Süleyman Soylu İçişleri Bakanı olduğu günden bu yana hiçbir bayramı, yılbaşını evinde geçirmedi. Mutlaka bir üs bölgesinde Mehmetçikle birlikte oldu. Soylu, bu yılbaşında da Belbuka üs bölgesinde Mehmetçikle birlikteydi.
Belbuka Üs Bölgesi; Van, Şırnak ve Siirt’in kesiştiği noktada yer alıyor. Şimdiye kadar 27 şehit verdiğimiz bir mıntıka. Kuzeyde Beytüşşebap Faraşin bölgesi, Kato Dağları, doğuda Bestler Dereler ve Siirt Kör Kandil ile Hereke bölgesini görüyor.
Yapımı 3 ay önce tamamlanmış. Üssün yapımı sırasında PKK’nın döşediği mayının patlaması sonucu iki işçi şehit olmuş. Ancak 1980’den bu yana Jandarma ilk kez kalıcı üs bölgesine sahip olmuş. Önceden yazın çadır kuruluyor, kışın ise hava sıcaklığının eksi 25-30 dereceye düştüğü bölge boşaltılıyormuş. Kalıcı üs bölgesinin yapılmasıyla Jandarmamız 365 gün orada, Kartal Yuvası’nda PKK’nın geçişine izin vermiyor.
İçişleri Bakanı Soylu’nun yılbaşında Mehmetçikle birlikte olduğu yerin hemen üstünde açık gözetleme kulesi varmış. O gece hava sıcaklığı eksi 20 derece olarak ölçülmüş. Soylu, açık gözetleme kulesini ziyaret ettikten sonra yılbaşı gecesinde Mehmetçikle birlikte olduğu kapalı gözetleme kulesine geçmiş. Soylu, en düşük rütbedeki askerle dahi birlikte olmak istemiş. O nedenle ortamdaki masalar çıkarılmış, Mehmetçiğe yer açılmış. Soylu, daha çok askerle bir arada olabilmek için masaların çıkarılıp, yer açılmasını istemiş. Ayakkabılar çıkarılıp bağdaş kurulmuş. Bakan-er ayrımı yapılmadan sohbet edilmiş. Çok sıcak ve samimi bir ortam oluşmuş.
İşte karlı dağların zirvesindeki Belbuka üssü
Orada gecenin kör karanlığında eksi 20 derecede baş başasın. Yılbaşında eşinden, çocuğundan ayrı vatan nöbetindesin. Ziyaretine bakanın geliyor, komutanların bulunuyor. Aynı yerde diz kırıp oturup, sohbet ediyorsun. Bu büyük bir moral olmaz mı? Cumhurbaşkanı telefonla bağlanıyor, senin yeni yılını tebrik ediyor. Bu mesaj üs bölgelerindeki askerlere ulaşıyor. Onlar “Benim bakanım yanında. En zor gecede dahi Cumhurbaşkanım beni unutmuyor. Devletim arkamda” diye düşünüyor. Bu tablo üs bölgesindeki askerin moralini yükseltirken, belli ki Bodrum’daki villalarında yılbaşı kutlaması yapan birilerinin moralini bozmuş. Süleyman Soylu ve askerlerin ayakkabılarını çıkarıp oturması gibi korkunç bir tehlikeyi tespit etmişler! Ayakkabı çıktı ya, rejim elden gidecek demektir.
Şehitlere değil, ayakkabıya bakan kafa.
CHP’NİN PINAR GÜLTEKİN CİNAYETİYLE SINAVI
CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’i tebrik ediyorum. Çünkü Kadıgil, açık yüreklilikle “CHP’nin içinde taciz, tecavüz vakaları oldu mu? Oldu. Tabii ki olacak, toplumsal cinsiyet eşitliğine sahip olmayan bir ülkede yaşıyoruz ve on sekiz yıldır sizin iktidarınızda yaşıyoruz” dedi.
CHP teşkilatlarında yaşanan cinsel saldırı, taciz ve tecavüz olaylarından dolayı hiçbir zaman CHP’nin kurumsal yapısını sorumlu tutmadım. Birkaç ahlak ve namus düşkününün yaptığı CHP’ye mal edilemez. Ama Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP yönetiminin bu iğrenç iddialar karşısında başarılı bir sınav verdiği söylenemez. CHP tacizcileri koruyor diye bir algının oluşmasına neden oluyorlar. Böylece CHP’ye verilebilecek en büyük zararı veriyorlar.
CHP’nin Pınar Gültekin cinayetindeki tutumu ise bu işe tüy dikti. Vahşi bir şekilde katledilen Pınar Gültekin’in acılı babası Sıddık Gültekin, CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in kendisini arayarak davadan vazgeçmesini istediğini açıkladı. CHP Hizan İlçe Başkanı’nın bu konuda aracı olduğunu anlattı. Bunu kendisini arayan Özgür Özel ile Veli Ağbaba’ya anlattı.
Peki Kılıçdaroğlu ne yaptı? Acılı babayı çağırıp konuştu mu? HTS kayıtlarının bekleneceğini söyledi. Zaten iki taraf görüşmedik demiyor ki. HTS kayıtları sadece hangi tarihte, hangi baz istasyonundan, hangi dakikada ne kadar süre ile görüştüklerini ortaya koyar. Ne konuştukları yer almaz ki... Ancak taraflardan biri kayıt aldıysa ya da telefonu dinleniliyorsa, o zaman ne konuştukları ortaya çıkar. Bunu en iyi Kılıçdaroğlu bilir. Buna rağmen CHP yönetimi ne yapıyor, milletvekilini kurtarmaya çalışıyor. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Süleyman Girgin’in suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Oldu olacak Pınar Gültekin’in babasını sanık sandalyesine oturtun da bu iş tamam olsun.
FİKRİ SAĞLAR’LA NE KONUŞTUK?
TÜRBANLI hâkimle ilgili sözleri üzerine Fikri Sağlar’ın bir dönemler yasaklarla mücadele eden Kültür Bakanı portresini ortaya koymuştum. Özgürlükçü Fikri Sağlar’dan yasakları savunan Fikri Sağlar’a dönüşüme işaret etmiştim.
Fikri Sağlar aradı. “Ben değişmedim, aynı adamım” dedi. Anlaşamadık tabii ki.
Hâkimlerin karşı tarafa güven vermesi gerektiğini savundu. Kenan Evren, Ankara’da Merkez İmam Hatip Okulu’nun önünden geçerken okulun bahçesinde gördüğü başörtülü öğrencilerden dolayı başörtüsü yasağını başlatmıştı. O günden bu yana takip ederim. Kimi yok siyasi simge dedi, kimi yok babaannelerimizin başörtüsü ile üniversitedeki kızların türbanı aynı değil dedi. Yasaklara kılıf aramak için her şey yapıldı. 12 Eylül darbesinin getirdiği yasağı kaldırmak için Meclis’te ne zaman düzenleme yapılsa, CHP Anayasa Mahkemesi’ne koşup iptal ettirdi. Oysa türban, kadınların eğitim hayatına, iş dünyasına, cemiyet yaşamına girme çabası demekti. Ama ikna odalarıyla, yasaklarıyla buna engel olmaya çalıştılar. Ama olamadılar. Hayat bana bir şey öğretti. Kadın mücadelesinin önünde kimse duramaz. Yeter ki, kadın inansın. Türbanda da öyle oldu. Erdoğan’ın liderliğinde kadınlar haklarına kavuştular.
Ama belli ki Fikri Sağlar gibi düşünenler bundan rahatsız olmuş. Fikri Sağlar, “Bu başörtüsü meselesi değil, siyasal İslam’ın adım adım Cumhuriyet’in temel ilkesi olan laikliği ortadan kaldırma çabasıdır” dedi.
Demek ki dert sadece başörtülü hâkim derdi değilmiş. Dert başkaymış.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdulkadir SELVİ
O fotoğraf eksi 20’de çekildi
Süleyman Soylu İçişleri Bakanı olduğu günden bu yana hiçbir bayramı, yılbaşını evinde geçirmedi. Mutlaka bir üs bölgesinde Mehmetçikle birlikte oldu. Soylu, bu yılbaşında da Belbuka üs bölgesinde Mehmetçikle birlikteydi.
Belbuka Üs Bölgesi; Van, Şırnak ve Siirt’in kesiştiği noktada yer alıyor. Şimdiye kadar 27 şehit verdiğimiz bir mıntıka. Kuzeyde Beytüşşebap Faraşin bölgesi, Kato Dağları, doğuda Bestler Dereler ve Siirt Kör Kandil ile Hereke bölgesini görüyor.
Yapımı 3 ay önce tamamlanmış. Üssün yapımı sırasında PKK’nın döşediği mayının patlaması sonucu iki işçi şehit olmuş. Ancak 1980’den bu yana Jandarma ilk kez kalıcı üs bölgesine sahip olmuş. Önceden yazın çadır kuruluyor, kışın ise hava sıcaklığının eksi 25-30 dereceye düştüğü bölge boşaltılıyormuş. Kalıcı üs bölgesinin yapılmasıyla Jandarmamız 365 gün orada, Kartal Yuvası’nda PKK’nın geçişine izin vermiyor.
İçişleri Bakanı Soylu’nun yılbaşında Mehmetçikle birlikte olduğu yerin hemen üstünde açık gözetleme kulesi varmış. O gece hava sıcaklığı eksi 20 derece olarak ölçülmüş. Soylu, açık gözetleme kulesini ziyaret ettikten sonra yılbaşı gecesinde Mehmetçikle birlikte olduğu kapalı gözetleme kulesine geçmiş. Soylu, en düşük rütbedeki askerle dahi birlikte olmak istemiş. O nedenle ortamdaki masalar çıkarılmış, Mehmetçiğe yer açılmış. Soylu, daha çok askerle bir arada olabilmek için masaların çıkarılıp, yer açılmasını istemiş. Ayakkabılar çıkarılıp bağdaş kurulmuş. Bakan-er ayrımı yapılmadan sohbet edilmiş. Çok sıcak ve samimi bir ortam oluşmuş.
İşte karlı dağların zirvesindeki Belbuka üssü
Orada gecenin kör karanlığında eksi 20 derecede baş başasın. Yılbaşında eşinden, çocuğundan ayrı vatan nöbetindesin. Ziyaretine bakanın geliyor, komutanların bulunuyor. Aynı yerde diz kırıp oturup, sohbet ediyorsun. Bu büyük bir moral olmaz mı? Cumhurbaşkanı telefonla bağlanıyor, senin yeni yılını tebrik ediyor. Bu mesaj üs bölgelerindeki askerlere ulaşıyor. Onlar “Benim bakanım yanında. En zor gecede dahi Cumhurbaşkanım beni unutmuyor. Devletim arkamda” diye düşünüyor. Bu tablo üs bölgesindeki askerin moralini yükseltirken, belli ki Bodrum’daki villalarında yılbaşı kutlaması yapan birilerinin moralini bozmuş. Süleyman Soylu ve askerlerin ayakkabılarını çıkarıp oturması gibi korkunç bir tehlikeyi tespit etmişler! Ayakkabı çıktı ya, rejim elden gidecek demektir.
Şehitlere değil, ayakkabıya bakan kafa.
CHP’NİN PINAR GÜLTEKİN CİNAYETİYLE SINAVI
CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’i tebrik ediyorum. Çünkü Kadıgil, açık yüreklilikle “CHP’nin içinde taciz, tecavüz vakaları oldu mu? Oldu. Tabii ki olacak, toplumsal cinsiyet eşitliğine sahip olmayan bir ülkede yaşıyoruz ve on sekiz yıldır sizin iktidarınızda yaşıyoruz” dedi.
CHP teşkilatlarında yaşanan cinsel saldırı, taciz ve tecavüz olaylarından dolayı hiçbir zaman CHP’nin kurumsal yapısını sorumlu tutmadım. Birkaç ahlak ve namus düşkününün yaptığı CHP’ye mal edilemez. Ama Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP yönetiminin bu iğrenç iddialar karşısında başarılı bir sınav verdiği söylenemez. CHP tacizcileri koruyor diye bir algının oluşmasına neden oluyorlar. Böylece CHP’ye verilebilecek en büyük zararı veriyorlar.
CHP’nin Pınar Gültekin cinayetindeki tutumu ise bu işe tüy dikti. Vahşi bir şekilde katledilen Pınar Gültekin’in acılı babası Sıddık Gültekin, CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in kendisini arayarak davadan vazgeçmesini istediğini açıkladı. CHP Hizan İlçe Başkanı’nın bu konuda aracı olduğunu anlattı. Bunu kendisini arayan Özgür Özel ile Veli Ağbaba’ya anlattı.
Peki Kılıçdaroğlu ne yaptı? Acılı babayı çağırıp konuştu mu? HTS kayıtlarının bekleneceğini söyledi. Zaten iki taraf görüşmedik demiyor ki. HTS kayıtları sadece hangi tarihte, hangi baz istasyonundan, hangi dakikada ne kadar süre ile görüştüklerini ortaya koyar. Ne konuştukları yer almaz ki... Ancak taraflardan biri kayıt aldıysa ya da telefonu dinleniliyorsa, o zaman ne konuştukları ortaya çıkar. Bunu en iyi Kılıçdaroğlu bilir. Buna rağmen CHP yönetimi ne yapıyor, milletvekilini kurtarmaya çalışıyor. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Süleyman Girgin’in suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Oldu olacak Pınar Gültekin’in babasını sanık sandalyesine oturtun da bu iş tamam olsun.
FİKRİ SAĞLAR’LA NE KONUŞTUK?
TÜRBANLI hâkimle ilgili sözleri üzerine Fikri Sağlar’ın bir dönemler yasaklarla mücadele eden Kültür Bakanı portresini ortaya koymuştum. Özgürlükçü Fikri Sağlar’dan yasakları savunan Fikri Sağlar’a dönüşüme işaret etmiştim.
Fikri Sağlar aradı. “Ben değişmedim, aynı adamım” dedi. Anlaşamadık tabii ki.
Hâkimlerin karşı tarafa güven vermesi gerektiğini savundu. Kenan Evren, Ankara’da Merkez İmam Hatip Okulu’nun önünden geçerken okulun bahçesinde gördüğü başörtülü öğrencilerden dolayı başörtüsü yasağını başlatmıştı. O günden bu yana takip ederim. Kimi yok siyasi simge dedi, kimi yok babaannelerimizin başörtüsü ile üniversitedeki kızların türbanı aynı değil dedi. Yasaklara kılıf aramak için her şey yapıldı. 12 Eylül darbesinin getirdiği yasağı kaldırmak için Meclis’te ne zaman düzenleme yapılsa, CHP Anayasa Mahkemesi’ne koşup iptal ettirdi. Oysa türban, kadınların eğitim hayatına, iş dünyasına, cemiyet yaşamına girme çabası demekti. Ama ikna odalarıyla, yasaklarıyla buna engel olmaya çalıştılar. Ama olamadılar. Hayat bana bir şey öğretti. Kadın mücadelesinin önünde kimse duramaz. Yeter ki, kadın inansın. Türbanda da öyle oldu. Erdoğan’ın liderliğinde kadınlar haklarına kavuştular.
Ama belli ki Fikri Sağlar gibi düşünenler bundan rahatsız olmuş. Fikri Sağlar, “Bu başörtüsü meselesi değil, siyasal İslam’ın adım adım Cumhuriyet’in temel ilkesi olan laikliği ortadan kaldırma çabasıdır” dedi.
Demek ki dert sadece başörtülü hâkim derdi değilmiş. Dert başkaymış.