Şam'da, etrafında toplanan halka nasihatlarda bulunan Muhyiddin Arabi, bir ara ayağını yere vurarak "işte taptığınız, ayağımın altındadır " der.
Şaşıran Şam halkı, 'dinsizdir' diyerek Şam valisine şikayet ederler.
Kadı;
Muhyiddin Arabi'yi yargılayıp,idam edilmesine hüküm verir.
Muhyiddin Arabi , idam edilmeden önce, mezar taşına SİN dahalal ŞİN ve MİM harflerinin yazılmasını vasiyet eder.
Dönemin Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim 27 Eylül 1516' da Şam'a girince; doğruca Muhyiddin Arabi'nin mezarına gidip, dua okuduktan sonra; mezar taşındaki yazıları görüp kendi kendine " Sin, yani Sultan Selim. Bu adımın baş harfidir. Şın, Şam'dır. Yani bu Şam'a gireceğim demektir. Çevresinde bulunan ulema'ya, idam edilmeden önce size ne söyledi de, bir alimi idam ettirdiniz?
Ulemalar tüm olup bitenleri Yavuz Sultan Selim'e anlatırlar...
Bir gece Yavuz Sultan Selim; Muhyiddin Arabi'nin ayağını vurduğu yeri kazar , orada gömülü bir hazine olduğunu görür.
Cuma günü herkes camide; hoca'nın arkasında saf tutmuş, namaz kılmaktadır...
Birden bir telall'ın gür sesi çınlar kulaklarında...
" Duyduk duymadık demeyin!.. Yavuz Sultan Selim bir hazine buldu, orada hazır bulunan herkese dağıtıyor !.. Diye bağırınca, herkes namazı bırakıp, soluğu doğruca kazının olduğu yerde alır...
O vakitler Şam halkı'nın altına paraya çok değer verdiği söylenirmiş. Öyle ki, o günün koşullarında, bu düşkünlük yüzünden dini değerler neredeyse ikinci planda kalıyormuş...
Oysa öyle şeyler var ki , malla mülkle ölçülemez, altınla parayla satın alınamaz. Din, Bayrak, Vatan veya benzeri değerler...
Mesela sağlık..! Ölüm döşeğindeki birine, ona Milli Piyango'dan büyük ikramiye çıktığını müjdelerseniz; yahut bir idam mahkumuna sayısız ev araba mal mülk miras kaldığını söylerseniz, sevinçten boynunuza sarılır mı?
Bu bakış açısı bize paranın amaç değil; her halükarda araç olduğunu ortaya koyuyor.
Misal, pahalı ve kaliteli bir cep telefonu alacaksınız. Burada para araç ; cep telefonu amaç olmuş olmuyor mu?
Şayet para amaç olsaydı, uğruna canlar feda edilen tüm kutsal değerler ters yüz olacak, belkide toplum diye bir şey olmayacaktı.
Burada paraya karşı olduğum sanılmasın sakın. Elbette para gereklidir, bunun tersini söylemek yanlış olur illaki...Benim demek istediğim, paranın her şeye kadir olmadığı, paranın da alamayacağı bir şeylerin olduğudur.
Hatırlıyorsanız, ne demişti merhum Sakıp Sabancı:
"Fabrikalar kurdum, evler yaptım, her şeyim vardı ama; oğluma bir çift ayakkabı bile alamadım. Sağlık her şeydir..."
İşte böyle... Para amaç değil; araçtır deyip, Kul Himmet üstadın şu dillerden düşmeyen ibretlik türküsüne kulak verelim.
" Kul Himmet Üstadım gelse otursa
Hakk'ın kelamını dile getirse
Dünya benim deyu zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda. "
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Mustafa Kaplan
Paranın satın alamayacağı şeyler de var
Şam'da, etrafında toplanan halka nasihatlarda bulunan Muhyiddin Arabi, bir ara ayağını yere vurarak "işte taptığınız, ayağımın altındadır " der.
Şaşıran Şam halkı, 'dinsizdir' diyerek Şam valisine şikayet ederler.
Kadı;
Muhyiddin Arabi'yi yargılayıp,idam edilmesine hüküm verir.
Muhyiddin Arabi , idam edilmeden önce, mezar taşına SİN dahalal ŞİN ve MİM harflerinin yazılmasını vasiyet eder.
Dönemin Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim 27 Eylül 1516' da Şam'a girince; doğruca Muhyiddin Arabi'nin mezarına gidip, dua okuduktan sonra; mezar taşındaki yazıları görüp kendi kendine " Sin, yani Sultan Selim. Bu adımın baş harfidir. Şın, Şam'dır. Yani bu Şam'a gireceğim demektir. Çevresinde bulunan ulema'ya, idam edilmeden önce size ne söyledi de, bir alimi idam ettirdiniz?
Ulemalar tüm olup bitenleri Yavuz Sultan Selim'e anlatırlar...
Bir gece Yavuz Sultan Selim; Muhyiddin Arabi'nin ayağını vurduğu yeri kazar , orada gömülü bir hazine olduğunu görür.
Cuma günü herkes camide; hoca'nın arkasında saf tutmuş, namaz kılmaktadır...
Birden bir telall'ın gür sesi çınlar kulaklarında...
" Duyduk duymadık demeyin!.. Yavuz Sultan Selim bir hazine buldu, orada hazır bulunan herkese dağıtıyor !.. Diye bağırınca, herkes namazı bırakıp, soluğu doğruca kazının olduğu yerde alır...
O vakitler Şam halkı'nın altına paraya çok değer verdiği söylenirmiş. Öyle ki, o günün koşullarında, bu düşkünlük yüzünden dini değerler neredeyse ikinci planda kalıyormuş...
Oysa öyle şeyler var ki , malla mülkle ölçülemez, altınla parayla satın alınamaz. Din, Bayrak, Vatan veya benzeri değerler...
Mesela sağlık..! Ölüm döşeğindeki birine, ona Milli Piyango'dan büyük ikramiye çıktığını müjdelerseniz; yahut bir idam mahkumuna sayısız ev araba mal mülk miras kaldığını söylerseniz, sevinçten boynunuza sarılır mı?
Bu bakış açısı bize paranın amaç değil; her halükarda araç olduğunu ortaya koyuyor.
Misal, pahalı ve kaliteli bir cep telefonu alacaksınız. Burada para araç ; cep telefonu amaç olmuş olmuyor mu?
Şayet para amaç olsaydı, uğruna canlar feda edilen tüm kutsal değerler ters yüz olacak, belkide toplum diye bir şey olmayacaktı.
Burada paraya karşı olduğum sanılmasın sakın. Elbette para gereklidir, bunun tersini söylemek yanlış olur illaki...Benim demek istediğim, paranın her şeye kadir olmadığı, paranın da alamayacağı bir şeylerin olduğudur.
Hatırlıyorsanız, ne demişti merhum Sakıp Sabancı:
"Fabrikalar kurdum, evler yaptım, her şeyim vardı ama; oğluma bir çift ayakkabı bile alamadım. Sağlık her şeydir..."
İşte böyle... Para amaç değil; araçtır deyip, Kul Himmet üstadın şu dillerden düşmeyen ibretlik türküsüne kulak verelim.
" Kul Himmet Üstadım gelse otursa
Hakk'ın kelamını dile getirse
Dünya benim deyu zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda. "