Risalet yolcusu olduğundan habersiz yol alıyordun.
Aylardan Ramazan bir elinde azığın,
hıra dağındaki mağaraya doğru ilerliyordun.
Neydi seni bu mağaraya iten ve inzivaya çeken,
hayatın sıkıntıları mı, yoksa Dünyanın meşgalelerimi.
Yâda İnsanlardan uzaklaşıp, ibadet yapma isteğimi.
Tefekküre dalman ve yahut hakikatle haşir, neşir olman,
metanetli bir yüreğin olgunlaşması için mi?
Her tecellinin esrarı onun eseriydi ve onda sudur ederdi.
Bu da büyük emaneti yüklenmen için hazırlık devresi mi?
Evet, zaman gelmiş “Mele-i ala” hareketlenmişti.
Artık Kâinat muazzam bir sahneye gebeydi.
Ve işte o an;
“Ben uyur halde iken dedin” ve devam ettin.
Cebrail ipek kumaşa sarılı bir kitapla yanıma geldi.
“Oku” dedi, “Ben okuma bilmem” dedim.
Beni tutup öyle bir sıktı ki ölüm anım zannettim.
Yine “Oku” dedi. Ben yine “Okuma bilmem” dedim.
Tekrar beni sıktı. Bu sefer öleceğimi zannettim.
Sonra bıraktı ve “Oku” dedi.
Sırf aynı hareketi tekrarlamaması ümidiyle
“Ne okuyayım” dedim.
“Oku yaratan Rabbinin adıyla,
İnsana bilmediğini o öğretmiştir”
Ayetine kadar okudu ve ben uyandım.
Kendi kendime
Bu bir şiir ve deliliktir dedim.
Kureyş beni bu iki vasıfla anmasın.
“Kendimi bir dağın tepesinden atar ve öldürürüm”
Dedin ve dağın ortalarına çıktın. Sonra devam ettin.
Bir ses :“Ey Muhammed!
Sen Allah’ın Resulüsün bende Cebrail’im” diyordu.
Başımı semaya kaldırdım.
İki ayağı semanın ufkuna dayalı parlak insan suretinde Cebraili gördüm.
Durup ona bakakaldım. Nereye baksam onu görüyordum.
Ne ilerleye biliyordum, ne gerileye biliyordum.
Bir ara olduğum gibi kaldım.
O uzaklaştı, bende oradan uzaklaştım.
Sonra iliklerine kadar titreyerek Hz. Hatice’nin yanına vardın.
“Beni örtünüz, beni örtünüz” diye buyurdun.
Bir süre öyle kaldın, ta ki Korkun ve endişen gidinceye kadar
Kendine geldiğinde başından geçenleri bir bir anlattın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Dilek Çiftçi
Ya Resullulah!
Risalet yolcusu olduğundan habersiz yol alıyordun.
Aylardan Ramazan bir elinde azığın,
hıra dağındaki mağaraya doğru ilerliyordun.
Neydi seni bu mağaraya iten ve inzivaya çeken,
hayatın sıkıntıları mı, yoksa Dünyanın meşgalelerimi.
Yâda İnsanlardan uzaklaşıp, ibadet yapma isteğimi.
Tefekküre dalman ve yahut hakikatle haşir, neşir olman,
metanetli bir yüreğin olgunlaşması için mi?
Her tecellinin esrarı onun eseriydi ve onda sudur ederdi.
Bu da büyük emaneti yüklenmen için hazırlık devresi mi?
Evet, zaman gelmiş “Mele-i ala” hareketlenmişti.
Artık Kâinat muazzam bir sahneye gebeydi.
Ve işte o an;
“Ben uyur halde iken dedin” ve devam ettin.
Cebrail ipek kumaşa sarılı bir kitapla yanıma geldi.
“Oku” dedi, “Ben okuma bilmem” dedim.
Beni tutup öyle bir sıktı ki ölüm anım zannettim.
Yine “Oku” dedi. Ben yine “Okuma bilmem” dedim.
Tekrar beni sıktı. Bu sefer öleceğimi zannettim.
Sonra bıraktı ve “Oku” dedi.
Sırf aynı hareketi tekrarlamaması ümidiyle
“Ne okuyayım” dedim.
“Oku yaratan Rabbinin adıyla,
İnsana bilmediğini o öğretmiştir”
Ayetine kadar okudu ve ben uyandım.
Kendi kendime
Bu bir şiir ve deliliktir dedim.
Kureyş beni bu iki vasıfla anmasın.
“Kendimi bir dağın tepesinden atar ve öldürürüm”
Dedin ve dağın ortalarına çıktın. Sonra devam ettin.
Bir ses :“Ey Muhammed!
Sen Allah’ın Resulüsün bende Cebrail’im” diyordu.
Başımı semaya kaldırdım.
İki ayağı semanın ufkuna dayalı parlak insan suretinde Cebraili gördüm.
Durup ona bakakaldım. Nereye baksam onu görüyordum.
Ne ilerleye biliyordum, ne gerileye biliyordum.
Bir ara olduğum gibi kaldım.
O uzaklaştı, bende oradan uzaklaştım.
Sonra iliklerine kadar titreyerek Hz. Hatice’nin yanına vardın.
“Beni örtünüz, beni örtünüz” diye buyurdun.
Bir süre öyle kaldın, ta ki Korkun ve endişen gidinceye kadar
Kendine geldiğinde başından geçenleri bir bir anlattın.