Yüce Allah” Rad “suresinde “O müminler ki, Allah’a verdikleri söze sadık kalırlar. Onlar, Allah’a vermiş oldukları sözden asla dönmezler. Allah’ın, korunmasını emrettiği bağı korurlar. Onlar, rablerine saygıda kusur etmezler. Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar.”diye buyuruyor.
Peki bu ayet ışığında bugün gelinen noktada ve İslam Dünyası ve Müslümanların geldiği durumu incelecek olursak önümüze nasıl bir tablo çıkıyor. Bugün İslam coğrafyası topyekun savaşın içerisinde ve tüm coğrafya kan revan içerisinde. Peki neden? Çünkü Müslümanlar Allah’a verdikleri sözde sadık değiller ve Allah’ın korunmasını istediği bağı korumuyorlar. İnfak kavramı ve infak müessesesi hemen hemen ortadan kaldırılmış gibi ve akletmeyen, umarsız ve hissiz bir topluluk haline gelerek ve buda yetmezmiş gibi tüm katmanları ile “Tekfircilik” hastalığına tutulmuşlardır. Bunun sonucu olara ta dün El-Kaide bugün ise DAEŞ, BOKO-HARAM-HAŞDİ ŞABİ gibi nasıl ve kimler tarafından kurulduğu belli olmayan bazı gruplar tarafından teröre duçar kılınarak adeta “Ümmet bilinci” yok edilerek dünya üzerinde bir “İslamafobi” oluşmasına da katkıda bulundular. Bunun kaçınılma sonucu olarak da Tevhid inancı da yaşanmaz hale getirilerek bu bilinç ortadan kaldırılmış oldu.
Yine Müslümanlar, yukarıdaki Ayet’te belirtilen “Onlar, rablerine saygıda kusur etmezler” ayetini amelleri ve tersi yaşamları ile tezada düşmek suretiyle haşa Allah’a savaş açmış görüntüsü ile de rablerine saygısızlık etmiş oluyorlar. Yine ayetin devamında “Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar” ayetinin gereğini yerine getiriyor muyuz? Kimin umurunda hesap günü ve din günü. Öyle olmuş olsa idi bugün coğrafyamız ve hatta tüm dünya barış ve selamet içerisinde olurdu. Zulüm içerisinde değil.
Bugün asli görevi “iyiliği emredip ve kötülüklerden men etmek” görevinde olanlar maalesef bu tebliğ görevini yerine getirmiyor ve getirmemekte de inat ediyorlar. Bunun sonucu olarak ta sözde bazı din alimleri insanları dine ve Allah’a çağırmaktan ziyade kendi şeyhine ve tarikatına çağırmak suretiyle ve güya İslam adına hüküm verdiğini ileri sürerek İslam’ın içerisini boşaltıyorlar.
Hal böyle olunca da İslam’a ısınması gereken kalpler bir anda İslam’dan soğur hale geliyorlar. oysa ki Yüce Allah “Bile bile hakkı gizlemeyin” diyor. Bosna Cumhurbaşkanı merhum bilge kral Aliya İZZETBEGOVİÇ’in “Müslüman halkların her kalkınması ve her şerefle dolu dönemi Kur’an-ı Kerim’in öncelenmesiyle başlamıştır” veciz sözü ve teşhisi doğrultusunda hareket etmeyen Müslümanlar Kur’ani bir yaşamı ter ettiğinden ve Allah’a verdiği sözden caydığı için her türlü zulüm ve sorunlarla karşı karşıya gelmektedir.
Müslümanlar, her şey bitmeden ve her şeyin bittiğini düşündüğü bir an gelmeden bir başlangıç yapmalı ve onu milat kabul ederek Allah’a verdiğimiz söz ve vaadi yerine getirerek “İzzet ve şeref” dolu ve yaratılış gayesi ölçeğinde hareket etmelidirler. Aksi halde daha çok kan ve gözyaşı ile hemhal olur ve olmaya da devam ederler.
“İzzet ve Şeref mi arıyorsunuz. İzzet ve şeref yalnızca ve yalnızca Allah’a aittir”
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
Müslüman dünyası ve vaadinde sadık olmak
Yüce Allah” Rad “suresinde “O müminler ki, Allah’a verdikleri söze sadık kalırlar. Onlar, Allah’a vermiş oldukları sözden asla dönmezler. Allah’ın, korunmasını emrettiği bağı korurlar. Onlar, rablerine saygıda kusur etmezler. Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar.”diye buyuruyor.
Peki bu ayet ışığında bugün gelinen noktada ve İslam Dünyası ve Müslümanların geldiği durumu incelecek olursak önümüze nasıl bir tablo çıkıyor. Bugün İslam coğrafyası topyekun savaşın içerisinde ve tüm coğrafya kan revan içerisinde. Peki neden? Çünkü Müslümanlar Allah’a verdikleri sözde sadık değiller ve Allah’ın korunmasını istediği bağı korumuyorlar. İnfak kavramı ve infak müessesesi hemen hemen ortadan kaldırılmış gibi ve akletmeyen, umarsız ve hissiz bir topluluk haline gelerek ve buda yetmezmiş gibi tüm katmanları ile “Tekfircilik” hastalığına tutulmuşlardır. Bunun sonucu olara ta dün El-Kaide bugün ise DAEŞ, BOKO-HARAM-HAŞDİ ŞABİ gibi nasıl ve kimler tarafından kurulduğu belli olmayan bazı gruplar tarafından teröre duçar kılınarak adeta “Ümmet bilinci” yok edilerek dünya üzerinde bir “İslamafobi” oluşmasına da katkıda bulundular. Bunun kaçınılma sonucu olarak da Tevhid inancı da yaşanmaz hale getirilerek bu bilinç ortadan kaldırılmış oldu.
Yine Müslümanlar, yukarıdaki Ayet’te belirtilen “Onlar, rablerine saygıda kusur etmezler” ayetini amelleri ve tersi yaşamları ile tezada düşmek suretiyle haşa Allah’a savaş açmış görüntüsü ile de rablerine saygısızlık etmiş oluyorlar. Yine ayetin devamında “Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar” ayetinin gereğini yerine getiriyor muyuz? Kimin umurunda hesap günü ve din günü. Öyle olmuş olsa idi bugün coğrafyamız ve hatta tüm dünya barış ve selamet içerisinde olurdu. Zulüm içerisinde değil.
Bugün asli görevi “iyiliği emredip ve kötülüklerden men etmek” görevinde olanlar maalesef bu tebliğ görevini yerine getirmiyor ve getirmemekte de inat ediyorlar. Bunun sonucu olarak ta sözde bazı din alimleri insanları dine ve Allah’a çağırmaktan ziyade kendi şeyhine ve tarikatına çağırmak suretiyle ve güya İslam adına hüküm verdiğini ileri sürerek İslam’ın içerisini boşaltıyorlar.
Hal böyle olunca da İslam’a ısınması gereken kalpler bir anda İslam’dan soğur hale geliyorlar. oysa ki Yüce Allah “Bile bile hakkı gizlemeyin” diyor. Bosna Cumhurbaşkanı merhum bilge kral Aliya İZZETBEGOVİÇ’in “Müslüman halkların her kalkınması ve her şerefle dolu dönemi Kur’an-ı Kerim’in öncelenmesiyle başlamıştır” veciz sözü ve teşhisi doğrultusunda hareket etmeyen Müslümanlar Kur’ani bir yaşamı ter ettiğinden ve Allah’a verdiği sözden caydığı için her türlü zulüm ve sorunlarla karşı karşıya gelmektedir.
Müslümanlar, her şey bitmeden ve her şeyin bittiğini düşündüğü bir an gelmeden bir başlangıç yapmalı ve onu milat kabul ederek Allah’a verdiğimiz söz ve vaadi yerine getirerek “İzzet ve şeref” dolu ve yaratılış gayesi ölçeğinde hareket etmelidirler. Aksi halde daha çok kan ve gözyaşı ile hemhal olur ve olmaya da devam ederler.
“İzzet ve Şeref mi arıyorsunuz. İzzet ve şeref yalnızca ve yalnızca Allah’a aittir”