Dünyanın neresinde olursa olsun ulus devlet kuranların bünyelerinde birlikte yaşayan diğer ulusları ret ve inkar ettiklerinden birliği temin edemedikleri gibi ayrılığın ve fitnenin sebebi olmuşlardır.
Her kes adalet ve siyasi uygulama karşısında eşit ve hak sahibi olduğu takdirde o ülkede meydana gelecek menfi hareketlerin yolu kapatılmıştır. Yanlış ve baskıcı rejimler hiçbir zaman insanlığa mutluluk getiremezler,
Sende yaşa bende yaşayayım, birlikte yaşayalım düşüncesi hakim olmazsa, ayrılık kaçınılmazdır.
Bir vücut düşünün ki çok kıymetli bir organ olan kalp sadece ben varım dese, diğerlerini hor görse o kalp tek başına hiçbir şey değildir. Vücudun dışına çıksa, bütün vücudun organları ile irtibat ve dayanışması hiçe iner belki o vücudun dağılmasına sebebiyet verir.
Hakkı yenmişler de hak yolundan sapar bir doğruyu talep ederken yanlış yöntemler kullansa, ehli hak olan insanlar onların yanında da yer alamazlar. Çünkü hiçbir yanlış bir başka yanlışla asla giderilemez.Bir yanlışa karşı çıkmak bir başka yanlış yola girmeye hak kazandırmaz. Hz. Alinin (r.a.) dediği gibi haklı iken kendini haksız yapma demesi muhteşem bir ahlak ve bundan tezahür eden bir ilkedir.
O halde ulusçuluk yapanların bir üçüncü yola ihtiyaçları vardır. Onları birleştiren aradaki olumsuzlukları düzelten her iki tarafında hem yanlışı hem hakkını ortaya koyan bir doğruya ihtiyaç vardır.
Malum olduğu üzere o doğru Kur’anı Kerimdir. Peygamberin uygulaması ve sünnetidir. Her iki tarafta burada buluşabilir ve aradaki düşmanlıkları ve olumsuzlukları ortadan kaldırarak, yerine barış ve kardeşlik tesis etmenin en kolay ve kaçınılmaz yoludur.
Geçmişte ulus devletler yoktu. Medeniyetler vardı. Roma medeniyeti olduğu gibi Osmanlının da medeniyeti vardı. Irklar ön planda değildi, medeniyetler ön plana çıkmıştı.
Ulus devlet her zaman parçalanmaya mahkûmdur amma ümmet anlayışına dayalı olan devletler bünyelerinde olan tüm milletlere eşit mesafede oldukları takdirde parçalanmaları söz konusu olamaz.
Günümüzde yaşanılan sıkıntıların temelinde ulus devlet anlayışının hükümran olmasıdır. Peki bu durumda ne yapalım sorusunun cevabını bulmamız lazım.
Evet ulus devlet anlayışından vaz geçip her kesin eşit yaşadığı bir ülke haline gelmek için bir ulusun hakimiyeti değil ortak bir noktada buluşmak gerekiyor. Bu devlet yanlış kurulmasaydı bu gün bu olumsuzluklar meydana gelir miydi sorusunun cevabını bulmak lazımdır.
Osmanlı bir isimdi amma bu isim bir devlete verilmişti.
Osmanlıyı kaldırıp Türkiye Cumhuriyeti diyerek ırki anlayış üzerinde devlet kuranlar yaptıkları bu yanlışın bedelini bu gün çok acı bir şekilde hep birlikte ödemekteyiz. Hatta düşmanlarımızda bu yumuşak karnımıza tekmelerini indirmektedirler.
Ülkeyi yönetenlerin bir an evvel barış sürecine dönerek hak ve hukuku üstün kılan bir uygulamaya geçmeleri geriyor. Geçmişin yanlışlarını izale ederek, hakka uygun yasalar çıkarmakla mükelleftirler. Ancak bu vebal sadece iktidarlara düşmez. Her siyasi yapılanma bu hakkı yerine getirmek için uğraş vererek mutsuz bir toplumdan mutlu bir topluma geçmenin yolunu Allahın gösterdiği yolda bulabilir..Çünkü Allahın gösterdiği yolda asla yanlışlık yoktur.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Abdulkadir İKBAL
Ulus devletler bölücüdür
Dünyanın neresinde olursa olsun ulus devlet kuranların bünyelerinde birlikte yaşayan diğer ulusları ret ve inkar ettiklerinden birliği temin edemedikleri gibi ayrılığın ve fitnenin sebebi olmuşlardır.
Her kes adalet ve siyasi uygulama karşısında eşit ve hak sahibi olduğu takdirde o ülkede meydana gelecek menfi hareketlerin yolu kapatılmıştır. Yanlış ve baskıcı rejimler hiçbir zaman insanlığa mutluluk getiremezler,
Sende yaşa bende yaşayayım, birlikte yaşayalım düşüncesi hakim olmazsa, ayrılık kaçınılmazdır.
Bir vücut düşünün ki çok kıymetli bir organ olan kalp sadece ben varım dese, diğerlerini hor görse o kalp tek başına hiçbir şey değildir. Vücudun dışına çıksa, bütün vücudun organları ile irtibat ve dayanışması hiçe iner belki o vücudun dağılmasına sebebiyet verir.
Hakkı yenmişler de hak yolundan sapar bir doğruyu talep ederken yanlış yöntemler kullansa, ehli hak olan insanlar onların yanında da yer alamazlar. Çünkü hiçbir yanlış bir başka yanlışla asla giderilemez.Bir yanlışa karşı çıkmak bir başka yanlış yola girmeye hak kazandırmaz. Hz. Alinin (r.a.) dediği gibi haklı iken kendini haksız yapma demesi muhteşem bir ahlak ve bundan tezahür eden bir ilkedir.
O halde ulusçuluk yapanların bir üçüncü yola ihtiyaçları vardır. Onları birleştiren aradaki olumsuzlukları düzelten her iki tarafında hem yanlışı hem hakkını ortaya koyan bir doğruya ihtiyaç vardır.
Malum olduğu üzere o doğru Kur’anı Kerimdir. Peygamberin uygulaması ve sünnetidir. Her iki tarafta burada buluşabilir ve aradaki düşmanlıkları ve olumsuzlukları ortadan kaldırarak, yerine barış ve kardeşlik tesis etmenin en kolay ve kaçınılmaz yoludur.
Geçmişte ulus devletler yoktu. Medeniyetler vardı. Roma medeniyeti olduğu gibi Osmanlının da medeniyeti vardı. Irklar ön planda değildi, medeniyetler ön plana çıkmıştı.
Ulus devlet her zaman parçalanmaya mahkûmdur amma ümmet anlayışına dayalı olan devletler bünyelerinde olan tüm milletlere eşit mesafede oldukları takdirde parçalanmaları söz konusu olamaz.
Günümüzde yaşanılan sıkıntıların temelinde ulus devlet anlayışının hükümran olmasıdır. Peki bu durumda ne yapalım sorusunun cevabını bulmamız lazım.
Evet ulus devlet anlayışından vaz geçip her kesin eşit yaşadığı bir ülke haline gelmek için bir ulusun hakimiyeti değil ortak bir noktada buluşmak gerekiyor. Bu devlet yanlış kurulmasaydı bu gün bu olumsuzluklar meydana gelir miydi sorusunun cevabını bulmak lazımdır.
Osmanlı bir isimdi amma bu isim bir devlete verilmişti.
Osmanlıyı kaldırıp Türkiye Cumhuriyeti diyerek ırki anlayış üzerinde devlet kuranlar yaptıkları bu yanlışın bedelini bu gün çok acı bir şekilde hep birlikte ödemekteyiz. Hatta düşmanlarımızda bu yumuşak karnımıza tekmelerini indirmektedirler.
Ülkeyi yönetenlerin bir an evvel barış sürecine dönerek hak ve hukuku üstün kılan bir uygulamaya geçmeleri geriyor. Geçmişin yanlışlarını izale ederek, hakka uygun yasalar çıkarmakla mükelleftirler. Ancak bu vebal sadece iktidarlara düşmez. Her siyasi yapılanma bu hakkı yerine getirmek için uğraş vererek mutsuz bir toplumdan mutlu bir topluma geçmenin yolunu Allahın gösterdiği yolda bulabilir..Çünkü Allahın gösterdiği yolda asla yanlışlık yoktur.