TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Post-Modern Darbeden izler...

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.10.2024 14:00

28 Şubat post-modern darbenin 17.yıldönümündeyiz. 28 Şubat mağdurluğunu yaşadığımız o dönemler geçmiş diye yâd ederken, ne yazık ki geleceğimiz 28 Şubatta yaşadığımız mağduriyet üzerine inşa edilecek ve kaybettiğimiz de sadece yıllarımız değil, hayallerimiz, umutlarımız ve geleceğimiz de olacaktı. Ve en kötüsü post-modern darbe bir ömür boyu hayatımızda silinmeyecek izler bırakacaktı. Ve bizler bu izlerle yaşamaya mahkûm edilecektik.Dilerseniz geçmişe dönüp o günlerin birlikte yâd edip, her bir darbenin aslında geleceğimizden neleri çaldığını birlikte görelim.  

 

    Yıl 1997. İstanbul İmam Hatip Lisesinde mesleki ders öğrencisiyiz. Hepimizin bildiği o meşhur 28 Şubat sürecinin olduğu dönem. O zamanlar ne olduğunu bilmediğimiz türlü, türlü oyunlar dönüyor muhafazakâr kesim üzerinde. Yine O dönemlerde gündeme bomba gibi düşen bir kavram İrtica. Anlamını dahi bilmediğimiz ama hayatımıza giren ve zaman içerisinde öğrendiğimiz bir kavramdı irtica.

 

       Peki, neydi irtica! İrtica; sözlük anlamı “gericilikti”. Dini yaşamak isteyenler gericilikle itham edilecekti. Rabbinin hoşnutluğunu kazanmak için mensup olduğu dinin emir ve yasaklarını öğrenip amel etmek isteyenler eğitimde, kamusal alanda ve ordu içerisinde “İrticai” suçlu olarak adlandırılacak, fişlenecek ve hatta sürgün bile edilecekti.Hem de % 99’u Müslüman olan bir ülkede.

 

      Bu zihniyet için büyük bir tehlike arz eden ve ileriki safhalarda da“İrtica ile Mücadele Eylem Planının” da ön hazırlık devresi olacaktı. Evet, ülkemin dindar insanını artık büyük bir sınav bekliyordu.

 

      28 Şubat 1997. MGK bir toplantı yapar. Bu toplantıda alınan kararlar o zamanın hükümetine bildirilir. “Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istenir. Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'a devredilmelidir. 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran Kursları denetlenmelidir. Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalıdır. Kıyafet kanununa riayet edilmeli, kısaca Başörtü yasağına uyulmalıdır. Kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı,” deniliyordu.

 

      Din yaşamaktı. Bu zihniyete göre; dini yaşamanın bir bedeli olmalıydı. Dinsiz bir nesil yetiştirmeye niyet edenler, işte o zamanlarda inancımıza, örtümüze, eğitimimize ve sosyal hayat içinde var oluşumuzu engellemek adına her alanda tüm yekûn ambargo uyguladı. Dolayısıyla dindar bir nesli silmek için düğmeye basılmıştı.

 

      Yıl 1999. Kulaktan kulağa başörtü yasağının bazı yerlerde uygulandığından söz ediliyordu. İstanbul İmam hatip Lisesinde son yılımız. Üniversite sınavlarına hazırlandığımız ve öss sınavına başörtülü öğrenci alımının son kez gerçekleştiği ve okul hayallerimizin de bittiği dönem…                                                                        

 

Bu dönem dindar bir neslin, eğitimden silindiği dönem, Yine bu dönem bir jenerasyonun sırf inancından dolayı eğitim kurbanı yapıldığı dönemdi. Sosyal hayatta inançlı ve manevi değerlerine bağlı dindar bir nesli silmek için yapılanlar gün gibi ortadaydı.

 

      İşte bir kısmı:

 

      Başörtüsü yasağı 2000–2001 öğretim yılından itibaren İmam Hatip Liselerinde de uygulanır. Başörtüsü yasakları 2001 yılı ocak ayında M.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde de uygulanmaya başlanır. 2002 yılı sonunda yasağın uygulanmadığı hiçbir üniversite kalmamıştır.

 

      Sayın Başbakan: "Çocuklarımız başörtüsüyle okuyamadı. Yurt dışında okumak zorunda kaldılar. Türbanlılar Suudi Arabistan'a dediler. Daha da ileri gittiler imam hatiplilere yarasa dediler. Muhtar bile olamaz dediler. Ama geldik Başbakan olduk"

 

      O yıllar aynen Sayın Başbakanımızın dediği gibiydi. Hatta daha da ötesi vardı.

 

      İslamafobi devletin sinir merkezlerine inmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral 'irtica, PKK'dan daha tehlikelidir, der. O dönemin terörü de “irtica” yani dindar kesimdir. Orduda da tasfiyeler başlar. Eşinin yâda ailesinden birinin başörtülü olması, namaz kılması yâda dinini öğrenmek için bir araya gelmesi artık irticai bir suçtur. Bundan dolayı ordudan atılanlar, fişlenenler, açığa alınanlar olacaktır. Müslüman halka karşı bir paranoya oluşmuştur artık. Bu süreci de 28 Şubat takip eder.

 

Başörtü yasağı ile eğitim hakkımız elimizden alınır. Ya okumak için açılacaksın, yâda evinde oturacaksın. Bizim senle sorunumuz yok, senin inancınla sorunumuz var. Bu da yetmez. Kamusal alanda hizmet hakkında elinden alınacak. Sen avukatlık yapamazsın. Doktor, öğretmen olamazsın. Başörtünü at, oku, çalış, eğitim ve hizmet kapısının dilediğinden gir. Nice bacılarımız direndi. Niceleri de teslim oldu çaresizce…

 

       Yıllar sonra neden okumadın diyenlere şu sözlerle cevap verecektik. Bizler okumak için uğraş verirken, o dönemin zihniyeti de bizlerin okumaması için uğraş verecekti. İşte o dönemlerde inancımızdan dolayı gerici, yobaz ve örümcek kafalı olmak gibi çirkin sözlerle suçlandık.

 

      Öyle ki, imam hatiplilere sizden olsa olsa imam,ya da mevta yıkayıcılar olur, denildi. İşte Müslüman’ı sövmek cüretini gösterenler ne hazindir ki naaşları da gerici, yobaz diye kınadıkları Müslümanların önüne gelmeden toprağa girmedi. Ama nasıl ki sizlerin dindar bir nesil üzerinde planlarınız vardı. Rabbimizin de sizin üzerinizde planları vardı.

 

     Gün gelecek İmam hatipli biri Başbakan olup başınıza lider olacak, canım vatanımı din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganıyla tek yürek olmaya çağıracaktı.

 

       İşte imam hatipliler onca engele rağmen kendilerinden sadece imamlar olmayacağını, tam tersi devletin her kademesinde yer alabileceklerini de kanıtlamış oldular.

 

Sayın Başbakanımızın dediği gibi: “ Muhtar bile olamaz dediler. Ama geldik Başbakan olduk"

 

       O dönemde onca yasak ve engele rağmen Rabbimizin inayeti ve Müslüman halkın desteğiyle Başbakan oldunuz. Hem İmam Hatipli, hem de dini inancını kuşanmaktan dolayı 28 Şubat mağdur olmanın cürümünü sizde çektiniz, bizde ve ülkemin dindar insanı da. O günleri ne siz ve nede bizler unutmadık. O günleri yâd ederken acılarımıza, sıkıntılarımıza tercüman olmanız işte bizden biri, ailemizden biri ve en önemlisi sizi; kendimizden biri olarak görmemize sebep oldu. Siz bizim gözümüzde inançlı, muhafazakâr, imam hatipli, iyi bir hatip ve en önemlisi bir dava adamıydınız. Biz sizdendik, sizde bizdendiniz.

 

        Sizin Başbakan olmanızla çok şey değişti. Öncelikle Türkiye değişti, Türkiye gelişti. Gladyo, ergenekon, balyoz davası derken, kendi halkına 12 Eylül,28 Şubat gibi darbeleri reva gören devletin vesayet rejimini alt-üst etmeyi başardınız. Kısacası derin devletin darbecilerine darbe indirdiniz. Bizde sizle gurur duyduk. Eğitim ve Kamusal alanda Başörtüye özgürlüğü hayal olmaktan çıkartıp, mevcut bayan vekillerimizin başörtülü olarak meclise girmeleriyle, kaos ortamına sebebiyet vermeden barış ve esenlik içinde başörtümüzün esaretten kurtulmasına imza attınız. Gözyaşları içinde o sahneleri izlerken, hüznümüzü ve sevincimizi bir arada yaşadık. Bir yandan avuçlarımızda akıp, giden yıllar, kaybettiğimiz umutlar, çektiğimiz acılar yüreğimizi burkarken; diğer yanda başörtümüzün özgürlüğe kavuşması, bize yaşatılan mağduriyetin çocuklarımızın ve gelecek neslimizin yaşamayacak olması apayrı bir sevinç yaşattı.

 

      Bizim bağrımızdan kopan, bizimle aynı sıkıntıları yaşayan, aynı inancı kuşanan, aynı dünya görüşünü paylaşan, sözleriyle dertlerimizin tercümanı olan siz:

 

      Evet, Siz! Sayın Başbakanım. Siz bizden vazgeçmedikçe, bizde sizden vazgeçmeyeceğiz. Çıktığınız bu yolda dün sizinle birlikteydik. Bugünde sizinle birlikteyiz ve hep birlikte omuz omuza verip, yapılan her darbenin karşında olacağız. Bizim geleceğimizden çalanlara inat çocuklarımızın, milletimizin, Türkiye’mizin aydınlık geleceğine göz dikenlere fırsat vermeyeceğiz.

 

      Güçlü bir Türkiye için “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” olmak için EVET!

 

 

 

     Selam ve dua ile…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
google-site-verification=17JdBYTmCkOQ47__lWfiskKil_Sy4SbKNeDzgk4fPXs
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.