Aylardır Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin neredeyse tamamında tanklar, toplar, helikopter ve savaş uçaklarıyla yürütülen bir savaş hali mevcut. ‘Terör örgütü PKK ile mücadele’adı altında gerçekleştirilen çatışmalardan geriye yıkılmış harabeye dönmüş ve insanların emeklerinin yok olduğu görüntüler kaldı ve kalmaya da devam ediyor.
Diyarbakırlılar aylarca kentin tarih, ticaret ve kültür merkezi olan Sur ilçesindeki çatışmaların sesleri ile birlikte yükselen kara dumanları çaresiz bir şekilde acı çekerek ve de içi kan ağlayarak izledi.
Bilindiği gibi yaşamın kesintisiz 7 bin yıldan bu yana sürdüğü ve ilçeyi bir kalkan balığı gibi saran Surlar ve Hevsel Bahçeleri, 2015 yılında Dünya Kültür Mirası listesine kabul edilmişti. Sur ilçesinde 124 anıtsal, 410 adet tescilli sivil mimari bulunuyor.
Operasyonların tamamlandığı, ancak sokağa çıkma yasağının devam ettiği Sur, siyasilerinde polemik konularından biri oldu. Merkezi yöneticiler ilk etapta TOKİ ile Kentsel Dönüşümü gündeme getirerek yerel yöneticileri yoklarken, yerel yöneticiler de izinleri olmadan Sur’a tek bir çivi dahi çakılamayacağı restini çekti.
Tartışmanın bir adım sonrasında yerel yöneticilerin,Sur’un aslına uygun bir şekilde imar edilmesi gerekliliğiyönündeki önerisine, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun meşhur Sur’u Toledo gibi yapacağız’ çıkışı ile karşılık geldi. Ancak siyasilerin polemikleri arasında kaybolan ise olayın hem tarihi ve insani, hem de hukuki boyutu oldu.
Polemiğin son darbesi ise merkezi yönetimden geldi. Merkezi yönetim, Bakanlar Kurulu kararı ile Sur'da acele kamulaştırma kararı aldı. Kararla, ilçedeki 18 mahallede bulunan toplam 368 adadaki 6 bin 300 parselin acele kamulaştırılmasına karar verildi. Bu karar Sur’un yaklaşık yüzde 60’ının kamulaşması anlamına geliyor ki, bunun içinde eski kamu parselleri yer almıyor.
Bu kararın ardından ilk şoku atlatan yerel yöneticilerden tepki gecikmedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak,Sur’da toplam 7 bin 714 parsel bulunuyor. 6 bin 300 parselde kamulaştırma öngörülüyor. Bu Sur’un yüzde 82'sine tekabül ediyor. Geri kalan yüzde 18'lik kısım ise TOKİ'nin daha önce kentsel dönüşüm kapsamında kamulaştırdığı alanları ve bazı caddeleri kapsıyor, bu nedenle kapsama alınmamış. Yani aslında Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar gerçek anlamda Sur’un tamamına el koyma kararıdır’ diyerek, hukuki mücadele başlatacaklarını söyledi.
Bu işin en temel unsuru olan başta Surlular olmak üzere ve her sokağında mutlaka bir hatırası bulunan Diyarbakırlılara ise kimse ne fikrini, ne düşüncesini sorma gereği bile duymadı.
DEMOGRAFİK YAPI DONÜŞTÜRÜLÜYOR MU?
Hatırlanacağı gibi bir süre önce Suriyeli Kürtlerin siyasi hareketi PYD öncülüğünde biraraya gelen Arap, Süryani ve Ezidi gruplarını da içeren kongre 'Kuzey Suriye Federasyonu'nun kuruluşunu ilan etmişti. Bunun ardından Suriye rejimi başta olmak üzere Türkiye ve İran’dan tepki gecikmedive bu kararın tanınmadığı açıklandı. ABD ve Rusya’dan da aynı yönde açıklamalar yapıldı.
Fakat işin ilginç yanı Suriyeli Kürtlerin bu kararın ardından bazı Arap aşiretlerinin Şanlıurfa’da iki kez biraraya gelerek, PYD ve Kürtlere karşı savaş ilan etmesiydi. Böylesine önemli bir haber, geçen hafta gazetelerin satır aralarında tartışılmadan kaybolup gitti.
Tüm bunlar olup biterken, CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın hazırladığı bir rapor tüm bu olanların aslında bir birinden bağımsız olmadığını gösteriyor.
Toprak, hazırladığı raporda;2019'daki üç seçime milyonu aşkın mültecinin, yeni seçmen olarak katılımı söz konusu olacak. Suriyelilerin vatandaşlığa kabulüyle, seçmen dengeleri değişecek. Bu yıl olası bir erken seçim ya da referandum durumunda, 29 Nisan 2011’den sonra giriş yapmış olanların vatandaşlığa kabulü halinde, asgari 400-500 bin, yeni (mülteci seçmen) oy kullanabilecek’ görüşünü dile getiriyor.
CHP'li Toprak raporunda;Cumhurbaşkanı ve Kalkınma Bakanı’nın açıklamaları (bölgede çok miktarda TOKİ ve yerleşim yeri yapılacak), demografik yapının dönüştürülmesi, Kürt nüfusun dengelenmesi düşüncesini sistematik bir şekilde akla getirmektedir. Ağırlıkla Güneydoğu Anadolu olmak üzere, yurda dağılmış mülteciler için planlanan strateji, yurttaşlık aşaması sonrasında Güneydoğu’da dil, kültür ve yaşam biçimine yabancı olmadıkları, Kürtler gibi doğurgan Suriyeli ve diğer mültecilere, bu illerde resmi yerleşim ve ikamet izinlerinin verilmesidir. AKP hükümeti, mülteci yerleşim planıyla mültecileri bölgeillerine dağıtarak, Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlerde, demografik değişime gitmeyi düşünüyor olabilir ki, bunun ipuçlarını da görmek mümkün’tespitine yer veriyor.
Tüm bunların ışığında Sur ve Silopi’deki acil kamulaştırmaların Kürtlerin yerine Araplar mısorusunu akıllara getiriyor.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
Kürtlerin yerine Araplar mı?
Aylardır Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin neredeyse tamamında tanklar, toplar, helikopter ve savaş uçaklarıyla yürütülen bir savaş hali mevcut. ‘Terör örgütü PKK ile mücadele’ adı altında gerçekleştirilen çatışmalardan geriye yıkılmış harabeye dönmüş ve insanların emeklerinin yok olduğu görüntüler kaldı ve kalmaya da devam ediyor.
Diyarbakırlılar aylarca kentin tarih, ticaret ve kültür merkezi olan Sur ilçesindeki çatışmaların sesleri ile birlikte yükselen kara dumanları çaresiz bir şekilde acı çekerek ve de içi kan ağlayarak izledi.
Bilindiği gibi yaşamın kesintisiz 7 bin yıldan bu yana sürdüğü ve ilçeyi bir kalkan balığı gibi saran Surlar ve Hevsel Bahçeleri, 2015 yılında Dünya Kültür Mirası listesine kabul edilmişti. Sur ilçesinde 124 anıtsal, 410 adet tescilli sivil mimari bulunuyor.
Operasyonların tamamlandığı, ancak sokağa çıkma yasağının devam ettiği Sur, siyasilerinde polemik konularından biri oldu. Merkezi yöneticiler ilk etapta TOKİ ile Kentsel Dönüşümü gündeme getirerek yerel yöneticileri yoklarken, yerel yöneticiler de izinleri olmadan Sur’a tek bir çivi dahi çakılamayacağı restini çekti.
Tartışmanın bir adım sonrasında yerel yöneticilerin, Sur’un aslına uygun bir şekilde imar edilmesi gerekliliği yönündeki önerisine, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun meşhur Sur’u Toledo gibi yapacağız’ çıkışı ile karşılık geldi. Ancak siyasilerin polemikleri arasında kaybolan ise olayın hem tarihi ve insani, hem de hukuki boyutu oldu.
Polemiğin son darbesi ise merkezi yönetimden geldi. Merkezi yönetim, Bakanlar Kurulu kararı ile Sur'da acele kamulaştırma kararı aldı. Kararla, ilçedeki 18 mahallede bulunan toplam 368 adadaki 6 bin 300 parselin acele kamulaştırılmasına karar verildi. Bu karar Sur’un yaklaşık yüzde 60’ının kamulaşması anlamına geliyor ki, bunun içinde eski kamu parselleri yer almıyor.
Bu kararın ardından ilk şoku atlatan yerel yöneticilerden tepki gecikmedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak, Sur’da toplam 7 bin 714 parsel bulunuyor. 6 bin 300 parselde kamulaştırma öngörülüyor. Bu Sur’un yüzde 82'sine tekabül ediyor. Geri kalan yüzde 18'lik kısım ise TOKİ'nin daha önce kentsel dönüşüm kapsamında kamulaştırdığı alanları ve bazı caddeleri kapsıyor, bu nedenle kapsama alınmamış. Yani aslında Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar gerçek anlamda Sur’un tamamına el koyma kararıdır’ diyerek, hukuki mücadele başlatacaklarını söyledi.
Bu işin en temel unsuru olan başta Surlular olmak üzere ve her sokağında mutlaka bir hatırası bulunan Diyarbakırlılara ise kimse ne fikrini, ne düşüncesini sorma gereği bile duymadı.
DEMOGRAFİK YAPI DONÜŞTÜRÜLÜYOR MU?
Hatırlanacağı gibi bir süre önce Suriyeli Kürtlerin siyasi hareketi PYD öncülüğünde biraraya gelen Arap, Süryani ve Ezidi gruplarını da içeren kongre 'Kuzey Suriye Federasyonu'nun kuruluşunu ilan etmişti. Bunun ardından Suriye rejimi başta olmak üzere Türkiye ve İran’dan tepki gecikmedi ve bu kararın tanınmadığı açıklandı. ABD ve Rusya’dan da aynı yönde açıklamalar yapıldı.
Fakat işin ilginç yanı Suriyeli Kürtlerin bu kararın ardından bazı Arap aşiretlerinin Şanlıurfa’da iki kez biraraya gelerek, PYD ve Kürtlere karşı savaş ilan etmesiydi. Böylesine önemli bir haber, geçen hafta gazetelerin satır aralarında tartışılmadan kaybolup gitti.
Tüm bunlar olup biterken, CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın hazırladığı bir rapor tüm bu olanların aslında bir birinden bağımsız olmadığını gösteriyor.
Toprak, hazırladığı raporda; 2019'daki üç seçime milyonu aşkın mültecinin, yeni seçmen olarak katılımı söz konusu olacak. Suriyelilerin vatandaşlığa kabulüyle, seçmen dengeleri değişecek. Bu yıl olası bir erken seçim ya da referandum durumunda, 29 Nisan 2011’den sonra giriş yapmış olanların vatandaşlığa kabulü halinde, asgari 400-500 bin, yeni (mülteci seçmen) oy kullanabilecek’ görüşünü dile getiriyor.
CHP'li Toprak raporunda; Cumhurbaşkanı ve Kalkınma Bakanı’nın açıklamaları (bölgede çok miktarda TOKİ ve yerleşim yeri yapılacak), demografik yapının dönüştürülmesi, Kürt nüfusun dengelenmesi düşüncesini sistematik bir şekilde akla getirmektedir. Ağırlıkla Güneydoğu Anadolu olmak üzere, yurda dağılmış mülteciler için planlanan strateji, yurttaşlık aşaması sonrasında Güneydoğu’da dil, kültür ve yaşam biçimine yabancı olmadıkları, Kürtler gibi doğurgan Suriyeli ve diğer mültecilere, bu illerde resmi yerleşim ve ikamet izinlerinin verilmesidir. AKP hükümeti, mülteci yerleşim planıyla mültecileri bölge illerine dağıtarak, Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlerde, demografik değişime gitmeyi düşünüyor olabilir ki, bunun ipuçlarını da görmek mümkün’ tespitine yer veriyor.
Tüm bunların ışığında Sur ve Silopi’deki acil kamulaştırmaların Kürtlerin yerine Araplar mı sorusunu akıllara getiriyor.
Sevgiyle kalın.