Osmanlı devleti kurulmazdan 150 yıl kadar evvel Makamat kitabının yazarı Hariri o tarihlerde Suruç’u dünyanın bir cenneti olarak tarif etmekteydi. Akarsuları, ,bağ ve bahçeleri, baharın gelmesiyle etrafta hayat bulmuş rengarenk çiçekleri, atları o tarihte bile dillere destan olmuştu. Hariri bir istila yüzünden Suruç’u terk etmiş ve Basra’ya doğru yola çıkmıştı. “Keşke Suruçta ölseydim de Suruç’tan ayrılmasaydım” diyerek Suruç’un ne kadar harika bir yer olduğunu bu misalle anlatmaya çalışmıştı. Hariri bu kitabında Suruç kültürü ile muhteşem bir eser ortaya koymuş ve eski medreselerde bu kitap ders kitabı olarak ta okutulmuş ve hatta batı dünyasında da büyük yankılar meydana getirmişti.
Acizane doğup büyüdüğüm Suruç’u “yaşadığım bir Suruç v ardı” kitabını yazdım. Ancak bu bilgileri daha da zengin bir hale getirip Sayın yazar Mehmet Kurtoğlu ve Abdurrezak Elçi ile birlikte “Mazideki Suruç kitabını yayınladık.
Suruç gerek tarihi, gerek kültürü ve gerekse iktisadi hayatın canlılığı nedeniyle Urfa’nın parlayan bir yıldızı ve aynı zamanda Urfa sanayisinin de lokomotifi haline gelmiştir.
Suruç benimde yaşadığım çocukluk ve gençlik yıllarında Haririnin bahsettiği harikalarla çevrelenmişti. Akarsuları, gölleri , bağ ve bahçeleri tıpkı masallardaki gibiydi. Urfa’nın o tarihler de sebze ve meyve ihtiyacı Suruç ve Cülap (Akziyaret nahiyesi) bölgesinden karşılanırdı.
Ülkemizde göç çoğunlukla doğudan batıya olur. Amma Suruç’ta 1970 li yıllara kadar bunun tam tersi olmuştur. Başta Antep olmak üzere Kilis, Nizip, Birecik’ten bazı insanlar Suruç’a gelerek ticaret yapmak üzere yerleşmişlerdir. Hatta Suruç’ta Antep mahallesi bile vardır.
Ne acı bir gerçektir ki 1970 lı yıllardan itibaren adeta Suruç’un adeta altı oyuldu. Motorlarla yeraltından çekilen sularla Suruç ovası sulanmaya başlandı. Bir iki metreden çıkan sular 300 metreye kadar aşağı inmişti. Suruç ovası bütün özelliğini kaybetmiş çorak bar araziye dönüşmüştü.
GAp’ın devreye girmesiyle Suruç tekrar canlanmış oldu .Şimdi Suruç ovası tamamen yeşile bürünmüş gibi görünse de, bazı çiftçiler su borularını kırarak damlama yerine eski yöntemle sulama yaptıklarından nerede ise bazı yerlerden eskiden olduğu gibi yarım metreden su çıkmaya başladı. Bu yanlış sulamadan dolayı o verimli arazilerini tekrar kaybedebiliriz, Zaman zaman yetkililer bu tehlikeye dikkat çekiyorlarsa da aldırış eden y ok. Nimetin kıymeti bilinmezse nimeti kaybedebiliriz.
Bundan birkaç yıl evvel su olmaması sebebiyle kuraklık Suruç’ta had safhada idi. Yağmurların yeterli olmadığı yılla da hayat çiftçiler için büyük bir kabusa dönüşüyordu. Suruçlular en verimli araziye sahibi oldukları halde bazıları ırgat olarak aileleriyle birlikte başka yerlere göç etmek mecburiyetinde kalıyorlardı.
Ayrıca birinci sınıf arazileri imara açmak büyük bir tehlikedir. Bu yanlışın bedeli toprak kaybı nedeniyle gelecek nesiller için çok ağır olacaktır. Suruç’un her yanı birinci sınıf tarım arazisi olduğundan Tokinin acilen devreye girip Suruç’a yakın verimsiz araziler üzerinde yeni yerleşim yerleri yapması kaçınılmazdır.
Suruç ovasında yapılan bilinçsiz sulamanın sebebiyet vereceği felaketleri önlemek için yetkililer ciddi çareler üretmekle mükelleftirler. .
Geçmişte bağırıyorduk yazıp çiziyorduk Suruç’a suyun gelmesi için. Suruç’a suyun geç gelmesini biraz da yadırgamıştık. . Çünkü Harran ovasında salma, Suruçta ise damlama sistemi devreye girdi. Ancak bu harika sistemi su borularını kırarak , damlamayı, salmaya çevirenlere ne diyelim, öylesine şaşkınım ki tarif edemem.. Çünkü geçmiş yazılarımızda Suruçlu hemşerilerimizin bilinçli çiftçilik yaptıklarını güya anlattığımızı zan etmiştik.
Başta Suruç Milletvekili İbrahim Halil Yıldız olmak üzere tüm siyasilerimiz, Sayın Valimiz Abdullah Erin ve Suruç Kaymakamı sayın Ferhat Sinanoğlu nun bu hususta daha sık bir şekilde el ele vermesi elzemdir. Ayrıca Suruç ‘lu çiftçilere sulama hususunda uzmanlar tarafından seminerlerin verilmesi faydalı olacaktır.
Abdulkadir İkbal
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdulkadir İKBAL
Suruç ovasını kaybediyoruz
Osmanlı devleti kurulmazdan 150 yıl kadar evvel Makamat kitabının yazarı Hariri o tarihlerde Suruç’u dünyanın bir cenneti olarak tarif etmekteydi. Akarsuları, ,bağ ve bahçeleri, baharın gelmesiyle etrafta hayat bulmuş rengarenk çiçekleri, atları o tarihte bile dillere destan olmuştu. Hariri bir istila yüzünden Suruç’u terk etmiş ve Basra’ya doğru yola çıkmıştı. “Keşke Suruçta ölseydim de Suruç’tan ayrılmasaydım” diyerek Suruç’un ne kadar harika bir yer olduğunu bu misalle anlatmaya çalışmıştı. Hariri bu kitabında Suruç kültürü ile muhteşem bir eser ortaya koymuş ve eski medreselerde bu kitap ders kitabı olarak ta okutulmuş ve hatta batı dünyasında da büyük yankılar meydana getirmişti.
Acizane doğup büyüdüğüm Suruç’u “yaşadığım bir Suruç v ardı” kitabını yazdım. Ancak bu bilgileri daha da zengin bir hale getirip Sayın yazar Mehmet Kurtoğlu ve Abdurrezak Elçi ile birlikte “Mazideki Suruç kitabını yayınladık.
Suruç gerek tarihi, gerek kültürü ve gerekse iktisadi hayatın canlılığı nedeniyle Urfa’nın parlayan bir yıldızı ve aynı zamanda Urfa sanayisinin de lokomotifi haline gelmiştir.
Suruç benimde yaşadığım çocukluk ve gençlik yıllarında Haririnin bahsettiği harikalarla çevrelenmişti. Akarsuları, gölleri , bağ ve bahçeleri tıpkı masallardaki gibiydi. Urfa’nın o tarihler de sebze ve meyve ihtiyacı Suruç ve Cülap (Akziyaret nahiyesi) bölgesinden karşılanırdı.
Ülkemizde göç çoğunlukla doğudan batıya olur. Amma Suruç’ta 1970 li yıllara kadar bunun tam tersi olmuştur. Başta Antep olmak üzere Kilis, Nizip, Birecik’ten bazı insanlar Suruç’a gelerek ticaret yapmak üzere yerleşmişlerdir. Hatta Suruç’ta Antep mahallesi bile vardır.
Ne acı bir gerçektir ki 1970 lı yıllardan itibaren adeta Suruç’un adeta altı oyuldu. Motorlarla yeraltından çekilen sularla Suruç ovası sulanmaya başlandı. Bir iki metreden çıkan sular 300 metreye kadar aşağı inmişti. Suruç ovası bütün özelliğini kaybetmiş çorak bar araziye dönüşmüştü.
GAp’ın devreye girmesiyle Suruç tekrar canlanmış oldu .Şimdi Suruç ovası tamamen yeşile bürünmüş gibi görünse de, bazı çiftçiler su borularını kırarak damlama yerine eski yöntemle sulama yaptıklarından nerede ise bazı yerlerden eskiden olduğu gibi yarım metreden su çıkmaya başladı. Bu yanlış sulamadan dolayı o verimli arazilerini tekrar kaybedebiliriz, Zaman zaman yetkililer bu tehlikeye dikkat çekiyorlarsa da aldırış eden y ok. Nimetin kıymeti bilinmezse nimeti kaybedebiliriz.
Bundan birkaç yıl evvel su olmaması sebebiyle kuraklık Suruç’ta had safhada idi. Yağmurların yeterli olmadığı yılla da hayat çiftçiler için büyük bir kabusa dönüşüyordu. Suruçlular en verimli araziye sahibi oldukları halde bazıları ırgat olarak aileleriyle birlikte başka yerlere göç etmek mecburiyetinde kalıyorlardı.
Ayrıca birinci sınıf arazileri imara açmak büyük bir tehlikedir. Bu yanlışın bedeli toprak kaybı nedeniyle gelecek nesiller için çok ağır olacaktır. Suruç’un her yanı birinci sınıf tarım arazisi olduğundan Tokinin acilen devreye girip Suruç’a yakın verimsiz araziler üzerinde yeni yerleşim yerleri yapması kaçınılmazdır.
Suruç ovasında yapılan bilinçsiz sulamanın sebebiyet vereceği felaketleri önlemek için yetkililer ciddi çareler üretmekle mükelleftirler. .
Geçmişte bağırıyorduk yazıp çiziyorduk Suruç’a suyun gelmesi için. Suruç’a suyun geç gelmesini biraz da yadırgamıştık. . Çünkü Harran ovasında salma, Suruçta ise damlama sistemi devreye girdi. Ancak bu harika sistemi su borularını kırarak , damlamayı, salmaya çevirenlere ne diyelim, öylesine şaşkınım ki tarif edemem.. Çünkü geçmiş yazılarımızda Suruçlu hemşerilerimizin bilinçli çiftçilik yaptıklarını güya anlattığımızı zan etmiştik.
Başta Suruç Milletvekili İbrahim Halil Yıldız olmak üzere tüm siyasilerimiz, Sayın Valimiz Abdullah Erin ve Suruç Kaymakamı sayın Ferhat Sinanoğlu nun bu hususta daha sık bir şekilde el ele vermesi elzemdir. Ayrıca Suruç ‘lu çiftçilere sulama hususunda uzmanlar tarafından seminerlerin verilmesi faydalı olacaktır.
Abdulkadir İkbal