ABD Dışişleri Bakanlığında Politika Planlama Dairesinde Ortadoğu uzmanı olarak çalışmış olan
Amerikalı stratejist Francis FUKUYAMA 2006 yılında piyasaya çıkardığı "After the Neocons:America at the crossroads" adlı kitabında Amerika’nın İslam Coğrafyasında uygulamak istediği demokrasinin artık terör ürettiğini belirterek ilk olarak Amerika'nın "terörle küresel savaş" söyleminin demilitarize (askerden arındırmak) edilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.
FUKUYAMA burada savaş kelimesinin yanlış bir metafor olduğunu,İslam dünyasında yanlış anlaşılmaya neden olduğunu belirterek;Müslümanların politik anlamda kalbini ve zihninin kazandıracak bir söylemin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizerek “sonuçta sınırsız Amerikan gücünün sınırını keşfetmiş bulunuyor büyük kuramcılarımız.Irak ve Afganistan’daki deneyim şunu gösterdi ki bu iş militarizm ile olmuyor.O halde Amerika taktik değiştirmeli ve zihinleri kontrol etmelidir.Diyor.Oysa yine aynı FUKUYAMA 2001 yılında Müslümanlarla nasıl savaşılması ile ilgili olarak “Mevcut mücadele basit bir deyişle terörizme karşı mücadele değil,batı modernizmine ve lak devlete karşı konumlanmış olan köktenci İslam akidesine karşı mücadeledir.Bu köktenci ideoloji Komünizm ideolojisinden daha tehlikelidir.Bu durumda Savaş İslam’ı kendi içerisinde çökerteceğimiz bir savaş olmalıdır.;Müslümanlar batı modernizmini,laik devlet modelini ve Tanrı’ya,Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeyi telkin eden Protestanlık ilkesini benimseyinceye kadar Müslümanlarla savaşa devam etmeliyiz” demişti.Aslında FUKUYAMA gibi stratejistler ve tüm emperyalist ülkeler de biliyor ki İslam,savaş dini değil tam aksine barış dinidir.Bu tür yapılanmaları kuran ve kurgulayanların özellikle Ortadoğu ve Afrika’da çıkarları devam etsin diyerek bu doğrultuda savaşı sürdürmeleri için her türlü desteği vermekten kaçınmayarak özellikle Afganistan başta olmak üzere daha sonra da Irak,Suriye ve Yemen gibi ülkelerde sözde Cihatçı örgütler kurarak zemin oluşturdular.Bu sözde Cihatçı örgütler de ister istemez geçmişte Afganistan ve bugün de Irak ve Suriye’de mevcut yönetimlerin yaptıkları zulümleri bahane ederek bu coğrafyalarda taban buldular. Bugün gelinen süreçte sözde İslam adına Allahu Ekber nidası ile kafa keserek tüm Dünya’da “İslamofobi” algısı oluşmasına neden oldular.Çünkü bu yapıyı örgütleyenler bu yönde bir algı oluşturmak için bu tür örgütleri dizayn etmişlerdi.Bu sözde İslamcı ve Cihatçı örgütleri kuran ve harekete geçirenler bununla da kalmayarak bu kafa kesen görüntüleri de Dünya’ya servis ederek istedikleri BOP ve benzeri projelerini de harekete geçirmiş oldular.Elbette ki bu konuda batı ve emperyal zihniyeti hepten de suçlamak onlara da haklısızlık olur.Çünkü asıl suç ve günahın büyüğü kendilerini Müslüman gören bazı zevatların bizatihi kendilerindedir.Çünkü İslam’ı kendi yaşantıları ile yaşadıkları ile böyle algılattırmışlardır.İslam’ı kendileri anlamış ve yaşantılarında tatbik etmemiş bir toplum her türlü hüsrana uğramaya mahkumdurlar.Örneğin; Kur’an’ı kerimde geçen CİHAD ayetlerinin bir çoğu savaş içermediği halde bunu topluma Savaş (Kıtal Ayetleri) olarak lanse etmeye kalkışan yarı sözde aydın İslam alimleri,İslam’a en büyük kötülüğü yapmışlardır.Bunu yaparak da bugün dünya’da oluşturulmak istenen ve bunda da başarılı olan “İSLAMOFOBİ” nin oluşturulmasında da bilerek veya bilmeyerek neden olmuşlardır.Okumayan ve akletmeyen bir toplum ve hakkı söylemekten çekinen ilim erbabının olduğu günümüzde bu konuda çok büyük bir sorumluğu var ve bu sorumluluk korkarız ki ,yarın tüm İslam Coğrafyasının yok olmasına sebep olacaktır.İslam’ın en azılı düşmanı,bilgisiz bir Müslümandır.O,cehaletine fiilleriyle taassupla bağlanırken İslam’ın görüntüsünü son derece çirkinleştirerek dünya’da “İslam budur” diye algılar.Bugün yapılanlarda bu minvalde yürüyor.
Bugün IŞİD ve benzeri örgütlerin diğer amacıda Ortadoğu’yu dizayn ederek emperyalist ülkelerin çıkarları ve planları doğrultusunda bazı ülkelere alan açmak olduğunu artık net olarak görebilmekteyiz.Özellikle İŞİD’in Suriye,Irak ve Yemen de sürdürdüğü savaş İslam’a zarar verirken birilerinin de hayalini kurduğu arz-ı mevud idealinin de adım adım uygulanmasına da katkı da bulunuyor.
Her şeye rağmen ve Emperyalist güçlerin tüm kurdukları örgütlere rağmen bugün yeniden Ortadoğu’da “ULUS DEVLET FİKRİNİN tartışmaya açılması da bana göre bir oyundur.Garip bir şekilde BOP’un mimarı ABD bile tekrar Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetmeye başladılar.Tabi bu yine Amerika’nın bugün için alınmış yeni bir havuç projesidir.Çünkü Bugün gelinen süreç ortada ve tüm Ortadoğu coğrafyası büyük bir savaşın içerisine girmiş durumda.Ancak son yıllarda bu savaş Avrupa ve Amerika gibi ülkelere de sıçrayınca bu kez de Amerika ve onun Askeri istihbarat örgütü CIA,Ortadoğu'da getirmek istedikleri demokrasi yalanı da tutmayınca bu kez de "Yeni harp sahası olarak insanların zihinlerinin işgal edilmesi" projelerini uygulamaya soktular.Aslında bu proje yeni bir proje değildir ve bu proje ilk önce 1947 yılında denendi ve uygulamaya sokuldu.
İkinci dünya savaşı sonrasında 1947 yılında planlanan ve 1948 ile 1951 yılları arasında yürürlüğe konan Marshall planı çerçevesinde bir çok ülkelerde denenen bu proje Adnan MENDERES
Döneminde Türkiye üzerinde denendi ve başarılı da oldu.Nato üyesi olan ve aslında ABD’nin savaşı olan KORE savaşına sokulan Türkiye O gün bugündür ABD ile sözde müttefik dost görüntüsündeler.Oysa ki o yıllarda Amerikalı stratejist ve ve Cia elemanı Max von THORNBURG 1947 yılında "Türkiye'ye niçin yardım etmeli ? adlı makalesinde "İdeolojik taarruzun Amerikan ulusal güvenlik stratejisi için,atom bombası yapmak kadar önemli olduğunu" vurgulamış ve bu nedenle Türkiye verilecek Marshall yardımı ile de Türk halkının Amerikan halkı ile ne derece dostane bir birliğin ve müttefikliğinin öneminin propagandasının önemine dikkat çekiyordu.Yine 1953 yılında CIA eski direktörlerinden Allen DULLES"hedef insan zihnindeki savaşları kazanmaktır.Bu savaşın ilk ve en önemli cephesi propaganda,depolitizasyon (halkı siyasetten uzak tutmak) ve sansür ile kitlesel sindirme.İkinci aşama ise bireyin beynine girerek,zihinlerin işgal edilmesi" gerektiğini söylemiştir.
Yine “zihinlerin işgal edilmesi ile ilgili olarak Amerikalı stratejist Francis FUKUYAMA’da uluslarası alanda batının Müslümanlara karşı yeniden ittifaklar kurması gerektiğini ve "WİLLSONCU PRENSİPLERİN" yeniden formüle edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.FUKUYAMA “Amerika uygulamakta olduğu askeri işgale dayalı strateji değişmeyecektir.Buna karşında daha çok özgürlük ve demokrasi verilerek ehlileştirilmek istenen Müslümanlarında ehlileşmediği ortada.Ne yaparsak yapalım Müslüman halklarda bildikleri yoldan dönmeye niyetli görünmüyorlar."o halde,biz de evrensel idealler gibi saçmalıklarla vakit kaybetmeyelim.Küresel kapitalizme direnen Müslüman ülkelerin bu direnişlerinin kırılması için ancak Müslümanlarda gerçekleşecek bir zihinsel dönüşümle mümkündür.Diyerek bugün gelinen noktaya işaret etmiştir.Bugün gelinen
Süreçte tüm İslam coğrafyası ve tüm mazlum coğrafyada yaşayan ve Müslüman olmayan bir çok ülke ve halkları bu emperyalist sömürü düzeninin ve çok uluslu devletlerin ortaya attığı "zihin kontrolünün" etkisine girdiler.
Sonuç olarak gelinen süreçte Ortadoğu ve İslam Coğrafyalarında kurulan,taban bulan ve kurdurulan sözde İslamcı bazı örgütler eliyle oluşturulmak istenen "İslamofobi" projesi başarılı oldu. Bugün tüm İslam Coğrafyasında ötekileştirme ve tekfircilik hastalığı çığ gibi büyüdü ve bugünlerde bir çok İslamcı gruplar biri birilerini katletmeye devam ederek kendilerine alan açmaya çalışırken bu projenin sahipleri de ellerini ovuşturarak,kahvelerini yudumluyorlar.
İşte gerek FUKUYAMA ve gerekse bir çok Amerika ve batılı Stratejistlerin üstüne düştüğü "ZİHİNLERİN KONTROLÜ" projesi bugün itibarıyla istenilen raddeye gelmiştir.İşin üzücü tarafı ise hala bu işin ciddiyetini anlamak istemeyen Müslümanlar ve sömürülen bir çok coğrafya insanı emperyalizmin hizmetine verdikleri veya kiraladıkları akıllarını almaya da niyetli görünmemeleridir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
Yeni savaş taktiği " zihinlerinin işgal edilmesi"
ABD Dışişleri Bakanlığında Politika Planlama Dairesinde Ortadoğu uzmanı olarak çalışmış olan
Amerikalı stratejist Francis FUKUYAMA 2006 yılında piyasaya çıkardığı "After the Neocons:America at the crossroads" adlı kitabında Amerika’nın İslam Coğrafyasında uygulamak istediği demokrasinin artık terör ürettiğini belirterek ilk olarak Amerika'nın "terörle küresel savaş" söyleminin demilitarize (askerden arındırmak) edilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.
FUKUYAMA burada savaş kelimesinin yanlış bir metafor olduğunu,İslam dünyasında yanlış anlaşılmaya neden olduğunu belirterek;Müslümanların politik anlamda kalbini ve zihninin kazandıracak bir söylemin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizerek “sonuçta sınırsız Amerikan gücünün sınırını keşfetmiş bulunuyor büyük kuramcılarımız.Irak ve Afganistan’daki deneyim şunu gösterdi ki bu iş militarizm ile olmuyor.O halde Amerika taktik değiştirmeli ve zihinleri kontrol etmelidir.Diyor.Oysa yine aynı FUKUYAMA 2001 yılında Müslümanlarla nasıl savaşılması ile ilgili olarak “Mevcut mücadele basit bir deyişle terörizme karşı mücadele değil,batı modernizmine ve lak devlete karşı konumlanmış olan köktenci İslam akidesine karşı mücadeledir.Bu köktenci ideoloji Komünizm ideolojisinden daha tehlikelidir.Bu durumda Savaş İslam’ı kendi içerisinde çökerteceğimiz bir savaş olmalıdır.;Müslümanlar batı modernizmini,laik devlet modelini ve Tanrı’ya,Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeyi telkin eden Protestanlık ilkesini benimseyinceye kadar Müslümanlarla savaşa devam etmeliyiz” demişti.Aslında FUKUYAMA gibi stratejistler ve tüm emperyalist ülkeler de biliyor ki İslam,savaş dini değil tam aksine barış dinidir.Bu tür yapılanmaları kuran ve kurgulayanların özellikle Ortadoğu ve Afrika’da çıkarları devam etsin diyerek bu doğrultuda savaşı sürdürmeleri için her türlü desteği vermekten kaçınmayarak özellikle Afganistan başta olmak üzere daha sonra da Irak,Suriye ve Yemen gibi ülkelerde sözde Cihatçı örgütler kurarak zemin oluşturdular.Bu sözde Cihatçı örgütler de ister istemez geçmişte Afganistan ve bugün de Irak ve Suriye’de mevcut yönetimlerin yaptıkları zulümleri bahane ederek bu coğrafyalarda taban buldular. Bugün gelinen süreçte sözde İslam adına Allahu Ekber nidası ile kafa keserek tüm Dünya’da “İslamofobi” algısı oluşmasına neden oldular.Çünkü bu yapıyı örgütleyenler bu yönde bir algı oluşturmak için bu tür örgütleri dizayn etmişlerdi.Bu sözde İslamcı ve Cihatçı örgütleri kuran ve harekete geçirenler bununla da kalmayarak bu kafa kesen görüntüleri de Dünya’ya servis ederek istedikleri BOP ve benzeri projelerini de harekete geçirmiş oldular.Elbette ki bu konuda batı ve emperyal zihniyeti hepten de suçlamak onlara da haklısızlık olur.Çünkü asıl suç ve günahın büyüğü kendilerini Müslüman gören bazı zevatların bizatihi kendilerindedir.Çünkü İslam’ı kendi yaşantıları ile yaşadıkları ile böyle algılattırmışlardır.İslam’ı kendileri anlamış ve yaşantılarında tatbik etmemiş bir toplum her türlü hüsrana uğramaya mahkumdurlar.Örneğin; Kur’an’ı kerimde geçen CİHAD ayetlerinin bir çoğu savaş içermediği halde bunu topluma Savaş (Kıtal Ayetleri) olarak lanse etmeye kalkışan yarı sözde aydın İslam alimleri,İslam’a en büyük kötülüğü yapmışlardır.Bunu yaparak da bugün dünya’da oluşturulmak istenen ve bunda da başarılı olan “İSLAMOFOBİ” nin oluşturulmasında da bilerek veya bilmeyerek neden olmuşlardır.Okumayan ve akletmeyen bir toplum ve hakkı söylemekten çekinen ilim erbabının olduğu günümüzde bu konuda çok büyük bir sorumluğu var ve bu sorumluluk korkarız ki ,yarın tüm İslam Coğrafyasının yok olmasına sebep olacaktır.İslam’ın en azılı düşmanı,bilgisiz bir Müslümandır.O,cehaletine fiilleriyle taassupla bağlanırken İslam’ın görüntüsünü son derece çirkinleştirerek dünya’da “İslam budur” diye algılar.Bugün yapılanlarda bu minvalde yürüyor.
Bugün IŞİD ve benzeri örgütlerin diğer amacıda Ortadoğu’yu dizayn ederek emperyalist ülkelerin çıkarları ve planları doğrultusunda bazı ülkelere alan açmak olduğunu artık net olarak görebilmekteyiz.Özellikle İŞİD’in Suriye,Irak ve Yemen de sürdürdüğü savaş İslam’a zarar verirken birilerinin de hayalini kurduğu arz-ı mevud idealinin de adım adım uygulanmasına da katkı da bulunuyor.
Her şeye rağmen ve Emperyalist güçlerin tüm kurdukları örgütlere rağmen bugün yeniden Ortadoğu’da “ULUS DEVLET FİKRİNİN tartışmaya açılması da bana göre bir oyundur.Garip bir şekilde BOP’un mimarı ABD bile tekrar Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsetmeye başladılar.Tabi bu yine Amerika’nın bugün için alınmış yeni bir havuç projesidir.Çünkü Bugün gelinen süreç ortada ve tüm Ortadoğu coğrafyası büyük bir savaşın içerisine girmiş durumda.Ancak son yıllarda bu savaş Avrupa ve Amerika gibi ülkelere de sıçrayınca bu kez de Amerika ve onun Askeri istihbarat örgütü CIA,Ortadoğu'da getirmek istedikleri demokrasi yalanı da tutmayınca bu kez de "Yeni harp sahası olarak insanların zihinlerinin işgal edilmesi" projelerini uygulamaya soktular.Aslında bu proje yeni bir proje değildir ve bu proje ilk önce 1947 yılında denendi ve uygulamaya sokuldu.
İkinci dünya savaşı sonrasında 1947 yılında planlanan ve 1948 ile 1951 yılları arasında yürürlüğe konan Marshall planı çerçevesinde bir çok ülkelerde denenen bu proje Adnan MENDERES
Döneminde Türkiye üzerinde denendi ve başarılı da oldu.Nato üyesi olan ve aslında ABD’nin savaşı olan KORE savaşına sokulan Türkiye O gün bugündür ABD ile sözde müttefik dost görüntüsündeler.Oysa ki o yıllarda Amerikalı stratejist ve ve Cia elemanı Max von THORNBURG 1947 yılında "Türkiye'ye niçin yardım etmeli ? adlı makalesinde "İdeolojik taarruzun Amerikan ulusal güvenlik stratejisi için,atom bombası yapmak kadar önemli olduğunu" vurgulamış ve bu nedenle Türkiye verilecek Marshall yardımı ile de Türk halkının Amerikan halkı ile ne derece dostane bir birliğin ve müttefikliğinin öneminin propagandasının önemine dikkat çekiyordu.Yine 1953 yılında CIA eski direktörlerinden Allen DULLES"hedef insan zihnindeki savaşları kazanmaktır.Bu savaşın ilk ve en önemli cephesi propaganda,depolitizasyon (halkı siyasetten uzak tutmak) ve sansür ile kitlesel sindirme.İkinci aşama ise bireyin beynine girerek,zihinlerin işgal edilmesi" gerektiğini söylemiştir.
Yine “zihinlerin işgal edilmesi ile ilgili olarak Amerikalı stratejist Francis FUKUYAMA’da uluslarası alanda batının Müslümanlara karşı yeniden ittifaklar kurması gerektiğini ve "WİLLSONCU PRENSİPLERİN" yeniden formüle edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.FUKUYAMA “Amerika uygulamakta olduğu askeri işgale dayalı strateji değişmeyecektir.Buna karşında daha çok özgürlük ve demokrasi verilerek ehlileştirilmek istenen Müslümanlarında ehlileşmediği ortada.Ne yaparsak yapalım Müslüman halklarda bildikleri yoldan dönmeye niyetli görünmüyorlar."o halde,biz de evrensel idealler gibi saçmalıklarla vakit kaybetmeyelim.Küresel kapitalizme direnen Müslüman ülkelerin bu direnişlerinin kırılması için ancak Müslümanlarda gerçekleşecek bir zihinsel dönüşümle mümkündür.Diyerek bugün gelinen noktaya işaret etmiştir.Bugün gelinen
Süreçte tüm İslam coğrafyası ve tüm mazlum coğrafyada yaşayan ve Müslüman olmayan bir çok ülke ve halkları bu emperyalist sömürü düzeninin ve çok uluslu devletlerin ortaya attığı "zihin kontrolünün" etkisine girdiler.
Sonuç olarak gelinen süreçte Ortadoğu ve İslam Coğrafyalarında kurulan,taban bulan ve kurdurulan sözde İslamcı bazı örgütler eliyle oluşturulmak istenen "İslamofobi" projesi başarılı oldu. Bugün tüm İslam Coğrafyasında ötekileştirme ve tekfircilik hastalığı çığ gibi büyüdü ve bugünlerde bir çok İslamcı gruplar biri birilerini katletmeye devam ederek kendilerine alan açmaya çalışırken bu projenin sahipleri de ellerini ovuşturarak,kahvelerini yudumluyorlar.
İşte gerek FUKUYAMA ve gerekse bir çok Amerika ve batılı Stratejistlerin üstüne düştüğü "ZİHİNLERİN KONTROLÜ" projesi bugün itibarıyla istenilen raddeye gelmiştir.İşin üzücü tarafı ise hala bu işin ciddiyetini anlamak istemeyen Müslümanlar ve sömürülen bir çok coğrafya insanı emperyalizmin hizmetine verdikleri veya kiraladıkları akıllarını almaya da niyetli görünmemeleridir.