Muhterem Kardeşlerim…
Hiçbir İslam âlimi halifeye, sultana isyan etmemiştir. Bu tamamen yalan ve iftiradır. Çünkü âlimlerin hepsi emir [başkan] ile ilgili şu hadis-i şerifleri bilirdi:
“Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran] cahiliyye ölümü ile [imansız] ölmüş olur.” [Buhari]
“Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!” [Buhari]
“Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.” [Buhari]
“Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. [Onun emirlerini tatbik eden kimsedir] Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.” [Taberani]
“Emirine isyan edenin sevaplarının tamamı gider.” [Beyheki]
“Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!” [Buhari]
“Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!” [Müslim]
Köle, sadece kâfir düşmandan oluyordu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamaları Hadika’da vardır. “Habeşli köle olsa da demek, emiriniz siyah bir kâfir de olsa ona itaat edin” demektir.
Müslümanın emiri kâfir olabilir. Mesela hadis-i şerifte, “Emir sana "Ya Müslümanlığı bırak veya öldürürüm" dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat” buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]
Abbasi halifelerinden Ebu Cafer Mensurun adamları, İmam-ı A’zam hazretlerine Kâdı-l-Kudat, yani şimdiki tabirle, Yargıtay başkanlığı teklif ettiler. O da, “Ben kadılık yapamam” buyurdu. “Yalan söylüyorsun” dediler. “Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum” buyurdu. Çok takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmedi. Zindana atıldı. Kamçı ile dövüldü. Her gün on kamçı arttırıldı. Kamçı sayısı 100 olduğu gün şehit oldu. (Rahmetullahi aleyh)
Bağdat'ta Mutezile fırkası mensupları, Kur'an mahluktur yanlış inançlarına Abbasi halifesi Memun'u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptırıp 28 ay hapsettiler. Bütün işkencelere rağmen, “Kur'an-ı Kerim, mahluk değildir” dedi. Bunların Halifeye isyan ile hiçbir alakası yoktur.
Bid’at ehli Hintli bazı kişiler, İmam-ı Rabbani hazretleri için, “O kendini Ebu Bekir’den de üstün biliyor” diye iftira ederek sultana şikayet ettiler. Ekber şahın oğlu Selim Cihangir Şah da, onu hapsettirdi. İki sene sonra pişman olup özür diledi. Görüldüğü gibi bunların zerre kadar isyanla alakası yoktur.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin hapsedilişi şöyle olmuştur:
O zamanın sultanı olan Selim Cihangir hanın devlet adamları, hatta büyük veziri ve baş müftüsü, hatta haremi Ehl-i sünnet değildi. Halbuki imamın birçok mektupları ve bilhassa ayrıca yazdığı Redd-i revafıd risalesi, mezhepsizleri reddetmekte, cahil, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktadır.
Hazret-i İmamın bazı talebeleri, kürsülerde ateşli vaazlar ederek fitneye sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Redd-i revafıd risalesini Buhara’da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah-ı Cengizi hana yollamıştı. “Bunu İran’da şah Abbas-ı Safeviye gösterin! Kabul ederse mesele yok, etmezse onunla savaşmak caiz olur” demişti. İran şahı kabul etmedi. Savaş oldu. Abdullah han, Horasandaki şehirleri aldı. Buralarını yüz sene önce Safeviler almıştı.
Bundan sonra, Hindistan’daki mezhepsizler el ele verdiler, “O kendini herkesten, hatta Ebu Bekir’den daha yüksek biliyor” dediler. Sultan, oğlu Şah Cihanı gönderip, İmamı ve evladını ve yetiştirdiği büyükleri davet etti. Hepsini öldürmeye karar verdi.
Şah Cihan, bir müftü ile İmam-ı Rabbaniye gitti. Sultana secde caiz olduğunu gösteren bir fetvayı da götürdü. İmam-ı Rabbani’nin ihlaslı bir zat olduğunu biliyordu. “Babama secde edersen, seni kurtarabilirim” dedi.
Hazret-i İmam, bu fetvanın, zaruret zamanında yapılması caiz olan bir ruhsat olduğunu, ancak azimet yönünden secde etmemenin daha iyi olduğunu söyledi.
Evladını ve arkadaşlarını bırakıp yalnız geldi. Sultan, 11. mektubu gösterip manasını sordu. O kadar güzel ve doyurucu cevap verdi ki, Sultan, yüksek hakikatleri ve esrarı anlayabilecek kabiliyette biri olmadığı halde, neşelendi ve özür dileyerek İmam-ı Rabbani hazretlerini serbest bıraktı.
Hasetçiler, Sultanın gayet hoş, tahriklerinin boş olduğunu görünce, Sultana, bir talebesinin yaptığı vaazları hatırlatarak, “Bunun adamları çoktur. Sözleri bütün memlekette yürürlüktedir. Bunu serbest bırakırsak bir anarşi çıkabilir. Hem ne kadar kendini beğenmiş ki, sizi bile küçük görüp, secde ile saygı göstermedi. Hatta, selam bile vermedi” dediler.
Hazret-i İmam, içeri girince, Sultanı kızgın, azgın, yani hürmet ve değerden kendini sıyırmış görerek, selam vermemişti. Bunlar bahane edilerek Güvalyar kalesinde hapsini emir etti. İki sene sonra yaptığının yanlış olduğunu anlayan Cihangir şah, özür dileyerek hazret-i İmamı hapisten çıkardı. (İsbat-ı nübüvvet, Ümdet-ül-makamat, Berekat)
Yusuf aleyhisselama da iftira ediliyor. Hapse girmek şeref olsaydı, Hazret-i Yusuf, hapse girmişken daha çok kalmak isterdi. Halbuki bir an önce çıkmak istedi. Bir âyet meali şöyledir:
“[Melikin adamı olan sakiye] ‘Beni efendinin yanında an, belki beni zindandan çıkarır’ dedi. Ama şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Yusuf da, birkaç yıl [yedi yıl kadar] daha zindanda kaldı.” [Yusuf 42]
Bu olayları sultana isyan etmek gibi gösterip, isyan eden, anarşi çıkaran, Müslümanların kanlarının dökülmesine sebep olan fitnecileri meşru saymak ahmaklık değilse, hainliktir.
Allahu Teâlâ milleti ıslah eylesin, bizleri de kendisine layık kul, Habibine layık ümmet eylesin inşaallah. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Sultana itaat gerekir
Muhterem Kardeşlerim…
Hiçbir İslam âlimi halifeye, sultana isyan etmemiştir. Bu tamamen yalan ve iftiradır. Çünkü âlimlerin hepsi emir [başkan] ile ilgili şu hadis-i şerifleri bilirdi:
“Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran] cahiliyye ölümü ile [imansız] ölmüş olur.” [Buhari]
“Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!” [Buhari]
“Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.” [Buhari]
“Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. [Onun emirlerini tatbik eden kimsedir] Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.” [Taberani]
“Emirine isyan edenin sevaplarının tamamı gider.” [Beyheki]
“Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!” [Buhari]
“Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!” [Müslim]
Köle, sadece kâfir düşmandan oluyordu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamaları Hadika’da vardır. “Habeşli köle olsa da demek, emiriniz siyah bir kâfir de olsa ona itaat edin” demektir.
Müslümanın emiri kâfir olabilir. Mesela hadis-i şerifte, “Emir sana "Ya Müslümanlığı bırak veya öldürürüm" dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat” buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]
Abbasi halifelerinden Ebu Cafer Mensurun adamları, İmam-ı A’zam hazretlerine Kâdı-l-Kudat, yani şimdiki tabirle, Yargıtay başkanlığı teklif ettiler. O da, “Ben kadılık yapamam” buyurdu. “Yalan söylüyorsun” dediler. “Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum” buyurdu. Çok takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmedi. Zindana atıldı. Kamçı ile dövüldü. Her gün on kamçı arttırıldı. Kamçı sayısı 100 olduğu gün şehit oldu. (Rahmetullahi aleyh)
Bağdat'ta Mutezile fırkası mensupları, Kur'an mahluktur yanlış inançlarına Abbasi halifesi Memun'u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptırıp 28 ay hapsettiler. Bütün işkencelere rağmen, “Kur'an-ı Kerim, mahluk değildir” dedi. Bunların Halifeye isyan ile hiçbir alakası yoktur.
Bid’at ehli Hintli bazı kişiler, İmam-ı Rabbani hazretleri için, “O kendini Ebu Bekir’den de üstün biliyor” diye iftira ederek sultana şikayet ettiler. Ekber şahın oğlu Selim Cihangir Şah da, onu hapsettirdi. İki sene sonra pişman olup özür diledi. Görüldüğü gibi bunların zerre kadar isyanla alakası yoktur.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin hapsedilişi şöyle olmuştur:
O zamanın sultanı olan Selim Cihangir hanın devlet adamları, hatta büyük veziri ve baş müftüsü, hatta haremi Ehl-i sünnet değildi. Halbuki imamın birçok mektupları ve bilhassa ayrıca yazdığı Redd-i revafıd risalesi, mezhepsizleri reddetmekte, cahil, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktadır.
Hazret-i İmamın bazı talebeleri, kürsülerde ateşli vaazlar ederek fitneye sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Redd-i revafıd risalesini Buhara’da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah-ı Cengizi hana yollamıştı. “Bunu İran’da şah Abbas-ı Safeviye gösterin! Kabul ederse mesele yok, etmezse onunla savaşmak caiz olur” demişti. İran şahı kabul etmedi. Savaş oldu. Abdullah han, Horasandaki şehirleri aldı. Buralarını yüz sene önce Safeviler almıştı.
Bundan sonra, Hindistan’daki mezhepsizler el ele verdiler, “O kendini herkesten, hatta Ebu Bekir’den daha yüksek biliyor” dediler. Sultan, oğlu Şah Cihanı gönderip, İmamı ve evladını ve yetiştirdiği büyükleri davet etti. Hepsini öldürmeye karar verdi.
Şah Cihan, bir müftü ile İmam-ı Rabbaniye gitti. Sultana secde caiz olduğunu gösteren bir fetvayı da götürdü. İmam-ı Rabbani’nin ihlaslı bir zat olduğunu biliyordu. “Babama secde edersen, seni kurtarabilirim” dedi.
Hazret-i İmam, bu fetvanın, zaruret zamanında yapılması caiz olan bir ruhsat olduğunu, ancak azimet yönünden secde etmemenin daha iyi olduğunu söyledi.
Evladını ve arkadaşlarını bırakıp yalnız geldi. Sultan, 11. mektubu gösterip manasını sordu. O kadar güzel ve doyurucu cevap verdi ki, Sultan, yüksek hakikatleri ve esrarı anlayabilecek kabiliyette biri olmadığı halde, neşelendi ve özür dileyerek İmam-ı Rabbani hazretlerini serbest bıraktı.
Hasetçiler, Sultanın gayet hoş, tahriklerinin boş olduğunu görünce, Sultana, bir talebesinin yaptığı vaazları hatırlatarak, “Bunun adamları çoktur. Sözleri bütün memlekette yürürlüktedir. Bunu serbest bırakırsak bir anarşi çıkabilir. Hem ne kadar kendini beğenmiş ki, sizi bile küçük görüp, secde ile saygı göstermedi. Hatta, selam bile vermedi” dediler.
Hazret-i İmam, içeri girince, Sultanı kızgın, azgın, yani hürmet ve değerden kendini sıyırmış görerek, selam vermemişti. Bunlar bahane edilerek Güvalyar kalesinde hapsini emir etti. İki sene sonra yaptığının yanlış olduğunu anlayan Cihangir şah, özür dileyerek hazret-i İmamı hapisten çıkardı. (İsbat-ı nübüvvet, Ümdet-ül-makamat, Berekat)
Yusuf aleyhisselama da iftira ediliyor. Hapse girmek şeref olsaydı, Hazret-i Yusuf, hapse girmişken daha çok kalmak isterdi. Halbuki bir an önce çıkmak istedi. Bir âyet meali şöyledir:
“[Melikin adamı olan sakiye] ‘Beni efendinin yanında an, belki beni zindandan çıkarır’ dedi. Ama şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Yusuf da, birkaç yıl [yedi yıl kadar] daha zindanda kaldı.” [Yusuf 42]
Bu olayları sultana isyan etmek gibi gösterip, isyan eden, anarşi çıkaran, Müslümanların kanlarının dökülmesine sebep olan fitnecileri meşru saymak ahmaklık değilse, hainliktir.
Allahu Teâlâ milleti ıslah eylesin, bizleri de kendisine layık kul, Habibine layık ümmet eylesin inşaallah. (Amin)