Batılı efendiler, sizler üzerinize giydiğiniz cübbelerle, yazdığınız kitaplarla, kurduğunuz kurumlarla adalet, barış, refah ve insanlığa hizmet ettiğinizi mi düşünüyorsunuz!
İçimizde ki sözde aydınlar, hukukçular, kalemkârlar ve sözde imam kılığında bezirgân din istismarcıları asırlarca barındıkları beslendikleri ve kendilerine bir yaşam sunan bu vatanı bölmek ve batıya peşkeş çekmek istiyorlar
Cumhuriyetin ilanından sonra uzun yıllar, “çok partili demokratik bir yönetim anlayışından” uzak bir siyasetin baskın olduğu Türkiye’de, demokrasi mücadelesi çok güç koşullarda askeri vesayetin gölgesinde verilmiştir.
Çok partili hayata geçiş süreci 23 yıl kadar uzun süren Türkiye’de, demokratik ve hukuk devleti olma yolunda atılan adımlar 1960, 1970 ve 1980 olmak üzere üç askeri darbe ile engellenmiştir.
Bu darbelerden sonra askerler iktidara karşı demokratik olmayan bazı çıkışlar da yapmıştır. Bunlar arasında 28 Şubat süreci en etkili müdahaledir.
15 Temmuz 2016’da Türkiye’de demokrasiye ve ekonomiye yapılan silahlı ve askeri müdahale halk tarafından bastırılmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Bu darbe birçok yasa dışı örgütlenmenin bazı askerlerle olan iş birliği ile bir kalkışma olarak ortaya çıkmıştır. Sonuç başarısız olmuş ancak Türkiye tarihinde derin bir acı bırakmıştır.
1960, 1970 ve 1980 olmak üzere üç askeri darbeye de karşı çıkan batılı düşünür ve yazarlar, 15 Temmuz darbe girişimine açıkça taraf olma ve destek verme yönündeki beyanları gerçekten çok manidardır.
Bu tutumdan acil bir ders çıkarmak gerekiyor.
Bir milletin destansı uyanışı, Çanakkale ruhunun yıllar sonra bir yansımasıdır.
Batının sözde aydınları, Çanakkale’de yitip giden dedelerinin ne amaçla Türkiye topraklarını işgal ettiklerini bir türlü kaleme almadılar. Çünkü asla gerekçelerinde mantık yoktu, bunu anladılar.
Sözde hukuk insanları ve kurumları dünya tarihine her coğrafyada acı, ölüm, kin ve nefret bıraktılar. Türkiye bunlara insanlık dersini, hukuk ve barış dersini Suriye üzerinden verdi.
Sözde insan hakları savunucuları, 15 Temmuz bir milletin direniş ruhundan rahatsızlık duymaktadır. Amaçlarına ulaşamadıkları için ruh halleri fena bozulmuştur.
Uluslararası beyanlarında fark ediyoruz ki, bazı ülkelerin sözde aydınlarından başka ülke liderleri ve kurum yöneticilerinin de ruh halleri ağır depresyon altında.
Akıl tutulması yaşayan batılı aydın ve düşünürler gibi, kalem tutan içimizdeki sözde aydınların da son günlerde ülkemizi ve kurumlarımızı batı mahkemelerinde yargılama isteklerini, karalama çabalarını hayretle karşılıyoruz.
Ortadoğu’da Arap Baharına takılmayan Türkiye’yi ayakta kaldığı için hesap sorar gibi köşeye sıkıştırmak için sanki bütün dünya ülkeleri söz birliği yapmış.
İçimizde ki sözde aydınların kalemleri kin, nefret ve intikam kokuyor.
Haydi batıyı anladık, Batılı ülkeler Kurtuluş Savaşı’nda uğradıkları hazin sonun ve mağlubiyetin intikam ateşi ile tutuşmuş olabilirler. Düşmanlıkları açık ve net.
Arap Baharına Türkiye’yi de dâhil etmek istediler, ülkemizi bölmek istediler;
Peki; içimizde ki aydınlar, hukukçular, kalemkârlar ve sözde imam kılığında bezirgân din istismarcıları asırlarca barındıkları beslendikleri ve kendilerine bir yaşam sunan bu vatanı neden bölmek ve batıya peşkeş çekmek istiyorlar?
Bu coğrafyanın asıl insanları 15 Temmuz günü ikinci kez Kurtuluş Savaşı gibi bir milli mücadele sınavı daha verdi. Bu sınav dünyada, Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu halkı ile bir bütün olduğunu pekiştirmişti.
Tekrarlanan bir tarih var; Çanakkale Geçilmez…
Sivil ve silahsız halkımızın üzerine savaş uçakları ile ateş açarak yüzlerce insanı katleden cinayet şebekelerini sığındıkları ülkelerde koruma altına alan batının adalet sistemlerine zerre kadar güvenmiyorum.
Batılı manada insan hakları kavramına yerleştirilmiş bu taraflı adalet anlayışı, batının hukuk kitaplarında bu şekilde mi yazıldı?
Üniversitelerinde bu şekilde mi öğretildi adalet?
Ben batının ülkemiz üzerine oynadığı küresel oyunların 40 yıllık izleyicisiyim. Son olarak 15 Temmuz’da, geçmişte oynanan filmlerin senaryolarındaki kahramanlar ve roller değiştirilerek film yeniden çekilmek istenmiştir. Ancak, bu millet izlediği her filmde mutlaka bir ders çıkarır.
Aynı senaryo ile 1960, 1971 ve 1980’de olmak üzere üç film yapıldı. Bu filmin figüranları yine askerlerdi.
İşte canımızı sıkan ve yüreğimizi yakan bu.
Her darbenin altında askerlerin varlığı beni rahatsız ediyor.
Aynı senaryo ile 15 Temmuz’da son bir film çekimi yapılmak istendi. Bu filmin figüranları yine askerlerdi, ancak başrol oyuncuları bu kez değişmişti, başrol oyuncuları sözde imamlardan seçilmişti.
Büyük Türkiye Milleti bu son filmin çekimine izin vermedi.
Yüzlerce insan canını verdi ancak bu senaryo ile bu tür filmlerin bir daha bu ülkede oynanmasının da yolunu kapatmış oldu.
Türkiye’de artık oyun oynamak, darbe yapmak, kalkışmak, ekonomiye zarar vermek gibi ayak oyunlarına halk izin vermeyecektir. Batılı aydınların rahatsız olduğu konu bu.
Batılı efendiler, sizler üzerinize giydiğiniz cübbelerle, yazdığınız kitaplarla, kurduğunuz kurumlarla adalet, barış, refah ve insanlık sattığınızı mı düşünüyorsunuz. Övündüğünüz adaletiniz ve o adaleti dağıtan kurumlarınızla, kendi coğrafyanız dışında sizden olmayanlara nasıl bir adalet dağıttığınızı yazdığınız kitaplarla hiç karşılaştırdınız mı?
Bu ülkenin kısa cumhuriyet tarihinde 4 büyük darbe ile, çok sayıda müdahale ile ekonomik ve sosyal bütünlüğümüzü bir gecede aşağı indiren zavallı darbecilerin ve hainlerin amaçlarını herkes anladı.
Onurlu bir üniforma içinde vatan hainliği yapmak, işte beni en çok acıtan budur.
Benim gibi bu ülkede yaşayan milyonlarca insan bu gün Batılı ülkelerin Türkiye için yaptıkları sözde dostluk gösterilerine inanmıyor.
Bu gün Batı, timsah gözyaşları ile dostluk gösterisi yapıyor. Biraz geriye gitmeli insan, adaletini sorgulamalı, yaklaşımlarını sınamalı, insan hakları kavramını ve demokrasi tanımını yeniden okumalıdır.
Batı kendi çocuklarına hukuk dersini farklı öğretiyor ancak başka ülkelere farklı uygulamaktadır. Kurumları adalet konusunda iflas etmiştir. Batı gelecekte çok zor bir süreç içinde ciddi sorunlarla baş başa kalacaktır.
Akıl bilimle hareket eder, bilim aklın yoludur.
Bu gün daha çok uyanık olmak lazım, bu gün daha çok birlik olmak zamanıdır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Aziz Ilgazi
Canımızı sıkan, yüreğimizi yakan….
Batılı efendiler, sizler üzerinize giydiğiniz cübbelerle, yazdığınız kitaplarla, kurduğunuz kurumlarla adalet, barış, refah ve insanlığa hizmet ettiğinizi mi düşünüyorsunuz!
İçimizde ki sözde aydınlar, hukukçular, kalemkârlar ve sözde imam kılığında bezirgân din istismarcıları asırlarca barındıkları beslendikleri ve kendilerine bir yaşam sunan bu vatanı bölmek ve batıya peşkeş çekmek istiyorlar
Cumhuriyetin ilanından sonra uzun yıllar, “çok partili demokratik bir yönetim anlayışından” uzak bir siyasetin baskın olduğu Türkiye’de, demokrasi mücadelesi çok güç koşullarda askeri vesayetin gölgesinde verilmiştir.
Çok partili hayata geçiş süreci 23 yıl kadar uzun süren Türkiye’de, demokratik ve hukuk devleti olma yolunda atılan adımlar 1960, 1970 ve 1980 olmak üzere üç askeri darbe ile engellenmiştir.
Bu darbelerden sonra askerler iktidara karşı demokratik olmayan bazı çıkışlar da yapmıştır. Bunlar arasında 28 Şubat süreci en etkili müdahaledir.
15 Temmuz 2016’da Türkiye’de demokrasiye ve ekonomiye yapılan silahlı ve askeri müdahale halk tarafından bastırılmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Bu darbe birçok yasa dışı örgütlenmenin bazı askerlerle olan iş birliği ile bir kalkışma olarak ortaya çıkmıştır. Sonuç başarısız olmuş ancak Türkiye tarihinde derin bir acı bırakmıştır.
1960, 1970 ve 1980 olmak üzere üç askeri darbeye de karşı çıkan batılı düşünür ve yazarlar, 15 Temmuz darbe girişimine açıkça taraf olma ve destek verme yönündeki beyanları gerçekten çok manidardır.
Bu tutumdan acil bir ders çıkarmak gerekiyor.
Bir milletin destansı uyanışı, Çanakkale ruhunun yıllar sonra bir yansımasıdır.
Batının sözde aydınları, Çanakkale’de yitip giden dedelerinin ne amaçla Türkiye topraklarını işgal ettiklerini bir türlü kaleme almadılar. Çünkü asla gerekçelerinde mantık yoktu, bunu anladılar.
Sözde hukuk insanları ve kurumları dünya tarihine her coğrafyada acı, ölüm, kin ve nefret bıraktılar. Türkiye bunlara insanlık dersini, hukuk ve barış dersini Suriye üzerinden verdi.
Sözde insan hakları savunucuları, 15 Temmuz bir milletin direniş ruhundan rahatsızlık duymaktadır. Amaçlarına ulaşamadıkları için ruh halleri fena bozulmuştur.
Uluslararası beyanlarında fark ediyoruz ki, bazı ülkelerin sözde aydınlarından başka ülke liderleri ve kurum yöneticilerinin de ruh halleri ağır depresyon altında.
Akıl tutulması yaşayan batılı aydın ve düşünürler gibi, kalem tutan içimizdeki sözde aydınların da son günlerde ülkemizi ve kurumlarımızı batı mahkemelerinde yargılama isteklerini, karalama çabalarını hayretle karşılıyoruz.
Ortadoğu’da Arap Baharına takılmayan Türkiye’yi ayakta kaldığı için hesap sorar gibi köşeye sıkıştırmak için sanki bütün dünya ülkeleri söz birliği yapmış.
İçimizde ki sözde aydınların kalemleri kin, nefret ve intikam kokuyor.
Haydi batıyı anladık, Batılı ülkeler Kurtuluş Savaşı’nda uğradıkları hazin sonun ve mağlubiyetin intikam ateşi ile tutuşmuş olabilirler. Düşmanlıkları açık ve net.
Arap Baharına Türkiye’yi de dâhil etmek istediler, ülkemizi bölmek istediler;
Peki; içimizde ki aydınlar, hukukçular, kalemkârlar ve sözde imam kılığında bezirgân din istismarcıları asırlarca barındıkları beslendikleri ve kendilerine bir yaşam sunan bu vatanı neden bölmek ve batıya peşkeş çekmek istiyorlar?
Bu coğrafyanın asıl insanları 15 Temmuz günü ikinci kez Kurtuluş Savaşı gibi bir milli mücadele sınavı daha verdi. Bu sınav dünyada, Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu halkı ile bir bütün olduğunu pekiştirmişti.
Tekrarlanan bir tarih var; Çanakkale Geçilmez…
Sivil ve silahsız halkımızın üzerine savaş uçakları ile ateş açarak yüzlerce insanı katleden cinayet şebekelerini sığındıkları ülkelerde koruma altına alan batının adalet sistemlerine zerre kadar güvenmiyorum.
Batılı manada insan hakları kavramına yerleştirilmiş bu taraflı adalet anlayışı, batının hukuk kitaplarında bu şekilde mi yazıldı?
Üniversitelerinde bu şekilde mi öğretildi adalet?
Ben batının ülkemiz üzerine oynadığı küresel oyunların 40 yıllık izleyicisiyim. Son olarak 15 Temmuz’da, geçmişte oynanan filmlerin senaryolarındaki kahramanlar ve roller değiştirilerek film yeniden çekilmek istenmiştir. Ancak, bu millet izlediği her filmde mutlaka bir ders çıkarır.
Aynı senaryo ile 1960, 1971 ve 1980’de olmak üzere üç film yapıldı. Bu filmin figüranları yine askerlerdi.
İşte canımızı sıkan ve yüreğimizi yakan bu.
Her darbenin altında askerlerin varlığı beni rahatsız ediyor.
Aynı senaryo ile 15 Temmuz’da son bir film çekimi yapılmak istendi. Bu filmin figüranları yine askerlerdi, ancak başrol oyuncuları bu kez değişmişti, başrol oyuncuları sözde imamlardan seçilmişti.
Büyük Türkiye Milleti bu son filmin çekimine izin vermedi.
Yüzlerce insan canını verdi ancak bu senaryo ile bu tür filmlerin bir daha bu ülkede oynanmasının da yolunu kapatmış oldu.
Türkiye’de artık oyun oynamak, darbe yapmak, kalkışmak, ekonomiye zarar vermek gibi ayak oyunlarına halk izin vermeyecektir. Batılı aydınların rahatsız olduğu konu bu.
Batılı efendiler, sizler üzerinize giydiğiniz cübbelerle, yazdığınız kitaplarla, kurduğunuz kurumlarla adalet, barış, refah ve insanlık sattığınızı mı düşünüyorsunuz. Övündüğünüz adaletiniz ve o adaleti dağıtan kurumlarınızla, kendi coğrafyanız dışında sizden olmayanlara nasıl bir adalet dağıttığınızı yazdığınız kitaplarla hiç karşılaştırdınız mı?
Bu ülkenin kısa cumhuriyet tarihinde 4 büyük darbe ile, çok sayıda müdahale ile ekonomik ve sosyal bütünlüğümüzü bir gecede aşağı indiren zavallı darbecilerin ve hainlerin amaçlarını herkes anladı.
Onurlu bir üniforma içinde vatan hainliği yapmak, işte beni en çok acıtan budur.
Benim gibi bu ülkede yaşayan milyonlarca insan bu gün Batılı ülkelerin Türkiye için yaptıkları sözde dostluk gösterilerine inanmıyor.
Bu gün Batı, timsah gözyaşları ile dostluk gösterisi yapıyor. Biraz geriye gitmeli insan, adaletini sorgulamalı, yaklaşımlarını sınamalı, insan hakları kavramını ve demokrasi tanımını yeniden okumalıdır.
Batı kendi çocuklarına hukuk dersini farklı öğretiyor ancak başka ülkelere farklı uygulamaktadır. Kurumları adalet konusunda iflas etmiştir. Batı gelecekte çok zor bir süreç içinde ciddi sorunlarla baş başa kalacaktır.
Akıl bilimle hareket eder, bilim aklın yoludur.
Bu gün daha çok uyanık olmak lazım, bu gün daha çok birlik olmak zamanıdır.