Dünyayı yöneten siyonist küresel güçler,İnsanları yalnızca bombalarla, kimyasal silahlarla öldürülüp yok etmiyor. Onları yavaş yavaş öldüren, sakat bırakan gıda ve ilaçlarla da bu işi gayet başarılı bir şekilde yürütüyorlar!
Yani bizi bir yandan besleyip öte yandan da sözde tedavi ediyor gibi yavaş yavaş öldürürken aynı zamanda da kendilerine şükrettiriyorlar!
"Bir musibet bin nasihatten evladır" acı sözü bugünlerde bir kez daha önümüze çıktı.
Tüm dünya ve Türkiye 2019 Aralık ayında Çin’in Hubey Eyaleti’nin başkenti Vuhan’dan bölgeye ardından da dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile tanıştı.
Türkiye süratle Çin’den tüm dünyaya ve ülkemize de yayılan Kovid-19 salgınının hemen ardından Sağlık Bakanlığı 26 kişiden müteşekkil Bilim Kurulunu oluşturdu.
Kurulda yer alan isimlerden bazıları uluslararası alanda da tanınıyor. Bu isimlerden biri daha önce DSÖ'de danışmanlık yapan Prof. Dr. Ateş Kara. Kara, daha önce de ebola salgınıyla ilgili DSÖ'nün 25 kişilik çalışma grubunda yer aldı.
Prof. Dr. Levent Akın'ın, akut solunum yolu enfeksiyonları üzerine UNICEF'de araştırmaları var.
Yine bu kurulda yeralan Prof. Dr. Ayşegül Füsun Eyüboğlu' da TUBİTAK'da önemli çalışmışlara imza atmış bilim insanları arasında!
Şüphesiz ki Yeni oluşturulan "Bilim kurulu" görev olarak çok önemli bir görevi yerine getirmek için kuruldu. Ancak bu kurulun genişletilerek en az 50 ve hatta gerekirse 100 kişiye çıkartılarak Enfeksiyon Hastalıkları, Mikrobiyoloji Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları, Epistemoloji hastalıkları, Viroloji Hastalıkları, İntaniye hastalıkları ve özellikle Genetik konularında uzman Profösör ve Doçentlerden oluşan özel bir ekip ve Özel bir birim (hastahane) oluşturularmalıdır.
Yeni oluşturulan 'Bilim Kurulu' bu amaçla, gerekli tıbbî hazırlıklara zemin olması bakımından, virüsün biyolojisi, epidemiyolojisi, kliniği, patogenezi, laboratuvar tanısı, bağışıklama ve enfeksiyon kontrolüne yönelik çalışmalara süratle başlamalıdır!!!
Milletimiz ve devletimizin geleceği açısından bu konu çok acil olup "MİLLİ GÜVENLİK VE BEKA SORUNUDUR" Zira "Yeni Dünya Düzeni"sisteminin saikleri siyonist ve Evanjeist mahfillerin yeni planı "TEK KURŞUN ATMADAN" GDO'lu yiyeceklerle ve yeni peydahladıkları bir çok hastalıklar yoluyla dünya üzerinde bulunan 7,5 milyar nüfusu kademe kademe 500 milyona düşürme çabaları yatmaktadır!
Türkiye siyonistlerin kontrolündeki Dünya Sağlık Örgütünün yeni oyunu koronavirüsü Pandemi ilan etmesinden çok önce Bilim Kurulu'nu oluşturmuş ve bu kurul, Koronavirüs'e karşı tedbirleri almaya da çok önceden başlamıştı.
Ancak gönül isterdi ki Türkiye, 2010-2019'da Rockefeller ve Bill Gates Vakıflarının küresel pandemi raporlarını hazırlamadan önce Bilim Kurulu'nu çok önceden kurmuş olsa idi!!!
Şayet bu kurul çok önceden oluşturulsa idi Cumhurbaşkanımızın son yıllarda sık sık dile getirdiği 'Milli aşı' çalışmasına da çok önceden başlanılmış olurdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ekim 2019 tarihinde İstanbul’da düzenlenen 6.Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, Allah'ın insanlara verdiği nimetleri bulma, ortaya çıkarma ve faydaya dönüştürme çabası olarak kabul ettiği bioteknoloji araştırmalarında da en üst sıralarda yer alması gerekiiğini belirterek bunun için gereken her türlü çabayı göstermekte her türlü desteği vermekte kararlı olduklarını ifade etmişti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yerli ilaç, aşı ve cihaz üretimini, tüm aşamalarıyla kendimize ait hale getirmekte kararlıyız” diyerek yerli aşısının ne kadar önemli arz ettiğinin altını çizmişti.
Umarız bu musibet bize bundan sonrası için bir ayna vazifesi görür ve yerli aşı çalışmasını ivedilikle hız vererek yeni nesilin fesada uğramaması konusunda tedbirleri alırız!
2009 tarihinde Başbakan koltuğunda oturan Erdoğan,o tarihlerde dünyayı kasıp kavuran 'domuz gribi' vakası sırasında domuz gribi aşısı olmayı düşünmediğini söylemişti!
O dönemde Erdoğan'ı eleştirenler bugün domuz gribi vakasının içerisinde bir hinlik olduğunu bugün anlamaya başladılar.
Hatırlanacağı üzere o dönemde Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ ile Erdoğan domuz gribi aşısının vurulması konusunda ters düşmüşler ve Erdoğan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile aynı düşünceyi paylaşmadığını belirterek, sadece isteyen vatandaşların aşı olması gerektiğini belirtmişti!
O dönemde Türkiye milyarlarca dolar para verip domuz gribi aşısı ithal etmişti.Ancak bu aşının faydalı olup olmaması konusunda o günde kafalar çok karışıktı ve bugün de hala karışık!
2009 tarihinde Domuz gribine karşı aşı uygulaması sağlık çalışanları ve Hacı adayları üzerinde uygulanmıştı. Ancak bugün gelinen noktada bu aşının pek işe yaramadığı Koronavirüs (Covid 19) vakasında ortaya çıktı!
Türkiye tarihinde Refik Saydam'dan sonra en uzun süre Sağlık Bakanlığı yapan ve batının sağlık modelini Türkiye'ye adapte eden Recep Akdağ, Bakanlık koltuğunu bıraktıktan sonra dünyanın en zengin ailesi siyonist Rocfeller'in ünlü üniversitesi Harward'a öğretim üyesi olmuştu!
Muhafazakar bir insan olarak bilinen Akdağ'ın bu üniversite de öğretim üyesi olmasında hangi kriterler etkili olmuştu?
Halbuki Türkiye 27 Mayıs1928 tarihinde aşı üretmek için Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü kurmuştu!
Türkiye, aşı konusunda dünyanın en başarılı ülkelerinden biriydi, bu alandaki çalışmalar Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Kuduz aşısını bulan Pasteur’ün araştırmalarını yaptığı enstitüyü Osmanlı padişahının gönderdiği parayla kurduğu biliniyor.
Şimdi Türkiye, dünyanın birçok ülkesinden aşı ithal ediyor. Her yıl artan oranda döviz, aşı karşılığı olarak yabancı şirketlere ödeniyor.
Bu durumda AKPARTİ’nin “milli aşı” projesi mantıklı görünüyor ancak insan sormadan da edemiyor, Türkiye’de aşı üreten son merkezin kapatılması kararının altında kimin imzası var ? AKPARTİ’nin kapısına kilit vurduğu bu milli ve hayati önem taşıyan bu tesis, o kadar hayati bir önem taşıyor ki bugün bunun sıkıntısnı çekiyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü DSÖ'nün koronavirüs vakasını 'pandemi' olarak açıklaması bir tesadüften ibaret değil ve DSÖ, Rockefeller ve Rothschild vakıflarının kontrolünde bir kuruluş!!!
Rockefeller ve Rothschild vakıflarının 2010-2020 küresel pandemik raporları hazırlamaları ne için sanıyorsunuz.Ürettikleri aşıları dünyaya satmak için!!!
Bu pastadan hesapladıkları para 10 trilyon dolar!!!
ABD Başkanı Donald Trump'ın canlı yayına çıkarak ve Roche firmasına teşekkür etmesi ve aşın çalışma için
50 milyar doları serbest bırakması çok şey ifade ediyor.
Roche firması 2009 yılında domuz gribi aşısında milyarlarca dolar para kazanmıştı. Ancak daha sonra bu aşının hiç bir fayda vermediği ve yarardan çok zarara yol açtığı ortaya çıkmıştı!
ABD Başkanlarını siyonist Rockefeller ve Rothschild ailesinin işbaşına getirdiklerini unutmayalım!
'Yeni dünya düzeni' saikleri dünya üzerindeki ekonomik,siyasi ve din eksenli tüm savaşları bir tek şey için planlıyor. Sapkın evanjelist inancının amentüsü olan Armageddon savaşı için!
Bunun için de dünya üzerindeki 300 trilyon dolar paranın kontrol edilmesi gerekiyor!
Sırf maddi çıkarları ve sapkın ideolojilerinin gerekliliğini yerine getirmek için tüm Dünyaya bu virüsü yayanlar şunu unutmasın ki, bu virüs tıpkı bumerang gibi dönüp kendilerini vuracak ve bunun bedelini hem bu dünyada ve hemde ahirette çok ağır ödeyecekler!
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
Yerli aşı üretmek "Milli Güvenlik" meselesidir!
Dünyayı yöneten siyonist küresel güçler,İnsanları yalnızca bombalarla, kimyasal silahlarla öldürülüp yok etmiyor. Onları yavaş yavaş öldüren, sakat bırakan gıda ve ilaçlarla da bu işi gayet başarılı bir şekilde yürütüyorlar!
Yani bizi bir yandan besleyip öte yandan da sözde tedavi ediyor gibi yavaş yavaş öldürürken aynı zamanda da kendilerine şükrettiriyorlar!
"Bir musibet bin nasihatten evladır" acı sözü bugünlerde bir kez daha önümüze çıktı.
Tüm dünya ve Türkiye 2019 Aralık ayında Çin’in Hubey Eyaleti’nin başkenti Vuhan’dan bölgeye ardından da dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile tanıştı.
Türkiye süratle Çin’den tüm dünyaya ve ülkemize de yayılan Kovid-19 salgınının hemen ardından Sağlık Bakanlığı 26 kişiden müteşekkil Bilim Kurulunu oluşturdu.
Kurulda yer alan isimlerden bazıları uluslararası alanda da tanınıyor. Bu isimlerden biri daha önce DSÖ'de danışmanlık yapan Prof. Dr. Ateş Kara. Kara, daha önce de ebola salgınıyla ilgili DSÖ'nün 25 kişilik çalışma grubunda yer aldı.
Prof. Dr. Levent Akın'ın, akut solunum yolu enfeksiyonları üzerine UNICEF'de araştırmaları var.
Yine bu kurulda yeralan Prof. Dr. Ayşegül Füsun Eyüboğlu' da TUBİTAK'da önemli çalışmışlara imza atmış bilim insanları arasında!
Şüphesiz ki Yeni oluşturulan "Bilim kurulu" görev olarak çok önemli bir görevi yerine getirmek için kuruldu. Ancak bu kurulun genişletilerek en az 50 ve hatta gerekirse 100 kişiye çıkartılarak Enfeksiyon Hastalıkları, Mikrobiyoloji Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları, Epistemoloji hastalıkları, Viroloji Hastalıkları, İntaniye hastalıkları ve özellikle Genetik konularında uzman Profösör ve Doçentlerden oluşan özel bir ekip ve Özel bir birim (hastahane) oluşturularmalıdır.
Yeni oluşturulan 'Bilim Kurulu' bu amaçla, gerekli tıbbî hazırlıklara zemin olması bakımından, virüsün biyolojisi, epidemiyolojisi, kliniği, patogenezi, laboratuvar tanısı, bağışıklama ve enfeksiyon kontrolüne yönelik çalışmalara süratle başlamalıdır!!!
Milletimiz ve devletimizin geleceği açısından bu konu çok acil olup "MİLLİ GÜVENLİK VE BEKA SORUNUDUR" Zira "Yeni Dünya Düzeni"sisteminin saikleri siyonist ve Evanjeist mahfillerin yeni planı "TEK KURŞUN ATMADAN" GDO'lu yiyeceklerle ve yeni peydahladıkları bir çok hastalıklar yoluyla dünya üzerinde bulunan 7,5 milyar nüfusu kademe kademe 500 milyona düşürme çabaları yatmaktadır!
Türkiye siyonistlerin kontrolündeki Dünya Sağlık Örgütünün yeni oyunu koronavirüsü Pandemi ilan etmesinden çok önce Bilim Kurulu'nu oluşturmuş ve bu kurul, Koronavirüs'e karşı tedbirleri almaya da çok önceden başlamıştı.
Ancak gönül isterdi ki Türkiye, 2010-2019'da Rockefeller ve Bill Gates Vakıflarının küresel pandemi raporlarını hazırlamadan önce Bilim Kurulu'nu çok önceden kurmuş olsa idi!!!
Şayet bu kurul çok önceden oluşturulsa idi Cumhurbaşkanımızın son yıllarda sık sık dile getirdiği 'Milli aşı' çalışmasına da çok önceden başlanılmış olurdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ekim 2019 tarihinde İstanbul’da düzenlenen 6.Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, Allah'ın insanlara verdiği nimetleri bulma, ortaya çıkarma ve faydaya dönüştürme çabası olarak kabul ettiği bioteknoloji araştırmalarında da en üst sıralarda yer alması gerekiiğini belirterek bunun için gereken her türlü çabayı göstermekte her türlü desteği vermekte kararlı olduklarını ifade etmişti!
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yerli ilaç, aşı ve cihaz üretimini, tüm aşamalarıyla kendimize ait hale getirmekte kararlıyız” diyerek yerli aşısının ne kadar önemli arz ettiğinin altını çizmişti.
Umarız bu musibet bize bundan sonrası için bir ayna vazifesi görür ve yerli aşı çalışmasını ivedilikle hız vererek yeni nesilin fesada uğramaması konusunda tedbirleri alırız!
2009 tarihinde Başbakan koltuğunda oturan Erdoğan,o tarihlerde dünyayı kasıp kavuran 'domuz gribi' vakası sırasında domuz gribi aşısı olmayı düşünmediğini söylemişti!
O dönemde Erdoğan'ı eleştirenler bugün domuz gribi vakasının içerisinde bir hinlik olduğunu bugün anlamaya başladılar.
Hatırlanacağı üzere o dönemde Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ ile Erdoğan domuz gribi aşısının vurulması konusunda ters düşmüşler ve Erdoğan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile aynı düşünceyi paylaşmadığını belirterek, sadece isteyen vatandaşların aşı olması gerektiğini belirtmişti!
O dönemde Türkiye milyarlarca dolar para verip domuz gribi aşısı ithal etmişti.Ancak bu aşının faydalı olup olmaması konusunda o günde kafalar çok karışıktı ve bugün de hala karışık!
2009 tarihinde Domuz gribine karşı aşı uygulaması sağlık çalışanları ve Hacı adayları üzerinde uygulanmıştı. Ancak bugün gelinen noktada bu aşının pek işe yaramadığı Koronavirüs (Covid 19) vakasında ortaya çıktı!
Türkiye tarihinde Refik Saydam'dan sonra en uzun süre Sağlık Bakanlığı yapan ve batının sağlık modelini Türkiye'ye adapte eden Recep Akdağ, Bakanlık koltuğunu bıraktıktan sonra dünyanın en zengin ailesi siyonist Rocfeller'in ünlü üniversitesi Harward'a öğretim üyesi olmuştu!
Muhafazakar bir insan olarak bilinen Akdağ'ın bu üniversite de öğretim üyesi olmasında hangi kriterler etkili olmuştu?
Halbuki Türkiye 27 Mayıs1928 tarihinde aşı üretmek için Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü kurmuştu!
Türkiye, aşı konusunda dünyanın en başarılı ülkelerinden biriydi, bu alandaki çalışmalar Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Kuduz aşısını bulan Pasteur’ün araştırmalarını yaptığı enstitüyü Osmanlı padişahının gönderdiği parayla kurduğu biliniyor.
Şimdi Türkiye, dünyanın birçok ülkesinden aşı ithal ediyor. Her yıl artan oranda döviz, aşı karşılığı olarak yabancı şirketlere ödeniyor.
Bu durumda AKPARTİ’nin “milli aşı” projesi mantıklı görünüyor ancak insan sormadan da edemiyor, Türkiye’de aşı üreten son merkezin kapatılması kararının altında kimin imzası var ? AKPARTİ’nin kapısına kilit vurduğu bu milli ve hayati önem taşıyan bu tesis, o kadar hayati bir önem taşıyor ki bugün bunun sıkıntısnı çekiyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü DSÖ'nün koronavirüs vakasını 'pandemi' olarak açıklaması bir tesadüften ibaret değil ve DSÖ, Rockefeller ve Rothschild vakıflarının kontrolünde bir kuruluş!!!
Rockefeller ve Rothschild vakıflarının 2010-2020 küresel pandemik raporları hazırlamaları ne için sanıyorsunuz.Ürettikleri aşıları dünyaya satmak için!!!
Bu pastadan hesapladıkları para 10 trilyon dolar!!!
ABD Başkanı Donald Trump'ın canlı yayına çıkarak ve Roche firmasına teşekkür etmesi ve aşın çalışma için
50 milyar doları serbest bırakması çok şey ifade ediyor.
Roche firması 2009 yılında domuz gribi aşısında milyarlarca dolar para kazanmıştı. Ancak daha sonra bu aşının hiç bir fayda vermediği ve yarardan çok zarara yol açtığı ortaya çıkmıştı!
ABD Başkanlarını siyonist Rockefeller ve Rothschild ailesinin işbaşına getirdiklerini unutmayalım!
'Yeni dünya düzeni' saikleri dünya üzerindeki ekonomik,siyasi ve din eksenli tüm savaşları bir tek şey için planlıyor. Sapkın evanjelist inancının amentüsü olan Armageddon savaşı için!
Bunun için de dünya üzerindeki 300 trilyon dolar paranın kontrol edilmesi gerekiyor!
Sırf maddi çıkarları ve sapkın ideolojilerinin gerekliliğini yerine getirmek için tüm Dünyaya bu virüsü yayanlar şunu unutmasın ki, bu virüs tıpkı bumerang gibi dönüp kendilerini vuracak ve bunun bedelini hem bu dünyada ve hemde ahirette çok ağır ödeyecekler!
“Onlar ki; yeryüzünde bozgunculuk eder, ıslah etmezler.” (26/Şuarâ 152)