Urfa kültüründe büyük bir yer tutan mırra veya acı kahve Urfa ve yöresinde düğünlerde, mevlitlerde, sünnet merasimlerinde, taziyelerde, sıra gecelerinde ikram edilir ve tüketilir. Hatta çarşılarda, pazarlarda, seyyar semaverlerde satılır.
Köy odalarında bu görevi yapan, özel kahve işlerine bakan görevliler vardır. Ben burada kahve nasıl yapılır, nasıl pişirilir, neler kullanılır, ne kadar dinlendirilir, ne kadar kavrulur, iri mi dövülür, ince mi dövülür bunları anlatmasında değilim. Sadece acı kahvenin Urfa kültüründeki önemini arz edeceğim.
Derler ki bundan yıllar önce Urfa'da köyün birinde acı kahve tiryakisi bir adam her akşam kalkar bir saatlik mesafedeki komşu köye yürüyerek gider, acı kahvesini (mırra) içer dönermiş.
Adamın bu hali kış, yaz, yılın on iki ayı devam edermiş. Bir gün o odanın sahibi kendi kendine bu adamı deneyeyim bakalım gerçekten kahve tiryakisi mi yoksa iş olsun diye mi her gece odaya geliyor diye düşünmüş. Oda sahibi kalkmış bir avuç kahve kavurmuş, içine üç dört tane arpa habbesi atmış, bunları kahve dibeğinde bir güzel dövmüş. Bu malzemeyle acı kahvesini yapmış, cezveye koyup akşam misafirinin gelmesini beklemiş.
Akşam selamun aleyküm diyen odaya gelmeye başlamış. Merhabalardan, hoşbeşlerden sonra kahveler içilmeye başlanmış. Yatsı namazından sonra bizim bitişik köy komşusu da selam vererek içeri girmiş, boş bulduğu bir yere oturmuş. Kahveci gelen misafirin kahvesini ikram etmiş, sohbetler koyulaşmış. Saatler geçmiş, herkes kalkıp evine gitmeye başlamış. Oda sahibi de bir taraftan misafirlerini yolcularken bir taraftan da kahve için gelen misafirini göz ucuyla süzüyormuş. Adamda hiçbir tepki, hiçbir ses seda yokmuş. Bir müddet sonra nihayet o da kalkmış, müsaade istemiş. Ayakta halının veya keçenin üzerinden kapıya doğru yürürken ayakları aksamaya başlamış. Oda sahibi olan kişi "Hayırdır komşu gelirken bir şeyin yoktu ne oldu sana topallıyorsun" demiş. Bizimkisi arkasına bakmadan cevap vermiş. "Valla ağam beni sınamak için kahveye koyduğun arpa habbeleri ayağıma batıyor da ondan topallıyorum" demiş.
Yaptığı hatayı anlayan oda sahibi misafirinden özür dilemiş, onu köyün ucuna kadar yolculamış ve ona şöyle demiş "Bak kardaş odam ve evim her zaman siye açıktır. Bundan sonra dünya ahiret kardaşımsan ne emri olursa başım gözüm üstüne emriydeyem" diye gönlünü almış.
E demişler ya bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
MEHMET FETHİ GÖKTEPE
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Mehmet Fethi Göktepe
AYAĞIMA ARPA BATTI AĞE
Urfa kültüründe büyük bir yer tutan mırra veya acı kahve Urfa ve yöresinde düğünlerde, mevlitlerde, sünnet merasimlerinde, taziyelerde, sıra gecelerinde ikram edilir ve tüketilir. Hatta çarşılarda, pazarlarda, seyyar semaverlerde satılır.
Köy odalarında bu görevi yapan, özel kahve işlerine bakan görevliler vardır. Ben burada kahve nasıl yapılır, nasıl pişirilir, neler kullanılır, ne kadar dinlendirilir, ne kadar kavrulur, iri mi dövülür, ince mi dövülür bunları anlatmasında değilim. Sadece acı kahvenin Urfa kültüründeki önemini arz edeceğim.
Derler ki bundan yıllar önce Urfa'da köyün birinde acı kahve tiryakisi bir adam her akşam kalkar bir saatlik mesafedeki komşu köye yürüyerek gider, acı kahvesini (mırra) içer dönermiş.
Adamın bu hali kış, yaz, yılın on iki ayı devam edermiş. Bir gün o odanın sahibi kendi kendine bu adamı deneyeyim bakalım gerçekten kahve tiryakisi mi yoksa iş olsun diye mi her gece odaya geliyor diye düşünmüş. Oda sahibi kalkmış bir avuç kahve kavurmuş, içine üç dört tane arpa habbesi atmış, bunları kahve dibeğinde bir güzel dövmüş. Bu malzemeyle acı kahvesini yapmış, cezveye koyup akşam misafirinin gelmesini beklemiş.
Akşam selamun aleyküm diyen odaya gelmeye başlamış. Merhabalardan, hoşbeşlerden sonra kahveler içilmeye başlanmış. Yatsı namazından sonra bizim bitişik köy komşusu da selam vererek içeri girmiş, boş bulduğu bir yere oturmuş. Kahveci gelen misafirin kahvesini ikram etmiş, sohbetler koyulaşmış. Saatler geçmiş, herkes kalkıp evine gitmeye başlamış. Oda sahibi de bir taraftan misafirlerini yolcularken bir taraftan da kahve için gelen misafirini göz ucuyla süzüyormuş. Adamda hiçbir tepki, hiçbir ses seda yokmuş. Bir müddet sonra nihayet o da kalkmış, müsaade istemiş. Ayakta halının veya keçenin üzerinden kapıya doğru yürürken ayakları aksamaya başlamış. Oda sahibi olan kişi "Hayırdır komşu gelirken bir şeyin yoktu ne oldu sana topallıyorsun" demiş. Bizimkisi arkasına bakmadan cevap vermiş. "Valla ağam beni sınamak için kahveye koyduğun arpa habbeleri ayağıma batıyor da ondan topallıyorum" demiş.
Yaptığı hatayı anlayan oda sahibi misafirinden özür dilemiş, onu köyün ucuna kadar yolculamış ve ona şöyle demiş "Bak kardaş odam ve evim her zaman siye açıktır. Bundan sonra dünya ahiret kardaşımsan ne emri olursa başım gözüm üstüne emriydeyem" diye gönlünü almış.
E demişler ya bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
MEHMET FETHİ GÖKTEPE