Malum olduğu üzere laiklik Fransız ihtilalinden sonra Fransız devleti tarafından kabul edilmiştir. Laiklik Hristiyanlık dünyasında Kiliselerin halk ve devlet üzerindeki baskısını kaldırmayı amaçlamıştır. Hristiyanlık dünyası açısından laiklik kavramı doğru olabilir. Çünkü Hristiyanlık dini dünya ile ilgili hükümleri ihtiva etmemektedir. Din ile devlet arasında telafisi imkânsız bir anlaşmazlık ve boşluk mevcuttur. Bu durum papazların devlete aşırı derecede müdahalelerine zemin hazırlamıştır.
İslam dini ise hem ahiret hem de dünyaya ait hükümleri ihtiva etmektedir. İslam mütecaviz olmamak şartıyla herkesin kendi dininin gereklerini yerine getirmek için insanları hür ve serbest bırakmıştır. İslam’ın laikliğe asla ve kat’a ihtiyacı yoktur. Çünkü İslam hayatın her alanına cevap vermekte, içtihat alanı serbest bırakıldığından asrın gereklerine ve ihtiyaca göre Kur’an ve sünnetin esaslarına bağlı kalmak şartıyla müspet bütün gelişmelere açık kapı bırakmıştır.
Türkiye de 1937 yılında laiklik ilkesi Anayasaya girmiştir. Ancak laiklik kavramı tarif edilmediğinden, bu kanun ileri sürülerek bilhassa Müslüman dindarların bazıları haksız yere idam edilmiş, bazıları idamla yargılanmış, bazıları hapis ve sürgüne gönderilmiş ve binlerce Müslüman hakkında mahkemelere dava açılmıştır.
Dr Duzy nin serapa İslam dini aleyhinde kitaplar yazması serbest iken Kur’anı Kerimin bile yasak kitaplar arasına alınarak mahkemelere suç delili olarak ibraz edilmesi açıkça gösteriyor ki Türkiye de laiklik dinsizlik manasında uygulanmış ve İslam dini insanların hayatından çıkarılmaya çalışılmıştır.
Şapka bir çaputtan ibarettir ve şapka giymeye devrim denilmiş, şapka kanununa muhalefetten dolayı bazı insanlar idam edilmiş ve hatta şapka giymemekten dolayı Sinop İlimiz gemilerden atılan top ateşine maruz kalmıştır.
Türkiye de laiklik uygulamasının akla, ilme düşman olmasının en dehşetli örneği Bediüzzaman Said_i Nurs’inin eserlerinin bin defadan ziyade aynı kitapların mahkemeden mahkemeye verilmesi ve bu kitapları okuyan bazı insanların idam talebiyle yargılanmasıdır.
Diyelim ki bir kitabı mahkemeye verdiniz, beraat ettiği halde aynı kitabı tekrar tekrar mahkemeye vermek dünya hukuk tarihinde emsali bulunmayan dehşetli bir hukuk skandalıdır. Bin defadan ziyade bu kitaplar hakkında dava açılmış yüzlerce defa beraat ettiği halde tekrar tekrar mahkemeye verilmiş ve bütün bunlar laikliğe aykırı olduğu iddiasıyla uygulanmıştır. Başta dinsizler, Hristiyan ve Yahudilere ilişmeyen laiklik Müslüman dindarların başında Demoklesin bir kılıcı gibi her zaman sallandırılmıştır.
Şapka ile ilgili bir kitap yazdı diye kanun makable şamil edilerek İskilipli Atıf Hoca idam edilmiş, Said_i Nursi de hayatının son 35 yılını hapis, sürgün ve mutlak tecritte geçirmiştir. Hatta vefatından sonra bile mezarı parçalanarak sabaha karşı devletin tankıyla topuyla, askeriyle adeta Urfa’yı kuşatıp merhumun naaşı çok büyük bir insanlık suçu işlenerek eski dilde nebbaşlık olarak tabir edilen mezar soygunculuğu yapılmıştır. Said_ Nurs’inin mezarını açmak için Bir ordu komutanı olan Orgeneral Cemal Tural görevlendirilmiş ve bu naaşın kaçırılması için uçaklar tahsis edilmiştir. Bu yapılanların kanunla, vicdanla, hukuk ve hatta laiklikle de izah etmek asla ve asla mümkün değildir.
Said_i Nurs’i ve talebeleri hakkında açılan bin civarındaki dava ülkemizde laikliğin nasıl uygulandığının en açık bir delilidir. 1973 yılına kadar Risale_i nur eserleri 731 defa mahkemeye verilmiştir. Rahmetli Av. Bekir Berkin Nurculuk adlı kitabında bütün mahkemelerin esas ve karar numaraları mevcuttur. 1994 yılında T.C.K.nunun 163 ncü maddesi kaldırılıncaya kadar bu uygulama devam etmiştir.
Başörtülü bacılarımızın yıllarca yaşadıkları baskı ve zulüm çoğumuzun hala hafızasındadır. Daha geçenler de müftülere nikah kıyma salahiyeti verildiğinden bazıları bu uygulamayı laikliğe aykırı olarak gündeme getirmesi nasıl bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzun açık bir tezahürüdür.
Türkiye’de uygulanan laiklik ve Kemalizmle devletin ve insanlarımızın yüzleşmesi artık gerekmektedir. Laikliğin değişmez ve degiştirilmesi teklif dahi edilemez kuralının anayasada yer alması dünyanın hangi Medeni ülkesinde vardır. İnsanların ortaya koyduğu bu kuralın Anayasaların toplumsal bir sözleşme ve mutabakat metni olması gerektiği hususu da göz önüne alındığın da laikliğin mukaddes ve dokunulamaz hale getirilmesi her türlü izahtan varestedir.
Türkiye de uygulanan laiklik Müslümanların hem inancına hem ibadetine hem kılık kıyafetine dahi müdahalede bulunulmuştur.
Bu Ülkede Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış olan Yekta Güngör Özden Laik olmayan insan değildir diyebilmiştir. Böyle bir hukuk anlayışını dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Onun bu ifadesine göre Mustafa Kemal de sadece bir yıl laik olarak yaşamıştı.
Müslüman dindarların hayatını karartan ve dünyada emsali olmayan bu laiklik anlayışının insanlıkla ve hukukla asla izahı yoktur ve olamaz.
Laiklik kanunun çıkmazdan evvel ve sonrası yapılan uygulamalar birbirinden farksızdır
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdulkadir İKBAL
Laiklik perdesi altında yapılanlar
Malum olduğu üzere laiklik Fransız ihtilalinden sonra Fransız devleti tarafından kabul edilmiştir. Laiklik Hristiyanlık dünyasında Kiliselerin halk ve devlet üzerindeki baskısını kaldırmayı amaçlamıştır. Hristiyanlık dünyası açısından laiklik kavramı doğru olabilir. Çünkü Hristiyanlık dini dünya ile ilgili hükümleri ihtiva etmemektedir. Din ile devlet arasında telafisi imkânsız bir anlaşmazlık ve boşluk mevcuttur. Bu durum papazların devlete aşırı derecede müdahalelerine zemin hazırlamıştır.
İslam dini ise hem ahiret hem de dünyaya ait hükümleri ihtiva etmektedir. İslam mütecaviz olmamak şartıyla herkesin kendi dininin gereklerini yerine getirmek için insanları hür ve serbest bırakmıştır. İslam’ın laikliğe asla ve kat’a ihtiyacı yoktur. Çünkü İslam hayatın her alanına cevap vermekte, içtihat alanı serbest bırakıldığından asrın gereklerine ve ihtiyaca göre Kur’an ve sünnetin esaslarına bağlı kalmak şartıyla müspet bütün gelişmelere açık kapı bırakmıştır.
Türkiye de 1937 yılında laiklik ilkesi Anayasaya girmiştir. Ancak laiklik kavramı tarif edilmediğinden, bu kanun ileri sürülerek bilhassa Müslüman dindarların bazıları haksız yere idam edilmiş, bazıları idamla yargılanmış, bazıları hapis ve sürgüne gönderilmiş ve binlerce Müslüman hakkında mahkemelere dava açılmıştır.
Dr Duzy nin serapa İslam dini aleyhinde kitaplar yazması serbest iken Kur’anı Kerimin bile yasak kitaplar arasına alınarak mahkemelere suç delili olarak ibraz edilmesi açıkça gösteriyor ki Türkiye de laiklik dinsizlik manasında uygulanmış ve İslam dini insanların hayatından çıkarılmaya çalışılmıştır.
Şapka bir çaputtan ibarettir ve şapka giymeye devrim denilmiş, şapka kanununa muhalefetten dolayı bazı insanlar idam edilmiş ve hatta şapka giymemekten dolayı Sinop İlimiz gemilerden atılan top ateşine maruz kalmıştır.
Türkiye de laiklik uygulamasının akla, ilme düşman olmasının en dehşetli örneği Bediüzzaman Said_i Nurs’inin eserlerinin bin defadan ziyade aynı kitapların mahkemeden mahkemeye verilmesi ve bu kitapları okuyan bazı insanların idam talebiyle yargılanmasıdır.
Diyelim ki bir kitabı mahkemeye verdiniz, beraat ettiği halde aynı kitabı tekrar tekrar mahkemeye vermek dünya hukuk tarihinde emsali bulunmayan dehşetli bir hukuk skandalıdır. Bin defadan ziyade bu kitaplar hakkında dava açılmış yüzlerce defa beraat ettiği halde tekrar tekrar mahkemeye verilmiş ve bütün bunlar laikliğe aykırı olduğu iddiasıyla uygulanmıştır. Başta dinsizler, Hristiyan ve Yahudilere ilişmeyen laiklik Müslüman dindarların başında Demoklesin bir kılıcı gibi her zaman sallandırılmıştır.
Şapka ile ilgili bir kitap yazdı diye kanun makable şamil edilerek İskilipli Atıf Hoca idam edilmiş, Said_i Nursi de hayatının son 35 yılını hapis, sürgün ve mutlak tecritte geçirmiştir. Hatta vefatından sonra bile mezarı parçalanarak sabaha karşı devletin tankıyla topuyla, askeriyle adeta Urfa’yı kuşatıp merhumun naaşı çok büyük bir insanlık suçu işlenerek eski dilde nebbaşlık olarak tabir edilen mezar soygunculuğu yapılmıştır. Said_ Nurs’inin mezarını açmak için Bir ordu komutanı olan Orgeneral Cemal Tural görevlendirilmiş ve bu naaşın kaçırılması için uçaklar tahsis edilmiştir. Bu yapılanların kanunla, vicdanla, hukuk ve hatta laiklikle de izah etmek asla ve asla mümkün değildir.
Said_i Nurs’i ve talebeleri hakkında açılan bin civarındaki dava ülkemizde laikliğin nasıl uygulandığının en açık bir delilidir. 1973 yılına kadar Risale_i nur eserleri 731 defa mahkemeye verilmiştir. Rahmetli Av. Bekir Berkin Nurculuk adlı kitabında bütün mahkemelerin esas ve karar numaraları mevcuttur. 1994 yılında T.C.K.nunun 163 ncü maddesi kaldırılıncaya kadar bu uygulama devam etmiştir.
Başörtülü bacılarımızın yıllarca yaşadıkları baskı ve zulüm çoğumuzun hala hafızasındadır. Daha geçenler de müftülere nikah kıyma salahiyeti verildiğinden bazıları bu uygulamayı laikliğe aykırı olarak gündeme getirmesi nasıl bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzun açık bir tezahürüdür.
Türkiye’de uygulanan laiklik ve Kemalizmle devletin ve insanlarımızın yüzleşmesi artık gerekmektedir. Laikliğin değişmez ve degiştirilmesi teklif dahi edilemez kuralının anayasada yer alması dünyanın hangi Medeni ülkesinde vardır. İnsanların ortaya koyduğu bu kuralın Anayasaların toplumsal bir sözleşme ve mutabakat metni olması gerektiği hususu da göz önüne alındığın da laikliğin mukaddes ve dokunulamaz hale getirilmesi her türlü izahtan varestedir.
Türkiye de uygulanan laiklik Müslümanların hem inancına hem ibadetine hem kılık kıyafetine dahi müdahalede bulunulmuştur.
Bu Ülkede Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış olan Yekta Güngör Özden Laik olmayan insan değildir diyebilmiştir. Böyle bir hukuk anlayışını dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Onun bu ifadesine göre Mustafa Kemal de sadece bir yıl laik olarak yaşamıştı.
Müslüman dindarların hayatını karartan ve dünyada emsali olmayan bu laiklik anlayışının insanlıkla ve hukukla asla izahı yoktur ve olamaz.
Laiklik kanunun çıkmazdan evvel ve sonrası yapılan uygulamalar birbirinden farksızdır