Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İnsanlar Yaratılışta Din Hissine Sahiptir

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.10.2024 08:53

Muhterem kardeşlerim…

Hangi milletten olursa olsun, inansın veya inkâr etsin, her insanda inanma duygusu, din hissi vardır.

 

Efendim;

İslâmiyet’in meydana çıktığı Arabistan yarımadasında, putlara, heykellere tapılıyordu. Fikirler, çok tanrının varlığına saplanmış idi. Din-i İslâm bunun için, şirkin kötülüğü üzerinde çok durmuştur ve bunun için, Müslüman olmak, Kelime-i Tevhid ile başlamıştır. İnsanlar yaratılışta din hissine maliktir, sahiptir. Bunun için, Allaha inanmayan kimse, ruh hastası, psikopat demektir. Böyle kusurlu insanlar, büyük manevi bir destekten mahrum olup, pek acınacak bir hâldedirler.

 

Avrupa fikir adamlarından birinin; “Dindarlık büyük bir saadettir. Fakat ben bu saadete kavuşamadım” dediği gibi, bizdeki dinde reformculardan Tevfik Fikret de, Târîh-i Kadîm adını verdiği manzum bir eserinde, Müslümanlık ile ve iman sahibi olmakla alay ettiği hâlde, şairlik ruhundan fışkıran ve önü alınamayan şu şiirinde imanlı olmak ihtiyacını da bildirmiştir:

- Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki, benzer gurbet-i kabre,

  İnanmak! İşte âğûş-i rûhânî, o gurbette.

 

İman, ibadetler ve amellerde, Allahü Teâlâ, kullarından gücü yetmediği şeyleri istememiştir. Bunun için, Müslüman iken deli olan, gafil olan, uyuyan, ölen kimse, bu halinde tasdik etmekte değil ise de, Müslümanlıkları devam etmektedir.

 

Müslüman olmak için, nefsin de iman etmesi lazım değildir. Nefsinden kalbine küfre sebep olan şeyler gelen kimse, bunları söylemese, imanının kuvvetine alamet olur.

 

Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer.

Bir Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:

“Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.” [Buhari, Müslim]

 

Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.

 

Allahü Teâlâ, doğruyu azıcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13],

Allah sözünden dönmez. (Al-i İmran 9)

 

Demek ki bâtıl yollardaki insanlar istemek bir yana merak bile etmiyorlar. Allahü Teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz.

 

Doğru itikad, Ehl-i Sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak, doğru itikadı, yani Ehl-i Sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.

 

Mutezile ve benzeri akılcı guruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman X amel diyorlar. Bunlardan biri sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar. Yani imansız amel de amelsiz iman da makbul değil diyorlar.

 

Ehl-i Sünnete göre, amelsiz iman makbul, imansız amel makbul değildir. Ehl-i sünnete göre amel X ihlas denebilir. Ancak amel işlemeden, “Param olsaydı şu fakire yardım ederdim” diye ihlasla düşünen de, vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı sevaba kavuşur. Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca netice büyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek, 1x1000 = bin sevap eder. Eshab-ı Kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için, mesela onların ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse bir milyon sevap alır.

 

Nitekim Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:

“Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.” [Buhari]

 

Eshab-ı Kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böyle sevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı Kiramdan biri diğerinden daha yüksek idi. Bunun için Hazreti Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabı, diğer sahabeden birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar fark vardır.

 

Bir Hadis-i Şerifte de buyuruluyor ki:

“Benden sonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Rabbim bana, ‘Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzerindedir’ buyurdu.” [Deylemi]

 

Allahü Teâlâ cümlemizi her halükarda dinini doğru kaynaklardan, Hadis-i Şeriflerden, İslam Alimlerinin kitaplarından öğrenen ve iman eden salih kullarından eylesin. (Amin)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.