Kültür, toplumların gelişme sürecinde oluşturulan her türlü değerler ve bunların sonraki kuşaklara aktarılmasıdır.
Her toplum kendi kültürü ve örfü ile yaşar. Toplumların inançları, zevkleri, coğrafi konum şartları ve benzeri faktörler kültürlerin oluşmasını sağlar. Mamafih insanlar her dönemde olduğu gibi günümüzde de kültür alışverişine açık konumdadırlar.
Günümüzde teknolojinin fevkalade ilerlemesi bu duruma ivme kazandırmıştır.
Artık insanlar kendi kültürlerinin yanı sıra diğer kültürleri de görebiliyor, dahası vahim olan bunlardan etkilenebiliyor.
Yeni bir soluk arayışı insanlarda bu durumu etkin kılmış ve artık insanlar farklı kültürlerde yaşamaya başlamıştır.
Zamanla anormallikten çıkan bu durum bir müddet sonra kültürümüzde olmayan âdetlerin bizimmiş gibi aktarılmasına sebep olmaktadır.
Özellikle son demlerde ülkemizde Türk – İslam kültürü bir tarafa atılıp, Batı kültürü örnek alınmıştır.
Zamanımızda elbette kültürel etkileşimler olacaktır lakin bu etkileşimler asla bütün olarak olmamalıdır.
Eğer gelen kültür gelirken yanında başka kültürleri de getiriyorsa, işte bu durum tehlike icap eder.
Örneğin, dinimizde ve kültürümüzde olmayan “Miladi Yılbaşı” kutlamaları bir Hristiyan kültürüdür. Maalesef bu kültür zamanla bizlere de sirayet etmiştir. Bu gece kutlanırken, bununla birlikte o gece alkol tüketme, zina yapma ve gayrimeşru eğlenceler de yapılmaya başlanmıştır. Yani gelen bir kültür, yanında başka kültürleri de getirmiştir.
Hristiyan insanlar kendi dini bayramlarını kutlarken, Hristiyan olmayanların da bu bayramı kutlaması ne kadar mantıklıdır ?
Bu husus üzerinden bakıcak olursak, dini faktörlerin de kültür açısından önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Öyle ki insanların kültürel aktivitelerini yaptıkları tatil günleri bile inançlarına göre belirlenmiştir.
Bir Yahudi cumartesi günü , bir Hristiyan ise pazar günü tatil yapar.
Çünkü bu günler onların ibadet ( kutsal ) günleridir.
Bizler ise bahsedilen kültür aktarımından dolayı, daha önceleri cuma
günü olan resmi tatilimizi pazar günleri yapmaktayız.
Bu durum da inanç üzerinden yapılan bir kültürel etkileşimdir.
Dini ritüeller dışında örfi gelenekler de kültür aktarımından dolayı tahrip olmaktadır. İnsanların birbirlerine hitap şekli, aralarındaki sevgi,saygı ve samimiyet seviyesi, giyim-kuşam gibi birçok konuda kültürel bir yozlaşma içine girmiş bulunmaktayız. Özellikle aile bağları ve aile içindeki bireysel sorumluluklar bu durumdan çok fazla etkilenmiştir.
Anne-evlat, baba-evlat, abi-kardeş gibi bağlarda örfi hükümler yok sayılıp Batı kültüründeki aile bağları örnek alınmaktadır.
Asırlardan beri atalarımız tarafından aktarılmış ve korunmuş olan gelenek ve kültürlerimizi bir tarafa atıp yönümüzü tamamen Batıya çevirmek hem geçmişimize saygısızlık olmakta hem de gelecek adına bizler için tehlike arz etmektedir.
Onlarca asırdır var olan kültürümüzü ve geleneklerimizi 200-250 yıldır var olan bir kültüre değiştirmek ne kadar mantıklı ve sadakatli olur ?
Rahmetli üstat Nuri Pakdil’in de dediği gibi:
“Boynumuz ağrıdı batıya
Bakıp durmaktan
Üstelik batının mil çektiği
Gözlerle bakıyoruz batıya
Niye,neden
Baktığımızı bilmeden”
Zaman içinde diğer kültürlerden kültürümüze geçen durumlar, kendi kültürümüzün yozlaşmasına sebep olmaktadır.
Bu durumda üzerimize düşen, kültürümüzü korumak olacaktır.
Yaşam tarzımızı, giyimimizi, konuşmamızı ve insanlarla olan ilişkilerimizi Batı kültürüne göre değil, kendi özümüze göre belirlemeliyiz.
Ahmet Furkan DEMİR
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ahmet Furkan Demir
KÜLTÜREL YOZLAŞMA
Kültür, toplumların gelişme sürecinde oluşturulan her türlü değerler ve bunların sonraki kuşaklara aktarılmasıdır.
Her toplum kendi kültürü ve örfü ile yaşar. Toplumların inançları, zevkleri, coğrafi konum şartları ve benzeri faktörler kültürlerin oluşmasını sağlar. Mamafih insanlar her dönemde olduğu gibi günümüzde de kültür alışverişine açık konumdadırlar.
Günümüzde teknolojinin fevkalade ilerlemesi bu duruma ivme kazandırmıştır.
Artık insanlar kendi kültürlerinin yanı sıra diğer kültürleri de görebiliyor, dahası vahim olan bunlardan etkilenebiliyor.
Yeni bir soluk arayışı insanlarda bu durumu etkin kılmış ve artık insanlar farklı kültürlerde yaşamaya başlamıştır.
Zamanla anormallikten çıkan bu durum bir müddet sonra kültürümüzde olmayan âdetlerin bizimmiş gibi aktarılmasına sebep olmaktadır.
Özellikle son demlerde ülkemizde Türk – İslam kültürü bir tarafa atılıp, Batı kültürü örnek alınmıştır.
Zamanımızda elbette kültürel etkileşimler olacaktır lakin bu etkileşimler asla bütün olarak olmamalıdır.
Eğer gelen kültür gelirken yanında başka kültürleri de getiriyorsa, işte bu durum tehlike icap eder.
Örneğin, dinimizde ve kültürümüzde olmayan “Miladi Yılbaşı” kutlamaları bir Hristiyan kültürüdür. Maalesef bu kültür zamanla bizlere de sirayet etmiştir. Bu gece kutlanırken, bununla birlikte o gece alkol tüketme, zina yapma ve gayrimeşru eğlenceler de yapılmaya başlanmıştır. Yani gelen bir kültür, yanında başka kültürleri de getirmiştir.
Hristiyan insanlar kendi dini bayramlarını kutlarken, Hristiyan olmayanların da bu bayramı kutlaması ne kadar mantıklıdır ?
Bu husus üzerinden bakıcak olursak, dini faktörlerin de kültür açısından önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Öyle ki insanların kültürel aktivitelerini yaptıkları tatil günleri bile inançlarına göre belirlenmiştir.
Bir Yahudi cumartesi günü , bir Hristiyan ise pazar günü tatil yapar.
Çünkü bu günler onların ibadet ( kutsal ) günleridir.
Bizler ise bahsedilen kültür aktarımından dolayı, daha önceleri cuma
günü olan resmi tatilimizi pazar günleri yapmaktayız.
Bu durum da inanç üzerinden yapılan bir kültürel etkileşimdir.
Dini ritüeller dışında örfi gelenekler de kültür aktarımından dolayı tahrip olmaktadır. İnsanların birbirlerine hitap şekli, aralarındaki sevgi,saygı ve samimiyet seviyesi, giyim-kuşam gibi birçok konuda kültürel bir yozlaşma içine girmiş bulunmaktayız. Özellikle aile bağları ve aile içindeki bireysel sorumluluklar bu durumdan çok fazla etkilenmiştir.
Anne-evlat, baba-evlat, abi-kardeş gibi bağlarda örfi hükümler yok sayılıp Batı kültüründeki aile bağları örnek alınmaktadır.
Asırlardan beri atalarımız tarafından aktarılmış ve korunmuş olan gelenek ve kültürlerimizi bir tarafa atıp yönümüzü tamamen Batıya çevirmek hem geçmişimize saygısızlık olmakta hem de gelecek adına bizler için tehlike arz etmektedir.
Onlarca asırdır var olan kültürümüzü ve geleneklerimizi 200-250 yıldır var olan bir kültüre değiştirmek ne kadar mantıklı ve sadakatli olur ?
Rahmetli üstat Nuri Pakdil’in de dediği gibi:
“Boynumuz ağrıdı batıya
Bakıp durmaktan
Üstelik batının mil çektiği
Gözlerle bakıyoruz batıya
Niye,neden
Baktığımızı bilmeden”
Zaman içinde diğer kültürlerden kültürümüze geçen durumlar, kendi kültürümüzün yozlaşmasına sebep olmaktadır.
Bu durumda üzerimize düşen, kültürümüzü korumak olacaktır.
Yaşam tarzımızı, giyimimizi, konuşmamızı ve insanlarla olan ilişkilerimizi Batı kültürüne göre değil, kendi özümüze göre belirlemeliyiz.
Ahmet Furkan DEMİR