Koronavirüs süreciyle birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de siyaset bir süre rölantideydi. Elbette bunun en önemli nedeni insanlar ölürken, hastalanırken, evlerine kapanmak zorunda kalırken, sanayide çarklar dönmezken, işyerleri kapılarına kilit vururken, çiftçi tarlasını ekip biçemezken, insanlar işinden gücünden olurken, neredeyse tüm yaşam durmuşken, kalkıp da siyasilerin birbirlerine ağza alınmayacak laflar söylemesi, iktidarlarını düşünmesi doğru olmazdı her halde.
Salgında günler, aylar geçti. Ekonomik veriler tepetaklak gitmeye başlayınca da siyasetteki ahval, salgın öncesine hatta daha sert bir şekilde normalleşmenin ötesine geçti. Bu neredeyse yer kürenin tümündeki ülkeler için bir eksik, bir fazla böyle oldu.
Birçok ülkede, siyasilerin önceden gelen savurganlıkları ve bütçelerindeki açıklarla birlikte ekonomideki küçülmeler, zaman içinde daralmalar ve bunun sonucunda da insanların mutfağına çok sert yansıyan bir tabloyu ortaya çıkardı.
Ülkemizde de durum bu ve her geçen günde bir kötüye gidişat söz konusu. Her ne kadar Türkiye İstatistik Kurumu yılın ilk çeyreğinde 4,5 büyüdüğümüzü ve her evin gelirinin 3 kat arttığı söylense bile, çarşı-pazarın gerçeği bunun tam tersini söylüyor. Örneğin; salgın öncesi 1 lira olan ürün 5 liraya, 5 lira olan ürün 10 lira yükselirken, mutfaktaki yangını da büyüdü.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, iktidarları en çok zorlayan ve iktidarından eden gelişme ekonomidir. Dolayısıyla bu verilerdeki durum daha da kötüye gitmeden bir erken veya baskın seçim, güçlü iktidarlar için en önemli çıkış noktalarından biri olabilir. Galiba ülkemizde de olan bu…
Hepimizin malumu bugünlerde erken veya baskın bir seçim, salgının da önüne geçmiş durumda. Bunun birinci nedeni ekonomi göstergeleri, ikinci nedeni de peş peşe gelen anketlerin ortaya koyduğu vaziyet. İstisnasız neredeyse tüm anket sonuçları belki de ülkenin tarihindeki en güçlü iktidarlardan biri olan AK Parti’nin, tek başına iktidar olamayacağını ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin devamının tehlike de olduğunu yönünde veriler ortaya koyuyor. Birde AK Parti’nin içinden iki parti daha çıktığını düşünürsek, işleri daha da zorlaşıyor.
Bilindiği üzere, AK Parti’den kopan ve Gelecek Partisi’nin kuran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yine AK Parti’de yıllarca ekonominin sorumluluğunu üslenen ve de genel başkan yardımcılığı yapan Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerde gündemi belirliyor. Söyledikleri her söz olay oluyor. Ayrıca anketlerde bu iki partinin dengeleri değiştirebilecek oy oranında oldukları ve bu oyların büyük bölümünü de AK Parti tabanından aldığı söyleniyor.
Diğer yandan bir türlü dağıtılamayan Millet İttifakı partilerinden Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti’nin anketlerde barajın üstüne çıkması, Cumhur İttifakının küçük ortağı MHP’nin baraj altına inmesi, HDP’nin her şeye rağmen barajın üstünde kalmaması, AK Parti ve MHP’nin politikalarına yansıyor. Her iki parti de önceden yaptıkları gibi tabanlarını sıkılaştırmak için sertleşiyor. Bu taktik bu kez tutar mı, o büyük bir soru işareti. Yani koronavirüsten önce siyasetten normalleşiyoruz. Eskiden neyse ona dönüyoruz. Siyasetin durum eski tas eski hamama döndü.
Peki, koronavirüste normalleşebilir miyiz? Son olarak Ramazan Bayramı’nda gördük ki, biz sosyal bir toplumuz. Sosyal mesafe bize göre değil. Ee dolayısıyla sosyal alanları açtığımız bugünlerde normalleşebilir miyiz? O da mümkün görünmüyor.
TÜTÜN ÜRÜNLERİNE YILDA 7 MİLYON KURBAN
Diyarbakır Eczacı Odası basın bülteni hatırlattı. 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günüymüş. Yıllarca spor yapmış ve sporu bıraktıktan sonra da yıllarca sigara kullanan biri olarak, zararını çok iyi bilen biriyim. Sanırım sigarayı bırakalı 8 yıl falan oldu.
Koronavirüs sürecinde anladım ki, iyi ki de bırakmışım. Çünkü bilim insanlarının tamamı, bir tütün ürünü kullananın korunavirüs hastalığında en riskli grubu oluşturduğu gerçeğidir.
Fakat Diyarbakır Eczacı Odası bülteninde de yazdığı gibi, tütün ürünleri koronavirüsten kat ve kat daha zararlı. Tütün ürünlerine dünyada her yıl 7 milyon kurban veriyoruz. Tütünün içinde 5 bin 300’den fazla zararlı madde var ve bu başta kanser olmak üzere onlarca hastalığını baş sorumlusu. Bir tütün ürünü kullananlar, şu koronavirüslü günler bırakmanız için büyük bir fırsat. Hadi biraz irade…
Sevgiyle kalın…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
Siyasetten Normalleşiyoruz…
Koronavirüs süreciyle birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de siyaset bir süre rölantideydi. Elbette bunun en önemli nedeni insanlar ölürken, hastalanırken, evlerine kapanmak zorunda kalırken, sanayide çarklar dönmezken, işyerleri kapılarına kilit vururken, çiftçi tarlasını ekip biçemezken, insanlar işinden gücünden olurken, neredeyse tüm yaşam durmuşken, kalkıp da siyasilerin birbirlerine ağza alınmayacak laflar söylemesi, iktidarlarını düşünmesi doğru olmazdı her halde.
Salgında günler, aylar geçti. Ekonomik veriler tepetaklak gitmeye başlayınca da siyasetteki ahval, salgın öncesine hatta daha sert bir şekilde normalleşmenin ötesine geçti. Bu neredeyse yer kürenin tümündeki ülkeler için bir eksik, bir fazla böyle oldu.
Birçok ülkede, siyasilerin önceden gelen savurganlıkları ve bütçelerindeki açıklarla birlikte ekonomideki küçülmeler, zaman içinde daralmalar ve bunun sonucunda da insanların mutfağına çok sert yansıyan bir tabloyu ortaya çıkardı.
Ülkemizde de durum bu ve her geçen günde bir kötüye gidişat söz konusu. Her ne kadar Türkiye İstatistik Kurumu yılın ilk çeyreğinde 4,5 büyüdüğümüzü ve her evin gelirinin 3 kat arttığı söylense bile, çarşı-pazarın gerçeği bunun tam tersini söylüyor. Örneğin; salgın öncesi 1 lira olan ürün 5 liraya, 5 lira olan ürün 10 lira yükselirken, mutfaktaki yangını da büyüdü.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, iktidarları en çok zorlayan ve iktidarından eden gelişme ekonomidir. Dolayısıyla bu verilerdeki durum daha da kötüye gitmeden bir erken veya baskın seçim, güçlü iktidarlar için en önemli çıkış noktalarından biri olabilir. Galiba ülkemizde de olan bu…
Hepimizin malumu bugünlerde erken veya baskın bir seçim, salgının da önüne geçmiş durumda. Bunun birinci nedeni ekonomi göstergeleri, ikinci nedeni de peş peşe gelen anketlerin ortaya koyduğu vaziyet. İstisnasız neredeyse tüm anket sonuçları belki de ülkenin tarihindeki en güçlü iktidarlardan biri olan AK Parti’nin, tek başına iktidar olamayacağını ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin devamının tehlike de olduğunu yönünde veriler ortaya koyuyor. Birde AK Parti’nin içinden iki parti daha çıktığını düşünürsek, işleri daha da zorlaşıyor.
Bilindiği üzere, AK Parti’den kopan ve Gelecek Partisi’nin kuran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yine AK Parti’de yıllarca ekonominin sorumluluğunu üslenen ve de genel başkan yardımcılığı yapan Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerde gündemi belirliyor. Söyledikleri her söz olay oluyor. Ayrıca anketlerde bu iki partinin dengeleri değiştirebilecek oy oranında oldukları ve bu oyların büyük bölümünü de AK Parti tabanından aldığı söyleniyor.
Diğer yandan bir türlü dağıtılamayan Millet İttifakı partilerinden Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti’nin anketlerde barajın üstüne çıkması, Cumhur İttifakının küçük ortağı MHP’nin baraj altına inmesi, HDP’nin her şeye rağmen barajın üstünde kalmaması, AK Parti ve MHP’nin politikalarına yansıyor. Her iki parti de önceden yaptıkları gibi tabanlarını sıkılaştırmak için sertleşiyor. Bu taktik bu kez tutar mı, o büyük bir soru işareti. Yani koronavirüsten önce siyasetten normalleşiyoruz. Eskiden neyse ona dönüyoruz. Siyasetin durum eski tas eski hamama döndü.
Peki, koronavirüste normalleşebilir miyiz? Son olarak Ramazan Bayramı’nda gördük ki, biz sosyal bir toplumuz. Sosyal mesafe bize göre değil. Ee dolayısıyla sosyal alanları açtığımız bugünlerde normalleşebilir miyiz? O da mümkün görünmüyor.
TÜTÜN ÜRÜNLERİNE YILDA 7 MİLYON KURBAN
Diyarbakır Eczacı Odası basın bülteni hatırlattı. 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günüymüş. Yıllarca spor yapmış ve sporu bıraktıktan sonra da yıllarca sigara kullanan biri olarak, zararını çok iyi bilen biriyim. Sanırım sigarayı bırakalı 8 yıl falan oldu.
Koronavirüs sürecinde anladım ki, iyi ki de bırakmışım. Çünkü bilim insanlarının tamamı, bir tütün ürünü kullananın korunavirüs hastalığında en riskli grubu oluşturduğu gerçeğidir.
Fakat Diyarbakır Eczacı Odası bülteninde de yazdığı gibi, tütün ürünleri koronavirüsten kat ve kat daha zararlı. Tütün ürünlerine dünyada her yıl 7 milyon kurban veriyoruz. Tütünün içinde 5 bin 300’den fazla zararlı madde var ve bu başta kanser olmak üzere onlarca hastalığını baş sorumlusu. Bir tütün ürünü kullananlar, şu koronavirüslü günler bırakmanız için büyük bir fırsat. Hadi biraz irade…
Sevgiyle kalın…