Bugün gözler Erdoğan-Biden görüşmesine çevrilmiş durumda.
Bu görüşme Biden başkan seçildikten sonra iki liderin ilk yüz yüze görüşmesi olması açısından önemli. Dış politikadan ekonomiye kadar birçok alanı etkileyecek. Görüşmeye ne kadar zaman ayrılacağı, görüşme sırasında liderlerin yüzlerindeki ifade, mimikleri, jestleri hatta taktıkları kravatın rengine kadar her şey önemlidir. Çünkü her şey bir mesajdır, her şey bir anlam ifade eder.
KRİZ ÖNCELİKLİ Mİ OLMALI
Dış politika alanım değil ama iki liderin görüşmesinin formatının önceden belirlendiğini bilecek kadar mesleki deneyime sahibim. Hangimiz otursak, iki ülke arasındaki kriz konularına ilişkin ilk dört maddeyi ezberden sayabiliriz. S-400’lerden girer, Suriye’de YPG’ye verilen destekten çıkar, F-35’leri bir köşeye yerleştirir, FETÖ’nün iadesinden çıkarız.
FIRSAT ÖNCELİKLİ
Ama ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bu çok geç kalmış bir öneri de olabilir. Ama ABD başkanları ile görüşmelerin formatını değiştirmeliyiz. ABD başkanları ile hep kriz konularını görüşüyoruz. Elbette ki ülkeler arasında sorunlar varsa devlet başkanları bunları ele alacak. Ancak bu tür durumlarda enerjimizi kriz konuları üzerinde harcıyoruz. İlişkilerin geliştirilmesi konusu ise birkaç iyi niyet cümlesi olarak geçiyor.
ÖZAL BAŞARMIŞTI
Ben krizlere endeksli değil, fırsat öncelikli yeni bir ilişki biçimi kurulması gerektiğini öneriyorum.
Özal bunu başarmıştı. Özal ile Bush görüşmesinde de masada devasa sorunlar vardı. Özal krizlere değil, fırsatlara odaklanarak yeni bir ilişki geliştirmeyi önerdi. Başarılı da oldu. Özal ABD’den yararlandı, ABD Özal’dan yararlandı. Türk-Amerikan ilişkileri askeri ve stratejik kulvardan çıkıp, ekonomik boyut kazandı. Türkiye, Körfez Savaşı başta olmak üzere ABD’nin bölgedeki en çok danıştığı ülkelerin başında geldi. Özal’ın ABD politikasında tenkit edilebilecek noktalar bulunabilir. Hatta aşırı Amerikancı olduğu söylenebilir. Ama benim kastetmek istediğim nokta farklı.
PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ
ABD ile ilişkilerde yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var. Çünkü ilişkiler tıkanma noktasına geldi. İlişkilere yeni bir format kazandırmalıyız. Bunun zamanı neden şimdi gelmemiş olsun? Neden Erdoğan-Biden görüşmesi ile yeni bir süreç başlamasın? Erdoğan bir dönem hem ABD ile hem AB ile çok iyi ilişkiler tesis etmişti. Bir dönem Obama’nın en çok görüştüğü liderlerin başında geliyordu. Avrupa Birliği’nden tam üyelik için müzakerelere başlanması kararını çıkarabilmiş bir liderdi. Çok umutlu değilim ama buna ihtiyaç var.
BIDEN’LA 4 YIL
ABD’yi 4 yıl daha yönetecek bir başkan var. Biden’ın bizimle ilgili çok olumlu düşüncelere sahip olmadığını da biliyoruz. Erdoğan’ı seçim yoluyla tasfiye etmekten söz edecek kadar ileri gitti. Ancak bu tür ilişkiler kimi zaman zıtlıklar üzerinden kurulabilir.
Çünkü Erdoğan ABD’nin göz ardı edemeyeceği yüksek profilli bir başkan. Uluslararası konularda süreçleri tersine çevirebiliyor. Ve halk desteği çok güçlü.
YENİ BİR SIÇRAMA
Elbette ülkemizin çıkarları gerektiriyorsa ABD ile de restleşebiliriz. Zaten uzun süredir bir restleşme içindeyiz. Ancak yeni bir başlangıç yapılabileceğine inanıyorum. Kriz değil fırsat öncelikli bir ilişki tesis ettiğimizde şu anda sorun olarak görünen birçok şey anlamını kaybedecek demektir.
Erdoğan-Biden görüşmesi ile Türkiye ile ABD arasında yeni bir ilişki tesis edilebileceğini düşünüyorum. Buna ihtiyaç var. ABD ile AB ile ilişkilerimizi geliştirmek Rusya karşısında da elimizi güçlendirir. Ayrıca Batı dünyası ile ilişkilerini geliştiren Türkiye ekonomide yeni bir sıçrama yapabilir.
BU NE YAMAN ÇELİŞKİ KEMAL BEY
HDP’YE ikinci kapatma davası açılınca Kılıçdaroğlu
“Demokrasinin savunulması gereken bir ortamda, siz bir partiyi kapatamazsınız” diye karşı çıktı.
Haklı olarak, “Bugüne kadar, Cumhuriyet tarihi süreci boyunca kaç tane parti kapatıldı ve hangi sonuç elde edildi?” diye sordu.
“Halkın desteğini alan parti yaşar. Halkın desteğini almayan siyasi partiler tarihin çöp sepetine atılırlar. Dolayısıyla biz, siyasi partilerin kapatılması, siyasi partilerin sonlandırılması gibi bir süreci bırakmak zorundayız” dedi.
Parti kapatmalara karşı olan birisi olarak ben de Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini destekledim.
Hem de amasız, fakatsız.
Çünkü parti kapatmaları çare olarak görmüyorum.
AK PARTİ’YE FARKLI
Ama aynı Kılıçdaroğlu, AK Parti hakkında açılan kapatma davasına ilişkin olarak şöyle dedi: “Bizim yasalarımız Cumhuriyet savcısına bir görev vermiş. Diyor ki, eğer bir siyasal partinin, devletin temel nizamını yani toplumun laiklikle ilgili kurallarını din esaslarına dayandıran eylemleri olur, bunlar da o parti açısından odak merkezi haline dönüşürse o zaman Anayasa Mahkemesi’ne o partinin kapanmasıyla ilgili dava açacaksın diyor.”
Kılıçdaroğlu devam ediyor. Ama ben devam etmeyeceğim. Onun AK Parti hakkında kapatma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı nasıl savunduğuna yer vermeyeceğim.
BU ÇELİŞKİ NEDEN?
Neden? Çünkü zaten sorun tam da burada.
HDP hakkında açılan kapatma davasına karşı çıkarken, AK Parti hakkında açılan kapatma davasını desteklemekte.
Ahmet Kaya’nın buğulu sesiyle söylediği gibi, “Bu ne yaman çelişki anne” demiyorum. Sadece Kemal Bey, bu ne yaman tutarsızlık, diye sormakla yetiniyorum.
AKŞENER, HDP’Yİ NEDEN İSTEMİYOR?
MERAL Akşener’in, HDP’nin ayrı cumhurbaşkanı adayı çıkarması önerisi muhalefet cephesini karıştırdı. Milliyetçi kökenden gelen Akşener’in, PKK’nın siyasi uzantısı ilan ettiği HDP ile ittifakı istememesinin birçok önemli nedeni olabilir.
Milliyetçi Akşener, “PKK ile ittifak yaptı gibi bir damgayı siyasi hayatı boyunca taşımak istemiyor” yorumları da yapılabilir. Bunların önemli bir kısmı da isabetli değerlendirmelerdir. Burada pek üzerinde durulmayan birkaç noktaya değinmek istiyorum.
1- HDP ile ortak aday formülü sadece milliyetçi oylarda fireye neden olmaz, Meral Akşener’in muhalefetin ortak adayı olmasının da önünü keser.
2- HDP ile ortak aday modeli olursa Akşener, millet ittifakı içindeki belirleyici konumunu kaybeder. Oysa şu anda altın hisse Akşener’in elinde.
3- Kılıçdaroğlu, HDP ile ortak aday konusunda ısrar ederse ittifak çatlar, İYİ Parti, HDP ile ittifakta yer almaz.
4- Baraj yüzde 5’e inerse İYİ Parti’nin ittifaka ihtiyacı kalmaz.
Peki Kılıçdaroğlu, İYİ Parti’yi kaybetmeyi göze alabilir mi? Mümkün değil. O nedenle HDP’yi yine yedek kulübesinde bekletecekler.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdulkadir SELVİ
Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni model önerisi
Bugün gözler Erdoğan-Biden görüşmesine çevrilmiş durumda.
Bu görüşme Biden başkan seçildikten sonra iki liderin ilk yüz yüze görüşmesi olması açısından önemli. Dış politikadan ekonomiye kadar birçok alanı etkileyecek. Görüşmeye ne kadar zaman ayrılacağı, görüşme sırasında liderlerin yüzlerindeki ifade, mimikleri, jestleri hatta taktıkları kravatın rengine kadar her şey önemlidir. Çünkü her şey bir mesajdır, her şey bir anlam ifade eder.
KRİZ ÖNCELİKLİ Mİ OLMALI
Dış politika alanım değil ama iki liderin görüşmesinin formatının önceden belirlendiğini bilecek kadar mesleki deneyime sahibim. Hangimiz otursak, iki ülke arasındaki kriz konularına ilişkin ilk dört maddeyi ezberden sayabiliriz. S-400’lerden girer, Suriye’de YPG’ye verilen destekten çıkar, F-35’leri bir köşeye yerleştirir, FETÖ’nün iadesinden çıkarız.
FIRSAT ÖNCELİKLİ
Ama ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bu çok geç kalmış bir öneri de olabilir. Ama ABD başkanları ile görüşmelerin formatını değiştirmeliyiz. ABD başkanları ile hep kriz konularını görüşüyoruz. Elbette ki ülkeler arasında sorunlar varsa devlet başkanları bunları ele alacak. Ancak bu tür durumlarda enerjimizi kriz konuları üzerinde harcıyoruz. İlişkilerin geliştirilmesi konusu ise birkaç iyi niyet cümlesi olarak geçiyor.
ÖZAL BAŞARMIŞTI
Ben krizlere endeksli değil, fırsat öncelikli yeni bir ilişki biçimi kurulması gerektiğini öneriyorum.
Özal bunu başarmıştı. Özal ile Bush görüşmesinde de masada devasa sorunlar vardı. Özal krizlere değil, fırsatlara odaklanarak yeni bir ilişki geliştirmeyi önerdi. Başarılı da oldu. Özal ABD’den yararlandı, ABD Özal’dan yararlandı. Türk-Amerikan ilişkileri askeri ve stratejik kulvardan çıkıp, ekonomik boyut kazandı. Türkiye, Körfez Savaşı başta olmak üzere ABD’nin bölgedeki en çok danıştığı ülkelerin başında geldi. Özal’ın ABD politikasında tenkit edilebilecek noktalar bulunabilir. Hatta aşırı Amerikancı olduğu söylenebilir. Ama benim kastetmek istediğim nokta farklı.
PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ
ABD ile ilişkilerde yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var. Çünkü ilişkiler tıkanma noktasına geldi. İlişkilere yeni bir format kazandırmalıyız. Bunun zamanı neden şimdi gelmemiş olsun? Neden Erdoğan-Biden görüşmesi ile yeni bir süreç başlamasın? Erdoğan bir dönem hem ABD ile hem AB ile çok iyi ilişkiler tesis etmişti. Bir dönem Obama’nın en çok görüştüğü liderlerin başında geliyordu. Avrupa Birliği’nden tam üyelik için müzakerelere başlanması kararını çıkarabilmiş bir liderdi. Çok umutlu değilim ama buna ihtiyaç var.
BIDEN’LA 4 YIL
ABD’yi 4 yıl daha yönetecek bir başkan var. Biden’ın bizimle ilgili çok olumlu düşüncelere sahip olmadığını da biliyoruz. Erdoğan’ı seçim yoluyla tasfiye etmekten söz edecek kadar ileri gitti. Ancak bu tür ilişkiler kimi zaman zıtlıklar üzerinden kurulabilir.
Çünkü Erdoğan ABD’nin göz ardı edemeyeceği yüksek profilli bir başkan. Uluslararası konularda süreçleri tersine çevirebiliyor. Ve halk desteği çok güçlü.
YENİ BİR SIÇRAMA
Elbette ülkemizin çıkarları gerektiriyorsa ABD ile de restleşebiliriz. Zaten uzun süredir bir restleşme içindeyiz. Ancak yeni bir başlangıç yapılabileceğine inanıyorum. Kriz değil fırsat öncelikli bir ilişki tesis ettiğimizde şu anda sorun olarak görünen birçok şey anlamını kaybedecek demektir.
Erdoğan-Biden görüşmesi ile Türkiye ile ABD arasında yeni bir ilişki tesis edilebileceğini düşünüyorum. Buna ihtiyaç var. ABD ile AB ile ilişkilerimizi geliştirmek Rusya karşısında da elimizi güçlendirir. Ayrıca Batı dünyası ile ilişkilerini geliştiren Türkiye ekonomide yeni bir sıçrama yapabilir.
BU NE YAMAN ÇELİŞKİ KEMAL BEY
HDP’YE ikinci kapatma davası açılınca Kılıçdaroğlu
“Demokrasinin savunulması gereken bir ortamda, siz bir partiyi kapatamazsınız” diye karşı çıktı.
Haklı olarak, “Bugüne kadar, Cumhuriyet tarihi süreci boyunca kaç tane parti kapatıldı ve hangi sonuç elde edildi?” diye sordu.
“Halkın desteğini alan parti yaşar. Halkın desteğini almayan siyasi partiler tarihin çöp sepetine atılırlar. Dolayısıyla biz, siyasi partilerin kapatılması, siyasi partilerin sonlandırılması gibi bir süreci bırakmak zorundayız” dedi.
Parti kapatmalara karşı olan birisi olarak ben de Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini destekledim.
Hem de amasız, fakatsız.
Çünkü parti kapatmaları çare olarak görmüyorum.
AK PARTİ’YE FARKLI
Ama aynı Kılıçdaroğlu, AK Parti hakkında açılan kapatma davasına ilişkin olarak şöyle dedi: “Bizim yasalarımız Cumhuriyet savcısına bir görev vermiş. Diyor ki, eğer bir siyasal partinin, devletin temel nizamını yani toplumun laiklikle ilgili kurallarını din esaslarına dayandıran eylemleri olur, bunlar da o parti açısından odak merkezi haline dönüşürse o zaman Anayasa Mahkemesi’ne o partinin kapanmasıyla ilgili dava açacaksın diyor.”
Kılıçdaroğlu devam ediyor. Ama ben devam etmeyeceğim. Onun AK Parti hakkında kapatma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı nasıl savunduğuna yer vermeyeceğim.
BU ÇELİŞKİ NEDEN?
Neden? Çünkü zaten sorun tam da burada.
HDP hakkında açılan kapatma davasına karşı çıkarken, AK Parti hakkında açılan kapatma davasını desteklemekte.
Ahmet Kaya’nın buğulu sesiyle söylediği gibi, “Bu ne yaman çelişki anne” demiyorum. Sadece Kemal Bey, bu ne yaman tutarsızlık, diye sormakla yetiniyorum.
AKŞENER, HDP’Yİ NEDEN İSTEMİYOR?
MERAL Akşener’in, HDP’nin ayrı cumhurbaşkanı adayı çıkarması önerisi muhalefet cephesini karıştırdı. Milliyetçi kökenden gelen Akşener’in, PKK’nın siyasi uzantısı ilan ettiği HDP ile ittifakı istememesinin birçok önemli nedeni olabilir.
Milliyetçi Akşener, “PKK ile ittifak yaptı gibi bir damgayı siyasi hayatı boyunca taşımak istemiyor” yorumları da yapılabilir. Bunların önemli bir kısmı da isabetli değerlendirmelerdir. Burada pek üzerinde durulmayan birkaç noktaya değinmek istiyorum.
1- HDP ile ortak aday formülü sadece milliyetçi oylarda fireye neden olmaz, Meral Akşener’in muhalefetin ortak adayı olmasının da önünü keser.
2- HDP ile ortak aday modeli olursa Akşener, millet ittifakı içindeki belirleyici konumunu kaybeder. Oysa şu anda altın hisse Akşener’in elinde.
3- Kılıçdaroğlu, HDP ile ortak aday konusunda ısrar ederse ittifak çatlar, İYİ Parti, HDP ile ittifakta yer almaz.
4- Baraj yüzde 5’e inerse İYİ Parti’nin ittifaka ihtiyacı kalmaz.
Peki Kılıçdaroğlu, İYİ Parti’yi kaybetmeyi göze alabilir mi? Mümkün değil. O nedenle HDP’yi yine yedek kulübesinde bekletecekler.