DÜNYA’DAKİ ZULÜM DÜZENİ VE SÖMÜRÜYE KARŞI YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE, YENİ VE ADİL BİR DÜNYA’NIN KURULMASI
Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.10.2024 16:50
Bugün, dünya 300 yıldan bu yana hakkı değil, kuvveti üstün tutan adaleti, değil zulmü esas alan, barışı değil savaşı tercih eden, paylaşmayı değil sömürmeyi hedef edinen Batılı emperyalistler ve Siyonistler tarafından idare edilmektedir.
Bu gün dünya’da bir avuç mutlu azınlık milyarlarca insanın emeğini sömürerek, dünya’daki kaynakların % 80’ine sahip olarak yaşamakta iken, 1 milyar insan açlıkla karşı karşıyadır. 1 milyar insan ise temiz ve içilebilir su kaynaklarından mahrum bir şekilde hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır.
Bu gün büyük bir nüfusa ve tabii kaynaklara sahip Afrika kıtasındaki ülkelerin birçoğu, batılıların yüz yıllar boyunca sömürgeleri altında yaşadıklarından kaynaklarının % 80 ini bu ülkelere vermek zorunda bırakılmışlardır.
Bu gün İslam coğrafyası batılı emperyalistler ve siyonistlerin siyasi, kültürel, askeri ve ekonomik işgalleri altındadır. Bu coğrafyadaki kaynaklar bunlar tarafından çıkartılmakta ve kendi ülkelerinin kalkınması ve gelişmesinde kullanılmaktadır. İslam ülkelerindeki insanlar ise, açlık ve sefaletle uğraşmaktadırlar.
Batılı emperyalistler ve siyonistler, İslam dünyasındaki yerel, etnik ve mezhepsel sorunları sürekli kullanarak, Müslümanların bir birbirleriyle savaşmalarına veya çatışmalarına zemin hazırlayarak, onların bir araya gelmesine engel olmaktadırlar.( Şii-Sunni, Türk-Kürt, Arap-Acem ayrışması vb. gibi )
Bu gün batılılar elinde idare edilen dünyamızda, ahlaki ve manevi çöküntüler had safhaya gelmiştir. İnsan neslinin emniyeti tehlikeye düşmüştür. Fuhuş, uyuşturucu kullanımı, alkol, ve pornografi, temiz ve sağlıklı insan yetiştirilmesi önünde büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Batılı egemenler, bu tehditleri kullanarak Müslümanlar başta olmak üzere diğer genç nesilleri amaçsız ve ruhsuz birer robotlar haline getirmektedirler. İçinde yaşadığımız dünya’da uyuşturucu kullanma yaşı 11- 12’lere kadar düşmüştür.
Bu gün dünyamızda büyük bir bilgi ve enformasyon kirliliği yaşanmaktadır. İnsanlar Batılı egemenlerin elindeki medya ve sosyal medya gücü ile manipüle edilerek kendi amaçları doğrultusunda yönlendirilmektedirler.
İşte yukarıda saydığımız bu ve benzeri sebepler göz önüne alınarak, tüm olumsuzlukların ortadan kaldırılması için, kuvveti değil, hakkı üstün tutan, savaş yerine barışı yeğleyen, sömürüyü değil paylaşmayı esas alan, çatışmayı değil diyalogu önceleyen yeni ve adil bir dünya’nın kurulması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Elbette yeni ve adil bir dünya’nın kurulması çok zor olmakla birlikte imkansız değildir.
Bunun için dünya’daki mevcut şartlar ve yaşananlar insanların öyle veya böyle bu sömürü ve zulüm düzenine karşı bir araya gelmesi gerektiğini zorunlu kılmaktadır.
Dünya’daki mevcut zulüm düzenine karşılık yeni bir dünya’nın kurulması görevi öncelikle 2 milyarlık bir nüfusa ve birçok doğal kaynağa sahip olan ancak bu zenginliklerini bir takım sbeplerden dolayı stratejik olarak kullanamayan ve ne yazık ki birçoğu siyonist ve haçlı ittifakının kontrolünde olan İslam dünyasına düşmektedir.
Neden İslam dünyasına düşmektedir bu görev? Çünkü bizim inancımıza göre yeryüzünde kuvvetin değil hakkın ve adaletin üstün tutulması en önemli vecibedir. Müslümanların en önemli şiarı “Halıkı “ (Allah) tazim ve mahlukata şefkat”tir. Dolayısıyla bu şiarın hakim kılınması yeryüzünde insanların huzur ve saadetinin temininde yegane inançtır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde, Müslümanların hakim olduğu dönemlerde insanların daha huzurlu, barış ve hoşgörü içerisinde yaşadıkları görülecektir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve dört halife dönemi dışında dünya’ya hükmeden Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Selçuklular ve Osmanlıların insanlara uyguladıkları adalet ve hogörüye dayanan uygulamaları ne yazık ki bu günün dünyasında mumla aranmaktadır.
Ancak bu günün dünyasında hakkı değil kuvveti üstün tutan zihniyetler hakim olduğu için yeryüzünde huzur, barış, hakça paylaşım yerine savaş, sömürü ve çifte standart hakimdir. Bu zulüm ve sömürü düzeninin ila nihayet sürmesi mümkün değildir. İnsanlar çok değil yakın bir zamanda adeta küresel bir intifada’ya kalkışacak hale gelmişlerdir.
Yeni ve adil bir dünya’nın kurulması için öncelikle yeryüzünde iyiliğin, adaletin, hakkın ve hakça paylaşımın hakim olması inancı ve idealini taşıyan Müslümanların bu ideali gerçekleştirebilmeleri için özlerine dönmeleri gerekmektedir. Yani Allah’ın en son ve mükemmel olarak tarif ettiği İslam’ı ve Kuran’ın hükümlerini kuşanmaları zorunluluktur.
Müslümanlar öncelikle kendi içlerinde
Adaleti, hoşgörüyü, bilimi, kültür ve sanatı el üstünde tutup, ekonomide hakça paylaşımı esas almalıdırlar. Irkçılığı, bölgesel ve etnik ayrımcılığı, mezhepçiliği, meşrep farklılıklarını ve partciliği bir kenara koymalıdırlar.
Bu sağlandıktan sonra İslam dünyası var olan doğal kaynaklarını, ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri potansiyellerini bir çatı altında birleştirmelidirler. (İslam Birliği) İslam ülkeleri uyguladıkları rejimleri bir öz eleştiriye tabi tutarak kendi inançlarına kültürlerine dayalı hakkı üstün tutan adaleti ve hakça paylaşımı esas alan, şuraya (istişare) önem veren kendi halklarına şefkat ve merhametle yaklaşan diğer insanlarla da karşılıklı saygı çerçevesinde ilişkiler kurmayı hedef edinen bilime, kültüre, sanata önem veren bir rejim oluşturdukları taktirde yeni ve adil bir dünya’nın temellerini atmışlar demektir.
İslam ülkeleri ekonomik, siyasi ve askeri alanda güçlerini birleştirip kendi kendilerine yeter hale gelirlerse zaten dünya’daki sömürü ve zulüm düzeni kendiliğinden çöküşe geçecektir. Çünkü bu zulüm ve sömürü düzeninin zulmettiği insanlardan 2 milyarı kurtuluşa ererse diğer sömürülen ve ezilen insanlar (mustazaflar) bu durumu örnek alarak elbette baş kaldıracaklardır.
Bu birlikteliğin temel unsurları hak, adalet, hoşgörü, güven ve emniyet, şura (meşveret) Allah (cc)’ın bir denge üzerine bina ederek yarattığı doğal ve ekolojik hayatı koruyup, gelecek nesillere aktarmak, Ahlaki ve manevi yapıyı güçlendirmek, insanlığın ortak mirası olan bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucu elde edilen ve edilecek olan kazanımların tüm insanların yararına kullanılmasını temin etmek.iyiliğin (maruf’un) yeryüzünde hakim kılınması, savaş yerine barış, çatışma yerine diyalog, sömürü yerine hakça paylaşım, nesil emniyeti, diğer canlılara şefkat ve merhamet olacaktır.
Biz Müslümanlar olarak bu temel unsurları kendi içimizde hakim kılarsak (inancımız gereği hakim kılmak zorundayız.) yeniden büyük Türkiye, yeni ve adil bir dünya’nın kurulmasına öncülük edebiliriz.
Yeni ve Adil bir Dünya’nın kurulmasında temel rol oynacak olan İslam Birliği sağlandığı taktirde, yeryüzünde hakkın, adaletin ve iyiliğin hakim kılınması için aşağıdaki organların Müslümanlarca tesis edilmesi gerekmektedir. Bu organlar;
İslam Şura Meclisi ( İslam Parlamentosu)
İslam Adalet Divanı
İslam Ortak Pazarı
İslam Para fonu
İslam Barış Gücü
İslam Tebliğ ve Davet Teşkilatı
İslam Kültür ve Sanat Teşkilatı
İslam Sosyal Yardım ve Hayır Teşkilatı
İslam Gençlik Teşkilatı
İslam Kadın ve Aileyi Güçlendirme Teşkilatı
İslam Bilim ve Teknolojik Araştırma ve Geliştirme Teşkilatı
İslam Kitle İletişim Araçlarını İnsanlık yararına geliştirme Teşkilatı olmalıdır.
İleriki köşe yazımda bu organların amaçları ve çalışma biçimlerine ilişkin düşüncelerimi de inşallah sizlerle paylaşacağım. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni ve Adil Bir Dünya’nın kurulması bu gün için gerçekleştirilmesi zor bir ideal olabilir. Ama gelecekte emin olun gerçekleşmesi pek ala mümkün olacaktır.
Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocanın dediği gibi “ İman varsa İmkan da vardır.”
“Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz.” Âl-i İmrân Suresi 139. Ayet
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Nureddin KAYA
DÜNYA’DAKİ ZULÜM DÜZENİ VE SÖMÜRÜYE KARŞI YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE, YENİ VE ADİL BİR DÜNYA’NIN KURULMASI
Bugün, dünya 300 yıldan bu yana hakkı değil, kuvveti üstün tutan adaleti, değil zulmü esas alan, barışı değil savaşı tercih eden, paylaşmayı değil sömürmeyi hedef edinen Batılı emperyalistler ve Siyonistler tarafından idare edilmektedir.
Bu gün dünya’da bir avuç mutlu azınlık milyarlarca insanın emeğini sömürerek, dünya’daki kaynakların % 80’ine sahip olarak yaşamakta iken, 1 milyar insan açlıkla karşı karşıyadır. 1 milyar insan ise temiz ve içilebilir su kaynaklarından mahrum bir şekilde hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır.
Bu gün büyük bir nüfusa ve tabii kaynaklara sahip Afrika kıtasındaki ülkelerin birçoğu, batılıların yüz yıllar boyunca sömürgeleri altında yaşadıklarından kaynaklarının % 80 ini bu ülkelere vermek zorunda bırakılmışlardır.
Bu gün İslam coğrafyası batılı emperyalistler ve siyonistlerin siyasi, kültürel, askeri ve ekonomik işgalleri altındadır. Bu coğrafyadaki kaynaklar bunlar tarafından çıkartılmakta ve kendi ülkelerinin kalkınması ve gelişmesinde kullanılmaktadır. İslam ülkelerindeki insanlar ise, açlık ve sefaletle uğraşmaktadırlar.
Batılı emperyalistler ve siyonistler, İslam dünyasındaki yerel, etnik ve mezhepsel sorunları sürekli kullanarak, Müslümanların bir birbirleriyle savaşmalarına veya çatışmalarına zemin hazırlayarak, onların bir araya gelmesine engel olmaktadırlar.( Şii-Sunni, Türk-Kürt, Arap-Acem ayrışması vb. gibi )
Bu gün batılılar elinde idare edilen dünyamızda, ahlaki ve manevi çöküntüler had safhaya gelmiştir. İnsan neslinin emniyeti tehlikeye düşmüştür. Fuhuş, uyuşturucu kullanımı, alkol, ve pornografi, temiz ve sağlıklı insan yetiştirilmesi önünde büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Batılı egemenler, bu tehditleri kullanarak Müslümanlar başta olmak üzere diğer genç nesilleri amaçsız ve ruhsuz birer robotlar haline getirmektedirler. İçinde yaşadığımız dünya’da uyuşturucu kullanma yaşı 11- 12’lere kadar düşmüştür.
Bu gün dünyamızda büyük bir bilgi ve enformasyon kirliliği yaşanmaktadır. İnsanlar Batılı egemenlerin elindeki medya ve sosyal medya gücü ile manipüle edilerek kendi amaçları doğrultusunda yönlendirilmektedirler.
İşte yukarıda saydığımız bu ve benzeri sebepler göz önüne alınarak, tüm olumsuzlukların ortadan kaldırılması için, kuvveti değil, hakkı üstün tutan, savaş yerine barışı yeğleyen, sömürüyü değil paylaşmayı esas alan, çatışmayı değil diyalogu önceleyen yeni ve adil bir dünya’nın kurulması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Elbette yeni ve adil bir dünya’nın kurulması çok zor olmakla birlikte imkansız değildir.
Bunun için dünya’daki mevcut şartlar ve yaşananlar insanların öyle veya böyle bu sömürü ve zulüm düzenine karşı bir araya gelmesi gerektiğini zorunlu kılmaktadır.
Dünya’daki mevcut zulüm düzenine karşılık yeni bir dünya’nın kurulması görevi öncelikle 2 milyarlık bir nüfusa ve birçok doğal kaynağa sahip olan ancak bu zenginliklerini bir takım sbeplerden dolayı stratejik olarak kullanamayan ve ne yazık ki birçoğu siyonist ve haçlı ittifakının kontrolünde olan İslam dünyasına düşmektedir.
Neden İslam dünyasına düşmektedir bu görev? Çünkü bizim inancımıza göre yeryüzünde kuvvetin değil hakkın ve adaletin üstün tutulması en önemli vecibedir. Müslümanların en önemli şiarı “Halıkı “ (Allah) tazim ve mahlukata şefkat”tir. Dolayısıyla bu şiarın hakim kılınması yeryüzünde insanların huzur ve saadetinin temininde yegane inançtır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde, Müslümanların hakim olduğu dönemlerde insanların daha huzurlu, barış ve hoşgörü içerisinde yaşadıkları görülecektir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve dört halife dönemi dışında dünya’ya hükmeden Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Selçuklular ve Osmanlıların insanlara uyguladıkları adalet ve hogörüye dayanan uygulamaları ne yazık ki bu günün dünyasında mumla aranmaktadır.
Ancak bu günün dünyasında hakkı değil kuvveti üstün tutan zihniyetler hakim olduğu için yeryüzünde huzur, barış, hakça paylaşım yerine savaş, sömürü ve çifte standart hakimdir. Bu zulüm ve sömürü düzeninin ila nihayet sürmesi mümkün değildir. İnsanlar çok değil yakın bir zamanda adeta küresel bir intifada’ya kalkışacak hale gelmişlerdir.
Yeni ve adil bir dünya’nın kurulması için öncelikle yeryüzünde iyiliğin, adaletin, hakkın ve hakça paylaşımın hakim olması inancı ve idealini taşıyan Müslümanların bu ideali gerçekleştirebilmeleri için özlerine dönmeleri gerekmektedir. Yani Allah’ın en son ve mükemmel olarak tarif ettiği İslam’ı ve Kuran’ın hükümlerini kuşanmaları zorunluluktur.
Müslümanlar öncelikle kendi içlerinde
Adaleti, hoşgörüyü, bilimi, kültür ve sanatı el üstünde tutup, ekonomide hakça paylaşımı esas almalıdırlar. Irkçılığı, bölgesel ve etnik ayrımcılığı, mezhepçiliği, meşrep farklılıklarını ve partciliği bir kenara koymalıdırlar.
Bu sağlandıktan sonra İslam dünyası var olan doğal kaynaklarını, ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri potansiyellerini bir çatı altında birleştirmelidirler. (İslam Birliği) İslam ülkeleri uyguladıkları rejimleri bir öz eleştiriye tabi tutarak kendi inançlarına kültürlerine dayalı hakkı üstün tutan adaleti ve hakça paylaşımı esas alan, şuraya (istişare) önem veren kendi halklarına şefkat ve merhametle yaklaşan diğer insanlarla da karşılıklı saygı çerçevesinde ilişkiler kurmayı hedef edinen bilime, kültüre, sanata önem veren bir rejim oluşturdukları taktirde yeni ve adil bir dünya’nın temellerini atmışlar demektir.
İslam ülkeleri ekonomik, siyasi ve askeri alanda güçlerini birleştirip kendi kendilerine yeter hale gelirlerse zaten dünya’daki sömürü ve zulüm düzeni kendiliğinden çöküşe geçecektir. Çünkü bu zulüm ve sömürü düzeninin zulmettiği insanlardan 2 milyarı kurtuluşa ererse diğer sömürülen ve ezilen insanlar (mustazaflar) bu durumu örnek alarak elbette baş kaldıracaklardır.
Bu birlikteliğin temel unsurları hak, adalet, hoşgörü, güven ve emniyet, şura (meşveret) Allah (cc)’ın bir denge üzerine bina ederek yarattığı doğal ve ekolojik hayatı koruyup, gelecek nesillere aktarmak, Ahlaki ve manevi yapıyı güçlendirmek, insanlığın ortak mirası olan bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucu elde edilen ve edilecek olan kazanımların tüm insanların yararına kullanılmasını temin etmek.iyiliğin (maruf’un) yeryüzünde hakim kılınması, savaş yerine barış, çatışma yerine diyalog, sömürü yerine hakça paylaşım, nesil emniyeti, diğer canlılara şefkat ve merhamet olacaktır.
Biz Müslümanlar olarak bu temel unsurları kendi içimizde hakim kılarsak (inancımız gereği hakim kılmak zorundayız.) yeniden büyük Türkiye, yeni ve adil bir dünya’nın kurulmasına öncülük edebiliriz.
Yeni ve Adil bir Dünya’nın kurulmasında temel rol oynacak olan İslam Birliği sağlandığı taktirde, yeryüzünde hakkın, adaletin ve iyiliğin hakim kılınması için aşağıdaki organların Müslümanlarca tesis edilmesi gerekmektedir. Bu organlar;
İslam Şura Meclisi ( İslam Parlamentosu)
İslam Adalet Divanı
İslam Ortak Pazarı
İslam Para fonu
İslam Barış Gücü
İslam Tebliğ ve Davet Teşkilatı
İslam Kültür ve Sanat Teşkilatı
İslam Sosyal Yardım ve Hayır Teşkilatı
İslam Gençlik Teşkilatı
İslam Kadın ve Aileyi Güçlendirme Teşkilatı
İslam Bilim ve Teknolojik Araştırma ve Geliştirme Teşkilatı
İslam Kitle İletişim Araçlarını İnsanlık yararına geliştirme Teşkilatı olmalıdır.
İleriki köşe yazımda bu organların amaçları ve çalışma biçimlerine ilişkin düşüncelerimi de inşallah sizlerle paylaşacağım. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni ve Adil Bir Dünya’nın kurulması bu gün için gerçekleştirilmesi zor bir ideal olabilir. Ama gelecekte emin olun gerçekleşmesi pek ala mümkün olacaktır.
Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocanın dediği gibi “ İman varsa İmkan da vardır.”
“Sakın gevşemeyiniz, karamsarlığa kapılmayınız. Eğer mümin iseniz üstün gelecek olan taraf sizlersiniz.” Âl-i İmrân Suresi 139. Ayet