Bu yazımızda da sizlere, “Kabirde ve ahirette sorulmayacak sualleri sorarak meşgul etmek, kul hakkına girer mi?” konusunda yine Tam İlmihal’den faydalanarak bilgiler aktarmaya gayret edeceğiz.
Efendim;
Müslüman’ın zamanı çok kıymetlidir. Lüzumsuz suallerle kendi vaktini harcaması ve cevap verenin vaktinden çalması caiz olmaz. Faydalı da olsa, çok sual sormayı Peygamber Efendimiz yasaklamıştır. Bir Hadis-i Şerif meali şöyledir:
“Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.” [Taberani]
Bir patron, öğle uykusuna yatarken hizmetçisine, “Beni yarım saat sonra kaldır” der. Sonra rahatça uyur. Hizmetçi bakar ki, patron derin uykuda, rahatsız etmemek için, bir saat sonra uyandırır. Patron saate bakar, bir saat uyumuş. Hizmetçisine, “Benim yarım saatimi çalmaya senin ne hakkın var? İşimi aksattın, senin bana yaptığın iyilik değil, kötülüktür” diyerek, diğerlerine ibret olması için onu işinden uzaklaştırır.
Bunun gibi, evladını sabah namazına kaldırmayıp uyumasını isteyen de, iyilik değil, ona kötülük etmiş olur.
Her hatıra geleni sormak uygun değildir. Lüzumsuz veya çok sual sorup da, işleri aksatmak doğru olmaz. Fazla ve lüzumsuz sualler, işleri aksattığı gibi, diğer okuyuculara tez cevap vermeye de engel olur. Lüzumlu suallere cevap vermek zaten vazifemizdir. Bunlara severek cevap veriyoruz. Sual sormak değil, lüzumsuz çok sual sormak uygun değildir.
Lüzumsuz sual zaten az olsa da caiz değildir. Lüzumlu olsa da, çok sual sormak caiz olmaz. Lüzumsuz sual sormak bir hak değildir. Sık sorulan bazı suallerin cevaplarını, lüzumsuz da olsa mecburen sitemize yazdık, fakat su-i misal emsal olmaz, yani kötü şey, yanlış şey örnek gösterilemez. Kötü şeyleri, yanlışları, herkes yapsa bile, o şey kötü olmaktan, yanlış olmaktan çıkmadığı gibi, herkes gereksiz sual sorsa, bizim de, öyle sual sormamız lüzumsuz olmaktan çıkmaz. Ömrümüz, lüzumsuz suallerle meşgul olacak kadar kıymetsiz değildir. Âhirette her sözümüz ve hareketimiz için sorguya çekileceğiz. Ömrünü boşa geçiren, lüzumsuz işlerle, malayani ile meşgul olanlar çok pişman olacaklardır. Malayani, boş işlerle meşgul olmak demektir.
Bir Hadis-i Şerifte, “Kıyamet günü günahı en çok olan malayani konuşandır” buyurulmuştur. (Ebu Nasr)
Güzel sual sormak nasıl olur?
Bir Hadiste, “Güzel sual, ilmin yarısıdır” deniyor. Güzel sual ilmin yarısı demek, “İlmi olan kimse, mantıklı sual sorar” demektir. “Kabak ağaçları hangi mevsimde budanır?” diye soran kimsenin, bu konuda ilmi olmadığı anlaşılır. Çünkü kabak ağaçta yetişmez. Bunun gibi, din ilminden haberi olmayan kimse, böyle tuhaf sorular sorar.
“Tırnakların nasıl kesileceği hangi âyette bildirilmiştir?” diye bir soru sormak, din ilminden habersiz olmayı gösterir. Âyetlerde teferruat olmaz. Sûrelere, âyetlere dua dememeli. Mesela “Fil duası hangi kitapta yazılıdır?” diye sormak da, dua ile âyeti ayıramamak olur.
Fıkıh kitaplarından alınarak yazılan yazılar için, bazı okuyucular, “Bu fetva Kur’anın neresinde yazıyor?” diye soruyor. Dinimizde dört delilin olduğu bilinmiyor. İkincisi ve en önemlisi, müctehid olmayanlar için delilin ne olduğu da bilinmiyor. Bilinmediği için de, “Hangi âyette veya hangi hadiste yazıyor?” diye soruyorlar. Müctehid olmayan, dindeki hükümlerin delillerini sormaz.
Din kitaplarımızda deniyor ki:
Müctehid olmayan her Müslüman, kendi mezhebine uyar ve mezhep imamının delilini aramaz. Çünkü Tabiîn’den yeni imana gelenler, Eshab-ı kiramı taklit ederler, delillerini hiç sormazlardı. (F. Bilgiler)
Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki: Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü âyete, hadise uymuyor görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş, nesh edilmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika)
Demek ki, “Midyenin yenilip yenilmeyeceği, hangi âyet veya hangi hadisle bildiriliyor?” diye sormak uygun olmaz. Doğru olanı, “Mezhebimize göre, midye yenir mi?” diye sormaktır. Böyle sorulan suale güzel sual denir.
Tam İlmihâl’i okurken anlayamadığımız bazı şeyler oluyor. Hepsini sormak gerekmez. Tam İlmihâl bir ilim kitabıdır. Bazı hususları ancak o ilmin ehli olan anlar. Dolayısıyla her hususu elbette herkes anlayamaz. Anlayamadığımız şey, yaptığımız ibadetlerle ilgiliyse veya başımıza gelmiş bir olaysa, o zaman sorulabilir. İhtiyacımız olmayan, başımıza gelmesi mümkün olmayan şeyleri; derin tasavvuf bilgilerini veya öğrenmemiz emredilmeyen diğer konuları da sormamalı. Sırf soru sormak için soru üretmek de doğru olmaz. Her hatıra geleni sormak, çeşitli vesveselere de sebep olur.
Art niyetle tenkit etmek başka, bir yanlış varsa, yanlışı münasip şekilde söylemek başkadır. İnsanlık hâli yanlışımız olunca hemen düzeltiyoruz. Bilmediğimiz suallere bilmiyoruz diyoruz. Bizi gerçekten hoca kabul eden, suali edeple sormalı. Çünkü Peygamber Efendimiz, “İlim öğrendiğiniz kimselere hürmet edin, saygılı davranın” buyuruyor. (İ. Neccar)
Büyük zatlar, “Bir kimse, ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez” ve “İlim öğretenin kölesi olmalı” buyuruyorlar. Köle, efendisine kayıtsız şartsız bağlanan ve onun her dediğini yapmaya çalışan kimsedir. Köle, efendisine âmirlik yapmadığı gibi, ilim öğrenen, sual soran da saygılı olmalı, edebe aykırı sözlerden uzak durmalıdır.
Eğer “Sizi hoca olarak kabul etmiyorum” diyorsanız, bu daha çirkindir. O zaman hem yalan söylediğiniz, hem de art niyetle sorduğunuz meydana çıkmış olur.
ilim öğrenmek için sorulur. “Acaba bunlar, şu konuda nasıl düşünüyor? Bu konuyu nasıl biliyorlar? Zor bir sual sorup da köşeye sıkıştırabilir miyim?” gibi düşüncelerle soru sormak dine aykırıdır.
Bu konudaki üç Hadis-i Şerif şöyledir:
“Öğrenmek için sual sorun! Başka maksatla sual sormayın!” [Deylemî]
“Allah rızasından başka bir maksatla sual soran Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
“Âlimlerle yarışmak, cahilleri susturmak ve itibar kazanmak için ilim öğrenen Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
Lüzumlu da olsa, çok sual sormak doğru değildir.
Birkaç Hadis-i Şerif:
“Çok sual sormayı size yasaklıyorum.” [Taberânî]
“Çok sual sormaktan sakının! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.” [İ. Maverdî]
“Allah rızasından başka bir maksatla ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
“İlmi, âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve insanlar yanında itibar kazanmak için öğrenen Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
Şu hâlde, lüzumsuz veya başka maksatlarla sual sormak doğru değildir. Köşeye sıkıştırmak maksadıyla sual sorulmaz.
İlmi, öğrenip amel etmek isteyen samimi kimseye öğretmekten kaçınmak yanlış olur. Fakat ilmin kıymetini bilmeyen veya başka maksatlarla sual soranlara ilim öğretmek doğru olmaz.
İki Hadis-i Şerif:
“İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.” [İbni Ebi Şeybe]
Cevap vermediğimiz sualler, ya art niyetlidir veya lüzumsuzdur. Yoksa Allah rızası için sual soranlara, severek cevap yazıyoruz. Görevimizdir, yazmak da zorundayız.
Allahü Teâlâ, cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Sual sormak ve kul hakkı
Muhterem Kardeşlerim…
Bu yazımızda da sizlere, “Kabirde ve ahirette sorulmayacak sualleri sorarak meşgul etmek, kul hakkına girer mi?” konusunda yine Tam İlmihal’den faydalanarak bilgiler aktarmaya gayret edeceğiz.
Efendim;
Müslüman’ın zamanı çok kıymetlidir. Lüzumsuz suallerle kendi vaktini harcaması ve cevap verenin vaktinden çalması caiz olmaz. Faydalı da olsa, çok sual sormayı Peygamber Efendimiz yasaklamıştır. Bir Hadis-i Şerif meali şöyledir:
“Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.” [Taberani]
Bir patron, öğle uykusuna yatarken hizmetçisine, “Beni yarım saat sonra kaldır” der. Sonra rahatça uyur. Hizmetçi bakar ki, patron derin uykuda, rahatsız etmemek için, bir saat sonra uyandırır. Patron saate bakar, bir saat uyumuş. Hizmetçisine, “Benim yarım saatimi çalmaya senin ne hakkın var? İşimi aksattın, senin bana yaptığın iyilik değil, kötülüktür” diyerek, diğerlerine ibret olması için onu işinden uzaklaştırır.
Bunun gibi, evladını sabah namazına kaldırmayıp uyumasını isteyen de, iyilik değil, ona kötülük etmiş olur.
Her hatıra geleni sormak uygun değildir. Lüzumsuz veya çok sual sorup da, işleri aksatmak doğru olmaz. Fazla ve lüzumsuz sualler, işleri aksattığı gibi, diğer okuyuculara tez cevap vermeye de engel olur. Lüzumlu suallere cevap vermek zaten vazifemizdir. Bunlara severek cevap veriyoruz. Sual sormak değil, lüzumsuz çok sual sormak uygun değildir.
Lüzumsuz sual zaten az olsa da caiz değildir. Lüzumlu olsa da, çok sual sormak caiz olmaz. Lüzumsuz sual sormak bir hak değildir. Sık sorulan bazı suallerin cevaplarını, lüzumsuz da olsa mecburen sitemize yazdık, fakat su-i misal emsal olmaz, yani kötü şey, yanlış şey örnek gösterilemez. Kötü şeyleri, yanlışları, herkes yapsa bile, o şey kötü olmaktan, yanlış olmaktan çıkmadığı gibi, herkes gereksiz sual sorsa, bizim de, öyle sual sormamız lüzumsuz olmaktan çıkmaz. Ömrümüz, lüzumsuz suallerle meşgul olacak kadar kıymetsiz değildir. Âhirette her sözümüz ve hareketimiz için sorguya çekileceğiz. Ömrünü boşa geçiren, lüzumsuz işlerle, malayani ile meşgul olanlar çok pişman olacaklardır. Malayani, boş işlerle meşgul olmak demektir.
Bir Hadis-i Şerifte, “Kıyamet günü günahı en çok olan malayani konuşandır” buyurulmuştur. (Ebu Nasr)
Güzel sual sormak nasıl olur?
Bir Hadiste, “Güzel sual, ilmin yarısıdır” deniyor. Güzel sual ilmin yarısı demek, “İlmi olan kimse, mantıklı sual sorar” demektir. “Kabak ağaçları hangi mevsimde budanır?” diye soran kimsenin, bu konuda ilmi olmadığı anlaşılır. Çünkü kabak ağaçta yetişmez. Bunun gibi, din ilminden haberi olmayan kimse, böyle tuhaf sorular sorar.
“Tırnakların nasıl kesileceği hangi âyette bildirilmiştir?” diye bir soru sormak, din ilminden habersiz olmayı gösterir. Âyetlerde teferruat olmaz. Sûrelere, âyetlere dua dememeli. Mesela “Fil duası hangi kitapta yazılıdır?” diye sormak da, dua ile âyeti ayıramamak olur.
Fıkıh kitaplarından alınarak yazılan yazılar için, bazı okuyucular, “Bu fetva Kur’anın neresinde yazıyor?” diye soruyor. Dinimizde dört delilin olduğu bilinmiyor. İkincisi ve en önemlisi, müctehid olmayanlar için delilin ne olduğu da bilinmiyor. Bilinmediği için de, “Hangi âyette veya hangi hadiste yazıyor?” diye soruyorlar. Müctehid olmayan, dindeki hükümlerin delillerini sormaz.
Din kitaplarımızda deniyor ki:
Müctehid olmayan her Müslüman, kendi mezhebine uyar ve mezhep imamının delilini aramaz. Çünkü Tabiîn’den yeni imana gelenler, Eshab-ı kiramı taklit ederler, delillerini hiç sormazlardı. (F. Bilgiler)
Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki: Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü âyete, hadise uymuyor görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş, nesh edilmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika)
Demek ki, “Midyenin yenilip yenilmeyeceği, hangi âyet veya hangi hadisle bildiriliyor?” diye sormak uygun olmaz. Doğru olanı, “Mezhebimize göre, midye yenir mi?” diye sormaktır. Böyle sorulan suale güzel sual denir.
Tam İlmihâl’i okurken anlayamadığımız bazı şeyler oluyor. Hepsini sormak gerekmez. Tam İlmihâl bir ilim kitabıdır. Bazı hususları ancak o ilmin ehli olan anlar. Dolayısıyla her hususu elbette herkes anlayamaz. Anlayamadığımız şey, yaptığımız ibadetlerle ilgiliyse veya başımıza gelmiş bir olaysa, o zaman sorulabilir. İhtiyacımız olmayan, başımıza gelmesi mümkün olmayan şeyleri; derin tasavvuf bilgilerini veya öğrenmemiz emredilmeyen diğer konuları da sormamalı. Sırf soru sormak için soru üretmek de doğru olmaz. Her hatıra geleni sormak, çeşitli vesveselere de sebep olur.
Art niyetle tenkit etmek başka, bir yanlış varsa, yanlışı münasip şekilde söylemek başkadır. İnsanlık hâli yanlışımız olunca hemen düzeltiyoruz. Bilmediğimiz suallere bilmiyoruz diyoruz. Bizi gerçekten hoca kabul eden, suali edeple sormalı. Çünkü Peygamber Efendimiz, “İlim öğrendiğiniz kimselere hürmet edin, saygılı davranın” buyuruyor. (İ. Neccar)
Büyük zatlar, “Bir kimse, ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez” ve “İlim öğretenin kölesi olmalı” buyuruyorlar. Köle, efendisine kayıtsız şartsız bağlanan ve onun her dediğini yapmaya çalışan kimsedir. Köle, efendisine âmirlik yapmadığı gibi, ilim öğrenen, sual soran da saygılı olmalı, edebe aykırı sözlerden uzak durmalıdır.
Eğer “Sizi hoca olarak kabul etmiyorum” diyorsanız, bu daha çirkindir. O zaman hem yalan söylediğiniz, hem de art niyetle sorduğunuz meydana çıkmış olur.
ilim öğrenmek için sorulur. “Acaba bunlar, şu konuda nasıl düşünüyor? Bu konuyu nasıl biliyorlar? Zor bir sual sorup da köşeye sıkıştırabilir miyim?” gibi düşüncelerle soru sormak dine aykırıdır.
Bu konudaki üç Hadis-i Şerif şöyledir:
“Öğrenmek için sual sorun! Başka maksatla sual sormayın!” [Deylemî]
“Allah rızasından başka bir maksatla sual soran Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
“Âlimlerle yarışmak, cahilleri susturmak ve itibar kazanmak için ilim öğrenen Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
Lüzumlu da olsa, çok sual sormak doğru değildir.
Birkaç Hadis-i Şerif:
“Çok sual sormayı size yasaklıyorum.” [Taberânî]
“Çok sual sormaktan sakının! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.” [İ. Maverdî]
“Allah rızasından başka bir maksatla ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
“İlmi, âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve insanlar yanında itibar kazanmak için öğrenen Cehenneme gidecektir.” [Tirmizî]
Şu hâlde, lüzumsuz veya başka maksatlarla sual sormak doğru değildir. Köşeye sıkıştırmak maksadıyla sual sorulmaz.
İlmi, öğrenip amel etmek isteyen samimi kimseye öğretmekten kaçınmak yanlış olur. Fakat ilmin kıymetini bilmeyen veya başka maksatlarla sual soranlara ilim öğretmek doğru olmaz.
İki Hadis-i Şerif:
“İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.” [İbni Ebi Şeybe]
“İlmi layık olmayana öğretmek, domuzun boynuna mücevher takmaya benzer.” [İbni Mace]
Cevap vermediğimiz sualler, ya art niyetlidir veya lüzumsuzdur. Yoksa Allah rızası için sual soranlara, severek cevap yazıyoruz. Görevimizdir, yazmak da zorundayız.
Allahü Teâlâ, cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)