Bir kısım insanlar acizlik göstererek ben Allah’a güveniyorum der ve hiçbir şey yapmazlar. Böyle yaparak ta Allah’a kendilerini daha yakın görüp tevekkülün zirvesine ulaştıklarını sanırlar. Temkinli olup ta Allaha güvenen kişilere karşıda benim yaptığım daha doğru bir tevekkül anlayışı havasında davranırlar. Bu da İslam anlayışında tevekkülün ruhuna ters düşen bir durumdur.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v), devesini salıvererek Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye:
"Onu bağla da öyle tevekkül et" buyurmuştur."
(Tirmizî)
Demek ki bize Resulullah efendimiz (s.a.v)’in öğretmek istediği tevekkül anlayışında kişinin üzerine düşen bütün görevleri yaptıktan sonra Allah’a güvenip, dayanması ve Rabbinden yardım ümit etmesi gerektiğidir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v) yine şu sözleri ile Müslümanlara tevekkülü tavsiye etmektedir:
"Eğer siz Allah 'a hakkıyla tevekkül ederseniz, o sizi kuşu rızıklandırdığı gibi rızıklandırır"
(İbni Mâce)
Evet, bir kuş yemek aramak için yuvasından ayrılır. Ve karnı tok olarak ta yuvasına geri döner. Yoksa kuş yuvasın da oturup ta ağzına bir lokma düşmesini ve yahut rızkının kendini bulmasını beklemez. Demek ki insanlar da çalışmak için çaba sarf eder ve sonra da Allah’a güvenip dayanırsa Allah o kişiye rızık kapılarını açar.
Yine bir kısım İnsanların aklına şuda gelebilir.
“Allahtan yardım beklemem. Çünkü ben kendi çabamla mücadelemi veriyorum.”
Ola ki Allah yardımını senin üzerinden keserse tepetaklak olursun. Ve sen ne kadar çalışıp çabalarsan çabala, Allahın takdir ettiği yine senin nasibin olur. Çünkü o Rahmandır.
Dünyada kulları arasında inanıp inanmayan, şükredip etmeyen diye ayırt etmez. O Rahman sıfatıyla bütün kullarını gözetir ve doyurur. İnsanın bu rızkı kendi çabalarına mal etmesi de gafillik olur.
Şu tür sözlere de hepimiz muhakkak şahit olmuşuzdur.
“Ben iş arıyorum iş yok. Piyasa bitmiş yok ölmüş” vs…
Aslında bu miskin olanların sözüdür.
Sen çabaladın mı? Her yere müracaat ettin mi. Hiç birinden ses mi çıkmadı. Demek ki rızkını o kapıda değil başka kapının ardın da ara. Sen yeter ki yılma on yer olmadı on birinci yere müracaat et. Oda olmadı on ikinci yere“piyasa durgun kimse iş vermiyor.” lafının arkasına sığınma.
Burada durgun olan piyasa değil asıl Sensin. Rızkı veren kul değil ALLAH’ın kendisidir. Allah’la aranı iyi et ve sonra da sebeplere sarıl.
“Rabbim ben üzerime düşen görevi yapıyorum, bundan sonrası için de sana güveniyor ve senden yardım bekliyorum. Benden yardımını ve desteğini esirgeme" dersin. Sonra da Allah’a teslim olursun.
Elbette sen rızkının peşine düşeceksin ki, birileri de Allah’ın sana tayin ettiği rızkın ulaşmasına vesile olacak. Yoksa rızkın gökten zembille yağacak değil ya.
Hz. Ömer, Medine'de boşta gezen bir gruba:
"Siz necisiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz mütevekkilleriz", dediler. Bunun üzerine büyük halife: "Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız, tohumumu yere atıp sonra tevekkül edene mütevekkil denir" dedi.
Hiç bir çaba için de olmayıp, yan gelip yatacaksın.Sonra da:
"Allah’ın mucizesi çoktur. Allah beni yardımsız bırakmaz.Ben Allah'a güvenip dayanırım.Rızkım nerede olursa beni bulur "deyip bu hareketini de tevekkülün zirvesi görüp,kendinle de övüneceksin.
Hz.Ömer bu tür anlayıştaki kişilere "Siz yalancısınız" demekle itham etmiş,
Mütevekkil (Allah'a tevekkül eden kişi),tohumu toprağa ekip sonra da Allah'a tevekkül eden kişidir demiştir.
Demek ki kişi üzerine düşen görevleri yaptıktan sonra sırtını Allah'a dayaması ve Ona güvenmesi gerçek bir tevekkül anlayışıdır.
Diğer bir anlayış tarzıyla yapılan tevekkül kendini kandırmaktan öteye geçmez.
Bu İslam inancındaki tevekkül anlayışıyla taban tabana da zıt bir harekettir.
Çünkü İslam gereken tedbirleri aldıktan sonra, Allah’a tevekkül etmeyi, dayanıp güvenmeyi emreder. Cenab-ı Hak, Müslümanlara tevekkülü emretmiş ve mütevekkil olanları sevdiğini haber vermiştir:
İslam’ın bize öğretmek istediği tevekkül anlayışına şu ayette işaret eder. "Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter"
(Talak, 65/31);
"Müminler, ancak o kimselerdir ki Allah anılınca kalpleri ürperir, onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda o ayetler onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler"
(Enfal, 8/2). Tevekkül, Müslümanların kader inancının da bir neticesidir. Tevekkül sahibi olan kimse, Rabbine kayıtsız,şartsız teslim olmuş ve kaderine de razı gelen kimsedir. Yalnız kadere inanmak tembel tembel oturmayı, her şeyden el -ayak çekmeyi gerektirmediği gibi, tevekkül de tembellik ve miskinliği gerektirmez. Gerçek mütevekkil çalışmadan kazanmayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz Cennet'e girilemeyeceğini, ihlâsla ibadet ve taatta bulunmadan Allah'ın rızasına kavuşulamayacağını da bilir.
Selam ve dua ile…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Dilek Çiftçi
Acizlik göstermeden tevekküle sarıl…
Bir kısım insanlar acizlik göstererek ben Allah’a güveniyorum der ve hiçbir şey yapmazlar. Böyle yaparak ta Allah’a kendilerini daha yakın görüp tevekkülün zirvesine ulaştıklarını sanırlar. Temkinli olup ta Allaha güvenen kişilere karşıda benim yaptığım daha doğru bir tevekkül anlayışı havasında davranırlar. Bu da İslam anlayışında tevekkülün ruhuna ters düşen bir durumdur.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v), devesini salıvererek Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye:
"Onu bağla da öyle tevekkül et" buyurmuştur."
(Tirmizî)
Demek ki bize Resulullah efendimiz (s.a.v)’in öğretmek istediği tevekkül anlayışında kişinin üzerine düşen bütün görevleri yaptıktan sonra Allah’a güvenip, dayanması ve Rabbinden yardım ümit etmesi gerektiğidir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v) yine şu sözleri ile Müslümanlara tevekkülü tavsiye etmektedir:
"Eğer siz Allah 'a hakkıyla tevekkül ederseniz, o sizi kuşu rızıklandırdığı gibi rızıklandırır"
(İbni Mâce)
Evet, bir kuş yemek aramak için yuvasından ayrılır. Ve karnı tok olarak ta yuvasına geri döner. Yoksa kuş yuvasın da oturup ta ağzına bir lokma düşmesini ve yahut rızkının kendini bulmasını beklemez. Demek ki insanlar da çalışmak için çaba sarf eder ve sonra da Allah’a güvenip dayanırsa Allah o kişiye rızık kapılarını açar.
Yine bir kısım İnsanların aklına şuda gelebilir.
“Allahtan yardım beklemem. Çünkü ben kendi çabamla mücadelemi veriyorum.”
Ola ki Allah yardımını senin üzerinden keserse tepetaklak olursun. Ve sen ne kadar çalışıp çabalarsan çabala, Allahın takdir ettiği yine senin nasibin olur. Çünkü o Rahmandır.
Dünyada kulları arasında inanıp inanmayan, şükredip etmeyen diye ayırt etmez. O Rahman sıfatıyla bütün kullarını gözetir ve doyurur. İnsanın bu rızkı kendi çabalarına mal etmesi de gafillik olur.
Şu tür sözlere de hepimiz muhakkak şahit olmuşuzdur.
“Ben iş arıyorum iş yok. Piyasa bitmiş yok ölmüş” vs…
Aslında bu miskin olanların sözüdür.
Sen çabaladın mı? Her yere müracaat ettin mi. Hiç birinden ses mi çıkmadı. Demek ki rızkını o kapıda değil başka kapının ardın da ara. Sen yeter ki yılma on yer olmadı on birinci yere müracaat et. Oda olmadı on ikinci yere“piyasa durgun kimse iş vermiyor.” lafının arkasına sığınma.
Burada durgun olan piyasa değil asıl Sensin. Rızkı veren kul değil ALLAH’ın kendisidir. Allah’la aranı iyi et ve sonra da sebeplere sarıl.
“Rabbim ben üzerime düşen görevi yapıyorum, bundan sonrası için de sana güveniyor ve senden yardım bekliyorum. Benden yardımını ve desteğini esirgeme" dersin. Sonra da Allah’a teslim olursun.
Elbette sen rızkının peşine düşeceksin ki, birileri de Allah’ın sana tayin ettiği rızkın ulaşmasına vesile olacak. Yoksa rızkın gökten zembille yağacak değil ya.
Hz. Ömer, Medine'de boşta gezen bir gruba:
"Siz necisiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz mütevekkilleriz", dediler. Bunun üzerine büyük halife: "Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız, tohumumu yere atıp sonra tevekkül edene mütevekkil denir" dedi.
Hiç bir çaba için de olmayıp, yan gelip yatacaksın.Sonra da:
"Allah’ın mucizesi çoktur. Allah beni yardımsız bırakmaz.Ben Allah'a güvenip dayanırım.Rızkım nerede olursa beni bulur "deyip bu hareketini de tevekkülün zirvesi görüp,kendinle de övüneceksin.
Hz.Ömer bu tür anlayıştaki kişilere "Siz yalancısınız" demekle itham etmiş,
Mütevekkil (Allah'a tevekkül eden kişi),tohumu toprağa ekip sonra da Allah'a tevekkül eden kişidir demiştir.
Demek ki kişi üzerine düşen görevleri yaptıktan sonra sırtını Allah'a dayaması ve Ona güvenmesi gerçek bir tevekkül anlayışıdır.
Diğer bir anlayış tarzıyla yapılan tevekkül kendini kandırmaktan öteye geçmez.
Bu İslam inancındaki tevekkül anlayışıyla taban tabana da zıt bir harekettir.
Çünkü İslam gereken tedbirleri aldıktan sonra, Allah’a tevekkül etmeyi, dayanıp güvenmeyi emreder. Cenab-ı Hak, Müslümanlara tevekkülü emretmiş ve mütevekkil olanları sevdiğini haber vermiştir:
İslam’ın bize öğretmek istediği tevekkül anlayışına şu ayette işaret eder.
"Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter"
(Talak, 65/31);
"Müminler, ancak o kimselerdir ki Allah anılınca kalpleri ürperir, onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda o ayetler onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler"
(Enfal, 8/2).
Tevekkül, Müslümanların kader inancının da bir neticesidir. Tevekkül sahibi olan kimse, Rabbine kayıtsız,şartsız teslim olmuş ve kaderine de razı gelen kimsedir. Yalnız kadere inanmak tembel tembel oturmayı, her şeyden el -ayak çekmeyi gerektirmediği gibi, tevekkül de tembellik ve miskinliği gerektirmez. Gerçek mütevekkil çalışmadan kazanmayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz Cennet'e girilemeyeceğini, ihlâsla ibadet ve taatta bulunmadan Allah'ın rızasına kavuşulamayacağını da bilir.
Selam ve dua ile…