Peygamber Efendimiz, “Farz borcu olanın, Nafileleri de kabul olmaz” buyuruyor. (Fütuh-ul-Gayb m. 48)
İmam-ı Rabbani hazretleri, “Farzın yanında Nafile, denizde damla bile değildir” buyuruyor. (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 260)
Hazreti Ebu Bekir, “Üzerine Farz borcu olanın, bu ibadetleri ödemeden yaptığı nafile ibadetler kabul olmaz” buyuruyor. (Kitab-ül Harac)
Kaza namazı borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira Risalesi)
Farz borcu varken, nafileyle meşgul olmanın veya bu yanlışı savunmanın ne büyük gaflet olduğu bu vesikalardan da anlaşılmaktadır.
Efendim;
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Her şeyden önce, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiği, kitaplarında yazdığı itikadı öğrenmek ve İmanını buna göre düzeltmek lazımdır. Ondan sonra, Fıkıh Ahkamını öğrenmeli, Farzları yapmaya sarılmalı, Helale, Harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, Nafile ibadetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları, Farzları bırakıp Nafilelere sarılıyor, Nafile ibadetleri yapmaya ehemmiyet verip, Farzları mesela beş vakit Namaz kılmayı, Ramazan ayında Oruç tutmayı, Zekât, Uşur vermeyi, borç ödemeyi, Helali, Haramları öğrenmeyi hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş Zekâtı bir Müslüman’a vermeyi benimsemiyorlar. Halbuki, bilmiyorlar ki, bir kuruş Zekâtı yerine vermek, binlerle lira Sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü Teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, şöhret, hürmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, Zekâtı, aşikâre, açıkça vermek lazımdır. Bu suretle insan iftiradan kurtulur. Nafile Sadakayı, gizli vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, İslâmiyet’e yapışmaktan başka çare yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamayanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi, yani dünyayı terk etmiş sayılmaları lazımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyet’e uygun yapmalıdır.”
Farzlar, Nafilelerden kıymetlidir.
Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü Teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, Farzlar ve Nafileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında Nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir Farzı vaktinde yapmak, vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek, bin sene Nafile ibadet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi Nafile olursa olsun, ister Namaz, ister Oruç, ister Zikir olsun ve ne kadar halis niyet edilirse edilsin hep böyledir. Hatta, Farzları yaparken, bu Farzın Sünnetlerinden bir Sünneti, bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır.
Hazreti Ömer Sabah Namazını cemaatle kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. “Filan kimse cemaatte yoktur” buyurdu. Orada bulunanlar, “o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. Belki şimdi uykuya dalmıştır” dediler. Halife; “Eğer bütün gece uyuyup da Sabah Namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu” buyurdu.
Bundan anlaşılıyor ki; bir edebi gözetmek, bir mekruhtan sakınmak, zikirden, fikirden, daha faydalıdır. Bu Nafile işler, Farzları gözetmek ve haramlardan, mekruhlardan sakınmakla birlikte yapılırsa, elbette daha güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur.
Mesela Zekat olarak bir dank yani bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş demektir bir Müslüman fakire vermek, Nafile olarak dağlar kadar altın Sadaka vermekten kat kat daha iyidir ve daha çok sevaptır. Bu bir dank Zekâtı verirken, bir edebi gözetmek de, Nafile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.
Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlıştır. Çünkü, Hanefi Mezhebinde, Yatsı Namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhtur. Şafii mezhebinde gece yarısından sonra yatsıyı kılmak caiz değildir. Böyle düşünen bir kimsenin, yalnız Vitir Namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitir Namazını gece yarısından sonra kılmak Müstehabtır. Böylece, hem vitir namazı Müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nimetlerine kavuşulmuş olur.”
Hiçbir Nafile ibadet, Farz veya Vacib yerine geçmez. Bin kere Nafile Hacca gidilse Nafileye niyet edilse, Farz yerine geçmez.
Binlerce lira Sadaka verilse, Farz olan bir kuruş Zekât yerine geçmez.
Binlerce Kurban kesilse, bir Vacib Kurban yerine geçmez.
Binlerce rekât Nafile Namaz kılınsa, iki rekât Farz borcunu ödemez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Müslüm Abacıoğlu
Emredilenleri yapmak kıymetlidir
Muhterem Kardeşlerim…
Peygamber Efendimiz, “Farz borcu olanın, Nafileleri de kabul olmaz” buyuruyor. (Fütuh-ul-Gayb m. 48)
İmam-ı Rabbani hazretleri, “Farzın yanında Nafile, denizde damla bile değildir” buyuruyor. (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 260)
Hazreti Ebu Bekir, “Üzerine Farz borcu olanın, bu ibadetleri ödemeden yaptığı nafile ibadetler kabul olmaz” buyuruyor. (Kitab-ül Harac)
Kaza namazı borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira Risalesi)
Farz borcu varken, nafileyle meşgul olmanın veya bu yanlışı savunmanın ne büyük gaflet olduğu bu vesikalardan da anlaşılmaktadır.
Efendim;
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Her şeyden önce, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiği, kitaplarında yazdığı itikadı öğrenmek ve İmanını buna göre düzeltmek lazımdır. Ondan sonra, Fıkıh Ahkamını öğrenmeli, Farzları yapmaya sarılmalı, Helale, Harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, Nafile ibadetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları, Farzları bırakıp Nafilelere sarılıyor, Nafile ibadetleri yapmaya ehemmiyet verip, Farzları mesela beş vakit Namaz kılmayı, Ramazan ayında Oruç tutmayı, Zekât, Uşur vermeyi, borç ödemeyi, Helali, Haramları öğrenmeyi hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş Zekâtı bir Müslüman’a vermeyi benimsemiyorlar. Halbuki, bilmiyorlar ki, bir kuruş Zekâtı yerine vermek, binlerle lira Sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü Teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, şöhret, hürmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, Zekâtı, aşikâre, açıkça vermek lazımdır. Bu suretle insan iftiradan kurtulur. Nafile Sadakayı, gizli vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, İslâmiyet’e yapışmaktan başka çare yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamayanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi, yani dünyayı terk etmiş sayılmaları lazımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyet’e uygun yapmalıdır.”
Farzlar, Nafilelerden kıymetlidir.
Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü Teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, Farzlar ve Nafileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında Nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir Farzı vaktinde yapmak, vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek, bin sene Nafile ibadet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi Nafile olursa olsun, ister Namaz, ister Oruç, ister Zikir olsun ve ne kadar halis niyet edilirse edilsin hep böyledir. Hatta, Farzları yaparken, bu Farzın Sünnetlerinden bir Sünneti, bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır.
Hazreti Ömer Sabah Namazını cemaatle kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. “Filan kimse cemaatte yoktur” buyurdu. Orada bulunanlar, “o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. Belki şimdi uykuya dalmıştır” dediler. Halife; “Eğer bütün gece uyuyup da Sabah Namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu” buyurdu.
Bundan anlaşılıyor ki; bir edebi gözetmek, bir mekruhtan sakınmak, zikirden, fikirden, daha faydalıdır. Bu Nafile işler, Farzları gözetmek ve haramlardan, mekruhlardan sakınmakla birlikte yapılırsa, elbette daha güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur.
Mesela Zekat olarak bir dank yani bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş demektir bir Müslüman fakire vermek, Nafile olarak dağlar kadar altın Sadaka vermekten kat kat daha iyidir ve daha çok sevaptır. Bu bir dank Zekâtı verirken, bir edebi gözetmek de, Nafile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.
Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlıştır. Çünkü, Hanefi Mezhebinde, Yatsı Namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhtur. Şafii mezhebinde gece yarısından sonra yatsıyı kılmak caiz değildir. Böyle düşünen bir kimsenin, yalnız Vitir Namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitir Namazını gece yarısından sonra kılmak Müstehabtır. Böylece, hem vitir namazı Müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nimetlerine kavuşulmuş olur.”
Hiçbir Nafile ibadet, Farz veya Vacib yerine geçmez. Bin kere Nafile Hacca gidilse Nafileye niyet edilse, Farz yerine geçmez.
Binlerce lira Sadaka verilse, Farz olan bir kuruş Zekât yerine geçmez.
Binlerce Kurban kesilse, bir Vacib Kurban yerine geçmez.
Binlerce rekât Nafile Namaz kılınsa, iki rekât Farz borcunu ödemez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)