Her devletin en asli görevlerinden biri adaletle hükmetmesidir. Hakkın tecellisi ancak ve ancak halklı ile haksızın birbirinden ayırt edilmesiyle mümkün olur. Haksıza ceza vermek haklının hakkını korumak toplumdaki huzuru sağlar..
Haksızlığı, hak iddia edenlere karşı hak iddia etmek hayli zordur. Çünkü haklı taraf eğer güçsüz ise o mağdurun hakkını korumak son derece zordur ve belki de bu dünya da imkansız hale gelir. Hakkını alamayan haklının işi ahirete intikal etmiş ve Adili mutlak olan Allah ancak onun hakkını alır.
Eğer Allah güçlü olmasaydı ne bu alemi idare edebilir, nede ahirette insanların hak ve hukukunu koruyabilirdi. Zira adil olmak bile tek başına yetmez, Hakkın tecellisi için mutlaka onun güçle takviyesi gerekir. .
Doğu bölgelerinde ve bir çok yerde olduğu gibi kan davaları, arazi anlaşmazlıkları, aileler veya insanlar arasında meydana gelen bazı ihtilaflarda barış ve adaleti sağlamak amacıyla güçlü ve hatırı sayılır kişiler araya girmektedir. Çünkü güçlüler araya girdikleri davanın adeta garantörüdür.
Devletlerin de hukuku güç sayesinde işlemektedir. Bir suçlu güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanır, o güç o şahsı mahkemeye getirir. Hakim suçlu olduğuna ve hapsine karar verse bile hakimin o kararını infaz edecek bir güce ihtiyaç vardır. o suçluyu mahkemeden alıp cezaevine götürecek güç lazımdır. Bu olmadığı takdirde hâkimin verdiği karar hiçbir işe yaramaz. Suçlu elini kolunu sallayarak mahkemeden çıkıp gider. Güvenlik kuvvetleri suçluyu hapishaneye getirdiğinde bile başka bir güce daha ihtiyaç vardır. Cezaevi görevlileri o suçlunun cezasının bitimine kadar onun başında durup infazı gerçekleştirirler.
Malum olduğu üzere geçmişten günümüze kadar zalimler zayıfların elindeki imkanları ya hır sızlayarak veya zorla gasp etmektedirler. Afrikalı bir çok insan ot yerken onlara tasallut olan zalim batılılar Uganda da yerli halkın balık tutmasını bile yasaklamıştır . Balıklar İngiliz şirketleri tarafından avlanarak İngiltere’ye veya başka ülkelere götürülmekte o ülkenin insanları ise aç ve sefil bir hayat sürmeye devam etmektedir .Bu gibi durumlarda güç devreye girmese bu zülüm ve vahşet devam eder gider. Yaşadığımız asırda Müslümanların güçlü devletleri olmadığından zalim ve vahşi batılı devletlerin tasallutuna, işgaline ve ellerindeki imkanların gasp edilmesine maruz kalmışlardır. Misalleri çoğaltabiliriz.
Haklı olan elbette kuvvetlidir , ancak Allah Müslümanların kafirlerden her hususta daha üstün olmasını bildirmiştir. Veren el alandan üstündür, asrın silahı ile silahlanın derken, bu mesajlar boşuna verilmemiştir. Güçlü hale gelmesek ve bu hususta asrın gerektirdiği şartları elde edemezsek ne hayatımızı nede hukukumuzu müdafaa edemeyiz. Onun içindir ki çok çalışmaya üretmeye ve dünyadaki gelişmelerin arkasında değil önüne geçmeye mecbur ve mükellefiz. Asrımız da en büyük güç ilimde ve fende terakki etmekle elde edilebilir. Bunu gerçekleştiremeyen toplumlar haklı da olsalar bu dünya da ayak altında kalmaya mahkum olurlar.
A.Kadir İkbal
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdulkadir İKBAL
Kuvvet hakkın parçasıdır
Her devletin en asli görevlerinden biri adaletle hükmetmesidir. Hakkın tecellisi ancak ve ancak halklı ile haksızın birbirinden ayırt edilmesiyle mümkün olur. Haksıza ceza vermek haklının hakkını korumak toplumdaki huzuru sağlar..
Haksızlığı, hak iddia edenlere karşı hak iddia etmek hayli zordur. Çünkü haklı taraf eğer güçsüz ise o mağdurun hakkını korumak son derece zordur ve belki de bu dünya da imkansız hale gelir. Hakkını alamayan haklının işi ahirete intikal etmiş ve Adili mutlak olan Allah ancak onun hakkını alır.
Eğer Allah güçlü olmasaydı ne bu alemi idare edebilir, nede ahirette insanların hak ve hukukunu koruyabilirdi. Zira adil olmak bile tek başına yetmez, Hakkın tecellisi için mutlaka onun güçle takviyesi gerekir. .
Doğu bölgelerinde ve bir çok yerde olduğu gibi kan davaları, arazi anlaşmazlıkları, aileler veya insanlar arasında meydana gelen bazı ihtilaflarda barış ve adaleti sağlamak amacıyla güçlü ve hatırı sayılır kişiler araya girmektedir. Çünkü güçlüler araya girdikleri davanın adeta garantörüdür.
Devletlerin de hukuku güç sayesinde işlemektedir. Bir suçlu güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanır, o güç o şahsı mahkemeye getirir. Hakim suçlu olduğuna ve hapsine karar verse bile hakimin o kararını infaz edecek bir güce ihtiyaç vardır. o suçluyu mahkemeden alıp cezaevine götürecek güç lazımdır. Bu olmadığı takdirde hâkimin verdiği karar hiçbir işe yaramaz. Suçlu elini kolunu sallayarak mahkemeden çıkıp gider. Güvenlik kuvvetleri suçluyu hapishaneye getirdiğinde bile başka bir güce daha ihtiyaç vardır. Cezaevi görevlileri o suçlunun cezasının bitimine kadar onun başında durup infazı gerçekleştirirler.
Malum olduğu üzere geçmişten günümüze kadar zalimler zayıfların elindeki imkanları ya hır sızlayarak veya zorla gasp etmektedirler. Afrikalı bir çok insan ot yerken onlara tasallut olan zalim batılılar Uganda da yerli halkın balık tutmasını bile yasaklamıştır . Balıklar İngiliz şirketleri tarafından avlanarak İngiltere’ye veya başka ülkelere götürülmekte o ülkenin insanları ise aç ve sefil bir hayat sürmeye devam etmektedir .Bu gibi durumlarda güç devreye girmese bu zülüm ve vahşet devam eder gider. Yaşadığımız asırda Müslümanların güçlü devletleri olmadığından zalim ve vahşi batılı devletlerin tasallutuna, işgaline ve ellerindeki imkanların gasp edilmesine maruz kalmışlardır. Misalleri çoğaltabiliriz.
Haklı olan elbette kuvvetlidir , ancak Allah Müslümanların kafirlerden her hususta daha üstün olmasını bildirmiştir. Veren el alandan üstündür, asrın silahı ile silahlanın derken, bu mesajlar boşuna verilmemiştir. Güçlü hale gelmesek ve bu hususta asrın gerektirdiği şartları elde edemezsek ne hayatımızı nede hukukumuzu müdafaa edemeyiz. Onun içindir ki çok çalışmaya üretmeye ve dünyadaki gelişmelerin arkasında değil önüne geçmeye mecbur ve mükellefiz. Asrımız da en büyük güç ilimde ve fende terakki etmekle elde edilebilir. Bunu gerçekleştiremeyen toplumlar haklı da olsalar bu dünya da ayak altında kalmaya mahkum olurlar.
A.Kadir İkbal