kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
19 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.20
  • EURO
    35.11
  • ALTIN
    2500.6
  • BIST
    10643.58
  • BTC
    66972.407$
olay köşe yazısı üstü

Hak ve Adalet

06 Mart 2019, Çarşamba 11:42

 Her zaman ve zeminde ve her halde kesinlikle doğru ve uygun olan; geçerliliğini, gerekliliğini ve değerini her şart altında koruyan, asla değişikliğe uğramayan ve dejenere olmayan ve her zaman ihtiyaç duyulan “mutlak doğrulara” Hakk denir." İslâm'a göre hakların kaynağı bir ismi de “Hak” olan Cenâb-ı Allah'tır. Hakların kaynağı Allah'tır. Çünkü O'ndan başka Hâkim ve O'ndan başka hüküm koyucu olamaz. İslâm'a göre, insanlara veya yaratıklara ait hakların kaynağı insan iradesi ve aklı değildir. İnsan aklı ve iradesi yalnızca, bu hakların yerli yerinde kullanılmasını sağlar, hukukun uygulanmasına yardımcı olur, Hakk'a rağmen konulan bütün ölçüler, bütün hükümler bâtıldır, geçersizdir, boştur, temelsizdir.
    Rabbimiz, gerçek hakkın kaynağının kendisi olduğunu şu ayetle bizlere bildirmektedir.
    “Gerçek (hak) Rabbinden (gelen)dir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (Bakara Suresi, 147)
Bir başka ayette ise şöyle buyurmaktadır.
De ki: "Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim." (Yunus Suresi, 108)
    Herşeyden önce Hak kaynağını şu dört esastan alır: 
    1.     Yaratılıştan itibaren tüm insanlara verilen temel insan hakları. 
    Ki bunlar; 
    a) Yaşama, Can   
    b) İnanç, Düşünce 
    c)  Mal, Servet 
    d)  Namus, Ahlak 
    e)  Akıl dır.
     Bu beş esasın en geniş manada korunup kullanılması haklarıdır.    
    2.  Emek karşılığı doğan haklar. 
    3.  Adalet gereği oluşan haklar. 
    4.  Karşılıklı rıza ile yapılan mukavelelerden (anlaşma) doğan haklardır. 
Tarih boyunca gerçek hak anlayışını peygamberler temsil etmişlerdir.
Allah (cc) İnsanı yeryüzünde halife kılarak ona hem sorumluluk yüklemiş, hem de büyük bir izzet bahşetmiştir. Ancak bu halifelik görevinin yerine getirilebilmesi için yine kurallar ve ölçüler ortaya koymuştur. Bu ölçülere uyduğu taktirde insanoğlu karşılığında cennetle müjdelenmiştir. Ama bu görevi layıkıyla yerine getiremediği taktirde ise cehennem azabı ile korkutulmuştur. 
Yeryüzünde hakkın ve adaletin hakim olması, yani hak ve adalet eksenli bir dünya kurulması için Kuran-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyurmaktadır.
“Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl suresi 90. ayet )
Bir başka ayette ise,
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” buyurulmaktadır.(Nisa suresi 58. ayet)
    Yukarıdaki ayetlerden şunu anlıyoruz ki her ne halde olursak olalım hak ve adaletten şaşmamamız gerekiyor. Dünya'da ma'rufun (iyiliğin) hakim olabilmesinin yegane ölçüsü ve şartı hak ve adalettir.
    Bu gün yaşadığımız çağda insanlığın en büyük sorunu, hak ve adaletin ortadan kaldırılarak zulmün ve sömürünün hakim olmasıdır. Yeryüzüne halife olarak gönderilen ve son ümmet olan biz Müslümanların en temel ve acil görevi hak ve adaleti önce kendi içimizde yaşatmak ve yeryüzünde hakkın hakim olması için tüm gücümüzle mücadele etmek olmalıdır. 
    Şunu kesinlikle kabul etmemiz gerekir ki, kendi aramızdaki iç sorunlar ve yeryüzündeki sorunların temel kaynağı hak ve adaletin tam anlamıyla tesis edilememesidir.
    Esasen, bizim inancımız ve 1400 yıllık medeniyet anlayışımız hak ve adaletin hakim kılınması üzerine bina edilmiştir. Hz. Ali (R.A) “Devletin dini adalettir.” derken Allah'ın (cc) ayetlerini esas almıştır. Hukukun ve adaletin egemen olmadığı yönetimlerde uzun süre huzur ve güvenin tesis edilmesi mümkün değildir. Adalet, temsilde, hakça paylaşımda, sosyal ve kültürel alanlarda mutlak surette sağlanması gereken bir olgudur. Biz temsilde adaleti, ekonomide hakça paylaşımı sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı saygı ve hoşgörüyü sağlarsak hem ülkemiz, hem İslam alemi hem de insanlığın huzuru, barışı ve saadetini temin etmiş oluruz.
    Unutmayalım ki hak, hukuk ve adalet herkese lazımdır.