Hiç kuşku yok ki, demokrasinin en temel unsuru seçimdir. Seçimin dışında bir şeyi konuşmak veya seçimin yerine başka bir şeyi koymak, demokrasinin dibine dinamit koymaya benzer ve işte o zaman dünya yaşanmaz bir hal alır. Nitekim tarihte seçimin dışında farklı yol ve yöntemlerle iktidara gelenlerin sadece kendi ülkesine değil, insanlığa da ne büyük kötülük ettiği herkesin malumudur.
Her nedense ülkemizde koronavirüs salgınının başını alıp gittiği ve de insanların öldüğü bir dönemde birileri darbe tartışması başlattı ki, bu çok tehlikelidir. Genç Türkiye tarihinde neredeyse darbenin her türlüsü yaşandı, binlerce insan bedel ödedi; hatta o darbelerin yarattığı tahribat başta anayasamız olmak üzere birçok alanda kendisini halen göstermektedir.
Tüm ekonomistler uzun süreden bu yana ülkemizde ekonomik göstergelerin iyi gitmediğini söylüyordu. Bu da Ak Parti iktidarını 18 yıl aradan sonra muhalefetin karşısında ilk kez bu kadar zora sokuyordu. Sonuç olarak Ak Parti de hem bir ekonomik kriz, hem de yerel yönetimlerde gösterdiği performans sonucu iktidara gelmişti.
Yerel yönetimler iktidarların en önemli basamağıdır. Aynı zamanda demokrasinin de ilk adımıdır. Yerel yönetimlerde hizmet ve demokrasi sınavından başarıyla geçenlere, iktidarın kapısı da sonuna kadar açılmış oluyor. Bunun en önemli örneği Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Erdoğan’ın, 1994 yılında Refah Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi, bugünün habercisiydi. Erdoğan, o dönem yaptığı hizmetlerle sağcısından solcusuna, muhafazakârından radikaline kadar birçok çevrenin hizmetleriyle takdirini kazandı. Hiç unutmam İstanbul’da yaşayan bir solcu arkadaşımla Erdoğan’ı konuşuyorduk. Arkadaşım aynen şu cümleyi kullandı, ‘Adam çok iyi hizmet yapıyor, bir daha aday olursa bende oyumu vereceğim’ demişti. O arkadaşımın şimdi aynı düşünce de olmadığını da biliyorum.
Bunu şunun için hatırlatıyorum. Bugün Ak Partili yerel yönetimler, koronavirüs sürecinde hiç de iyi sınav veremedi. Genelleme yapmak istemiyorum, ama büyük çoğunluğu CHP’li yerel yönetimlerin ürettiği hizmet ve projelere karşı resmen sınıfta kaldı. Bu da yerel yönetimlerden gelen ve başarısızlığın sonucunu çok iyi bilen Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatinden kaçmadı. Yerel yönetimlerin yapamadığını kendisi yapmaya çalışsa da, bunu genele yayamadı.
Ak Partili yerel yönetimler bir kez daha başarılı sınav veremedi. Daha önce de verememişti. Bilindiği üzere Erdoğan, ‘metal yorgunluk’ diyerek ki bunu herkes kendine göre yorumlayabilir. Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe ve Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur olmak üzere birçok yerel yönetici ile il ve ilçe başkanını görevden aldı.
Son olarak Sayıştay, ‘500 bin liralık rüşvet’ iddiasıyla gündeme gelen Antalya’nın Serik İlçe Belediyesi’nde 5 yıl içinde 6 kişinin özel kalem müdürü olarak atanıp sınavsız memur yapıldığını belirledi. Sözün özü, Ak Partili belediyeler bir kez daha sınıfta kaldı.
REHAVETE KAPILMAMAK GEREKİR
Koronavirüs dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken, bazı ülkeler önlemleri gevşetme kararı aldı. Ülkemizde de Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, koronavirüs salgını sonrası normal hayata dönmek adına 4 aşamalı bir normalleşme planı öngörüyor. 4 aşamalı normalleşme planında birinci aşama 11 Mayıs'ta başlayacak; pazar yerleri, AVM'ler, kuaförler ve güzellik salonları açılacak. Normalleşmenin ikinci aşaması ise 27 Mayıs-31 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek, üçüncü aşama 1 Eylül-31 Aralık, dördüncü aşama ise aşının bulunmasının beklendiği 1 Ocak ve sonrası olarak planlanıyor.
Bu iyi mi oldu, kötü mü oldu, önümüzdeki günler gösterecek. Benim kanaatim bazı kararlar erken alındı. Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Tezer de benimle aynı fikirde. Prof.Dr. Tezer, Türkiye'de günlük vaka sayılarının hala dört basamaklı olduğunu, normalleşme süreci için günlük vaka sayılarının önce 3, ardından 2 basamaklı sayılara düşmesi gerektiğini belirterek, ‘Sokaklardaki kalabalık çok. Her şey bu kadar iyi giderken bize düşen kuralları sağlayamazsak 2'nci dalga kaçınılmaz olur, 3'ncü dalga bile görülebilir, kaldı ki 2'nci dalganın görüldüğü ülkeler de örnek olarak karşımızda var. O yüzden birazcık daha dişimizi sıkmamız gerekiyor’ diyerek uyardı.
Bugünler de birçok ülke ikinci dalgayı konuşuyor. İlk dalgada başarılı olan Güney Kore’de rehavet nedeniyle 2'nci dalga başladı ve vaka sayısı hızla artıyor. Ama dikkatli olalım, hiç kimse sadece kendi hayatından değil, tüm insanların hayatından sorumludur.
Sevgiyle kalın…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
Ak Partili Belediyeler Sınıfta Kaldı…
Hiç kuşku yok ki, demokrasinin en temel unsuru seçimdir. Seçimin dışında bir şeyi konuşmak veya seçimin yerine başka bir şeyi koymak, demokrasinin dibine dinamit koymaya benzer ve işte o zaman dünya yaşanmaz bir hal alır. Nitekim tarihte seçimin dışında farklı yol ve yöntemlerle iktidara gelenlerin sadece kendi ülkesine değil, insanlığa da ne büyük kötülük ettiği herkesin malumudur.
Her nedense ülkemizde koronavirüs salgınının başını alıp gittiği ve de insanların öldüğü bir dönemde birileri darbe tartışması başlattı ki, bu çok tehlikelidir. Genç Türkiye tarihinde neredeyse darbenin her türlüsü yaşandı, binlerce insan bedel ödedi; hatta o darbelerin yarattığı tahribat başta anayasamız olmak üzere birçok alanda kendisini halen göstermektedir.
Tüm ekonomistler uzun süreden bu yana ülkemizde ekonomik göstergelerin iyi gitmediğini söylüyordu. Bu da Ak Parti iktidarını 18 yıl aradan sonra muhalefetin karşısında ilk kez bu kadar zora sokuyordu. Sonuç olarak Ak Parti de hem bir ekonomik kriz, hem de yerel yönetimlerde gösterdiği performans sonucu iktidara gelmişti.
Yerel yönetimler iktidarların en önemli basamağıdır. Aynı zamanda demokrasinin de ilk adımıdır. Yerel yönetimlerde hizmet ve demokrasi sınavından başarıyla geçenlere, iktidarın kapısı da sonuna kadar açılmış oluyor. Bunun en önemli örneği Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Erdoğan’ın, 1994 yılında Refah Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi, bugünün habercisiydi. Erdoğan, o dönem yaptığı hizmetlerle sağcısından solcusuna, muhafazakârından radikaline kadar birçok çevrenin hizmetleriyle takdirini kazandı. Hiç unutmam İstanbul’da yaşayan bir solcu arkadaşımla Erdoğan’ı konuşuyorduk. Arkadaşım aynen şu cümleyi kullandı, ‘Adam çok iyi hizmet yapıyor, bir daha aday olursa bende oyumu vereceğim’ demişti. O arkadaşımın şimdi aynı düşünce de olmadığını da biliyorum.
Bunu şunun için hatırlatıyorum. Bugün Ak Partili yerel yönetimler, koronavirüs sürecinde hiç de iyi sınav veremedi. Genelleme yapmak istemiyorum, ama büyük çoğunluğu CHP’li yerel yönetimlerin ürettiği hizmet ve projelere karşı resmen sınıfta kaldı. Bu da yerel yönetimlerden gelen ve başarısızlığın sonucunu çok iyi bilen Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatinden kaçmadı. Yerel yönetimlerin yapamadığını kendisi yapmaya çalışsa da, bunu genele yayamadı.
Ak Partili yerel yönetimler bir kez daha başarılı sınav veremedi. Daha önce de verememişti. Bilindiği üzere Erdoğan, ‘metal yorgunluk’ diyerek ki bunu herkes kendine göre yorumlayabilir. Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe ve Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur olmak üzere birçok yerel yönetici ile il ve ilçe başkanını görevden aldı.
Son olarak Sayıştay, ‘500 bin liralık rüşvet’ iddiasıyla gündeme gelen Antalya’nın Serik İlçe Belediyesi’nde 5 yıl içinde 6 kişinin özel kalem müdürü olarak atanıp sınavsız memur yapıldığını belirledi. Sözün özü, Ak Partili belediyeler bir kez daha sınıfta kaldı.
REHAVETE KAPILMAMAK GEREKİR
Koronavirüs dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken, bazı ülkeler önlemleri gevşetme kararı aldı. Ülkemizde de Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, koronavirüs salgını sonrası normal hayata dönmek adına 4 aşamalı bir normalleşme planı öngörüyor. 4 aşamalı normalleşme planında birinci aşama 11 Mayıs'ta başlayacak; pazar yerleri, AVM'ler, kuaförler ve güzellik salonları açılacak. Normalleşmenin ikinci aşaması ise 27 Mayıs-31 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek, üçüncü aşama 1 Eylül-31 Aralık, dördüncü aşama ise aşının bulunmasının beklendiği 1 Ocak ve sonrası olarak planlanıyor.
Bu iyi mi oldu, kötü mü oldu, önümüzdeki günler gösterecek. Benim kanaatim bazı kararlar erken alındı. Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Tezer de benimle aynı fikirde. Prof.Dr. Tezer, Türkiye'de günlük vaka sayılarının hala dört basamaklı olduğunu, normalleşme süreci için günlük vaka sayılarının önce 3, ardından 2 basamaklı sayılara düşmesi gerektiğini belirterek, ‘Sokaklardaki kalabalık çok. Her şey bu kadar iyi giderken bize düşen kuralları sağlayamazsak 2'nci dalga kaçınılmaz olur, 3'ncü dalga bile görülebilir, kaldı ki 2'nci dalganın görüldüğü ülkeler de örnek olarak karşımızda var. O yüzden birazcık daha dişimizi sıkmamız gerekiyor’ diyerek uyardı.
Bugünler de birçok ülke ikinci dalgayı konuşuyor. İlk dalgada başarılı olan Güney Kore’de rehavet nedeniyle 2'nci dalga başladı ve vaka sayısı hızla artıyor. Ama dikkatli olalım, hiç kimse sadece kendi hayatından değil, tüm insanların hayatından sorumludur.
Sevgiyle kalın…