Despot bir mizaç kazanım, tamamen egosal çıkar kaynaklı bir olgudur.
Bu olgudan hareketle, insanlar üzerinde baskı, tahakküm, şiddet gibi gayri insani filler, öznel den, nesnele doğru bir akış içinde zulüm mecrasında bir birliktelik doğurur.
Bu birleşim seline karşı kitlesel bir bilinç bendi oluşmazsa doğacak yıkımların çevresel tahribatı kaçınılmaz olur.
İlgisizlik literatüründe "Bana dokunmayan Yılan bin yıl yaşasın" söylemi; günün birinde o yılanın; herkes için bir tehlike potansiyeline sahip olabileceği düşüncesi önünde bir basiret örtüsünden başka bir şey değildir.
Bu yüzdendir, tarihler boyunca katliamlar, gözyaşları, akan kanlar hız kesmeyen süreçler içinde olagelmiştir.
Baş edilemez fenomenlerin; bir arada tutup, ortak yaşamla ilgili bir sistemi zorunlu kılması süresince, henüz egosal bilincin var olmadığını, beraber ortak hareketin mutluluk ve sevinç getirisi ile insanların meşgul olduklarını az çok tahmin edebiliriz.
Böylece, Çağ atılımlarıyla başlayan egosal bilincin doğurduğu sahiplenme kompleksi, beraber inşa edilen ortak hareketin altına konulan tefrika dinamitini ateşlemiş oldu...
Doğa olaylarına ortak direnç içinde olan antik çağın insanları arasındaki ayrışma; Maden devrinde daha da belirginleşerek birtakım rekabetleri de peşinde sürükledi.
Basit bir bıçak veya benzeri savunma aleti yapanlar, eskiden olanların aksine; avlarını tek başına veya bir iki kişiyle avlayıp, artık paylaşım gibi bir fiili varît kılmıyor; tamamen egosal bir amaç doğrultusunda hareket etmeyi öğrenmiş oluyorlardı.
Bu sahiplenme ile ilgili içgüdüsel dürtülerin tavan yaptığı dönem, işte bu dönemdir.
Artık insanlar ziraatta da el atmış, çift sürmek, ekin ekip, biçmek gibi yetenekler elde ederek, özel mülk edinmenin de kapılarını aralamış oldular.
Önceki birliktelikten doğan insani duyguların; hırs, zorbalık, zulüm gibi gayri insani yaptırımlara yerlerini terk etmesi; artık savaşları, ölümleri yaşam platformuna dâhil ettiğini gösterir.
Eğer bir iki taş örüp, burası özelimdir diyene karşı anti bir reaksiyon gösterilseydi şimdi insanlar daha da mutlu olacaklardı belki de...
Oysa bu dünya; herkesin içinde misafir edildiği; tapusu Allah'a ait olan mülküdür. Kur'anda bununla ilgili hemen hemen çoğu sürelerde bu ayetlere vurgu yapılması boşuna mıdır?
Bir bebeğin masumiyetine has duygular üzerinde bir yaşam tesis edebilseydik, şuan dünyada mevcut sıkıntıların hiç birini muhtemelen yaşamıyor olacaktık.
Hulasa, bize ilk günkü gibi orijinal haliyle emanet verilen dünyanın; yarın aynı şekilde asıl sahibine teslim edilmesinin yolu; yapılanması barışa, huzura, sevgi ve saygıya dayalı toplumsal bir birliktelikten geçer.
Yazımı Yunus Emre'nin söylemiş olduğu şu dizelerle bitirmek istiyorum:
"Mal sahibi,mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Malda yalan,mülk'te yalan
Var Birazda sen oyalan."
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mustafa Kaplan
Birliktelik!
Despot bir mizaç kazanım, tamamen egosal çıkar kaynaklı bir olgudur.
Bu olgudan hareketle, insanlar üzerinde baskı, tahakküm, şiddet gibi gayri insani filler, öznel den, nesnele doğru bir akış içinde zulüm mecrasında bir birliktelik doğurur.
Bu birleşim seline karşı kitlesel bir bilinç bendi oluşmazsa doğacak yıkımların çevresel tahribatı kaçınılmaz olur.
İlgisizlik literatüründe "Bana dokunmayan Yılan bin yıl yaşasın" söylemi; günün birinde o yılanın; herkes için bir tehlike potansiyeline sahip olabileceği düşüncesi önünde bir basiret örtüsünden başka bir şey değildir.
Bu yüzdendir, tarihler boyunca katliamlar, gözyaşları, akan kanlar hız kesmeyen süreçler içinde olagelmiştir.
Baş edilemez fenomenlerin; bir arada tutup, ortak yaşamla ilgili bir sistemi zorunlu kılması süresince, henüz egosal bilincin var olmadığını, beraber ortak hareketin mutluluk ve sevinç getirisi ile insanların meşgul olduklarını az çok tahmin edebiliriz.
Böylece, Çağ atılımlarıyla başlayan egosal bilincin doğurduğu sahiplenme kompleksi, beraber inşa edilen ortak hareketin altına konulan tefrika dinamitini ateşlemiş oldu...
Doğa olaylarına ortak direnç içinde olan antik çağın insanları arasındaki ayrışma; Maden devrinde daha da belirginleşerek birtakım rekabetleri de peşinde sürükledi.
Basit bir bıçak veya benzeri savunma aleti yapanlar, eskiden olanların aksine; avlarını tek başına veya bir iki kişiyle avlayıp, artık paylaşım gibi bir fiili varît kılmıyor; tamamen egosal bir amaç doğrultusunda hareket etmeyi öğrenmiş oluyorlardı.
Bu sahiplenme ile ilgili içgüdüsel dürtülerin tavan yaptığı dönem, işte bu dönemdir.
Artık insanlar ziraatta da el atmış, çift sürmek, ekin ekip, biçmek gibi yetenekler elde ederek, özel mülk edinmenin de kapılarını aralamış oldular.
Önceki birliktelikten doğan insani duyguların; hırs, zorbalık, zulüm gibi gayri insani yaptırımlara yerlerini terk etmesi; artık savaşları, ölümleri yaşam platformuna dâhil ettiğini gösterir.
Eğer bir iki taş örüp, burası özelimdir diyene karşı anti bir reaksiyon gösterilseydi şimdi insanlar daha da mutlu olacaklardı belki de...
Oysa bu dünya; herkesin içinde misafir edildiği; tapusu Allah'a ait olan mülküdür. Kur'anda bununla ilgili hemen hemen çoğu sürelerde bu ayetlere vurgu yapılması boşuna mıdır?
Bir bebeğin masumiyetine has duygular üzerinde bir yaşam tesis edebilseydik, şuan dünyada mevcut sıkıntıların hiç birini muhtemelen yaşamıyor olacaktık.
Hulasa, bize ilk günkü gibi orijinal haliyle emanet verilen dünyanın; yarın aynı şekilde asıl sahibine teslim edilmesinin yolu; yapılanması barışa, huzura, sevgi ve saygıya dayalı toplumsal bir birliktelikten geçer.
Yazımı Yunus Emre'nin söylemiş olduğu şu dizelerle bitirmek istiyorum:
"Mal sahibi,mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Malda yalan,mülk'te yalan
Var Birazda sen oyalan."