"Vakitsiz öten horozun kellesini keserler" derler ya; bazen insanın kendi ayağına kurşun sıkması da, yukarıdaki özdeyişten çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkartır...
Gafil olmayan bilir ki, zamansız edilen lafın nereye gideceği belli değildir...
Çünkü patavatsız laflar ve eylemler bazen bir bumerang gibi, havada döner gelir, sahibini de vurur...
Velhasıl bazen hedefe gitmek için susulması gerektiği konusundaki görüşler kimi çevrelerce gaflet, kimilerince çıkarcı bir yaklaşım ve kimi çevrelerce de ihanet olarak algılansa da, bazı zamanlarda da "söz gümüşse, sükut altındır..."
Bu yüzden yazarından çizerine, bilge adamından din alimlerine kadar onlarca insanın susmakla ilgili görüşleri insanoğluna yol gösteren etkili pusulalar gibidir;
Shakespeare, "Konuşmadan önce düşün, hareket etmeden önce ölç" mü demiş,
Eflatun, "Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır" gerçeğine mi dikkat çekmiş,
Halil Cibran, "Çok konuştukça, düşünce ölür" diye saptama mı yapmış, ya da Goethe, "İnsan konuşmaya başlayınca, şaşırmaya da başlar" mı demiş, tüm bunlar kimin umurunda?..
Velhasıl; ettiği lafın nereye gideceğini bilmemek, attığın taşın vurduğu kuşa değip değmeyeceğini hesaplayamamak insanoğlunun gaflet çukurunda çırpınırken hezeyanlarından başka bir anlam ifade etmez...
Yani, yukarıdaki saptamalar ve deyimler, hele de siyaset penceresinden bakılınca, insanı hiç kuşkusuz bazen rezil de eder, çöküşe de sürükler, mağlubiyete de...
HDP ASLINDA KİME ÇALIŞIYOR?..
Türkiye, siyaset tarihinin en yaşamsal seçimine doğru gidiyor ya, işte ölçüp tartılan ve süzgeçten geçirilen sözlerin değeri de bin kat artıyor...
Siz bakmayın siyasetin ittifaklara bölünmesine...
Bazen kendi cephesindeki siyasetin merkezinde, kimileri öyle yıkıcı, provokatif laflar ediyor ki, bu durum aynı zamanda kendi siperine el bombası bırakmaktan başka bir anlam da ifade etmiyor...
İşte Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının ısrarla 'Öcalan'ın projesidir' diyerek PKK ürünü olduğunu itiraf ettikleri HDP'nin tam da yaşamsal bir seçim öncesi, bir yandan muhalefetin cephesinde saf tutmuşken, diğer taraftan da adeta muhalefetin ayağına kurşun sıkması, boş, anlamsız, yersiz ve zamansız zırvaların vahim sonuçları...
Toplum işte bu yüzden o kadar tedirgin ki; sözde AKP'den kurtulmak isteyen HDP'lilerin, bir yandan da adeta iktidarın ekmeğine yağ sürercesine hezeyan sergilemekten çekinmemesi kafaları çok karıştırıyor...
Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk ve Pervin Buldan gibilerin teröre isyan eden milyonlarca yurttaşı kışkırtma pahasına, Nevruz etkinliklerinde İmralı'nın kapısının açılmasının, Öcalan'ın özgürleşmesinin "vaktinin geldiğini", Atatürkçülere iğrenç küfürler eden Sırrı Sakık'ın "Cumhuriyeti değiştireceğiz" diye meydan okuması kafa karıştırırken, tüm bu hezeyanlar yandaş medyanın diline de "Kandil'den talimat alıyorlar" diye düştü...
İktidar medyasına da malzeme veren bu provokatif açıklamalar yetmezmiş gibi, CHP Milletvekili Yunus Emre'nin (toplum nezdinde ülkeyi bölme anlamına gelen) "yerel yönetimler özerklik şartı üzerindeki çekinceleri kaldıracağız" diye saçmalaması, DEVA Partisi yöneticisi Bayram Yıldız'ın "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü "nasyo-sosyalist söylem" diye tanımlaması toplumun kafasını karıştırma operasyonlarının tuzu biberi oldu...
SECCADE, DANIŞMAN, SKANDAL!..
Evet; HDP'lilerin Millet İttifakı'nı darbeleyen provokatif açıklamaları, bazı CHP'lilerle DEVA Partililerin Türklük tanımı ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü hedef alan saçmalıkları sadece kışkırtma değil, aynı zamanda vakitsiz öten horoz tanımlamasını da resmediyor...
Ancak AKP karşıtı çevreleri en yaşamsal seçim öncesi sadece kışkırtıcı açıklamalar değil, iktidara propaganda malzemesi veren eylemler de tedirgin ediyor...
İşte "seccade" tartışması da son günlerde AKP'lilerle yandaş medyanın diline doladığı, bu arada muhafazakâr çevrelerin tepkisini çeken eylemlerden biri oldu... Konu, "seccade kutsal mı değil mi, yerde bırakılır mı bırakılmaz mı, üzerine basmak günah mı değil mi" tartışmasının ötesinde, stratejik sorunlar da barındırıyor...
Asıl mesele, kimi çevrelerin AKP'den kurtulmak için bir fırsat olarak gördüğü kritik bir seçim öncesi bir cumhurbaşkanı adayının durduğu yere, bastığı zemine, çektirdiği her fotoğrafa, konuştuğu her insana olabildiğince dikkat etmesi gerektiği...
Amerika'da, Avrupa'da başbakanlık ya da başkanlık için mücadele eden figürler siyasi stratejistlerin yanı sıra, imaj, vücut dili, hitabet ve davranış bilimleri uzmanlarına kadar çok sayıda danışmanla çalışırken, en büyük kaygıları toplumun karşısında gaf yapmamak, yanlış adım atmamak ve rakibe propaganda malzemesi vermemek...
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun seccade üzerinden hedef alınmasının perde gerisinde asıl sorun, çok kritik bir seçim öncesi onu bu tür hatalardan uzak tutacak eğitimli, işinin uzmanı, vizyon sahibi danışmanlarının olmaması...
Basın danışmanı Tuncay Özkan'ın Barzani televizyonunun röportajı sırasında CHP binasında Türk Bayrağı'nın kaldırılmasına sessiz kalması Kılıçdaroğlu'na, CHP'ye ne zarar verdiyse, seccade olayının perde gerisindeki danışman skandalı da bir o kadar zarar verdi...
Sözün özü nettir, CHP ve Millet İttifakı'nın daha fazla zarar görmemesi için Kılıçdaroğlu'nun; Truva Atı gibi çalışan beceriksiz-vizyonsuz, asansörcü-rantiyeci, Taraf tetikçisi vs. danışmanlardan da, Atatürk'e, cumhuriyete, Anıtkabir'e, hatta "Türkiye'nin en büyük problemi Kılıçdaroğlu" diyerek kendisine bile düşman olan vekil adaylarından kurtulması gerekiyor...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Faraç
Vakitsiz öten horozlar ve Truvalar!!!
"Vakitsiz öten horozun kellesini keserler" derler ya; bazen insanın kendi ayağına kurşun sıkması da, yukarıdaki özdeyişten çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkartır...
Gafil olmayan bilir ki, zamansız edilen lafın nereye gideceği belli değildir...
Çünkü patavatsız laflar ve eylemler bazen bir bumerang gibi, havada döner gelir, sahibini de vurur...
Velhasıl bazen hedefe gitmek için susulması gerektiği konusundaki görüşler kimi çevrelerce gaflet, kimilerince çıkarcı bir yaklaşım ve kimi çevrelerce de ihanet olarak algılansa da, bazı zamanlarda da "söz gümüşse, sükut altındır..."
Bu yüzden yazarından çizerine, bilge adamından din alimlerine kadar onlarca insanın susmakla ilgili görüşleri insanoğluna yol gösteren etkili pusulalar gibidir;
Shakespeare, "Konuşmadan önce düşün, hareket etmeden önce ölç" mü demiş,
Eflatun, "Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır" gerçeğine mi dikkat çekmiş,
Halil Cibran, "Çok konuştukça, düşünce ölür" diye saptama mı yapmış, ya da Goethe, "İnsan konuşmaya başlayınca, şaşırmaya da başlar" mı demiş, tüm bunlar kimin umurunda?..
Velhasıl; ettiği lafın nereye gideceğini bilmemek, attığın taşın vurduğu kuşa değip değmeyeceğini hesaplayamamak insanoğlunun gaflet çukurunda çırpınırken hezeyanlarından başka bir anlam ifade etmez...
Yani, yukarıdaki saptamalar ve deyimler, hele de siyaset penceresinden bakılınca, insanı hiç kuşkusuz bazen rezil de eder, çöküşe de sürükler, mağlubiyete de...
HDP ASLINDA KİME ÇALIŞIYOR?..
Türkiye, siyaset tarihinin en yaşamsal seçimine doğru gidiyor ya, işte ölçüp tartılan ve süzgeçten geçirilen sözlerin değeri de bin kat artıyor...
Siz bakmayın siyasetin ittifaklara bölünmesine...
Bazen kendi cephesindeki siyasetin merkezinde, kimileri öyle yıkıcı, provokatif laflar ediyor ki, bu durum aynı zamanda kendi siperine el bombası bırakmaktan başka bir anlam da ifade etmiyor...
İşte Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının ısrarla 'Öcalan'ın projesidir' diyerek PKK ürünü olduğunu itiraf ettikleri HDP'nin tam da yaşamsal bir seçim öncesi, bir yandan muhalefetin cephesinde saf tutmuşken, diğer taraftan da adeta muhalefetin ayağına kurşun sıkması, boş, anlamsız, yersiz ve zamansız zırvaların vahim sonuçları...
Toplum işte bu yüzden o kadar tedirgin ki; sözde AKP'den kurtulmak isteyen HDP'lilerin, bir yandan da adeta iktidarın ekmeğine yağ sürercesine hezeyan sergilemekten çekinmemesi kafaları çok karıştırıyor...
Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk ve Pervin Buldan gibilerin teröre isyan eden milyonlarca yurttaşı kışkırtma pahasına, Nevruz etkinliklerinde İmralı'nın kapısının açılmasının, Öcalan'ın özgürleşmesinin "vaktinin geldiğini", Atatürkçülere iğrenç küfürler eden Sırrı Sakık'ın "Cumhuriyeti değiştireceğiz" diye meydan okuması kafa karıştırırken, tüm bu hezeyanlar yandaş medyanın diline de "Kandil'den talimat alıyorlar" diye düştü...
İktidar medyasına da malzeme veren bu provokatif açıklamalar yetmezmiş gibi, CHP Milletvekili Yunus Emre'nin (toplum nezdinde ülkeyi bölme anlamına gelen) "yerel yönetimler özerklik şartı üzerindeki çekinceleri kaldıracağız" diye saçmalaması, DEVA Partisi yöneticisi Bayram Yıldız'ın "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü "nasyo-sosyalist söylem" diye tanımlaması toplumun kafasını karıştırma operasyonlarının tuzu biberi oldu...
SECCADE, DANIŞMAN, SKANDAL!..
Evet; HDP'lilerin Millet İttifakı'nı darbeleyen provokatif açıklamaları, bazı CHP'lilerle DEVA Partililerin Türklük tanımı ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü hedef alan saçmalıkları sadece kışkırtma değil, aynı zamanda vakitsiz öten horoz tanımlamasını da resmediyor...
Ancak AKP karşıtı çevreleri en yaşamsal seçim öncesi sadece kışkırtıcı açıklamalar değil, iktidara propaganda malzemesi veren eylemler de tedirgin ediyor...
İşte "seccade" tartışması da son günlerde AKP'lilerle yandaş medyanın diline doladığı, bu arada muhafazakâr çevrelerin tepkisini çeken eylemlerden biri oldu... Konu, "seccade kutsal mı değil mi, yerde bırakılır mı bırakılmaz mı, üzerine basmak günah mı değil mi" tartışmasının ötesinde, stratejik sorunlar da barındırıyor...
Asıl mesele, kimi çevrelerin AKP'den kurtulmak için bir fırsat olarak gördüğü kritik bir seçim öncesi bir cumhurbaşkanı adayının durduğu yere, bastığı zemine, çektirdiği her fotoğrafa, konuştuğu her insana olabildiğince dikkat etmesi gerektiği...
Amerika'da, Avrupa'da başbakanlık ya da başkanlık için mücadele eden figürler siyasi stratejistlerin yanı sıra, imaj, vücut dili, hitabet ve davranış bilimleri uzmanlarına kadar çok sayıda danışmanla çalışırken, en büyük kaygıları toplumun karşısında gaf yapmamak, yanlış adım atmamak ve rakibe propaganda malzemesi vermemek...
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun seccade üzerinden hedef alınmasının perde gerisinde asıl sorun, çok kritik bir seçim öncesi onu bu tür hatalardan uzak tutacak eğitimli, işinin uzmanı, vizyon sahibi danışmanlarının olmaması...
Basın danışmanı Tuncay Özkan'ın Barzani televizyonunun röportajı sırasında CHP binasında Türk Bayrağı'nın kaldırılmasına sessiz kalması Kılıçdaroğlu'na, CHP'ye ne zarar verdiyse, seccade olayının perde gerisindeki danışman skandalı da bir o kadar zarar verdi...
Sözün özü nettir, CHP ve Millet İttifakı'nın daha fazla zarar görmemesi için Kılıçdaroğlu'nun; Truva Atı gibi çalışan beceriksiz-vizyonsuz, asansörcü-rantiyeci, Taraf tetikçisi vs. danışmanlardan da, Atatürk'e, cumhuriyete, Anıtkabir'e, hatta "Türkiye'nin en büyük problemi Kılıçdaroğlu" diyerek kendisine bile düşman olan vekil adaylarından kurtulması gerekiyor...