Yeter ki bir olay yaşansın bu ülkede... Her sıkıntı ya hızlıca hasıraltı ediliyor, ya medya-siyaset iş birliği ile geriye itiliyor, ya da gündem kargaşası ile toplumun zihninden dışarı atılıyor...
Konu, hele de iktidarın yararına olacak bir gelişme olunca; şanssızlık mı, şans mı dersiniz bilinmez ama, bir vaka gündem karmaşası için hemen imdada yetişiyor!..
İşte tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'yi de iki yıla yakın süre esaret altına alan Korona en az 200 bin can alarak milleti korkuya sürüklerken, memleketin büyük bölümü çok yaşamsal sıkıntılarını da unutmak zorunda kalmıştı...
Terör olayları, sel felaketleri, İzmir, Malatya, Elazığ gibi kentlerdeki depremler ve daha sonra Maraş'taki büyük felaket de, sadece deprem bölgesini değil, tüm Türkiye'nin gündemini bir anda acı ve ıstırapla ters yüz ederken, millet yaşamsal sıkıntılarını bir tarafa atmak zorunda kaldı...
Ülke zaten sosyo ekonomik açıdan yangın yerine dönmüşken ve siyasetteki keşmekeş tüm bu çıkmazların aşılması konusunda kılını kıpırdatmazken, 11 kenti sarsan deprem sadece 50 bin kadar insanın canını almadı, aynı zamanda Maraş, Hatay, Malatya gibi kentlerin neredeyse yarısını yerle bir ettiği için sosyo ekonomik sorunları da katladı...
Kuraklık yüzünden tarım alanlarının zaten tehlikede olduğu bu bölgelerde, Türkiye'yi sarsan ekonomik çıkmazla gıda enflasyonu iyice içinden çıkılmaz hale geldi...
Hele de yardım kuruluşlarıyla milyonlarca vatandaşın, bölgeye gıda, giyecek, sağlık ve ısınma malzemeleri göndermek için çırpınması da, tüm bu ürünler üzerindeki fahiş fiyat politikasını zıvanadan çıkardı ki, kuraklık, üretim sıkıntısı, enflasyon üçgenindeki yangının üzerine adeta benzin döküldü...
KURAKLIK, FELAKET, VURGUN!..
Kim ne derse desin; terör son dönemde enterne edilse de, bu ülkenin özellikle son 10 yıldaki en büyük sıkıntısı durdurulamayan enflasyon, denetlenemeyen piyasa ve fahiş fiyat politikasıyla milletin ekmeğine, sofrasına göz koyan vurguncu ticaret...
Tüm bu vahim tablodaki gidişatın giderek zulme döndüğünü gösteren örnekler ise hiç bitmiyor;
CHP'li Veli Ağbaba, 2023'ün ilk iki ayında 23 bin 592 esnafın iflas ettiğini söylemiş.
Yani Ocak ve Şubat aylarında Türkiye genelinde her gün 393 esnaf ekmek teknesini kaybetmiş...
Depremin vurduğu kentlerdeki kahredici tablo ise vahameti gözler önüne seriyor;
Deprem bölgesinde tarım alanları ve sektörünün nasıl darbe aldığını ise Maraş'ta biber üreten 100 işletmenin, enkaz altında kalması bile tek başına kanıtlıyor...
Bırakın Çukurova'yı, Konya'yı, Harran Ovası gibi geniş tarım alanlarının bulunduğu Güneydoğuyu, son 90 yılın en kurak kışını yaşayan Trakya'da bile buğday filizlerinin çimen boyutunda kalması gıdada yaşanacak sıkıntının kangrenleşeceğini gösteriyor...
Peki; süt ürünlerindeki fahiş fiyat politikası durdurulamazken, et fiyatlarının son iki ayda iki katına çıkmasına ne demeli?..
Hükümet Uruguay Romanya, Macaristan gibi ülkelerden binlerce küçükbaş hayvanla tonlarca et ithalatına izin verirken, kıymanın fiyatı 300 lirayı geçti ki, eyvah eyvah...
Bu arada 2023'ün ilk 2 ayında tarım ihracatının 5.4 milyar dolara ulaştığı medyaya yansırken, İstanbul'da domatesin ve patlıcanın kilosunun 40 liraya ulaşması da, gıda sektöründeki çelişkinin bir başka örneği!..
SEFALET, MUHALEFET, REÇETE...
Evet; teröre yönelik harcamaları, geçen yılın sel felaketlerini, arkasından kuraklığı, sonra depremin 11 kenti vurmasının yol açtığı ekonomik kayıpları ve Korona'dan sonra zaten zıvanadan çıkan piyasalardaki fiyat anarşisini yan yana getirince, bu ülkenin en büyük sorununun enflasyon, hayat pahalılığı olduğu ve bu sıkıntının önümüzdeki yıllarda da kolay kolay aşılamayacağı ortada...
Baksanıza, 37 üyeli OECD içinde Türkiye, enflasyon açısından lider konumuna ulaşmış...
Çünkü TÜİK Şubat ayında enflasyonu 55.18 olarak açıklarken, piyasadaki enflasyonun bunun iki katı olduğunu gösteren kanıtlar da çoğalıyor...
İşte noter ücretlerine bile yüzde 100 zam gelmiş...
Yazının başında, "Yeter ki bir olay yaşansın, bu ülkede her şey hızlıca hasır altı ediliyor" dedik ya, Türkiye'deki her olay, her sıkıntı zaten derinleşen sorunları hızlıca kangrenleştiriyor ve iktidarla birlikte devletin bu çıkmazı bertaraf etmesine yönelik organizasyonu da etkisiz hale geliyor...
Asıl soru şudur;
Bürokrasideki tarikat, cemaat kadrolaşması, eğitimin darbelenmesi, rüşvet, yolsuzluk rezaletlerinin devlete güveni sarsması yetmezmiş gibi, hükümet değişikliğinde göreve gelecek kadrolar bu ülkenin gıda, enflasyon, zam sorunlarını acaba kaç yılda ortadan kaldırabilecekler?..
Muhalefet; en başta hayat pahalılığı, üretim, tüketim dengesizliğinin yol açtığı sorunları, fahiş fiyat politikası, vurgunculuk, açlık ve sefaleti ortadan kaldırmak için nasıl "etkili bir reçete" uygulayacağını millete hemen açıklamak zorundadır...
Yoksa, her olayda en büyük sorunları bile unutuveren kitleler, gözleri kör, kulakları sağırmışçasına, kendi "kader"lerinin peşinden gitmeye devam edecektir...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Faraç
Sandık, kriz, çözüm?..
Yeter ki bir olay yaşansın bu ülkede... Her sıkıntı ya hızlıca hasıraltı ediliyor, ya medya-siyaset iş birliği ile geriye itiliyor, ya da gündem kargaşası ile toplumun zihninden dışarı atılıyor...
Konu, hele de iktidarın yararına olacak bir gelişme olunca; şanssızlık mı, şans mı dersiniz bilinmez ama, bir vaka gündem karmaşası için hemen imdada yetişiyor!..
İşte tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'yi de iki yıla yakın süre esaret altına alan Korona en az 200 bin can alarak milleti korkuya sürüklerken, memleketin büyük bölümü çok yaşamsal sıkıntılarını da unutmak zorunda kalmıştı...
Terör olayları, sel felaketleri, İzmir, Malatya, Elazığ gibi kentlerdeki depremler ve daha sonra Maraş'taki büyük felaket de, sadece deprem bölgesini değil, tüm Türkiye'nin gündemini bir anda acı ve ıstırapla ters yüz ederken, millet yaşamsal sıkıntılarını bir tarafa atmak zorunda kaldı...
Ülke zaten sosyo ekonomik açıdan yangın yerine dönmüşken ve siyasetteki keşmekeş tüm bu çıkmazların aşılması konusunda kılını kıpırdatmazken, 11 kenti sarsan deprem sadece 50 bin kadar insanın canını almadı, aynı zamanda Maraş, Hatay, Malatya gibi kentlerin neredeyse yarısını yerle bir ettiği için sosyo ekonomik sorunları da katladı...
Kuraklık yüzünden tarım alanlarının zaten tehlikede olduğu bu bölgelerde, Türkiye'yi sarsan ekonomik çıkmazla gıda enflasyonu iyice içinden çıkılmaz hale geldi...
Hele de yardım kuruluşlarıyla milyonlarca vatandaşın, bölgeye gıda, giyecek, sağlık ve ısınma malzemeleri göndermek için çırpınması da, tüm bu ürünler üzerindeki fahiş fiyat politikasını zıvanadan çıkardı ki, kuraklık, üretim sıkıntısı, enflasyon üçgenindeki yangının üzerine adeta benzin döküldü...
KURAKLIK, FELAKET, VURGUN!..
Kim ne derse desin; terör son dönemde enterne edilse de, bu ülkenin özellikle son 10 yıldaki en büyük sıkıntısı durdurulamayan enflasyon, denetlenemeyen piyasa ve fahiş fiyat politikasıyla milletin ekmeğine, sofrasına göz koyan vurguncu ticaret...
Tüm bu vahim tablodaki gidişatın giderek zulme döndüğünü gösteren örnekler ise hiç bitmiyor;
CHP'li Veli Ağbaba, 2023'ün ilk iki ayında 23 bin 592 esnafın iflas ettiğini söylemiş.
Yani Ocak ve Şubat aylarında Türkiye genelinde her gün 393 esnaf ekmek teknesini kaybetmiş...
Depremin vurduğu kentlerdeki kahredici tablo ise vahameti gözler önüne seriyor;
Deprem bölgesinde tarım alanları ve sektörünün nasıl darbe aldığını ise Maraş'ta biber üreten 100 işletmenin, enkaz altında kalması bile tek başına kanıtlıyor...
Bırakın Çukurova'yı, Konya'yı, Harran Ovası gibi geniş tarım alanlarının bulunduğu Güneydoğuyu, son 90 yılın en kurak kışını yaşayan Trakya'da bile buğday filizlerinin çimen boyutunda kalması gıdada yaşanacak sıkıntının kangrenleşeceğini gösteriyor...
Peki; süt ürünlerindeki fahiş fiyat politikası durdurulamazken, et fiyatlarının son iki ayda iki katına çıkmasına ne demeli?..
Hükümet Uruguay Romanya, Macaristan gibi ülkelerden binlerce küçükbaş hayvanla tonlarca et ithalatına izin verirken, kıymanın fiyatı 300 lirayı geçti ki, eyvah eyvah...
Bu arada 2023'ün ilk 2 ayında tarım ihracatının 5.4 milyar dolara ulaştığı medyaya yansırken, İstanbul'da domatesin ve patlıcanın kilosunun 40 liraya ulaşması da, gıda sektöründeki çelişkinin bir başka örneği!..
SEFALET, MUHALEFET, REÇETE...
Evet; teröre yönelik harcamaları, geçen yılın sel felaketlerini, arkasından kuraklığı, sonra depremin 11 kenti vurmasının yol açtığı ekonomik kayıpları ve Korona'dan sonra zaten zıvanadan çıkan piyasalardaki fiyat anarşisini yan yana getirince, bu ülkenin en büyük sorununun enflasyon, hayat pahalılığı olduğu ve bu sıkıntının önümüzdeki yıllarda da kolay kolay aşılamayacağı ortada...
Baksanıza, 37 üyeli OECD içinde Türkiye, enflasyon açısından lider konumuna ulaşmış...
Çünkü TÜİK Şubat ayında enflasyonu 55.18 olarak açıklarken, piyasadaki enflasyonun bunun iki katı olduğunu gösteren kanıtlar da çoğalıyor...
İşte noter ücretlerine bile yüzde 100 zam gelmiş...
Yazının başında, "Yeter ki bir olay yaşansın, bu ülkede her şey hızlıca hasır altı ediliyor" dedik ya, Türkiye'deki her olay, her sıkıntı zaten derinleşen sorunları hızlıca kangrenleştiriyor ve iktidarla birlikte devletin bu çıkmazı bertaraf etmesine yönelik organizasyonu da etkisiz hale geliyor...
Asıl soru şudur;
Bürokrasideki tarikat, cemaat kadrolaşması, eğitimin darbelenmesi, rüşvet, yolsuzluk rezaletlerinin devlete güveni sarsması yetmezmiş gibi, hükümet değişikliğinde göreve gelecek kadrolar bu ülkenin gıda, enflasyon, zam sorunlarını acaba kaç yılda ortadan kaldırabilecekler?..
Muhalefet; en başta hayat pahalılığı, üretim, tüketim dengesizliğinin yol açtığı sorunları, fahiş fiyat politikası, vurgunculuk, açlık ve sefaleti ortadan kaldırmak için nasıl "etkili bir reçete" uygulayacağını millete hemen açıklamak zorundadır...
Yoksa, her olayda en büyük sorunları bile unutuveren kitleler, gözleri kör, kulakları sağırmışçasına, kendi "kader"lerinin peşinden gitmeye devam edecektir...