Türkiye'nin içinde savrulduğu girdabın gerekçelerini görmek ve sorgulamak için siyaset bilimci, sosyolog ya da psikolog olmaya gerek yok...
Her çelişki, her çarpıklık, her skandal ve her pervasızlık öteden-beriden, kıyıdan-köşeden sırıttığı için; gazetelerin birinci sayfaları da ülkenin, siyasetin gidişatıyla ilgili deşifreleri çok güzel sergiliyor, toplumun nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini ve nasıl bir ikilem içerisinde oraya buraya savrulduğunu en sıradan yurttaş bile net olarak görüyor...
Devletin düzeni sarsılmış kime ne?.. Sırtını siyasete dayamış ayrıcalıklı rantiye kesimi (siyasetçisinden satılmış medyacısına kadar) yatlarda, köşklerde sefa sürerken, toplumun büyük bölümü makarnaya muhtaç olmuş halde açlığın cenderesinde çırpınıyor kimin umurunda?..
Çünkü yolsuzluktan siyasi skandallara, yandaş kadrolaşmadan medya satılmışlığına, sahtekârlıktan dolandırıcılığa ve vurgunculuktan fahiş zam rezaletine kadar her şey olağanlaşmış bu ülkede...
"Gemisini yürüten kaptan" azmettiriciliği "benim memurum işini bilir" cıvıklığını sollayalı yıllar olmuşken, devlet bürokrasisinden belediyelere, medyadaki laçkalıklardan talancı rantiyeye kadar gazetelere yansıyan çarpıklıkları alt alta koyduğunuzda akla tek söz geliyor;
Sadece devletin, siyasetin, medyanın değil, duyarsız, pervasız, ilgisiz "banane"ci yurttaşın bile çivisi çıkmış!..
Peki, bu vahim gidişat nereye kadar?..
YOLSUZLUK, DOLANDIRICILIK, DUYARSIZLIK!..
Yandaş bir gazete, dün bir yandan tek göz odanın 3 bin 250 lira kiraya verildiğine dikkat çekerek "bunun adı fırsatçılık" başlığını atarken, hemen altında sanki memleketin bütün dertleri bitmiş gibi "Menemen soğanlı mı olur soğansız mı" şeklinde saçma sapan bir tartışmayı haber yapabilmişti...
Aynı gazete, en fazla mülteci barındıran Türkiye'yi her fırsatta öven Birleşmiş Milletler'in UNESCO Barış Ödülü'nü Alman siyasetçi Merkel'e vermesini, "Mülteciler Türkiye'ye, ödül Merkel'e" başlığıyla haber yaparken, aynı zamanda Türkiye'nin sığınmacı rezaletinde nasıl kullanıldığını da deşifre etmişti...
Bu kapsamda; bir çok kentteki sığınmacı işgali yüzünden sokaklarda artık Türk yurttaşına rastlanmazken, Merkel haberinin yanına, üzerinde "Türk" adının bulunduğu ilk eserin Moğolistan'da keşfedildiğini de yazarak "gülelim mi, ağlayalım mı" dedirtmişti Hürriyet!...
"Uyan sabah oldu" deyiminden bihaber yandaş gazete ise dünkü manşetinde devlet yurtlarının 800 bin öğrenci için hazır olduğunu ve "10 bin okul seferberliği başlatıldı"ğını iddia ederken, bir muhalif gazete, Millî Eğitim'in başında eğitimci olmadığını, Millî Eğitim Bakanı'nın elektronik mühendisi, bir yardımcısının ilahiyatçı-hafız, bir diğerinin ise mühendis olduğuna dikkat çekerek, eğitimin liyakatsizliğin elinde kimlere emanet olduğunu gözler önüne sermişti...
Bir de artık gelenekselleşen yolsuzluk-skandal ve vurgun haberleri var ki, akıllara hemen "adalet nerede" sorusunu getiriyor ve her yurttaş da ısrarla devleti aramaya devam ediyor;
Bankaların, yurttaşların borcunu tefecilere sattığına dikkat çeken CHP lideri Kılıçdaroğlu "borçlarınızı ödemeyin" çağrısı yaparken, gazetelerdeki bu haberin altında "Sarayın yatı boğaza indi" başlığı ile yayınlanan bir fotoğraf ise devletteki savurganlığın bir başka versiyonunu gündeme getirmişti...
Evet; devletin her kademesindeki savurganlık kimilerini cesaretlendirirken, vurgunculuk-dolandırıcılık ise yaşamın her alanında tam hız devam ediyor;
İşte internet dolandırıcıları "3.500 liraya sınavsız ehliyet" diyerek binlerce yurttaşı dolandırırken, dünkü gazetelere yansıyan bir haberde, internetin yaygınlaşması ile birlikte sahte diploma, sahte ehliyet, yasa dışı bahis ve yüksek kazanç getiren sahte yatırım alanlarıyla ilgili dolandırıcılığın yüzde 100 arttığına dikkat çekilmişti...
Yazının başında, "vatandaşın da çivisi çıkmış" demiştik ya; işte dolandırıcılık, sahtekârlık, fahiş fiyat vurgunculuğu giderek yayılırken, 2400 kişi ile yapılan bir araştırmaya göre, on vatandaştan üçü bozuk ve hileli ürünlerle karşılaştığında, şikayet etmekten kaçınıyormuş... Katılımcıların yüzde 50'sinden fazlasının "şikayetten sonuç alınamayacağından" yakınması ise devletteki denetim boşluğuna ve kararsızlığa bir kez daha vurgu yapmış...
BAĞNAZLIK, TEHDİT, TEHLİKE!..
Evet burası Türkiye... Siyaset rantiye iş birliği ve yandaş-candaş medya didişmesi yaşamın her alanındaki en önemli olayları olağanmış gibi göz ardı ettirirken, toplumu bir arada tutan laiklik gibi Anayasa'nın maddeleri üzerindeki beyhude tepinmeler ise bir yandan ayrımcılığı hortlatırken, bir yandan da toplumsal huzursuzluğu büyütmekten öteye gitmiyor...
İşte bir yandan dinci örgütlerin baskısıyla, "gayriahlaki olduğu" gerekçesiyle özellikle CHP'li belediyelerin festivalleri, etkinlikleri valilikler tarafından yasaklanırken, din adamı kılığındaki zavallıların tehditleri de gazete manşetlerinden hiç düşmüyor...
Örneğin; imam hatiplilere hakaret ettiği iddiasıyla bir şarkıcı hakkında soruşturma başlatılırken, toplumu dini hurafeler ve şeriat baskısıyla tehdit eden din adamlarının pervasızlığına kimse müdahale etmiyor...
Daha önce muhalif bir gazeteciyi "cenaze namazı kılınmasın" diye tehdit eden din adamı kılıklı bir zavallının "namaz kılmayan öldürülebilir" şeklindeki zırvası, dünkü bazı gazetelere haber olurken, daha önce başı açık kadınlar için "et görüyorum", "oruç tutmayanlar sopalanabilir" diyen imam kılıklı bir şahsın sanatçılara hakareti de yine dünkü gazetelerdeydi...
İşte tüm bu rezaletler toplumda endişe yaratırken, Diyanet'in imamları, "sahaya inin, çalışın" diye siyasete çekmeye çalıştığı iddiası, din-siyaset ilişkisinin yarattığı tehdidin bürokrasi eliyle nasıl pervasızlaştırıldığını bir kez daha gösterdi...
Sözün özü yeterince ders veriyor vesselam... Aymazlık, pervasızlık, başıboşluk bir girdap halinde devleti, bürokrasiyi en çok da yurttaşı tüketirken; yaşanan çarpıklıklar, Türkiye'nin 2023 seçimlerine nasıl bir atmosferde (ne tür kışkırtmalarla) sürükleneceğini de gösteriyor...
Bir kez daha vurgulayalım ki; Türkiye'nin içinde savrulduğu çıkmazın gerekçelerini anlamak için siyaset ya da toplum bilimci olmaya gerek yok...
Her tehdit ortada, duyarlı olanlar farkında...
En yaşamsal gıda maddelerine fahiş zamlar yaparak, liyakat, torpil rezaletiyle hak yiyerek ve toplumu bağnazlık gösterileriyle tehdit ederek rant elde etmeye çalışanlar belli ki hiç durmayacak... Uyanık olunmalı vesselam...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Mehmet Faraç
Çarpıklık, pervasızlık, utanmazlık!..
Türkiye'nin içinde savrulduğu girdabın gerekçelerini görmek ve sorgulamak için siyaset bilimci, sosyolog ya da psikolog olmaya gerek yok...
Her çelişki, her çarpıklık, her skandal ve her pervasızlık öteden-beriden, kıyıdan-köşeden sırıttığı için; gazetelerin birinci sayfaları da ülkenin, siyasetin gidişatıyla ilgili deşifreleri çok güzel sergiliyor, toplumun nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini ve nasıl bir ikilem içerisinde oraya buraya savrulduğunu en sıradan yurttaş bile net olarak görüyor...
Devletin düzeni sarsılmış kime ne?.. Sırtını siyasete dayamış ayrıcalıklı rantiye kesimi (siyasetçisinden satılmış medyacısına kadar) yatlarda, köşklerde sefa sürerken, toplumun büyük bölümü makarnaya muhtaç olmuş halde açlığın cenderesinde çırpınıyor kimin umurunda?..
Çünkü yolsuzluktan siyasi skandallara, yandaş kadrolaşmadan medya satılmışlığına, sahtekârlıktan dolandırıcılığa ve vurgunculuktan fahiş zam rezaletine kadar her şey olağanlaşmış bu ülkede...
"Gemisini yürüten kaptan" azmettiriciliği "benim memurum işini bilir" cıvıklığını sollayalı yıllar olmuşken, devlet bürokrasisinden belediyelere, medyadaki laçkalıklardan talancı rantiyeye kadar gazetelere yansıyan çarpıklıkları alt alta koyduğunuzda akla tek söz geliyor;
Sadece devletin, siyasetin, medyanın değil, duyarsız, pervasız, ilgisiz "banane"ci yurttaşın bile çivisi çıkmış!..
Peki, bu vahim gidişat nereye kadar?..
YOLSUZLUK, DOLANDIRICILIK, DUYARSIZLIK!..
Yandaş bir gazete, dün bir yandan tek göz odanın 3 bin 250 lira kiraya verildiğine dikkat çekerek "bunun adı fırsatçılık" başlığını atarken, hemen altında sanki memleketin bütün dertleri bitmiş gibi "Menemen soğanlı mı olur soğansız mı" şeklinde saçma sapan bir tartışmayı haber yapabilmişti...
Aynı gazete, en fazla mülteci barındıran Türkiye'yi her fırsatta öven Birleşmiş Milletler'in UNESCO Barış Ödülü'nü Alman siyasetçi Merkel'e vermesini, "Mülteciler Türkiye'ye, ödül Merkel'e" başlığıyla haber yaparken, aynı zamanda Türkiye'nin sığınmacı rezaletinde nasıl kullanıldığını da deşifre etmişti...
Bu kapsamda; bir çok kentteki sığınmacı işgali yüzünden sokaklarda artık Türk yurttaşına rastlanmazken, Merkel haberinin yanına, üzerinde "Türk" adının bulunduğu ilk eserin Moğolistan'da keşfedildiğini de yazarak "gülelim mi, ağlayalım mı" dedirtmişti Hürriyet!...
"Uyan sabah oldu" deyiminden bihaber yandaş gazete ise dünkü manşetinde devlet yurtlarının 800 bin öğrenci için hazır olduğunu ve "10 bin okul seferberliği başlatıldı"ğını iddia ederken, bir muhalif gazete, Millî Eğitim'in başında eğitimci olmadığını, Millî Eğitim Bakanı'nın elektronik mühendisi, bir yardımcısının ilahiyatçı-hafız, bir diğerinin ise mühendis olduğuna dikkat çekerek, eğitimin liyakatsizliğin elinde kimlere emanet olduğunu gözler önüne sermişti...
Bir de artık gelenekselleşen yolsuzluk-skandal ve vurgun haberleri var ki, akıllara hemen "adalet nerede" sorusunu getiriyor ve her yurttaş da ısrarla devleti aramaya devam ediyor;
Bankaların, yurttaşların borcunu tefecilere sattığına dikkat çeken CHP lideri Kılıçdaroğlu "borçlarınızı ödemeyin" çağrısı yaparken, gazetelerdeki bu haberin altında "Sarayın yatı boğaza indi" başlığı ile yayınlanan bir fotoğraf ise devletteki savurganlığın bir başka versiyonunu gündeme getirmişti...
Evet; devletin her kademesindeki savurganlık kimilerini cesaretlendirirken, vurgunculuk-dolandırıcılık ise yaşamın her alanında tam hız devam ediyor;
İşte internet dolandırıcıları "3.500 liraya sınavsız ehliyet" diyerek binlerce yurttaşı dolandırırken, dünkü gazetelere yansıyan bir haberde, internetin yaygınlaşması ile birlikte sahte diploma, sahte ehliyet, yasa dışı bahis ve yüksek kazanç getiren sahte yatırım alanlarıyla ilgili dolandırıcılığın yüzde 100 arttığına dikkat çekilmişti...
Yazının başında, "vatandaşın da çivisi çıkmış" demiştik ya; işte dolandırıcılık, sahtekârlık, fahiş fiyat vurgunculuğu giderek yayılırken, 2400 kişi ile yapılan bir araştırmaya göre, on vatandaştan üçü bozuk ve hileli ürünlerle karşılaştığında, şikayet etmekten kaçınıyormuş... Katılımcıların yüzde 50'sinden fazlasının "şikayetten sonuç alınamayacağından" yakınması ise devletteki denetim boşluğuna ve kararsızlığa bir kez daha vurgu yapmış...
BAĞNAZLIK, TEHDİT, TEHLİKE!..
Evet burası Türkiye... Siyaset rantiye iş birliği ve yandaş-candaş medya didişmesi yaşamın her alanındaki en önemli olayları olağanmış gibi göz ardı ettirirken, toplumu bir arada tutan laiklik gibi Anayasa'nın maddeleri üzerindeki beyhude tepinmeler ise bir yandan ayrımcılığı hortlatırken, bir yandan da toplumsal huzursuzluğu büyütmekten öteye gitmiyor...
İşte bir yandan dinci örgütlerin baskısıyla, "gayriahlaki olduğu" gerekçesiyle özellikle CHP'li belediyelerin festivalleri, etkinlikleri valilikler tarafından yasaklanırken, din adamı kılığındaki zavallıların tehditleri de gazete manşetlerinden hiç düşmüyor...
Örneğin; imam hatiplilere hakaret ettiği iddiasıyla bir şarkıcı hakkında soruşturma başlatılırken, toplumu dini hurafeler ve şeriat baskısıyla tehdit eden din adamlarının pervasızlığına kimse müdahale etmiyor...
Daha önce muhalif bir gazeteciyi "cenaze namazı kılınmasın" diye tehdit eden din adamı kılıklı bir zavallının "namaz kılmayan öldürülebilir" şeklindeki zırvası, dünkü bazı gazetelere haber olurken, daha önce başı açık kadınlar için "et görüyorum", "oruç tutmayanlar sopalanabilir" diyen imam kılıklı bir şahsın sanatçılara hakareti de yine dünkü gazetelerdeydi...
İşte tüm bu rezaletler toplumda endişe yaratırken, Diyanet'in imamları, "sahaya inin, çalışın" diye siyasete çekmeye çalıştığı iddiası, din-siyaset ilişkisinin yarattığı tehdidin bürokrasi eliyle nasıl pervasızlaştırıldığını bir kez daha gösterdi...
Sözün özü yeterince ders veriyor vesselam... Aymazlık, pervasızlık, başıboşluk bir girdap halinde devleti, bürokrasiyi en çok da yurttaşı tüketirken; yaşanan çarpıklıklar, Türkiye'nin 2023 seçimlerine nasıl bir atmosferde (ne tür kışkırtmalarla) sürükleneceğini de gösteriyor...
Bir kez daha vurgulayalım ki; Türkiye'nin içinde savrulduğu çıkmazın gerekçelerini anlamak için siyaset ya da toplum bilimci olmaya gerek yok...
Her tehdit ortada, duyarlı olanlar farkında...
En yaşamsal gıda maddelerine fahiş zamlar yaparak, liyakat, torpil rezaletiyle hak yiyerek ve toplumu bağnazlık gösterileriyle tehdit ederek rant elde etmeye çalışanlar belli ki hiç durmayacak... Uyanık olunmalı vesselam...