Karı koca yataklarından çıktıktan sonra, birbirlerine "Günaydınlar sunup, yüzlerini yıkamak için lavaboya gittiler...
Selma ellerini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçip, kahvaltıyı hazırlamaya başladı...
Ahmet, ellerini havluyla kurularken, karısına " Yardım edeyim mi karıcığım" diye seslendi. Selma " Olur Kocacığım, sende şu peynirle, zeytinleri masaya götür" diye cevap verdi... "Yine kâbus mu gördün, rüyanda konuşuyordun da..."
Ahmet, "Aynı kâbusu gördüm" diye cevap verdi... Bunu imam'a anlatmalıyım, bakalım ne diyecek?
Kahvaltı bitince Ahmet giyinip dışarı çıktı...
İmamla gittikleri kıraathaneye gidip, onu Doktor Feridunla sohbet ederken buldu. İmam, doktora hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu... Ahmet’i görünce buradayız anlamında elini kaldırıp yanlarına davet etti...
Ahmet selam verdikten sonra yanlarındaki boş bir sandalyeye geçip oturdu...
Doktor "Hanım kızımız nasıllar, sağlık ve afiyettedirler İnşallah!"
Ahmet "Sağ olun hocam eksik olmayın. Valla bu sorun olmasa daha iyi olacaktı!" Doktor " İyi olur İnşallah. Her problemin bir çözümü vardır illaki... Önemli olan her şeye bir tefekkür penceresinden bakıp, hikmet olarak değerlendirmektir... Her karanlık gece; pırıl pırıl bir güne gebedir... Ne demiş İbrahim Hakkı:
Hak şerleri hayr eyler
Sen sanma ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevla görelim neylerse
Neylerse güzel eyler.
İmam "Aynen hocam diline sağlık, harika..!
Ahmet, imamın ısmarladığı çaydan bir iki yudum aldıktan sonra, "Hocam bugün yine aynı kâbusu gördüm" dedi... "Bunun anlamı nedir acaba?.."
İmam "Belki sana bir şeyler anlatmak istiyordur... Mesela gömüldüğü yeri falan... Sabredip bu konuyu sıkı takip edeceğiz. Gayret bizden; inayet Allah'tan... "İnşallah tüm bu sorular cevap bulur da, hepimiz rahat bir nefes alırız...
Doktor "Bende sizlerle beraberim. İmam efendiyle öyle kararlaştırdık... Artık en az sizler kadar, ben de bu konuya vakıfım. Hem şu rapor meselesini bir araştırayım, bakalım. Gerçi aradan altı yıl geçmiş, İnşallah bir şeyler bulurum.
Bu arada bardakları almaya gelen çaycı çocuğun davranışları Ahmet'in garibine gitti... İmam’ın, Mustafa diye çağırdığı çocuk, ikide bir yanlarına gelip "Bir arzunuz, isteğiniz var mı derken; yanlarında oyalanıp; onları dinlemeye çalışıyor gibiydi.
Çelimsiz, uzun boylu, kara kuru bir gençti...
Ahmet,
İmam'a "Hocam bu çaycı Mustafa'yı tanıyor musun, nereli acaba? Hiç gözüm tutmadı da... Sanki bizi dinliyor gibi."
İmam,gülerek" Yok be..! Çok efendi biri... Kendi halinde, ,ekmeği peşinde koşan bir genç. İyi tanırım kendisini. Ölen kızın da hem köylüsü, hem uzaktan akrabası...
Ahmet,"Ya demek öyle..! Bu iyi işte. Belki kız hakkında bize bir şeyler anlatır ha, ne dersiniz?"
İmam, çay ocağında bardakları doldurmakla meşgul olan çaycı çocuğa "Mustafa bir bakar mısın?" diye seslendi.
Çaycı çocuk yanlarına gelip "Buyur hocam bir emriniz mi vardı?" diye sordu, saygı dolu bir sesle...
"Çok işin var mı?"
"Çayları servis edecektim hocam"
"İşin bitince yanımıza gel sana bir şeyler soracağım." Çaycı yine saygılı bir üslupla "Tabi hocam çayları vereyim, hemen gelirim."
Mustafa çay servisi yaptıktan sonra yanlarına gelip "Buyurun hocam işim bitti, şimdi sizi dinlemeye hazırım" dedi...
İmam "Hani bir kız vardı, sizin köyden...
"Hangi kız hocam?"
"Şu altı sene önce ölen kız... Adı Ayşe miydi neydi?" Hastanede öldü demişlerdi hani..." Mustafa, önce nereden çıktı bu mesele der gibi bakıp kaşlarını çattı.
"Evet hocam?
Bize biraz ondan bahsedebilir misin?"
Mustafa birden mahzunlaştı. Boğazına bir şey düğümlendi sanki... Yutkundu, sonra titrek bir sesle "Neyi anlatayım hocam? Zavallı kızcağız ölmedi, öldürüldü... Günahına girdiler masumun..!" Sonra biraz öfkeli bir ses tonuyla,"Gerçi ona kıyanların hemen hemen hepsi bir şekilde cezalarını buldu; ama yinede yüreğim soğumadı..."
"Peki, bize baştan sona olayla ilgili ne biliyorsan anlatabilir misin?"
Mustafa,
"Aslında bu işin aslını astarını bizim Zehra nine daha iyi bilir. Yani Ayşe'nin sütannesi. Kadıncağız onu çok severdi... Ayşe’nin ölümüne en çok o üzüldü. Günlerce kendine gelemedi fukara..."
İmam, "Peki Zehra nine nerede şimdi? O iyi bilir dediğine göre hala yaşıyordur demek ki."
Mustafa "Yaşıyor hocam... Kendisi Tarsus'ta şu an...
İmam " Urfa'da değil miydi?" Mustafa,
" Zehra teyze''nin kocası yıllar önce öldü. Bir oğlu vardı tarlasını sattı; Tarsus'a taşındılar. Oğlu sonradan Almanya'ya gitti, bir daha da dönmedi..."
"Peki, Mustafa, rica etsem bizi oraya götüremez misin?"
Mustafa,
"Başım üstüne; ama hocam kıraathane ne olacak? "
İmam,
"Tarsus arabayla yarım saat bile sürmez. Bir kaç saatliğine birini bulursun, hadi bizi kırma!"
"Peki, hocam dediğiniz gibi olsun, yerime birini ayarlamaya çalışırım..."
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mustafa Kaplan
TABU 8.Bölüm
Sakin geçen bir gecenin ardından, ertesi sabah...
Karı koca yataklarından çıktıktan sonra, birbirlerine "Günaydınlar sunup, yüzlerini yıkamak için lavaboya gittiler...
Selma ellerini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçip, kahvaltıyı hazırlamaya başladı...
Ahmet, ellerini havluyla kurularken, karısına " Yardım edeyim mi karıcığım" diye seslendi. Selma " Olur Kocacığım, sende şu peynirle, zeytinleri masaya götür" diye cevap verdi... "Yine kâbus mu gördün, rüyanda konuşuyordun da..."
Ahmet, "Aynı kâbusu gördüm" diye cevap verdi... Bunu imam'a anlatmalıyım, bakalım ne diyecek?
Kahvaltı bitince Ahmet giyinip dışarı çıktı...
İmamla gittikleri kıraathaneye gidip, onu Doktor Feridunla sohbet ederken buldu. İmam, doktora hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu... Ahmet’i görünce buradayız anlamında elini kaldırıp yanlarına davet etti...
Ahmet selam verdikten sonra yanlarındaki boş bir sandalyeye geçip oturdu...
Doktor "Hanım kızımız nasıllar, sağlık ve afiyettedirler İnşallah!"
Ahmet "Sağ olun hocam eksik olmayın. Valla bu sorun olmasa daha iyi olacaktı!" Doktor " İyi olur İnşallah. Her problemin bir çözümü vardır illaki... Önemli olan her şeye bir tefekkür penceresinden bakıp, hikmet olarak değerlendirmektir... Her karanlık gece; pırıl pırıl bir güne gebedir... Ne demiş İbrahim Hakkı:
Hak şerleri hayr eyler
Sen sanma ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevla görelim neylerse
Neylerse güzel eyler.
İmam "Aynen hocam diline sağlık, harika..!
Ahmet, imamın ısmarladığı çaydan bir iki yudum aldıktan sonra, "Hocam bugün yine aynı kâbusu gördüm" dedi... "Bunun anlamı nedir acaba?.."
İmam "Belki sana bir şeyler anlatmak istiyordur... Mesela gömüldüğü yeri falan... Sabredip bu konuyu sıkı takip edeceğiz. Gayret bizden; inayet Allah'tan... "İnşallah tüm bu sorular cevap bulur da, hepimiz rahat bir nefes alırız...
Doktor "Bende sizlerle beraberim. İmam efendiyle öyle kararlaştırdık... Artık en az sizler kadar, ben de bu konuya vakıfım. Hem şu rapor meselesini bir araştırayım, bakalım. Gerçi aradan altı yıl geçmiş, İnşallah bir şeyler bulurum.
Bu arada bardakları almaya gelen çaycı çocuğun davranışları Ahmet'in garibine gitti... İmam’ın, Mustafa diye çağırdığı çocuk, ikide bir yanlarına gelip "Bir arzunuz, isteğiniz var mı derken; yanlarında oyalanıp; onları dinlemeye çalışıyor gibiydi.
Çelimsiz, uzun boylu, kara kuru bir gençti...
Ahmet,
İmam'a "Hocam bu çaycı Mustafa'yı tanıyor musun, nereli acaba? Hiç gözüm tutmadı da... Sanki bizi dinliyor gibi."
İmam,gülerek" Yok be..! Çok efendi biri... Kendi halinde, ,ekmeği peşinde koşan bir genç. İyi tanırım kendisini. Ölen kızın da hem köylüsü, hem uzaktan akrabası...
Ahmet,"Ya demek öyle..! Bu iyi işte. Belki kız hakkında bize bir şeyler anlatır ha, ne dersiniz?"
İmam, çay ocağında bardakları doldurmakla meşgul olan çaycı çocuğa "Mustafa bir bakar mısın?" diye seslendi.
Çaycı çocuk yanlarına gelip "Buyur hocam bir emriniz mi vardı?" diye sordu, saygı dolu bir sesle...
"Çok işin var mı?"
"Çayları servis edecektim hocam"
"İşin bitince yanımıza gel sana bir şeyler soracağım." Çaycı yine saygılı bir üslupla "Tabi hocam çayları vereyim, hemen gelirim."
Mustafa çay servisi yaptıktan sonra yanlarına gelip "Buyurun hocam işim bitti, şimdi sizi dinlemeye hazırım" dedi...
İmam "Hani bir kız vardı, sizin köyden...
"Hangi kız hocam?"
"Şu altı sene önce ölen kız... Adı Ayşe miydi neydi?" Hastanede öldü demişlerdi hani..." Mustafa, önce nereden çıktı bu mesele der gibi bakıp kaşlarını çattı.
"Evet hocam?
Bize biraz ondan bahsedebilir misin?"
Mustafa birden mahzunlaştı. Boğazına bir şey düğümlendi sanki... Yutkundu, sonra titrek bir sesle "Neyi anlatayım hocam? Zavallı kızcağız ölmedi, öldürüldü... Günahına girdiler masumun..!" Sonra biraz öfkeli bir ses tonuyla,"Gerçi ona kıyanların hemen hemen hepsi bir şekilde cezalarını buldu; ama yinede yüreğim soğumadı..."
"Peki, bize baştan sona olayla ilgili ne biliyorsan anlatabilir misin?"
Mustafa,
"Aslında bu işin aslını astarını bizim Zehra nine daha iyi bilir. Yani Ayşe'nin sütannesi. Kadıncağız onu çok severdi... Ayşe’nin ölümüne en çok o üzüldü. Günlerce kendine gelemedi fukara..."
İmam, "Peki Zehra nine nerede şimdi? O iyi bilir dediğine göre hala yaşıyordur demek ki."
Mustafa "Yaşıyor hocam... Kendisi Tarsus'ta şu an...
İmam " Urfa'da değil miydi?" Mustafa,
" Zehra teyze''nin kocası yıllar önce öldü. Bir oğlu vardı tarlasını sattı; Tarsus'a taşındılar. Oğlu sonradan Almanya'ya gitti, bir daha da dönmedi..."
"Peki, Mustafa, rica etsem bizi oraya götüremez misin?"
Mustafa,
"Başım üstüne; ama hocam kıraathane ne olacak? "
İmam,
"Tarsus arabayla yarım saat bile sürmez. Bir kaç saatliğine birini bulursun, hadi bizi kırma!"
"Peki, hocam dediğiniz gibi olsun, yerime birini ayarlamaya çalışırım..."