Görevim gereği bekçi kulübesinde nöbet tutuyordum. Nöbet tuttuğum kulübenin beş-on metre ötesinde cumartesi günleri semt pazarı kurulurdu. Bugün de o günlerdendi. Semt pazarı yavaş yavaş kuruluyordu. Her taraf insan kaynıyordu. Gidenler, gelenler, eşya alanlar, fiyat soranlar, öylesine bakanlar... Pazarcıların sesi ayyuka çıkıyordu. Bağıran bağırana...
Görevim gereği bekçi kulübesinde nöbet tutuyordum. Nöbet tuttuğum kulübenin beş-on metre ötesinde cumartesi günleri semt pazarı kurulurdu. Bugün de o günlerdendi. Semt pazarı yavaş yavaş kuruluyordu. Her taraf insan kaynıyordu. Gidenler, gelenler, eşya alanlar, fiyat soranlar, öylesine bakanlar... Pazarcıların sesi ayyuka çıkıyordu. Bağıran bağırana...
Akşama kadar devam eden bu curcuna akşam ezanından sonra satılık eşyaların azalmasıyla yerini yavaş yavaş sakinliğe bırakıyordu. Yatsıya doğru pazarcıların dağılmasıyla çöpçülerin temizlik faaliyeti başladı. Çöpçüler küme küme yaptıkları çöpleri kamyonların kaldırması için bıraktıp gittiler.
Çöpçülerin gitmesinden beş-on dakika sonra çöp yığınlarının arasında fersiz ışıkların altında iki karartı gözüme çarptı. Sessiz ve ürkek bir biçimde hareket ediyorlardı. Usulca yerimden kalktım, yavaş hareketlerle çöplerin arkasına saklandım. Onları izlemeye başladım. On-on iki yaşlarında başı eski bir eşarpla bağlı bir kız... Elinde siyah bir poşet... Altmış-altmış beş yaşlarında bir nine... Çöplerin arasından atılmış yiyecek maddesi, sebze ve meyve artıkları topluyorlar ama öyle ürkek hareket ediyorlar ki sanki birileri onları görecek diye ödleri kopuyordu.
Sessizce kulübeme çekildim, ışığı kapattım. Onların işlerini bitirmelerini bekledim. İşleri biter de bir konuşma fırsatı bulup onlara nasıl yardımcı olabilirim diye düşünüyordum. Bekledim, bekledim. Dakikalar geçti göremedim onları. Geldikleri gibi yok olmuşlardı.
Şimdi her nöbet tutuşumda yaşlı gözlerle o pazar yerine bakıyorum. Ama o meçhul iki kişiyi göremiyorum. Kendi kendime kızıyorum niye onlarla konuşmadım, onların dertleriyle dertlenmedim, onlara azıcık faydalı olamadım diye. Onlar gittiler ama benim yüreğimi yakarak gittiler.
Şimdi o yerden geçince gözyaşlarıma hakim olamıyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Mehmet Fethi Göktepe
Yüreğimi yakan olay
Görevim gereği bekçi kulübesinde nöbet tutuyordum. Nöbet tuttuğum kulübenin beş-on metre ötesinde cumartesi günleri semt pazarı kurulurdu. Bugün de o günlerdendi. Semt pazarı yavaş yavaş kuruluyordu. Her taraf insan kaynıyordu. Gidenler, gelenler, eşya alanlar, fiyat soranlar, öylesine bakanlar... Pazarcıların sesi ayyuka çıkıyordu. Bağıran bağırana...
Görevim gereği bekçi kulübesinde nöbet tutuyordum. Nöbet tuttuğum kulübenin beş-on metre ötesinde cumartesi günleri semt pazarı kurulurdu. Bugün de o günlerdendi. Semt pazarı yavaş yavaş kuruluyordu. Her taraf insan kaynıyordu. Gidenler, gelenler, eşya alanlar, fiyat soranlar, öylesine bakanlar... Pazarcıların sesi ayyuka çıkıyordu. Bağıran bağırana...
Akşama kadar devam eden bu curcuna akşam ezanından sonra satılık eşyaların azalmasıyla yerini yavaş yavaş sakinliğe bırakıyordu. Yatsıya doğru pazarcıların dağılmasıyla çöpçülerin temizlik faaliyeti başladı. Çöpçüler küme küme yaptıkları çöpleri kamyonların kaldırması için bıraktıp gittiler.
Çöpçülerin gitmesinden beş-on dakika sonra çöp yığınlarının arasında fersiz ışıkların altında iki karartı gözüme çarptı. Sessiz ve ürkek bir biçimde hareket ediyorlardı. Usulca yerimden kalktım, yavaş hareketlerle çöplerin arkasına saklandım. Onları izlemeye başladım. On-on iki yaşlarında başı eski bir eşarpla bağlı bir kız... Elinde siyah bir poşet... Altmış-altmış beş yaşlarında bir nine... Çöplerin arasından atılmış yiyecek maddesi, sebze ve meyve artıkları topluyorlar ama öyle ürkek hareket ediyorlar ki sanki birileri onları görecek diye ödleri kopuyordu.
Sessizce kulübeme çekildim, ışığı kapattım. Onların işlerini bitirmelerini bekledim. İşleri biter de bir konuşma fırsatı bulup onlara nasıl yardımcı olabilirim diye düşünüyordum. Bekledim, bekledim. Dakikalar geçti göremedim onları. Geldikleri gibi yok olmuşlardı.
Şimdi her nöbet tutuşumda yaşlı gözlerle o pazar yerine bakıyorum. Ama o meçhul iki kişiyi göremiyorum. Kendi kendime kızıyorum niye onlarla konuşmadım, onların dertleriyle dertlenmedim, onlara azıcık faydalı olamadım diye. Onlar gittiler ama benim yüreğimi yakarak gittiler.
Şimdi o yerden geçince gözyaşlarıma hakim olamıyorum.