TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yerel yönetime kayyum ve istismarda zirve…

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.10.2024 13:42

Yerel Yönetim; siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da, düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir, diyor sözlükler.

 Arşivler ise; Avrupa Konseyi’nin, 1981-1984 yılları arasında yerel idarelerin özerkliği ile ilgili bazı ilkeleri tartarak bir karar tasarısı hazırladığını ve yerel idarelerin güçlendirilmesi, özerkliklerinin savunulması, yerinden yönetim ve demokrasi ilkelerine dayanan bir Avrupa'nın kurulmasının temel koşuludur görüşünden hareketle hazırlanan tasarıyı, ‘özerklik şartı’ olarak Avrupa Konseyi kabul etti. Türkiye ise şartı, 1988 yılında imzaladı. 1991 yılında da 3723 sayılı yasa ile TBMM tarafından onaylanmasını uygun gördü ve 1992'de 92/3398 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla da onayladı. Yürürlük tarihi ise 1 Nisan 1993 olarak belirlendi. Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bazı hükümlerini ise benimsemedi. Şeklinde tozlu raflarda yer alıyor.

 Tüm bunlara baktığımızda yerel yönetimlerin ne kadar önemli ve demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğunu görmek mümkündür. Demokrasisi ileri olan ülkeler sürekli olarak yerel yönetimleri güçlendirmek için kafa yorarken, bizim gibi demokrasisini bir türlü belli bir raya oturtamayan ülkeler ise yerel yönetimlerin gücünü siyasi rant ve iktidarının gücüne çevirmek adına yerel yönetimleri güçlendirmek bir tarafa, sürekli yetkilerini kırpma yoluna gittiler.

 Bu gelenek her dönem böyle oldu ve görünen o ki olmaya da devam edecek. Son olarak AK Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, bir süre önce gazetecilere yerel yönetimlerle ilgili yaptığı çok önemli açıklamalar gürültü-patırtı arasında kayboldu.

 Özhaseki, teröre bulaşan belediye başkanının görevden alınacağını, Bakan veya valinin atayacağı kişinin, kayyuma benzer görev ve yetkilerinin olacağını ifade ederek, 4-5 başlık altında çalıştıklarını söyledi. Özhaseki, Güneydoğu'da bazı belediyelerin hendek kazılmasında teröristlere destek olduğu iddialarını da gündeme getirerek, ‘Dört tane adam hata yapıyor diye yetkileri merkezde toplamayız. Bu hata olur, bütün yetkileri merkezde toplarsak sistemi mahvederiz’ şeklinde konuştu.

 Bu duruma tepki gösteren Demokratik Bölgeler Partisi Hukuk Komisyonu Üyesi Avukat Feride Laçin, yapılmak istenen düzenlemeyi eleştirerek, ‘1980 darbe dönemindeki uygulamalara döndük. O dönem belediyelere asker atanırdı, bugün kayyum atanacak. Hukuka aykırı bir düzenlemedir. Bu bir darbe hukukudur’ sözleriyle sert bir şekilde eleştirdi.

 Şimdi soru şu, yapılmak istenen gerçekten ‘teröre bulaşmış belediye başkanları görevden almak mı? Ki böyle bir şey varsa bu hukukun işidir. Yoksa Kürt siyasetini önce meclisten, sonra yerel yönetimlerden bertaraf etmek midir? Başka ve önemli bir soru da ‘terör’ tanımı neye göre yapılacak. 

 Tüm kamuoyunun bildiği gibi çok uzun süreden bu yana gerek Cumhurbaşkanı, gerek Başbakan, gerek bakanlar hatta muhalefetin büyük bir bölümü HDP ve DBP’yi her fırsatta ‘terörist’ ve ‘teröristlere yardım etmekle’ itam ediyor zaten.

 Sokaktaki Kürtler durumu, bir zamanlar bir elin parmakları kadar olan yerel yönetim sayısının 54’den, 102’lere kadar yükselmesinin önünü kesmeye yönelik bir hamle olarak değerlendiriyor. Ve aslında bu konunun 2009 yılındaki seçimlerde DTP’nin Iğdır’ı kazanması üzerine dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in ‘Iğdır’ı da aldılar, yani Ermenistan sınırına dayandılar’ sözünün hayata geçirilmesi olarak niteleniyor.

 ÇOCUK İSTİSMARI ZİRVE YAPTI

 Çevremizdeki savaşlar, içerdeki çatışmalar, siyasi çekişmeler arasında tartışmamız gereken fakat her nedense yeterince tartışmadığımız tüyler ürperten ve midemizi bulandıran çok önemli bir konu, ancak gündemin son sıralarında yer alabiliyor.

 Çocuklara yönelik cinsel istismar maalesef 2009’dan beri sürekli artan bir grafik çiziyor. Rakamlar 2014’de ise adeta zirve yaptı ve bu gidişle 2015 ve 2016 rakamları da artış trendi içinde olacağa benziyor.

 Türkiye İstatistik Kurumu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü verileri, 2014’de bin 377’si erkek, 9 bin 718’i kız çocuğu olmak üzere 11 bin 95 çocuğun cinsel suçlara maruz kaldığı belirtiliyor.

 Aynı veriler, cinsel suçlara maruz kalan çocukların yüzde 57,6’sını 15-17 yaş grubu, yüzde 23,9’unu 12-14 yaş grubu, yüzde 18,5’ini ise 11 yaş ve altındakiler oluşturduğu kayıtlarda yer alırken, istismarda büyükşehirlerin ise ilk sırada yer aldığı kayıtlarda bulunuyor.

 Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre ise, 2009’de 12 bin 635, 2010’da 16 bin 135, 2011’de 16 bin 828, 2012’de 17 bin 589, 2013’de 17 bin 948, 2014’de 18 bin 104. Bu tablo, istismar suçunun sadece adli makamlara yansıyan bölümü… Bir de söylenmeyen, üzeri örtülen istismarlar var ki sayısı ve oranı ise bilinmiyor.

 Biz büyükler her fırsatta çocukları geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüzü açıklar ve bununla gurur duyarız. Ama böylesine iğrenç bir tabloyu ortadan kaldırmak için ise gerekli toplumsal duyarlılığı göstermekten her nedense kaçınırız.

 

 Sevgiyle kalın.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
google-site-verification=17JdBYTmCkOQ47__lWfiskKil_Sy4SbKNeDzgk4fPXs
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.