Onu ilk ve son kez 2023 yılının Eylül ayında Kadıköyde’ki bir halk konserinde canlı dinledim. Gençliğimden bu yana geçen otuz beş yılımın en büyüleyici seslerinden biriydi. İlk kez canlı bir şekilde dinleyeceğim için çok heyecanlıydım. Kolay değil yaklaşık otuz beş yılımın hafızasının en önemli imgelerinden birini canlı bir şekilde görecek, dinleyecektim. Bu yüzden sahneye çıkarken büyük tantanalarla, abartılı sahne şovları ile çıkacağını düşündüm. En azından öyle hayal ettim. Fakat oldukça sade, mütevazı bir giriş yaptı. Orkestranın çaldığı müzikle;
“Sen ağlama anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz.”
Hemen ardından;
“Gelecektin gelmez oldun,
Halimi hiç sormaz oldun,
Yaralarımı sarmaz oldun,
Yokluğunda öldü gönlüm.”
Bir sanatçı sahneye daha ne kadar ihtişamlı girebilir ki?
Hayatımın otuz beş yılının fragmanını izliyorum adeta.
Gençliğimden diyorum da çocukluğumdan sayılır, hayatımın içinde yer etmiş bir sanatçıydı Edip Akbayram. Yavaş yavaş dönen kasetten yükselen bir ses, alıp taş duvarlarla çevrili avlulu evden uzaklara götürürdü beni;
“Sevda çok uzaklarda yıldızların da ötesinde
Bilmem nasıl yakalarım kuşlar kuşlar
Ya umutlar biterse”
Umutlarım bir kuş olup Urfa semalarında rengarenk güvercinlerin arasına katılırdı.
Hayattan beklentilerimin, hayallerimin sınır tanımadığı ama kumdan kaleler gibi yerle bir olduğu zamanlarda yine onu duyardım;
“Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma”
İnsanlar hunharca yakıldığında yine onun sesi yangına bir tas su olmuştu;
“Kuytu bir köşede bir çiçek küstü
Döktü yaprağını boynunu büktü…
Kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
Bilmez misin ki türküler yanmaz”
Son döneminde yaptığı bir röportajda şöyle demiş; “Ben toplumun melodik sesiyim. Sanatı toplum için yapıyorum. Sanat doğruluktur, paylaşmaktır, güzelliktir, umuttur. Bütün şarkılarımda ezilen insanların yanında oldum. Şarkılarımı onlara söyledim. Emek en yüksek değerdir. Emekçi eli öpülesi insandır. Sanatçı günlük hayattan beslenir. Bazen bir sevgiyi paylaşırsınız bazen bir öfkeyi anlatırsınız. Yıllardır okuduğum şarkılarla işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, üniversite öğrencilerinin, atanamayan öğretmenlerin sesi olmaya gayret ettim ve etmeye devam edeceğim…. Bireysel mutluluk önemli değildir. Toplumsal mutluluk önemlidir.”*
Kibirden uzak, toplumsal sorumluluğunun fevkalade farkında bir söylem. Böyle sanata, böyle sanatçılara dün olduğundan daha fazla ihtiyacımız var.
Ropörtajın sonunda kirlenen doğaya, bozulan topluma yönelik iyi niyetli söylemlerini dile getiriyor; “Tabiki umutsuz değiliz, umutsuz değiliz.”
Tıpkı söylediği unutulmaz şarkısındaki gibi;
“Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler.”
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Halil Koçakoğlu
TÜRKÜLER YANMAZ
Onu ilk ve son kez 2023 yılının Eylül ayında Kadıköyde’ki bir halk konserinde canlı dinledim. Gençliğimden bu yana geçen otuz beş yılımın en büyüleyici seslerinden biriydi. İlk kez canlı bir şekilde dinleyeceğim için çok heyecanlıydım. Kolay değil yaklaşık otuz beş yılımın hafızasının en önemli imgelerinden birini canlı bir şekilde görecek, dinleyecektim. Bu yüzden sahneye çıkarken büyük tantanalarla, abartılı sahne şovları ile çıkacağını düşündüm. En azından öyle hayal ettim. Fakat oldukça sade, mütevazı bir giriş yaptı. Orkestranın çaldığı müzikle;
“Sen ağlama anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkiya dünyaya anam hükümdar olmaz.”
Hemen ardından;
“Gelecektin gelmez oldun,
Halimi hiç sormaz oldun,
Yaralarımı sarmaz oldun,
Yokluğunda öldü gönlüm.”
Bir sanatçı sahneye daha ne kadar ihtişamlı girebilir ki?
Hayatımın otuz beş yılının fragmanını izliyorum adeta.
Gençliğimden diyorum da çocukluğumdan sayılır, hayatımın içinde yer etmiş bir sanatçıydı Edip Akbayram. Yavaş yavaş dönen kasetten yükselen bir ses, alıp taş duvarlarla çevrili avlulu evden uzaklara götürürdü beni;
“Sevda çok uzaklarda yıldızların da ötesinde
Bilmem nasıl yakalarım kuşlar kuşlar
Ya umutlar biterse”
Umutlarım bir kuş olup Urfa semalarında rengarenk güvercinlerin arasına katılırdı.
Hayattan beklentilerimin, hayallerimin sınır tanımadığı ama kumdan kaleler gibi yerle bir olduğu zamanlarda yine onu duyardım;
“Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma”
İnsanlar hunharca yakıldığında yine onun sesi yangına bir tas su olmuştu;
“Kuytu bir köşede bir çiçek küstü
Döktü yaprağını boynunu büktü…
Kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
Bilmez misin ki türküler yanmaz”
Son döneminde yaptığı bir röportajda şöyle demiş; “Ben toplumun melodik sesiyim. Sanatı toplum için yapıyorum. Sanat doğruluktur, paylaşmaktır, güzelliktir, umuttur. Bütün şarkılarımda ezilen insanların yanında oldum. Şarkılarımı onlara söyledim. Emek en yüksek değerdir. Emekçi eli öpülesi insandır. Sanatçı günlük hayattan beslenir. Bazen bir sevgiyi paylaşırsınız bazen bir öfkeyi anlatırsınız. Yıllardır okuduğum şarkılarla işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, üniversite öğrencilerinin, atanamayan öğretmenlerin sesi olmaya gayret ettim ve etmeye devam edeceğim…. Bireysel mutluluk önemli değildir. Toplumsal mutluluk önemlidir.”*
Kibirden uzak, toplumsal sorumluluğunun fevkalade farkında bir söylem. Böyle sanata, böyle sanatçılara dün olduğundan daha fazla ihtiyacımız var.
Ropörtajın sonunda kirlenen doğaya, bozulan topluma yönelik iyi niyetli söylemlerini dile getiriyor; “Tabiki umutsuz değiliz, umutsuz değiliz.”
Tıpkı söylediği unutulmaz şarkısındaki gibi;
“Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler.”