TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Moskova’daki zirvenin kazananı kim? Türkiye istediğini alabildi mi?

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2024 10:30

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İdlib'de Türkiye ve Suriye ordularını karşı karşıya getiren gerginliğin azaltılmasına yönelik sorunların çözümü için dün Moskova'da bir araya geldiler.

Erdoğan ile Putin arasında ki görüşme yaklaşık 6 saat sürdü. Türkiye ve Rusya heyeti 2018 yılında Soçi'de varılan mutabakata ek olarak 3 maddelik yeni bir metne daha imza attılar.

Ek protokolde, "İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01'den itibaren durdurulacaktır," ifadelerine yer verildi.

Türkiye ile Rusya heyetleri arasındaki dünkü görüşme esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mevlüt Çavuşoğlu'na dönerek Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov''un da duyacağı bir şekilde "ESED ile de görüşüldü mü?" demesi Beşar Esad'ın da bu toplantı ile ilgili bilgilendirildiğinin ipuçlarını veriyor.

Erdoğan ile Putin arasındaki bu görüşmenin merak edilen diğer bir konusu ise Astana ve Soçi mutabakatında imzası bulunan ve daha önceki tüm görüşmelerde masada bulunan İran’ın neden dünkü görüşmeye dahil edilmediği idi.

Acaba bundan bir süre önce İran'ın "Rusya'yı devre dışı bırakalım ve İran'da Türkiye ile Suriyeli yetkilileri bir araya getirelim" beyanatları Rusya’nın hoşuna gitmedi ve bunun üzerine Rusya İran'a misillemede mi bulundu? Ayrıca dünkü görüşme ilerisi için İran’ın İdlib mutabakatında devre dışı bırakılma ihtimalini de gösteriyor. Şayet İran İdlib üzerinden by-pass edilirse Ortadoğu'yu domine eden İranlılar Beşar Esad üzerindeki etkinliğini de kullanarak Türkiye ile Suriye'yi karşı karşıya getirtebilir! Bu durum hem Türkiye ve hem de İran açısından büyük bir risk demektir.

Ayrıca Türkiye için çok önem arz eden Halep-Şam karayolu M5 ile ilgili bir konunun ek protokole konulmaması ve bu karayolunun tekrar Suriye'nin kontrolüne verilmesi de Türkiye için yine bir başka büyük riski de beraberinde getiriyor.

Türkiye, daha önceleri bu koridorun kontrolünün kendisine verilmesinde çok ısrarcı olduğu halde dünkü toplantıda bu konunun gündeme getirilmemesi manidardır.

Rusya ve Suriye'nin Ocak ayından bu yana gerçekleştirdikleri operasyonun bir amacı da M4 karayolunu tamamen kontrol altına almaktı. Her iki ülke Halep'i Şam'a bağlayan M5 karayolunu kontrolleri altına alırken M4'te ise kontrolü tam olarak ele geçirememişlerdi.

Rusya ile Türkiye arasındaki dünkü görüşmede M4 karayolunun denetimi ile ilgili tüm detaylar Türkiye ile paylaşırken, Türkiye için büyük hassasiyet teşkil eden M5 karayolu meselesine değinmemesi bu karayolunun Suriye'nin kontrolüne verildiğini ortaya koyuyor. Böylece Türkiye M5'de devre dışı bırakılmış oldu!

Çok büyük stratejik öneme sahip olan ve daha önce Türkiye'nin kontrolünde olan Serakib'inde geçen hafta içerisinde Rusya'nın kontrolüne girmesi yine Türkiye'nin Moskova'daki kayıplarından birisidir!

Şüphesiz ki Türkiye için Suriye ve İdlib'de bir başka tehlike de ABD'nin ve Rusya'nın bölgede uyguladığı çifte standard politikalardır. ABD'nin beyanlarına bakılırsa Türkiye, Amerikalılar için sarsılmaz bir Müttefik ve stratejik dost!

Ancak aynı ABD, bölgede Türkiye'nin bir numaralı düşmanı PKK/PYD'yi Suriye'de silahlandırarak hem Suriye'nin ve hem de gelecekte Türkiye'nin toprak bütünlüğünü parçalamaya yönelik çalışmaları yürüterek kendileri ile çelişiyorlar. ABD Başkanı Trump'ın "Suriye-Türkiye arasındaki sınırı koruyorduk. Neden bunu yapıyorduk ki? Bırakalım Suriye ve Türkiye kendi aralarında savaşsın." sözü ABD'nin hedefinin gayet açık olduğunu ortaya koyuyor!

Rusya Devlet Duması'nın uluslararası ilişkiler komitesi başkanı Leonid Slutsky'nin: İdlib anlaşmasıyla "çelişkiler düğümü" kesildi. Moskova ve Ankara dış güçlerin onları kavga ettirme çabalarına rağmen işbirliği yapmaya devam edecek ve her alanda stratejik orak olarak kalmaya devam edecekler. Açıklamasında "dış güçler" tabirini kimin için kullandığı gayet açık. Adres ABD'yi gösteriyor!

Geçen hafta içerisinde Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştiren ABD'nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey'in daha sonra Hatay ve oradan da İdlib'e geçmesi kafalarda soru işaretleri oluşturdu.

Acaba James Jeffrey, İdlib'de kimlerle neyi görüşmüştü?

Yine James Jeffrey'den sonra ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft'ın da Türkiye'ye gelmesi derin bir planın parçası gibi gözüküyor. Kelly Craft, Erdoğan ile görüştükten sonra akabinde kuzeybatı Suriye’ye geçerek Hatay'da Beyaz Baretliler ile de bir görüşme gerçekleştirdi.

Kelly Craft'ın CNN Türk'e verdiği röportajda "Beyaz Baretliler'le tanıştığım an çok etkileyiciydi. Bir grubu televizyonlardan izlemek, videolarını görmek ya da belgesellerini izlemek ayrı ama bu sefer bu belgeseli gerçekte görmek. İşte bu kusursuzdu, hatasızdı. Onlar gerçekten kahraman. Sözleri bir şifreyi içeriyor gibi! George Soros'un "Gezi Olaylarını" nasıl tertip ettiğini unutmamak gerekir.

Kelly Craft'ın sözünü ettiği ve kahraman gösterdiği 'Beyaz Baretliler' çok karanlık yönleri ile bilinen sözde sivil ama İngiliz istihbaratının menfaatleri doğrultusunda 'Mayday Rescue Vakfı' ve İsrail tarafından desteklenen gizemli bir grup!

Beyaz Baretliler, Suriye'nin yerelinde sivil, acil yardım gruplarını örgütlemek amacıyla  2013'ten bu yana Suriye'de çalışmalar yürütüyor. Beyaz Baretlilerin kurucusu 2019 yılında İstanbul'da ölü olarak bulunan eski İngiliz istihbarat subayı James Gustaf Edward Le Mesurier’in olduğu iddia edilmişti. James Gustav Edward Le Mesurier, İngiltere Kraliçesi tarafından Suriye'de yaptığı çalışmalardan dolayı "Şövalye Ödülü “ne layık görülmüştü.

Peki Türkiye ile Rusya arasında imzalanan ek protokolde "terör örgütleriyle mücadeleye devam" kararından sonra Amerikalılar, HTŞ ve El-Nusra gibi örgütleri ileride Türkiye üzerine kurgulayabilir mi? Tıpkı DAEŞ ve PKK terör örgütlerinde olduğu gibi!

Çünkü ABD'nin B planında Heyet Tahrir el-Şam örgütünün terör listesinden çıkartılıp Özgür Suriye Ordusu içerisine dahil ettirilerek Beşar Esad rejimine karşı mücadelede kullanılmak istendiği biliniyor!

ABD'nin PYD'ye 50 bin tır silah ve mühimmat vermesi de bu plan dâhilindedir. Türkiye'nin Suriye denkleminde yeniden Rusya ile masaya oturup Amerikalılarla şimdilik köprüleri atması Türkiye'ye, şu riski getirebilir. ABD'liler Pyd ve Suriye'de Esad rejimine karşı mücadele eden HTŞ, El-Nusra ve diğer örgütleri bir araya getirerek Türkiye'ye karşı kullandırabilir!

Şüphesiz ki Erdoğan ile Putin arasında Moskova'da gerçekleştirilen zirve Türkiye açısından bir zafer olmasa da bir hezimet de değil. Ancak bazı riskleri de beraberinde getiriyor.

Her şeyden öte Suriye'nin bölünmesi siyonist İsrail'in projesi olup ne pahasına olursa olsun İdlib'de Suriye ile Türkiye'nin bir daha karşı karşıya gelmesi için her türlü entrikayı çevirecektir.

İsrail bununla da kalmayarak İran ve Türkiye'nin de karşı karşıya gelmesi için ince ayar çekebilir. Bunu hem Türkiye'de ve hem de İran'da kendi kontrolünde olan görsel ve yazılı medya ve milyonlara aynı anda ulaşan sosyal medya hesaplarından kendi adına çalışan paralı troller vasıtasıyla yapacaktır!

Yine İsrail'in arz-ı mevud planına direkt hizmet eden Amerika ve endirekt hizmet eden Rusya'nın da ileride bu süreci baltaması olasılığı çok büyük!

Rusya'nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'e demir atmasının çok çeşitli nedenleri var. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'deki doğalgaz ve enerji kaynakları Rusya’nın öncelikli hedefleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Rusya 3 uçak gemisini bu kapsamda bölgeye gönderdi.

Yine Rusya ve İsrail’in geçmişten gelen sıcak ilişkisi ve 1948 yılında kurulan İsrail devletinin kuruluşunda Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlık yapmış onlarca kişi Rusya doğumlu Yahudi. Yine Rusya'da Bolşevik ihtilalini yapanlar da proletarya işçi sınıfının kurucuları da Rus Yahudileri idi.

İşte Rusya ile İsrail arasında böyle tarihsel bağlar mevcut. Bu ilişkiler Rusya’yı İsrail'e göbekten bağlıyor ve İsrail'in bölgedeki güvenliğini de sağlamlaştırıyor. 2019 yılında Moskova'ya bir ziyaret gerçekleştiren İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu "Rusya ile İsrail arasında askeri ilişkiler çok önemli. Ancak şu anda özellikle önemli, çünkü son aylarda İran'ın Suriye topraklarını bize saldırmak için kullanma girişimlerinde keskin bir artış olduğunu gördük. Bu tehdidi kabul etmeye hazır değiliz." ifadeleri her şeyi özetliyor!

Ezcümle Türkiye, hem Suriye ve hem de Libya politikasında çok dikkatli davranarak menfaatlerinin gereğinin yaparak ve aynı zamanda da  "DEVLET AKLI"ile hareket ederek emperyalist ülkelerin oyunlarına gelmemelidir.

Türkiye, bu nedenle geçmişte yaptığı bazı hatalardan ders çıkartmak zorundadır. Bölge ülkeleri ile denge politikası yürüterek tüm komşularla iyi ilişkiler içerisine girmelidir.

Bu kendisine yüklenen misyonun gereğidir. Çünkü Türkiye, ecdadı Osmanlı devletinin bakiyesidir.

Ayrıca Türkiye ile Suriye arasında bir arabuluculuk vazifesi üslenmiş olan ve dün Moskova'da bir araya geldiğimiz Rusya'nın planlarını da dikkatle takip etmek zorundadır. Çünkü Ruslarla yıllarca savaşan Çeçenlerin ünlü komutanı

Cuhar DUDAYEV'in şu tarihi sözü ülkeyi yönetenlerin kulağına küpe olmalıdır.

"Ruslarla yapılan anlaşmanın süresi, imzanın mürekkebi kuruyana kadardır."

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
google-site-verification=17JdBYTmCkOQ47__lWfiskKil_Sy4SbKNeDzgk4fPXs
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.