Tam 100 yıl geçmiş "mücadele ve özgürlük" denilince, söylenecek son sözün yaşandığı o muhteşem Zafer'in üzerinden...
Dile kolay; yarın Kurtuluş Savaşı'nda önemli bir dönemeç olan 30 Ağustos Zaferi'nin 100. yıldönümü...
İşte o büyük Zafer'e giden yolun taşlarını da, dünyada hiçbir ulusa kısmet olmayan Mustafa Kemal Atatürk gibi bir deha dizmişti...
23 Ağustos-12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı, Türk Ordusu'nun emperyalizme karşı verdiği mücadelede "Büyük Taarruz"un da fitilini ateşlemişti...
O gün işgalci Yunan orduları püskürtülünce, bu askerî başarı nedeniyle TBMM, Mustafa Kemal Paşa'ya "mareşal" ve "gazi" unvanları vermişti...
Yunan ordularının tamamen geri gönderilmesi için de önemli bir fırsat yaratan o başarının ardından Büyük Taarruz planı da netleşmişti;
1922 Ağustos'unun başlarında, çeşitli cephelerdeki ordu birlikleri büyük bir gizlilik içinde Kocatepe çevresinde konuşlandı...
Yaşlılar, gençler, kucaklarında bebekleriyle analar, sırtlarında ya da kağnılarla, silah ve mühimmatları müthiş bir mücadele ve özveriyle Anadolu topraklarına taşıyınca, Gazi'nin önderliğindeki Türk Ordusu 26 Ağustos 1922'de "Büyük Taarruz"u başlattı...
Tam 4 gün sonra 30 Ağustos'ta mevzileri darmadağın edilen düşman birlikleri kıskaca alındı ve aralarında Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis'in de bulunduğu binlerce düşman askeri esir alındı...
"Başkomutanlık Meydan Muharebesi" olarak da adlandırılan bu savaştaki görkemli mücadele Kocatepe ile sınırlı kalmadı...
Takip edilen Yunan birlikleri, 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla birlikte büyük bir yenilgiye uğradı...
Anadolu'yu parçalamak isteyen emperyalist güçler o gün, tarihte görmedikleri bir şoka uğramıştı... Çünkü bir millet kurtuluş ve özgürlük için uyanmıştı...
ANADOLU'YA NEFES ALDIRAN ZAFER...
30 Ağustos'ta destanlaşan coşkulu "zafer"in üzerinden tam 100 yıl geçmiş...
Ne ilginç rastlantı?.. 100 yıl önce Yunan ordularını darmadağın eden Atatürk, tam 100 yıldır iş birlikçilerin, döneklerin ve "ikinci cumhuriyetçi" denilen güruhun da hedefinde...
Oysa saltanatın yıkılmasını bir türlü içlerine sindiremeyen bağnaz çevreler, liboşlar ve gafiller Zafer'e giden yolun nasıl müthiş bir serüven olduğunu bir türlü anlamadılar...
İşte Falih Rıfkı Atay'ın 30 Ağustos Zaferi için yazdıkları da, 100 yıl sonra bile gafletten, ihanetten uyanamayan çevrelere bir tokat gibi etki etmeye devam ediyor... Bakınız neler yazmış Atay 1922'de kazanılan "Zafer" için;
"Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere 'bizim' diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz..."
Peki; yarın 100. yılı kutlanacak olan Büyük Zafer hangi ahval ve şerait içerisinde kazanıldı acaba?..
Askerlerin çarık bulamadığı, yoksulluk ve sefaletin diz boyu olduğu, cephedekilerin aç karnına sipere yattığı o günlerin Anadolu'su nasıl bir sosyo ekonomik buhran içindeydi?..
İşte araştırmacı, merhum Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler" kitabındaki saptamalar da, sadece 30 Ağustos'a giden yolda memleketin içinde bulunduğu koşulları değil, cumhuriyetin nasıl bir mücadeleyle kurulduğunun da hüzün verici kanıtıdır...
30 AĞUSTOS'UN BÜYÜK ONURU...
100 yıl öncesini anlatan aşağıdaki satırlar bir Zafer'in nasıl zorluklarla kazanıldığını anlatırken; Atatürk'e halen düşmanlık eden ve bir yandan da memleketi soyan, cumhuriyetin kazanımlarını yağmalayanlara tokat gibi bir yanıt veriyor...
İşte 100 yıl öncesinin Anadolu'sunu anlatan kahredici rakamlar;
"13 milyon nüfus... İlkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi... Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve varolan demir yolları yabancı şirketlerin yönetiminde...
153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var... Halkın yalnız yüzde 7'si okuryazar... Bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil... Ortaokullarda 543, liselerde sadece 230 kız öğrenci okuyor...
Ekonomik bakımdan yarı sömürge... Kişi başına gelir 4 TL. Kişi başına ortalama kamu harcaması 0,50 kuruş. Altı yapı her alanda yetersiz... Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde. Anadolu medreselerin elinde... Her yanda tarikatlar, tekkeler, dergahlar... Yasalar çağın gereklerinin gerisinde, kadınların toplumsal hayatta hiçbir hakları yok. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda Ortaçağ'ı yaşıyor..."
Yukarıdaki manzarayı yalnızca, cumhuriyeti yıkarak "yeni"sini kuracağını iddia eden gafillere "yeter artık" demek için anımsatmadım...
Aynı zamanda bu satırları, "kinci cumhuriyetçiler"le kol kola giren iş birlikçileri gaflet uykusundan uyandırmak için de anımsattım…
100 yıl önce Afyon'dan İzmir'in kurtuluşuna giden "Büyük Taarruz"un ne kadar soylu bir mücadele olduğunu bazı zavallıların gözlerine sokmak için de sıraladım bu satırları!..
Bu satırları okuyan herkes cumhuriyetin geçtiği mücadele yollarının ne kadar çetin olduğunu her zaman anımsamalı ve ülkemize kurulan tuzaklara karşı her an teyakkuzda olunması gerektiğini de çocuklarına, torunlarına anlatmalı...
Atatürk'ü, İnönü'yü, onurlu bir asker olarak cephede intiharı seçen Albay Çiğiltepe'yi ve Kurtuluş Savaşı'nın bütün şehitlerini bir kez daha saygıyla anıyorum...
AKP iktidarı, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zaferin 100. yılını şanına layık biçimde kutlamasa da, iyi ki 30 Ağustos Zaferi'ni bu ülkeye armağan eden Ataların çocuklarıyız... Kutlu olsun...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Faraç
100 yıl önce, 100 yıl sonra...
Tam 100 yıl geçmiş "mücadele ve özgürlük" denilince, söylenecek son sözün yaşandığı o muhteşem Zafer'in üzerinden...
Dile kolay; yarın Kurtuluş Savaşı'nda önemli bir dönemeç olan 30 Ağustos Zaferi'nin 100. yıldönümü...
İşte o büyük Zafer'e giden yolun taşlarını da, dünyada hiçbir ulusa kısmet olmayan Mustafa Kemal Atatürk gibi bir deha dizmişti...
23 Ağustos-12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı, Türk Ordusu'nun emperyalizme karşı verdiği mücadelede "Büyük Taarruz"un da fitilini ateşlemişti...
O gün işgalci Yunan orduları püskürtülünce, bu askerî başarı nedeniyle TBMM, Mustafa Kemal Paşa'ya "mareşal" ve "gazi" unvanları vermişti...
Yunan ordularının tamamen geri gönderilmesi için de önemli bir fırsat yaratan o başarının ardından Büyük Taarruz planı da netleşmişti;
1922 Ağustos'unun başlarında, çeşitli cephelerdeki ordu birlikleri büyük bir gizlilik içinde Kocatepe çevresinde konuşlandı...
Yaşlılar, gençler, kucaklarında bebekleriyle analar, sırtlarında ya da kağnılarla, silah ve mühimmatları müthiş bir mücadele ve özveriyle Anadolu topraklarına taşıyınca, Gazi'nin önderliğindeki Türk Ordusu 26 Ağustos 1922'de "Büyük Taarruz"u başlattı...
Tam 4 gün sonra 30 Ağustos'ta mevzileri darmadağın edilen düşman birlikleri kıskaca alındı ve aralarında Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis'in de bulunduğu binlerce düşman askeri esir alındı...
"Başkomutanlık Meydan Muharebesi" olarak da adlandırılan bu savaştaki görkemli mücadele Kocatepe ile sınırlı kalmadı...
Takip edilen Yunan birlikleri, 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla birlikte büyük bir yenilgiye uğradı...
Anadolu'yu parçalamak isteyen emperyalist güçler o gün, tarihte görmedikleri bir şoka uğramıştı... Çünkü bir millet kurtuluş ve özgürlük için uyanmıştı...
ANADOLU'YA NEFES ALDIRAN ZAFER...
30 Ağustos'ta destanlaşan coşkulu "zafer"in üzerinden tam 100 yıl geçmiş...
Ne ilginç rastlantı?.. 100 yıl önce Yunan ordularını darmadağın eden Atatürk, tam 100 yıldır iş birlikçilerin, döneklerin ve "ikinci cumhuriyetçi" denilen güruhun da hedefinde...
Oysa saltanatın yıkılmasını bir türlü içlerine sindiremeyen bağnaz çevreler, liboşlar ve gafiller Zafer'e giden yolun nasıl müthiş bir serüven olduğunu bir türlü anlamadılar...
İşte Falih Rıfkı Atay'ın 30 Ağustos Zaferi için yazdıkları da, 100 yıl sonra bile gafletten, ihanetten uyanamayan çevrelere bir tokat gibi etki etmeye devam ediyor... Bakınız neler yazmış Atay 1922'de kazanılan "Zafer" için;
"Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere 'bizim' diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz..."
Peki; yarın 100. yılı kutlanacak olan Büyük Zafer hangi ahval ve şerait içerisinde kazanıldı acaba?..
Askerlerin çarık bulamadığı, yoksulluk ve sefaletin diz boyu olduğu, cephedekilerin aç karnına sipere yattığı o günlerin Anadolu'su nasıl bir sosyo ekonomik buhran içindeydi?..
İşte araştırmacı, merhum Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler" kitabındaki saptamalar da, sadece 30 Ağustos'a giden yolda memleketin içinde bulunduğu koşulları değil, cumhuriyetin nasıl bir mücadeleyle kurulduğunun da hüzün verici kanıtıdır...
30 AĞUSTOS'UN BÜYÜK ONURU...
100 yıl öncesini anlatan aşağıdaki satırlar bir Zafer'in nasıl zorluklarla kazanıldığını anlatırken; Atatürk'e halen düşmanlık eden ve bir yandan da memleketi soyan, cumhuriyetin kazanımlarını yağmalayanlara tokat gibi bir yanıt veriyor...
İşte 100 yıl öncesinin Anadolu'sunu anlatan kahredici rakamlar;
"13 milyon nüfus... İlkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi... Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve varolan demir yolları yabancı şirketlerin yönetiminde...
153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var... Halkın yalnız yüzde 7'si okuryazar... Bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil... Ortaokullarda 543, liselerde sadece 230 kız öğrenci okuyor...
Ekonomik bakımdan yarı sömürge... Kişi başına gelir 4 TL. Kişi başına ortalama kamu harcaması 0,50 kuruş. Altı yapı her alanda yetersiz... Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde. Anadolu medreselerin elinde... Her yanda tarikatlar, tekkeler, dergahlar... Yasalar çağın gereklerinin gerisinde, kadınların toplumsal hayatta hiçbir hakları yok. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda Ortaçağ'ı yaşıyor..."
Yukarıdaki manzarayı yalnızca, cumhuriyeti yıkarak "yeni"sini kuracağını iddia eden gafillere "yeter artık" demek için anımsatmadım...
Aynı zamanda bu satırları, "kinci cumhuriyetçiler"le kol kola giren iş birlikçileri gaflet uykusundan uyandırmak için de anımsattım…
100 yıl önce Afyon'dan İzmir'in kurtuluşuna giden "Büyük Taarruz"un ne kadar soylu bir mücadele olduğunu bazı zavallıların gözlerine sokmak için de sıraladım bu satırları!..
Bu satırları okuyan herkes cumhuriyetin geçtiği mücadele yollarının ne kadar çetin olduğunu her zaman anımsamalı ve ülkemize kurulan tuzaklara karşı her an teyakkuzda olunması gerektiğini de çocuklarına, torunlarına anlatmalı...
Atatürk'ü, İnönü'yü, onurlu bir asker olarak cephede intiharı seçen Albay Çiğiltepe'yi ve Kurtuluş Savaşı'nın bütün şehitlerini bir kez daha saygıyla anıyorum...
AKP iktidarı, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zaferin 100. yılını şanına layık biçimde kutlamasa da, iyi ki 30 Ağustos Zaferi'ni bu ülkeye armağan eden Ataların çocuklarıyız... Kutlu olsun...