TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Prof. Dr. Veysel Eroğlu Uyarıyor: “Festival yapacakları yerde su şebekelerini yenilesinler.”

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.10.2024 01:02

Akademisyen kökenli, bürokrasi geçmişi, siyasi ve bakanlık tecrübesi ile ömrünü suya adamış bir isim. Biz gazetecilerle mutlaka bir anısı var. Kuraklığın yaşandığı bir dönemde, ülke olarak hassasiyetle ifade etmek gerekir ki; aklından, bilgi ve birikiminden, tecrübesinden yararlanılması gerektiğine inanıyorum.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yetiştirdiği ve akademik çalışmalarıyla sadece Türkiye’nin değil, dünyanın itibar ve saygınlığını kazanmış bir isimdir Prof. Dr. Veysel Eroğlu.

Veysel Hoca’nın bendeki yeri ayrı. Özellikle 2009 yılında araştırmama olanak vermesiyle “A Tale of Water” suyun hikayesini yazmam konusunda bakanlığın arşivlerini açarak büyük destek verdi Sümerlerden, günümüze kadar yaşamış tüm uygarlıkların su kullanım kültürünü bir kitap çatısı altında toplayarak bir ilke imza attım.

İşte Veysel Hoca’nın siyasetçi kimliğinden öte, bilim insanı kimliğiyle eğitici ve öğretici yaklaşımıyla kitabı bitirdiğim de önsöz yazarak, bizleri de onurlandırdı.

Geçen hafta TBMM’deki odasında keyifle o günleri konuşarak sohbet ederken, özellikle İstanbul özelinde kuraklığa ilişkin dikkat çeken açıklamaları oldu. Veysel Eroğlu, su konusunda Türkiye’nin yüzakı ve aynı zamanda bilgi, birikimi ile büyük bir derya..

Su hayatın her anında, bütün canlılar için hayati olan bir maddedir. Su yoksa hayat yoktur. Nitekim uzay araştırmalarında bir gezegende hayat olup olmadığının anlaşılması için önce
 suya bakılıyor.

Prof. Dr. Veysel Eroğlu, “su ile alakalı hizmet yapanlar çok önemli ve ulvi bir vazifeyi yerine getirirken, bu alanda vazifesini yerine getirmeyenler için de büyük bir mes’uliyet söz konusudur” diyerek sohbete başlıyoruz.

Eroğlu, Türkiye, yarı kurak iklim bölgesinde olan bir ülke olup, yağışlar, mevsimlere ve bölgelere göre farklılık gösterdiğine işaret ediyor. “Karadeniz Bölgesinde ortalama yıllık yağış miktarı 2.500 mm iken, İç Anadolu Bölgesinde Konya, Karapınar civarında 250 mm’ye kadar düşmektedir. Özellikle son yıllarda kendini daha fazla hissettiren küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Bu sebeple
 ülkemizde su kaynaklarının sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde yönetimi, son derece büyük ehemmiyet arz etmektedir.”

Türkiye geneli yağışlar ile alakalı genel bir değerlendirme yaparak söze başlıyor. “Hidrolojik
 bakımdan ülkemizde 1 Ekim ile 30 Eylül tarihleri arası “Yağış Yılı” olarak kabul edilir.
 Misal olarak 1 Ekim 2019 ile 30 Eylül 2020 tarihleri arası bir yağış yılıdır.

Ülkemizin genel yağış ve su durumuna kısaca göz atacak olursak;

• Ülkemizde uzun yıllar yağış ortalaması 574 mm’dir.

• Ülkemize düşen toplam yağış miktarı 450 milyar m3 olarak ölçülmektedir.

• Yıllık toplam kullanılabilir su miktarı ise 112 milyar m3 olarak tahmin edilmektedir.

• Türkiye’nin nüfusu hâlihazırda takriben 83.155.000’dir.

• Dolayısıyla kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.347 m3 ’tür.

Bu değerleri incelediğimizde Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığı görülebilir. Ülkemizin su kaynakları, tek elden çok iyi bir su yönetimi ve işletmesiyle ancak kendi
 kendine yetebilecek durumdadır" diyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu yarı kurak iklim bölgesini ve su kaynaklarımızın durumuna baktığımızda, bizim suyumuzu her bir damlasına kadar akıllıca ve sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde değerlendirmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Veysel Hoca’da, tablonun bize Türkiye’de baraj, gölet gibi su biriktirme yapılarının yapılmasının bir zaruret olduğunu gösterdiğine işaret ediyor. “Ülkemizde yağışlar, daha çok kış aylarında olurken yaz aylarında nispeten daha az veya hiç yağış olmamaktadır. Su kullanımımıza baktığımızda ise, sarfiyatımızın büyük bölümü yaz aylarındadır. Çünkü yaz aylarında sulama söz konusudur ve suyun büyük bölümünü
 sulamada kullanıyoruz. Ayrıca insan ve sanayi suyu ihtiyacı yaz aylarında daha fazladır.
 Bu sebepten dolayı, baraj ve göletleri inşa ederek, kışın ve ilkbaharda yağan kar ve
 yağmur sularını biriktirmek suretiyle, ihtiyacın fazla olduğu yaz aylarında
 kullanılabilmektedir. Biz, bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son 18 yılda
 çok sayıda su yapıları inşa ettik” diyor.

“Ülkemizin dört bir yanını ilmek ilmek dokuyarak bütün su kaynaklarını, vatandaşımız için değerlendirme gayreti içinde olduk” diyerek şu uyarıyı paylaşıyor: “Şayet bu su yatırımları yapılmamış olsaydı, bugün içinde bulunduğumuz durumun boyutu tahmin edemeyeceğiniz
 kadar çok daha vahim bir durum olabilirdi. AK Parti Hükümetleri olarak son 18 yılda
 takriben 255 milyar TL maliyetinde su yatırımı gerçekleştirerek 8.695 tesisi Aziz
 Milletimizin hizmetine sunduk. Bu tesislerin;

• 600’ü baraj,

• 423’ü gölet ve bent,

• 590’ı ise hidroelektrik enerji santrali

• 1.457’si sulama tesisi,

• 262’si içmesuyu tesisi,

• 21’i atıksu arıtma tesisi,

• 5.089’u taşkın koruma tesisi,

• 253’ü toplulaştırma tesisidir.

Ülkemizde 2019 yılında tüketilen su miktarı 57 milyar m3 olup, bu suyun %77’si olan 44 milyar m3’ü sulamada, %23’ü olan 13 milyar m3’ü ise içme, kullanma ve sanayi
 suyunda kullanılmaktadır.”

1 Ekim 2019 – 30 Eylül 2020 tarihleri arasındaki yağış yılına baktığımızda Türkiye geneli yağışlarında normal kabul ettiğimiz yani uzun yıllar ortalamasına göre sadece %3,7’lik bir azalma var. Veysel Eroğlu, yağışlarda görülen bu azalma oranını büyük bir azalma olarak değerlendirmiyor.

Geçmiş yıllara ilişkin yağış verilerini incelediğimizde ortalama 7 yılda bir orta şiddette, 19 yılda bir ise çok şiddetli kuraklık vuku buluyor. Son 50 yılı değerlendirirsek misal
olarak 1973 yılında ülkemiz büyük bir kuraklık yaşamış.

Eroğlu, “1989 yılında ve benim İSKİ Genel Müdürü olduğum 1994 yılında başka bir büyük kuraklık yaşandı. Yine 2001, 2007 ve 2017 yılında da kuraklıklar yaşanmıştı. Kuraklık meteorolojik bir hadisedir. Hatta kuraklık artık tabii afetler sınıfına da girmektedir. Fakat burada asıl olan bu kuraklığın nasıl yönetildiği ile ilgilidir. Tam da bu noktada biz özellikle 1994 yılından sonra İstanbul’da ve daha sonra 2003 yılından itibaren bütün Türkiye’de suyu çok iyi bir şekilde yönettiğimizi ifade etmek istiyorum. Çünkü ister içmesuyu, ister sulama suyu maksadıyla olsun tek bir kaynaktan su sağlıyorsanız o zaman her hangi bir optimizasyon söz konusu değildir. Ama özellikle İstanbul’da olduğu gibi, Avrupa yakasında
 7 tane Istranca Barajları, Büyükçekmece Gölü, Alibeyköy Barajı, Sazlıdere Barajı, Terkos
 Gölü ve Anadolu Yakasında Elmalı Barajı, Ömerli Barajı, Darlık Barajı, Şile Keson
 Kuyuları, Yeşilçay Sistemi ve Melen Sistemi gibi çok sayıda kaynaktan su sağlıyorsanız, o kaynakları yönetebilmeniz için iyi bir optimizasyon yapmanız gerekir. Bu şekilde çok
 sayıda kaynaktan şehre su veriyorsanız bu kaynakları en iyi şekilde yönetmeniz çok
 önemlidir. Aksi takdirde bir yerde fazla su varken, başka bir kaynakta su tükenir ve
 neticede o bölgenin beslediği alan susuz kalır” açıklamasında bulunuyor.

İSKİ Genel Müdürü olduğu dönemde, İstanbul’un su kaynaklarını en ideal şekilde yönetebilmek için çok ileri bir optimizasyon programı hazırlayarak şehre sürekli su sağladığını anlatıyor. Bu program sayesinde özellikle kurak dönemlerde suyu çok iyi bir şekilde yönettiklerini belirten Eroğlu, ”İSKİ Genel Müdürü olduğum 5 Mayıs 1994 tarihinden 8 ay sonra yani 1 Ocak 1995 saat 08.59’dan itibaren su kesintilerini kaldırdık. O tarihten itibaren İstanbul’a hiçbir zaman su kesintisi yaşatmadık. Hâlbuki 2007 yılında büyük bir kuraklık olmuş ve şehirde ciddi bir su sıkıntısı yaşanma ihtimali vardı. Ama biz yaptığımız planlamalar ve kullandığımız optimizasyon programı ile bu su sıkıntısını İstanbullulara hissettirmedik. Yine 2017 yılında da kuraklık vuku buldu ancak, biz bunu vatandaşlarımıza hissettirmeden aştık. Dolayısıyla iyi bir işletme ve su kaynaklarının planlı yönetimi ile kuraklıklar yönetilebilir. Dolayısıyla daima bir iki yıl öncesinden hazırlık yapılarak kuraklığı aşmak için A, B, C planları yapılmıştır. Bu maksatla bilhassa Büyükşehirler için tarafımdan ilk defa İSKİ’de hazırladığım “Su Tahmininde Ötelenmiş Veysel Eroğlu Tahmin Metodu” kullanılmıştır. Böylece bir yıl sonraki muhtemel durumlar önceden tahmin edildiğiiçin gerekli tedbirler alınmıştır. Hatta Bakanlığım döneminde sulama barajları ile ilgili olarakda bir yıl öncesinden bütün paydaşlarla toplantılar yapılarak tedbir alınırdı. Burada suyun tek elden ve aynı zamanda bu işi bilen ehliyet ve liyakat sahibi kişiler tarafından yönetilmesinin önemini vurgulamak istiyorum. Her konuda olduğu gibi, su konusunda da tabi ki tasarruf yapılması icap eder. Ancak biz vatandaşlarımız endişeye kapılmasın diye hiçbir zaman “tasarruf yapın” diye bir talepte bulunmadık. Çünkü vatandaş geçmişte, özellikle 1994 öncesi büyük su sıkıntısı yaşadığı için su kesintisine karşı büyük bir rahatsızlığı vardı. Zaman zaman kuraklık olmasına rağmen, biz hiçbir dönemde psikolojik bir etkisi olmaması için “suyu keseceğiz, su sıkıntısı var, suyunuzu tasarruflu kullanın” şeklinde açıklama yapmadık. Vatandaşlarımızı rahatlatmak esastır. Kuraklık olabilir ama vatandaşa sürekli ve istenilen evsafta su temin etmek yönetimin vazifesidir, vatandaşın değildir.  Bunu özellikle ifade etmek istiyorum” diyor.

1 Ekim 2020 tarihinde başlayan yeni su yılında, 25 Aralık tarihine kadar takriben 3 aylık dönemde Türkiye geneli yağışlarda uzun yıllar ortalamasına göre %46,7 nispetinde bir azalma söz konusu olmuş. İç Anadolu Bölgesi ve Karadeniz Bölgesinde bu azalma biraz daha fazla görülüyor. İç Anadolu Bölgesinde %57,2 ve Karadeniz Bölgesinde %49,5’lik azalma var. Veysel Hoca, “Ancak geçmişteki su yıllarına baktığımızda 1973, 1989, 1994, 2001,
 2007 ve 2017’de yaşanan kuraklığın şiddeti bu seneki su yılına göre daha fazlaydı.

Üç büyük ilimizdeki yağışlara baktığımızda ise 1 Ekim 2019 – 30 Eylül 2020 Su Yılıyağışlarında uzun yıllar ortalamasına göre İstanbul’da %11,1 nispetinde bir azalma olmuştur. Ankara’da %12,2 ve İzmir’de ise %11 azalma söz konusudur.
Yağışlarda yaşanan bu azalma kolaylıkla yönetilebilir oranlardır. Çok iyi bir işletme neticesinde yağışlarda ki azalma vatandaşlarımıza hissettirilmeden yönetilebilir” diyerek üç büyük kentin Büyükşehir Belediye Başkanını uyarıda bulunarak, tarihe not düşüyor.

“Biz göreve geldiğimizde, İstanbul ve 76 şehrimizde içme ve kullanma suyu sıkıntısı vardı. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın, “Su Medeniyettir” sözünden hareketle ilk iş olarak şehirlerimizin içmesuyu problemini çözmek için kolları sıvadık. Bunun üzerine benim DSİ Genel Müdürlüğüm ve Bakanlıklarım döneminde bütün Türkiye’nin su mes’elesini masaya yatırdık. Hatta sadece ülkemizde değil KKTC’nin ve Afrika’da bazı yerleşim yerlerinde dahi içmesuyu mes’elesini çözmek için çok büyük bir hamle yaptık” diyen Eroğlu, “Şehirlerimizin içme suyu mes’elesini çözmek için çok kapsamlı bir master planı hazırladık. Hatta hazırladığımız bu master planını önce müşavir firmalara hazırlatmak istedik ancak bizden çok yüklü bir para ve 3 yıllık uzun bir zaman talep ettiler. Fakat bizim kaybedecek tek bir dakikamız bile yoktu. Bunun üzerine bu işin uzmanı olarak ben ve benim başkanlığımda bir ekiple 6 ay gibi kısa bir sürede bütün Türkiye’nin İçmesuyu Eylem  Planını hazırladık. Her bir ilimizin yer aldığı eylem planında büyük hedefler ortaya koyduk. Şehirlerimizin gelecekteki en az 30 yıllını, 40 yılını ve hatta 50 yılını dikkate alarakplanlarımızı hazırladık. Her bir şehrimizi ayrı ayrı ele alarak gelecekteki muhtemel nüfusunu, sanayi gelişimini, su kaynaklarının uzun yıllar akım miktarını ve kurak dönemleri de dikkate alarak bir projeksiyon ortaya koyduk. 2008-2012, 2010-2014 ve 2013-2017yıllarını kapsayacak şekilde üç defa 81 İl Merkezinin İçme, Kullanma ve Sanayi Suyu
 Eylem Planını hazırladık. Hazırlamış olduğumuz Eylem Planında şehirlerimizin içmesuyu ihtiyaçlarını öncelik sıralamasına göre belirleyerek uygulama çalışmalarına geçtik. Baraj, gölet, isale hattı, içmesuyu arıtma tesisi, su hazneleri, terfi merkezleri gibi bütün tesisleriinşa ettik. Son 18 yılda toplam 262 içmesuyu temin tesisi inşa ederek bütün illerimizde içmesuyu mes’elesini kökünden çözdük. Takriben 45 milyon vatandaşımıza ilave içmesuyu sağladık” diyor.

Su kayıplarının azaltılması için altyapı tesisleri inşa ettiklerini hatırlatan Eroğlu, “Misal olarak 1994 öncesi İstanbul’da elek gibi olmuş şebekelerdeki su kayıpları %65 idi. Biz bütün şebekeyi ileri teknoloji ile imal edilmiş borularla yenileyerek takriben 20.000 km hat döşedik ve bu oranı %25’e düşürmüştük. Ancak şunu üzüntü ile ifade edeyim; Belediyelerimizin özellikle içmesuyu şebekelerini yenileme konusunda gayret göstermediklerini müşahede ediyorum. Başkanlara “Festival yapacakları yerde su şebekelerini yenilesinler.” uyarısını yapıyor.

Sohbet sırasında Eroğlu bir noktaya değiniyor. “Burada özellikle belirtmek istediğim bir
 husus, kuraklık ilk defa vuku bulan bir hadise değildir. Ülkemizde geçmişte de pek çok defa
 kuraklık yaşanmıştır. Ortalama 7 yılda bir orta şiddetli kuraklık, 19 yılda bir de büyük şiddetli
 kuraklık yaşanmaktadır. Kur’an-ı Kerimde Yusuf Suresinde bu durum “Bolluk yıllarından sonra 7 kıtlık yılı geleceği” şeklinde ifade edilmektedir. Burada asıl olan bu kuraklıklara
 karşı tedbir almaktır. Ben Bakanlıklarım döneminde sadece içmesuyu için değil, sulama,
 sanayi suyu ve enerji üretimi için de her zaman A, B ve C planlarımızı hazırlardım. Bu
 planlara göre iyi bir su yönetimi sağlardık. Bir söz vardır, “At binicisine göre kişner” diye. Suyun yönetimi tek bir elden ve liyakat sahibi kişiler tarafından yapılabilecek hassas bir
 konudur. Su canlı hayatının idamesi için elzem bir maddedir. Susuzluk çok büyük bir sıkıntıdır. Susuzluk, hem psikolojik, hem de salgın hastalıklar bakımından pek çok sıkıntıya
 sebep olabilir. Dünya Sağlık Teşkilatı, salgın hastalıkların %95’inin sudan kaynaklandığını belirtmiştir. Özellikle 1994 öncesi İstanbul’da susuzluğu yaşayan
 vatandaşlarımız bu durumu çok daha iyi bilirler. O dönem bu sıkıntıları yaşayan anne ve
 babalar lütfen yaşadıklarını evlatlarına anlatsınlar. İçinde bulunduğumuz Covid-19
 salgınında şayet su olmasaydı temizlik nasıl yapılabilirdi. Şayet şehirlerimizde bu salgın
 döneminde içmesuyu problemi olsaydı, Allah korusun salgının boyutu tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük olurdu. Akademik, bürokrasi ve siyasi hayatımda yakından
müşahede ettiğim bir konu da şudur: Özellikle su ve altyapı gibi vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren çok önemli konuların ehemmiyeti yeterince anlaşılamıyor. Ne zaman ki bu
konularda bir sıkıntı yaşanırsa o zaman bütün ülkenin gündemine geliyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
google-site-verification=17JdBYTmCkOQ47__lWfiskKil_Sy4SbKNeDzgk4fPXs
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.