1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, dünya genelinde kutlanan bir bayramdır. Bugünü bayram yapmak elbette öyle kolay olmamış, işçi ve emekçilerin canları pahsına yıllar boyunca verdiği mücadelenin sonucunda elde edilmiştir.
1 Mayıs’ın tarihsel süreci, işçiden-emekçiden olan herkesin, herkesimin malumu. Ülkemizde de yıllarca İşçi ve Emekçiler Bayramı olarak kutlanan bugün, 1 Mayıs 2009’da Bakanlar Kurulu kararıyla ‘ Emek ve Dayanışma Günü’ adını alarak resmi tatil olmuştur.
İşçi veya emekçi, başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse, başka bir tanımlamayla anamalcı toplumlarda üretim araçlarından yoksun olan, geçimini, emeğini ücret karşılığı anamalcılara satanlara deniliyor. Tarifinden de anlayacağımız gibi işçi ve emekçi olmak öyle kolay olmadığı gibi, öyle kolay para kazanan kimselerde değiller.
Hiçbir şey emek veya mücadele edilmeden kazanılmıyor doğal olarak. Dünyanın değişik ülkelerinde işçi ve emekçiler, mücadeleleri sonucu emeklerinin karşılığını alıyor veya almak için mücadelelerini bıkmadan usanmadan sürdürüyor. Ülkemizdeki tabloya baktığımızda durumun hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz.
Bu arada konuyla ilgili araştırma yaptığımda hiçbir resmi veya gayri resmi kurumun, işçi ve emekçilerin durumuyla ilgili güncel verisine ulaşamadım. Gerçi bu konularla alakalı kamuoyu paylaşılmış güncel bir veri olduğunu da sanmıyorum. Tüm bunlara rağmen, buraya aktaracağım ve birkaç yıl öncesine ait olan rakamlarda iyiye giden bir şeyin olduğunu beklemediğim gibi, tam tersine daha da kötüye bir gidişin söz konusu olduğunu tahmin ediyorum.
Çalışma Bakanlığının resmi verilerine göre; Türkiye’de 1969 yılında 1 milyon 200 bin sendika üyesi bulunuyordu. Sendika üyelerinin sayısı 1970 yılında 2 milyon 100 bin, 1971 yılında 2 milyon 400 bin, 1972 yılında 2 milyon 7 bine çıktı. Çalışma Bakanlığı, 1978 yılında 3 milyon 900 bin, 1979 yılında 5 milyon 500 bin ve 1980 yılında da 5 milyon 7 bin sendika üyesi bulunduğunu belirtiyor.
Aynı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; 2016 Temmuz ayı itibarıyla Türkiye genelindeki toplam 13 milyon 38 bin 351 işçiden, 1 milyon 499 bin 870'inin sendika üyeliği bulunduğunu ifade ediyor.
Bu rakamlar, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi ülkeler arasında bizi sonuncu yapıyor. OECD, üye ülkelerdeki sendikalaşma oranının istatistliğini tutuyor. OECD’deki istatistikler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verileriyle farklılık gösteriyor. Bunun nedeni ise, OECD’nin ülkelerde sendikalı olup toplu sözleşmeden yararlanan işçilerin oranını almasıdır. Çalışma Bakanlığı ise, sadece o sektörde sendikalı olan işçilerin oranını veriyor. Bu yüzden OECD’de Türkiye’nin sendikalaşma oranı sadece yüzde 4.5 çıkıyor. Bu da OECD ülkeleri arasında Türkiye’yi sonuncu yapıyor. Ayrıca bu veri, Türkiye’de sendikalı olan işçilerin bile yarısının toplu sözleşmeden yararlanamadığını gösteriyor.
Bir diğer önemli konu ise iş kazaları ve işçi ölümleri… Yapılan bir araştırmaya göre, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olan Türkiye’de her gün resmi olarak 172 iş kazası meydana gelirken, sonucunda 4 işçi hayatını kaybediyor, 6 işçi ise sürekli iş göremez hale geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre, bu konuda da karnemiz bayağı kötü. Ülkemizde 2012 yılında çocuk işçi sayısı 893 bindir. Bu rakam, çocuk işçilerin toplam çocuk nüfus içerisindeki oranının yüzde 5,9 olduğunu gösteriyor.
Bilmem başka veri paylaşmaya gerek var mı? Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki, gerçek rakamlar bunların çok çok üzerinde ve daha vahim bir tablo söz konusu. Hele hele ekonomik durumun bu kadar kötüye gittiği, mutfaktaki yangının her geçen gün daha da yükseldiği bir dönemde…
İşçilerin-emekçilerin hakları kapitalist sistemler tarafından sömürüldü ve halen sömürülüyor. İşçilerin-emekçilerin, örgütlenmeleri engelleniyor. Her iktidar kendine göre sendikalar türetiyor. Taşeronlaşma sürekli artarken, kıdem tazminatı gibi birçok hak elden alınıyor. İşçiler-emekçilere Taksim halen yasak. İşçilere-emekçilere dünyanın her yerinde coplarla, gazlarla müdahale ediliyor. Kimi zamanda 1 Mayıs 1977'de olduğu gibi silahlarla susturulmaya çalışılıyor.
1 Mayıs’da işçinin-emekçinin durumu bu… Tüm işçi ve emekçilerin bayramını kutlar, emeklerinin karşılığını aldıkları bir dünya diliyorum.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
1 Mayıs’da İşçinin-Emekçinin Durumu…
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, dünya genelinde kutlanan bir bayramdır. Bugünü bayram yapmak elbette öyle kolay olmamış, işçi ve emekçilerin canları pahsına yıllar boyunca verdiği mücadelenin sonucunda elde edilmiştir.
1 Mayıs’ın tarihsel süreci, işçiden-emekçiden olan herkesin, herkesimin malumu. Ülkemizde de yıllarca İşçi ve Emekçiler Bayramı olarak kutlanan bugün, 1 Mayıs 2009’da Bakanlar Kurulu kararıyla ‘ Emek ve Dayanışma Günü’ adını alarak resmi tatil olmuştur.
İşçi veya emekçi, başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse, başka bir tanımlamayla anamalcı toplumlarda üretim araçlarından yoksun olan, geçimini, emeğini ücret karşılığı anamalcılara satanlara deniliyor. Tarifinden de anlayacağımız gibi işçi ve emekçi olmak öyle kolay olmadığı gibi, öyle kolay para kazanan kimselerde değiller.
Hiçbir şey emek veya mücadele edilmeden kazanılmıyor doğal olarak. Dünyanın değişik ülkelerinde işçi ve emekçiler, mücadeleleri sonucu emeklerinin karşılığını alıyor veya almak için mücadelelerini bıkmadan usanmadan sürdürüyor. Ülkemizdeki tabloya baktığımızda durumun hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz.
Bu arada konuyla ilgili araştırma yaptığımda hiçbir resmi veya gayri resmi kurumun, işçi ve emekçilerin durumuyla ilgili güncel verisine ulaşamadım. Gerçi bu konularla alakalı kamuoyu paylaşılmış güncel bir veri olduğunu da sanmıyorum. Tüm bunlara rağmen, buraya aktaracağım ve birkaç yıl öncesine ait olan rakamlarda iyiye giden bir şeyin olduğunu beklemediğim gibi, tam tersine daha da kötüye bir gidişin söz konusu olduğunu tahmin ediyorum.
Çalışma Bakanlığının resmi verilerine göre; Türkiye’de 1969 yılında 1 milyon 200 bin sendika üyesi bulunuyordu. Sendika üyelerinin sayısı 1970 yılında 2 milyon 100 bin, 1971 yılında 2 milyon 400 bin, 1972 yılında 2 milyon 7 bine çıktı. Çalışma Bakanlığı, 1978 yılında 3 milyon 900 bin, 1979 yılında 5 milyon 500 bin ve 1980 yılında da 5 milyon 7 bin sendika üyesi bulunduğunu belirtiyor.
Aynı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; 2016 Temmuz ayı itibarıyla Türkiye genelindeki toplam 13 milyon 38 bin 351 işçiden, 1 milyon 499 bin 870'inin sendika üyeliği bulunduğunu ifade ediyor.
Bu rakamlar, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi ülkeler arasında bizi sonuncu yapıyor. OECD, üye ülkelerdeki sendikalaşma oranının istatistliğini tutuyor. OECD’deki istatistikler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verileriyle farklılık gösteriyor. Bunun nedeni ise, OECD’nin ülkelerde sendikalı olup toplu sözleşmeden yararlanan işçilerin oranını almasıdır. Çalışma Bakanlığı ise, sadece o sektörde sendikalı olan işçilerin oranını veriyor. Bu yüzden OECD’de Türkiye’nin sendikalaşma oranı sadece yüzde 4.5 çıkıyor. Bu da OECD ülkeleri arasında Türkiye’yi sonuncu yapıyor. Ayrıca bu veri, Türkiye’de sendikalı olan işçilerin bile yarısının toplu sözleşmeden yararlanamadığını gösteriyor.
Bir diğer önemli konu ise iş kazaları ve işçi ölümleri… Yapılan bir araştırmaya göre, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olan Türkiye’de her gün resmi olarak 172 iş kazası meydana gelirken, sonucunda 4 işçi hayatını kaybediyor, 6 işçi ise sürekli iş göremez hale geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre, bu konuda da karnemiz bayağı kötü. Ülkemizde 2012 yılında çocuk işçi sayısı 893 bindir. Bu rakam, çocuk işçilerin toplam çocuk nüfus içerisindeki oranının yüzde 5,9 olduğunu gösteriyor.
Bilmem başka veri paylaşmaya gerek var mı? Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki, gerçek rakamlar bunların çok çok üzerinde ve daha vahim bir tablo söz konusu. Hele hele ekonomik durumun bu kadar kötüye gittiği, mutfaktaki yangının her geçen gün daha da yükseldiği bir dönemde…
İşçilerin-emekçilerin hakları kapitalist sistemler tarafından sömürüldü ve halen sömürülüyor. İşçilerin-emekçilerin, örgütlenmeleri engelleniyor. Her iktidar kendine göre sendikalar türetiyor. Taşeronlaşma sürekli artarken, kıdem tazminatı gibi birçok hak elden alınıyor. İşçiler-emekçilere Taksim halen yasak. İşçilere-emekçilere dünyanın her yerinde coplarla, gazlarla müdahale ediliyor. Kimi zamanda 1 Mayıs 1977'de olduğu gibi silahlarla susturulmaya çalışılıyor.
1 Mayıs’da işçinin-emekçinin durumu bu… Tüm işçi ve emekçilerin bayramını kutlar, emeklerinin karşılığını aldıkları bir dünya diliyorum.
Sevgiyle kalın.