Öyle bir yıl yaşıyoruz ki, her halde dünya tarihi yazıldığında bu yıla özel bir başlık açılacaktır. 2020 başladığı günden bu yana insanlık hiç gün yüzü göstermedi. Hem ülkemizde, hem de dünyada felaketler peşpeşe yaşandı, yaşanıyor ve yaşananlar bundan sonrası için hiç de iyi referans olmuyor.
Giresun’dan bir gün önce Ordu'da sağanak yağış sonrası oluşan sel görüntüleri ve özellikle tarım işçilerinin çadırlarının sulara gömülmesi ve de eşyalarının sularla birlikte gitmesini içimiz yanarak izledik. Tarım işçilerinin birkaç parça eşyasını kurtarmak için sel sularında can pazarı yaşaması ise ‘mal canın yongasıdır’ söylemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Giresun’da çok büyük bir doğal afet yaşandı. Sağanak yağış saatlerce devam etti. Uzmanlara göre, metrekareye mevsim normallerinin 1,5 katı fazla yağış düştü. Derelerin taşması ve heyelanla birlikte araçları sel sularında sürüklendi, işyerleri ve bazı evler çamura gömüldü, ekili alanlar büyük zararlar gördü, birçok yerleşim yeriyle ulaşım kesildi, en önemlisi de biri asker 5 kişi yaşamını yitirdi, kaybolduğu bildirilen bazı vatandaşların arama çalışmaları ise devam ediyor.
Aslında Giresun’da yaşananları Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin ‘şehrin silüeti değişmiş durumda’ ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, ‘Deprem de gördüm fakat bu başka bir şey. Allah kimseyi böyle bir imtihanla sınamasın’ demesi felaketin boyutunu ortaya koymasına yetmektedir.
Ülkemizin her bölgesinin kendine has özellik ve güzellikleri bulunmaktadır. Fakat Karadeniz Bölgesi’nin farklı özelliği ve güzelliği vardır. Binlerce deresi, yemyeşil doğası, el değmemiş bakir yerleriyle müthiş bir bölgemizdir. Bu bölgemizde zaman zaman doğal seyrinde dereler taşa biliyordu, heyelanlar meydana gelebiliyordu, seller yaşanıyordu. Ancak son yıllarda verdiği boyutlarda zarar vermiyordu.
İnsanlık her felaketten sonra ahlar-vahlar ediyor, ağlayıp-sızlıyor. Fakat hiçbir zaman bu boyuttaki felaketlerin asıl sebebinin kendisi olduğunu kabullenmiyor, görmek istemiyor. Oysa her gün yangınlarla ormanları ve yeşil alanları yok ediyoruz, betonlaşma ile ekilebilecek alanları tüketiyoruz, her biri doğanın dengesi olan canlı türlerinin yaşam alanını yok ederek nesillerinin tükenmesine sebep oluyoruz, temiz su kaynaklarını tüketip, küresel ısınmaya neden olarak buzulların erimesine yol açıyoruz. Giresun örneğinde olduğu gibi sonra ortaya çıkıp derelerdeki yapılaşmayı sorumlu tutuyoruz.
Ebe kardeşim; dünden bugüne o derelere siyasi menfaat ve geleceğiniz için imara sizler açmadınız mı, sonra oralara altyapıyı ve üstyapıyı sizler götürmediniz mi, doğal dengesi içinde akan o güzelim derelerin üzerine hidroelektrik ve jeotermal elektrik santralleri yapılmasına sizler müsaade etmediniz mi, bu ülkenin ormanlarında altın aranmasına veya lüks oteller yapılmasına siyasi geleceğiniz için sizler izin vermediniz mi?
Şimdi her olayda olduğu gibi sorumluluğu neden vatandaşa yüklüyorsunuz. Gereği neyse onu yapın, emaneti gelecek nesillere teslim edin. Yoksa doğa verdiğiniz zararın hesabını mutlaka sorar.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
DOĞA HESABINI SORAR…
Öyle bir yıl yaşıyoruz ki, her halde dünya tarihi yazıldığında bu yıla özel bir başlık açılacaktır. 2020 başladığı günden bu yana insanlık hiç gün yüzü göstermedi. Hem ülkemizde, hem de dünyada felaketler peşpeşe yaşandı, yaşanıyor ve yaşananlar bundan sonrası için hiç de iyi referans olmuyor.
Giresun’dan bir gün önce Ordu'da sağanak yağış sonrası oluşan sel görüntüleri ve özellikle tarım işçilerinin çadırlarının sulara gömülmesi ve de eşyalarının sularla birlikte gitmesini içimiz yanarak izledik. Tarım işçilerinin birkaç parça eşyasını kurtarmak için sel sularında can pazarı yaşaması ise ‘mal canın yongasıdır’ söylemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Giresun’da çok büyük bir doğal afet yaşandı. Sağanak yağış saatlerce devam etti. Uzmanlara göre, metrekareye mevsim normallerinin 1,5 katı fazla yağış düştü. Derelerin taşması ve heyelanla birlikte araçları sel sularında sürüklendi, işyerleri ve bazı evler çamura gömüldü, ekili alanlar büyük zararlar gördü, birçok yerleşim yeriyle ulaşım kesildi, en önemlisi de biri asker 5 kişi yaşamını yitirdi, kaybolduğu bildirilen bazı vatandaşların arama çalışmaları ise devam ediyor.
Aslında Giresun’da yaşananları Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin ‘şehrin silüeti değişmiş durumda’ ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, ‘Deprem de gördüm fakat bu başka bir şey. Allah kimseyi böyle bir imtihanla sınamasın’ demesi felaketin boyutunu ortaya koymasına yetmektedir.
Ülkemizin her bölgesinin kendine has özellik ve güzellikleri bulunmaktadır. Fakat Karadeniz Bölgesi’nin farklı özelliği ve güzelliği vardır. Binlerce deresi, yemyeşil doğası, el değmemiş bakir yerleriyle müthiş bir bölgemizdir. Bu bölgemizde zaman zaman doğal seyrinde dereler taşa biliyordu, heyelanlar meydana gelebiliyordu, seller yaşanıyordu. Ancak son yıllarda verdiği boyutlarda zarar vermiyordu.
İnsanlık her felaketten sonra ahlar-vahlar ediyor, ağlayıp-sızlıyor. Fakat hiçbir zaman bu boyuttaki felaketlerin asıl sebebinin kendisi olduğunu kabullenmiyor, görmek istemiyor. Oysa her gün yangınlarla ormanları ve yeşil alanları yok ediyoruz, betonlaşma ile ekilebilecek alanları tüketiyoruz, her biri doğanın dengesi olan canlı türlerinin yaşam alanını yok ederek nesillerinin tükenmesine sebep oluyoruz, temiz su kaynaklarını tüketip, küresel ısınmaya neden olarak buzulların erimesine yol açıyoruz. Giresun örneğinde olduğu gibi sonra ortaya çıkıp derelerdeki yapılaşmayı sorumlu tutuyoruz.
Ebe kardeşim; dünden bugüne o derelere siyasi menfaat ve geleceğiniz için imara sizler açmadınız mı, sonra oralara altyapıyı ve üstyapıyı sizler götürmediniz mi, doğal dengesi içinde akan o güzelim derelerin üzerine hidroelektrik ve jeotermal elektrik santralleri yapılmasına sizler müsaade etmediniz mi, bu ülkenin ormanlarında altın aranmasına veya lüks oteller yapılmasına siyasi geleceğiniz için sizler izin vermediniz mi?
Şimdi her olayda olduğu gibi sorumluluğu neden vatandaşa yüklüyorsunuz. Gereği neyse onu yapın, emaneti gelecek nesillere teslim edin. Yoksa doğa verdiğiniz zararın hesabını mutlaka sorar.
Sevgiyle kalın.