya başlardı. Düşmanları bu nûr-i ilâhîyi görünce, kaçıp dağılırlardı. Bu tâbir, mecâz olarak, kerâmet ve hârikulâde hâller ve meziyetler hakkında da kullanılırdı.

                       

Kısaca; Şanlıurfa anlatılmakla bitebilecek bir şehir değildir. Dini ve kültürel turizm açısından dünyanın önde gelen şehirlerindendir.

Hz.Adem, Hz. İbrahim, Hz.İsa, Hz.Lut, Hz.Musa, Hz.Davud, Hz.Şuayb, Hz.Yakub, Hz.Yusuf, Hz.Eyyüp, Hz.Elyasa Peygamberler ile anılan bir tarih memleketini bir köşe yazısı ile anlatmak çok zor ve yanlış olur. Gez dünyayı, gör Urfa’yı. Gelip görmeden bilemez, tanıyamaz, anlıyamazsınız.