Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İslam dininde adalet, kalkınma ve Müslümanların geri kalması

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2024 01:21

Muhterem Kardeşlerim…

Adalet, bir amirin, bir hakimin, memleketi idare için koyduğu kanun, kaide, çizdiği hudut içinde hareket etmektir. Zulüm ise, bu kanunun, bu hududun, bu dairenin dışına çıkmaktır. Adaletin dinimizdeki esas tarifi ise; “Kendi mülkünde olanı kullanmak” demektir. Zulüm de, başkasının malına, mülküne tecavüzdür. Adaletin, dinimizdeki tarifi budur.

İslam dini, bütün yeniliklerin devamlı takip edilmesini ve her gün yeni şeyler keşfetmeyi, ilerlemeyi emreden bir dindir. Bundan dolayı, İslamiyet’in başlangıcından itibaren, ilim adamlarına çok önem verilmiş, ilmi, fenni ve teknik tecrübeler yapılmış, Müslümanlar, tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte, edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel ahlak ve sosyal bilgilerde, en mükemmel dereceye vasıl olmuşlar, bugün dahi tazim ile yâd edilen kıymetli âlimler, hakimler, mütehassıslar, üstadlar yetiştirmişler, dünyanın hocası, medeniyetin rehberleri olmuşlardır.

İslâmiyet, fenni, tecrübeyi, çalışmayı emreden dinamik bir dindir.

“Çalışıp kazanan kimse, ahiret günü ayın ondördü gibi parlak olacak”, “Âlimlerin uykusu ibadettir”, “Helal kazanın ve hayırlı yerlere harcedin”, “Din kardeşine ödünç verenin, günahları affolur” ve “Her şeye ulaştıran yol vardır. Cennete kavuşturan yol ilimdir” hadis-i şerifleri, çalışıp kazanmayı ve dünyada iyi yoldan kazanıp, iyi yere verenlerin, ahireti kazanacağını bildirmektedir. İslâmiyette sosyal adalet vardır. Herkes çalışmasının, alın terinin karşılığına kavuşur. Kimsenin, başkasının malında gözü olmaz.

İslamiyet, ticaret, sanayi ve sosyal nizamı da kurduğundan, milliyet düşüncesini de içine almaktadır. Müslümanlar arasında ayrı milliyetler kurmaya ihtiyaç kalmamıştır. Bunun içindir ki, ilmihal kitaplarında, Din ve millet, ikisi birdir denilmektedir.

Eğer Müslümanlar, bölünmeseler, İslamiyet’in, milliyeti temsil etmesinden istifade ederek, yeryüzündeki sağlamlaşmamış birçok milliyetlere galebe çalmanın yolunu bulurlar.

 

Müslümanların ve Müslüman ülkelerin geri kalmasının sebebi

Tarihin her devrinde, türlü kanı taşıyan, çeşitli dil konuşan, başka başka âdet ve ananelere bağlı olan milyonlarca insanın, aralarındaki farkları bırakarak, bir inanç veya fikir etrafında toplanıp, birer imparatorluk kurduklarını görüyoruz. Böyle kurulan imparatorluk veya devletlerin en büyüğüne, en güzeline Orta Çağ'da rastlıyoruz. Hiç bozulmamış, değiştirilmemiş biricik din olan İslâm dininin güzel ahlakı ile bezenmiş, birbirlerini seven, yardımlaşan, çeşitli ırklardan, büyük insan topluluklarının, birleştiklerini biliyoruz. Bu topluluğu ayakta tutan temel, Hak Teâlâ’nın emrettiği çalışkanlık, adalet, iyilik, saygı gibi esaslardı. Osmanlıyı, Sakarya kenarından, kısa bir zamanda, Viyana kapılarına götüren kuvvet, Sultan Osman’ın ve çocuklarının sımsıkı sarıldıkları İslâm dininin, ruhu ve bedeni geliştiren ışıklı yolu idi.

Emeviler, İslâm dinini, İspanya'dan, Avrupa’ya soktu. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurup, Batı'ya ilim ve fen ışıklarını saldı. Hıristiyanlık âlemini uyandırıp, bugünkü müspet ilerlemenin temelini koydu. Dünya yüzündeki ilk üniversitenin, Fas’ın Fez şehrinde bulunan Kureviyyin Üniversitesi olduğu bütün ansiklopedilerde yazılıdır. Fakat sonra, İslâm ahlakını, Allahü Teâlâ’nın emirlerini bıraktıklarından, hatta Ehl-i sünnet itikadını bozarak, İslâmiyeti içeriden yıkmak alçaklığı başladığından, Pirene Dağları'nı aşamadılar. Sözde Müslüman olup da, Allahü Teâlâ’nın emirlerine uymamanın cezasını buldular. İspanya faciası olmasaydı, felsefeci İbnürrüşd'ün ve İbni Hazm'ın bozuk fikirleri, belki din ve iman hâlini alıp dünyaya yayılacak, bugünkü hazin levha, yüzlerce sene önce meydana çıkacaktı.

İşte bu devletlerde din mütehassıslarının bildirdiği belli sebeplerden dolayı, itikat bozulup, İslâmiyete bağlılık gevşedikçe, duraklama, gerileme başladı. Nihayet yıkıldılar ve İslâm güneşi batarak yeryüzü bugünkü hâlini aldı.

 

Her ne kadar doğruluktan şaşmayanların yoluna diken dökenler çok ise de, inşaallah bundan böyle ceddimizin yolunda ilerler ve dinimizin kurallarını uygular, huzur içinde ve adaletle hükmedilen bir emirin yönetiminde kalkınmaya devam ederiz.

Allahu Teâlâ cümlemizi adil davranan, huzur ve güveni sadece kendisi için değil herkes için uygulayan kullarından eylesin. (Amin)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.