2011'de başlayan sınırdaki kaosun derin etkileri sadece Suriye'ye değil, Türkiye'ye de büyük zararlar vermeye devam ediyor...
Yanı başımızdaki Suriye'nin neredeyse yarısı yerle bir edildi, gizemli çarşılarıyla Halep başta olmak üzere Suriye kentleri birer harabe haline geldi...
Ve tıpkı Irak ile Libya'da olduğu gibi, koca bir ülke sadece köyleri ve şehirleriyle fiziki bir tahribatın altında kalmadı, aynı zamanda sosyo ve ekonomik açıdan da büyük bir yıkım yaşadı...
Suriye içerisinde adeta ileri karakol kurmak için mücadele eden ABD ve Rusya, Şam yönetimini yıkmak isteyen kaosun derin etkilerinden direkt etkilenmese de, Türkiye böl-parçala -yönet kışkırtıcılığının darbelerinden kurtulamıyor... Çünkü Suriye kaynaklı sığınmacı kaosu ve terör saldırıları durmuyor...
Suriye sınırındaki kentleri PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerine bırakmamak için devletin sınırın ötesindeki sosyo ekonomik yatırımları Türkiye Cumhuriyeti'ne büyük yük bindirirken, AKP'ye göre 6, muhalefete göre ise 11 milyona ulaşan sığınmacı taarruzu hazineye çok büyük yük bindirdi...
İşte istihdamda büyük sıkıntı yaratan "sessiz istila", üretim- tüketim dengesini de bozarken, aynı zamanda yüksek enflasyonun bir başka gerekçesi haline geldi...
Velhasıl Şam'ı hedef alan kaosun Suriye'den sonra en çok Türkiye'yi vurduğunu gösteren kanıtlar o kadar fazla ki...
Milyonlarca sığınmacının akın etmesi ile birlikte, başta konut fiyatları ve kiraların yüksek oranlara ulaşması bir tarafa, güvenlik açısından ortaya çıkan bir kaos var ki, işte Türkiye'nin Suriye çıkmazından bir an önce kurtulmasının en büyük gerekçesi...
Ancak tek sorun savaştan kaçan çocuklar- yaşlılar- kadınlar değil, Türkiye'yi kuşatan sinsi ve sessiz istilanın ürkütücü çok başka boyutları da var...
KAOSU İŞBİRLİĞİ YENECEK...
Siyasetin ne kadar dikkatini çekiyor bilemiyoruz ama; devlet, sığınmacı- göçmen ya da kaçakların arasından giren terör unsurlarının yol açtığı sıkıntıların acılarını çekmeye devam ediyor...
Türkiye içerisinde sığınmacıların karıştıkları suç oranı neredeyse yüzde 10'a ulaştı...
Tek mesele hırsızlık, fidye, adam kaçırma, yaralama- cinayet, hatta son olarak Ankara'da bir Afgan'ın kendi ülkesinden 5 insanı bıçakla öldürmesinde olduğu gibi, sığınmacıların dehşet verici asayiş olaylarında baş göstermesi değil...
Bir de "sessiz istila"nın içerisinden Türkiye'ye sinsizce sızan terör unsurları var ki, 2011'den bu yana yapmadıkları kalmadı...
Cilvegözü Sınır Kapısında havaya uçurulan araçlar, Hatay köylerinde bomba üretilirken yaşanan patlamalar, Ankara'da, İstanbul'da ve Diyarbakır'da intihar eylemleri, Urfa'da suikastlar, Ankara'da sinsi eylem planları, 39 kişinin öldüğü Reina eğlence merkezi saldırısı ve son olarak Taksim'de 6 kişinin öldüğü bombalı eylem sığınmacıların yol açtığı saldırılardan bazıları...
Bir de Suriye'den sızan terör unsurlarının sansasyonel eylemler için silahlar ve tonlarca patlayıcıyla yakalanmaları var ki, son 4 yılda çok büyük eylemlerin engellenmesinden hiç kuşku duyulmuyor...
İçişleri Bakanlığı'nın güçlükle atlatılan bu tehlikelerle ilgili zaman zaman yaptığı açıklamalar da, PKK, IŞİD ve türevlerinin Türkiye içinde eylem yapmak uğruna her türlü fırsatı kolladığına dikkat çekiyor...
Zaten cezaevinde başta Suriyeliler olmak üzere, terörle ilişkili binlerce yabancının olması da sinsi tehlikenin bir başka kanıtı...
Peki; 2011'deki Suriye kaosunun etkileri Türkiye'yi daha ne kadar vuracak?..
SURİYE'DE BAŞA DÖNÜLÜYOR...
Hiç kuşku yok ki, 1984'te PKK'nın ilk karargahını kurduğu Bekaa Vadisi'nden başlayan terörün etkileri 38 yıldır Türkiye'yi derinden yaraladı...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1999 öncesindeki uyarısının ardından, Öcalan'ın Suriye'den kaçması ve daha sonra yakalanması da terörü tamamen engelleyemedi...
Ve PKK yurt içiyle Kuzey Irak'taki operasyonlarda her sıkıştığında 1980'lerde üs olarak belirlediği Suriye'ye geri döndü...
İşte örgüt neredeyse güçlerini artık tamamen Suriye'de topluyor, orada Amerika desteğiyle ordulaşmaya çalışıyor ve son 4 yıldaki 4 büyük sınır ötesi hareketa rağmen emperyal destekle varlığını korumaya çalışıyor...
Peki, tüm bu kaotik manzaraya bir kez daha niçin mi dikkat çektik?..
Evet; son olarak birkaç gün önce yapılan ve Irak'ın 140 kilometre, Suriye'nin ise 40 kilometre kadar içinde yoğunlaşarak 90 kadar terör hücresini hedef alan hava harekatının ardından tarihin en büyük müdahalesi bu kez kara harekatıyla gündemde...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın"tankımızla, askerimizle gireceğiz" diye açıkladığı harekatın hazırlığı devam ederken, bu müdahalenin ABD'nin desteğiyle ordulaşmaya çalışan PKK'yı sınırın 650 kilometre uzunluğundaki hattında ne kadar geri iteceği bilinmiyor...
Ancak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın, Türkiye'nin sığınmacılara 45 milyar dolar olarak açıkladığı harcamaları daha da büyük boyutlara ulaştıran operasyonlardan kesin sonuç alınmasının tek yolu Suriye hükümetiyle bir an önce masaya oturmak...
Ankara ve Şam'ın devlet yöneticileri açısından masaya oturması bir yandan yurt içindeki sessiz istilayı geriye itmek, bir yandan PKK- IŞİD gibi sızmaları önlemek, diğer yandan da terör örgütünün Suriye'deki etkisini tamamen ortadan kaldırmak için tek çıkar yol olarak görünüyor...
ABD eliyle ordulaşan PKK'nın yavaş yavaş yurt içinde eylemlere yönelmesi de, uzun süredir iki ülkenin istihbarat birimleri arasında yürütülen "arka kapı diplomasisi"nin bir an önce devlet yöneticileri nezdinde zirveye çıkarılmasını zorunlu kılıyor...
Erdoğan'ın "yeni bir sayfa açabiliriz",Bahçeli'nin ise "Esat'la da görüşülmeli" şeklinde son açıklamaları, devletin Suriye kaynaklı 11 yıllık kaosu, Şam ile birlikte çözmeye başlayacağının işareti sayılıyor...
Velhasıl Erdoğan ve Esad seçim öncesi masaya oturmayı, sonra da Emevi Camii'nde birlikte cuma namazı kılmayı kararlaştırırsa kimse şaşmasın!.. Suriye ile başa dönülüyor vesselam...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Faraç
Emevi Camii nde namaz hazırlığı!..
2011'de başlayan sınırdaki kaosun derin etkileri sadece Suriye'ye değil, Türkiye'ye de büyük zararlar vermeye devam ediyor...
Yanı başımızdaki Suriye'nin neredeyse yarısı yerle bir edildi, gizemli çarşılarıyla Halep başta olmak üzere Suriye kentleri birer harabe haline geldi...
Ve tıpkı Irak ile Libya'da olduğu gibi, koca bir ülke sadece köyleri ve şehirleriyle fiziki bir tahribatın altında kalmadı, aynı zamanda sosyo ve ekonomik açıdan da büyük bir yıkım yaşadı...
Suriye içerisinde adeta ileri karakol kurmak için mücadele eden ABD ve Rusya, Şam yönetimini yıkmak isteyen kaosun derin etkilerinden direkt etkilenmese de, Türkiye böl-parçala -yönet kışkırtıcılığının darbelerinden kurtulamıyor... Çünkü Suriye kaynaklı sığınmacı kaosu ve terör saldırıları durmuyor...
Suriye sınırındaki kentleri PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerine bırakmamak için devletin sınırın ötesindeki sosyo ekonomik yatırımları Türkiye Cumhuriyeti'ne büyük yük bindirirken, AKP'ye göre 6, muhalefete göre ise 11 milyona ulaşan sığınmacı taarruzu hazineye çok büyük yük bindirdi...
İşte istihdamda büyük sıkıntı yaratan "sessiz istila", üretim- tüketim dengesini de bozarken, aynı zamanda yüksek enflasyonun bir başka gerekçesi haline geldi...
Velhasıl Şam'ı hedef alan kaosun Suriye'den sonra en çok Türkiye'yi vurduğunu gösteren kanıtlar o kadar fazla ki...
Milyonlarca sığınmacının akın etmesi ile birlikte, başta konut fiyatları ve kiraların yüksek oranlara ulaşması bir tarafa, güvenlik açısından ortaya çıkan bir kaos var ki, işte Türkiye'nin Suriye çıkmazından bir an önce kurtulmasının en büyük gerekçesi...
Ancak tek sorun savaştan kaçan çocuklar- yaşlılar- kadınlar değil, Türkiye'yi kuşatan sinsi ve sessiz istilanın ürkütücü çok başka boyutları da var...
KAOSU İŞBİRLİĞİ YENECEK...
Siyasetin ne kadar dikkatini çekiyor bilemiyoruz ama; devlet, sığınmacı- göçmen ya da kaçakların arasından giren terör unsurlarının yol açtığı sıkıntıların acılarını çekmeye devam ediyor...
Türkiye içerisinde sığınmacıların karıştıkları suç oranı neredeyse yüzde 10'a ulaştı...
Tek mesele hırsızlık, fidye, adam kaçırma, yaralama- cinayet, hatta son olarak Ankara'da bir Afgan'ın kendi ülkesinden 5 insanı bıçakla öldürmesinde olduğu gibi, sığınmacıların dehşet verici asayiş olaylarında baş göstermesi değil...
Bir de "sessiz istila"nın içerisinden Türkiye'ye sinsizce sızan terör unsurları var ki, 2011'den bu yana yapmadıkları kalmadı...
Cilvegözü Sınır Kapısında havaya uçurulan araçlar, Hatay köylerinde bomba üretilirken yaşanan patlamalar, Ankara'da, İstanbul'da ve Diyarbakır'da intihar eylemleri, Urfa'da suikastlar, Ankara'da sinsi eylem planları, 39 kişinin öldüğü Reina eğlence merkezi saldırısı ve son olarak Taksim'de 6 kişinin öldüğü bombalı eylem sığınmacıların yol açtığı saldırılardan bazıları...
Bir de Suriye'den sızan terör unsurlarının sansasyonel eylemler için silahlar ve tonlarca patlayıcıyla yakalanmaları var ki, son 4 yılda çok büyük eylemlerin engellenmesinden hiç kuşku duyulmuyor...
İçişleri Bakanlığı'nın güçlükle atlatılan bu tehlikelerle ilgili zaman zaman yaptığı açıklamalar da, PKK, IŞİD ve türevlerinin Türkiye içinde eylem yapmak uğruna her türlü fırsatı kolladığına dikkat çekiyor...
Zaten cezaevinde başta Suriyeliler olmak üzere, terörle ilişkili binlerce yabancının olması da sinsi tehlikenin bir başka kanıtı...
Peki; 2011'deki Suriye kaosunun etkileri Türkiye'yi daha ne kadar vuracak?..
SURİYE'DE BAŞA DÖNÜLÜYOR...
Hiç kuşku yok ki, 1984'te PKK'nın ilk karargahını kurduğu Bekaa Vadisi'nden başlayan terörün etkileri 38 yıldır Türkiye'yi derinden yaraladı...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1999 öncesindeki uyarısının ardından, Öcalan'ın Suriye'den kaçması ve daha sonra yakalanması da terörü tamamen engelleyemedi...
Ve PKK yurt içiyle Kuzey Irak'taki operasyonlarda her sıkıştığında 1980'lerde üs olarak belirlediği Suriye'ye geri döndü...
İşte örgüt neredeyse güçlerini artık tamamen Suriye'de topluyor, orada Amerika desteğiyle ordulaşmaya çalışıyor ve son 4 yıldaki 4 büyük sınır ötesi hareketa rağmen emperyal destekle varlığını korumaya çalışıyor...
Peki, tüm bu kaotik manzaraya bir kez daha niçin mi dikkat çektik?..
Evet; son olarak birkaç gün önce yapılan ve Irak'ın 140 kilometre, Suriye'nin ise 40 kilometre kadar içinde yoğunlaşarak 90 kadar terör hücresini hedef alan hava harekatının ardından tarihin en büyük müdahalesi bu kez kara harekatıyla gündemde...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın"tankımızla, askerimizle gireceğiz" diye açıkladığı harekatın hazırlığı devam ederken, bu müdahalenin ABD'nin desteğiyle ordulaşmaya çalışan PKK'yı sınırın 650 kilometre uzunluğundaki hattında ne kadar geri iteceği bilinmiyor...
Ancak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın, Türkiye'nin sığınmacılara 45 milyar dolar olarak açıkladığı harcamaları daha da büyük boyutlara ulaştıran operasyonlardan kesin sonuç alınmasının tek yolu Suriye hükümetiyle bir an önce masaya oturmak...
Ankara ve Şam'ın devlet yöneticileri açısından masaya oturması bir yandan yurt içindeki sessiz istilayı geriye itmek, bir yandan PKK- IŞİD gibi sızmaları önlemek, diğer yandan da terör örgütünün Suriye'deki etkisini tamamen ortadan kaldırmak için tek çıkar yol olarak görünüyor...
ABD eliyle ordulaşan PKK'nın yavaş yavaş yurt içinde eylemlere yönelmesi de, uzun süredir iki ülkenin istihbarat birimleri arasında yürütülen "arka kapı diplomasisi"nin bir an önce devlet yöneticileri nezdinde zirveye çıkarılmasını zorunlu kılıyor...
Erdoğan'ın "yeni bir sayfa açabiliriz",Bahçeli'nin ise "Esat'la da görüşülmeli" şeklinde son açıklamaları, devletin Suriye kaynaklı 11 yıllık kaosu, Şam ile birlikte çözmeye başlayacağının işareti sayılıyor...
Velhasıl Erdoğan ve Esad seçim öncesi masaya oturmayı, sonra da Emevi Camii'nde birlikte cuma namazı kılmayı kararlaştırırsa kimse şaşmasın!.. Suriye ile başa dönülüyor vesselam...