YENİ BİR "EY" SESLERİ EŞLİĞİNDE SEÇİME HAZIR MISINIZ?
Yazının Giriş Tarihi: 02.08.2022 07:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.10.2024 19:38
Ne diyordu sayın Erdoğan "Ben ekonominin patronuyum. Yok öyle eski Türkiye. Artık kimse Türkiye'nin ekonomisine operasyon çekemez. Türkiye dünyanın en iyi ekonomisine sahip ülkelerin başında geliyor. " vesaire daha bir çok iddialı laflar...
Türkiye, 2001 krizi öncesinde 2000 yılında dünyada 17’nci sırada yer alıyordu. Kriz sonrası uyguladığı ekonomik programın yarattığı ivmeyle 2014 yılında 16’ncı sıraya yükselmişti. Ne var ki burada kalamadı ve 2017 yılında tekrar 17’nci sıraya, 2018 yılında ise 18’inci sıraya geriledi. Eğer IMF’nin tahminleri gerçekleşirse 2019 yılı sonunda ise 19 sıraya kadar gerilemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen aylarda AK Parti milletvekilleriyle gerçekleştirdiği toplantıda yaptığı konuşmada, "Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma kararımızdan asla geri adım atmayacağız. Bu hedefi, milletimizin yeni kızılelması olarak görüyoruz” dedi. Ancak Ekonomik veriler ve cari açık oranları Erdoğan'ın bu hedefinin çok altında bir durum arz ediyor.
Daha 2022’nin 6 aylık sürecinde bütçe açığı o kadar büyüdü ki Erdoğan 2022 yılı bütçe kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifini TBMM’ye sundu. Kanun ile bütçeye 880 milyar 474 milyon 775 bin lira ödenek eklenmesi öngörüldü.
Gelinen son ekonomik tablonun vehametini gördüğümüzde durumun hiçte öyle Erdoğan 'ın bahsettiği ve Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ülkesinden birisi haline gelecek tablonun çok uzağında gözüküyor.
Yani bu faiz sisteminin tek kazananının bir tek faiz lobileri olduğunu dünkü İSO toplantısında MB Başkanı Şahap Kavcioğlu'nun bizatihi kendi ağzıyla yaptığı ikrar ile gördük.
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ile MB Başkanı Şahap Kavcioğlu arasında dün meydana gelen tartışma bize ekonominin dümeninde olduğu bilinenlerin aslında muktedir olmadıklarını ve küresel sömürü şirketlerinin uzantısı olan yerli patronların baron olduklarını ortaya çıkardı.
Haliyle durumdan vaziyet çıkarmaya çalışan ve ekonominin bu hale gelmesine göz yumarak adeta bu küresel yamyamlara dur diyemeyen Ak parti iktidarı dünkü İSO toplantısını kendi lehine çevirmek için yeni bir taktiğe başvuracak.!!!
Her seçim öncesi olduğu gibi 'SİYASET DEHASI' Erdoğan bu tartışmayı derinleltirecek ve bu durumu birkez daha kendi lehine çevirerek toplum nezdinde ekonominin kötü gidişatını Patronlar Klübü TÜSİAD ve benzeri kuruluşlara kesecek.!!!
Dünkü MB Başkanı Şahap Kavcioğlu ile İSO Başkanı Erdal Bahçıvan arasındaki tartışma bunun artçı depremi.
Ancak dünkü hadise bana nedense pek inandırıcı gelmedi ve 2009 yılındaki Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki ve Koç grubunun kontrolündeki TÜSİAD arasında sık sık vuku bulan ve seçimi kazanmaya yönelik yapılan hamleleri hatırlattı.
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Patronlar kulübü tüsiad, Koç grubu ve Aydın Doğan ile arasındaki sert tartışmalar 2002’de başlamıştı.
2009 yılından itibaren ise bu türden polemikler daha da çok sıklaşarak Erdoğan ve ekonomi kurmayları tarafından seçim stratejisine dönüştürüldü.
Erdoğan ile TÜSİAD üyeleri aradaki bu tartışmaların sürekli seçim sathi mahline girildiği bir süreçte başlaması veya başlatılması kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden oluyor.
2009 yılında başlayan polemikler seçime yakın bir dönemde başladı. Yine 2015 yılında Aydın Doğan ile Erdoğan arasındaki polemikler seçim tarihine denk geliyordu.
2015 yılındaki sert tartışmanın adresi bu kez Ankara'nın en büyük Metropol ilçesinden birisi olan Keçiören ilçesiydi.
Keçiören'de yapılan bir açılış töreninde konuşan Erdoğan o dönemde Kendisine cevap veren Doğan Grubu'nu eleştirerek şöyle konuşmuştu. "Bak Doğan, ben sana şunu söyleyeyim. Bana gelip, şu anda ekranları başında bizi izleyenler, tüm milletime bunu anlatıyorum. Bugüne kadar hiçbir yerde söylemedim, bundan sonra söyleyeceğim. Bu, çok hassas bir konu. Bana gelip sizin döneminizde '1'e 5 kazandım' diyen sen değil misin? Bana gelip, İstanbul Conrad Otel'de, aynen şu ifadeler: 'Ben, Sayın Demirel'le de çalıştım. Ben, Tansu Hanım'la da çalıştım. Özal'la da çalıştım. Sayın Özal, medyayla da olmaz, onsuz olmaz, bana bunu söyledi. Tansu Hanım, zaten bizlerle baş edemedi." demişti.
Daha sonra Erdoğan tıpkı 2009 yılında olduğu gibi 2015 tarihindeki bu konuşmayı da unutmuş ve 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Cnn TV'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı İstanbul Yeşilköy havalimanında canlı yayına bağlamasından sonra CNN'e ve Aydın Doğan 'a teşekkür ederek barışmıştı.
Yine sayın Erdoğan gezi süreciyle birlikte eleştiri oklarının yönettiği kesimlerden biri TÜSİAD ve Koç grubu olmuş, 17 Aralık'tan sonra 'ananas' üzerinden Koç Grubu'na yüklenmişti.
O dönemde Koç grubunun alenen hükümetin devrilmesi için gezi olaylarına verdiği destek ve Fethullah Gülen ile Amerika'da görüşerek iktidarın devrilmesi yönünde fikir teatisinde bulunması Erdoğan'ın bu gruba açıktan düşman olmasını meşru hale getirmişti.
Erdoğan ile bu gruplar arasındaki kavgaların kronolojisine baktığımızda bunun başlangıcını
Ak Partinin iktidarı olan 2002 tarihi oluşturuyor.
Erdoğan ile KOÇ grubu arasındaki savaş ise Aydın Doğan'dan bağımsız düşünmemek gerekir. Zira Aydın Doğan ile Koç grubu arasında çok büyük bir bağ var.
Savaşı Aydın Doğan ve TÜSİAD başlattı Koç grubu ise "öldürücü darbeyi vururum" hesabı yaptı. Ancak evdeki hesap zaman zaman çarşıya uymadı.
Erdoğan ile Koç ailesi arasında 2020'de başlayan ve bugüne kadar devam eden savaşın şimdiki kazananı Erdoğan gibi gözüküyor.
Hatırlanacağı üzere Erdoğan ile Koç Grubu arasındaki ilk kavga 15 yıldır işlettiği Kalamış Yat Limanının özelleştirme kapsamına alınmış ve Yat limanının özelleştirilmesiyle birlikte Koç Grubu o dönemde büyük darbe yemişti.
Yine Koç Grubu’nun Ülker ile birlikte aldığı 5.7 milyar dolarlık köprü ve otoyol ihalesinin rakamını hadde layık görmeyerek iptal ettirmişti.
Koç Grubunun yediği diğer bir darbe ise 1.1 milyar Euro'luk MİLGEM savaş gemisi ihalesinde yemişti.
Erdoğan ile Koç grubu arasındaki kavgaların arka planı aslında 2023'den sonra hızla büyüyen ve daha sonra bu ülkede kazandığı paralarla devlete kafa tutan bu ve benzeri yapıların yıllardan buyana süren mücadelesidir. Ancak daha önce de dediğim gibi küresel ölçekli ve kökleri dışarıda olan bu ve benzeri şirketler sürekli kazanan konumunda olmuşlardır.
Öyle ki Erdoğan ile Koç arasında bu kadar kavga olmasına rağmen ve TÜPRAŞ'a yapılan vergi baskını ve Koç Holding'in Gezi olaylarına verdiği destek sonrası cezalandırıldığı konuşulurken 2013 yılında
Koç Holding ve Fiat ortaklığı Tofaş, Ekonomi Bakanlığı'na yaptığı yatırım teşvik belgesi başvurusunun onaylandığını ve toplam 739.1 milyon liralık modernizasyon yatırımı için yatırım teşvik belgesi düzenleniyordu
Şirketin KAP açıklamasına göre şirket, gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, yüzde 80 vergi indirimi oranı, yüzde 40 yatırıma katkı oranı ve faiz desteği almıştı.!!!
Aynı Erdoğan 2017 yılında Koç grubunun kontrolündeki ve Koç Holdingin gölge kuruluşu TÜSİAD yüksek istişare toplantısında
"Türk ekonomisinde başlı başına bir marka olan TÜSİAD’a ve tüm üyelerine çalışmalarında başarılar diliyorum. Rekabetçi piyasa ekonomisi ve katılımcı demokrasi konusunda verdiğiniz mücadeleyi desteklediğimi özellikle belirtmek istiyorum." derken geçtiğimiz 17 Haziran'ın da ise "Ey TÜSİAD'ın başına gelen beyefendi dış politikada bize ders veremezsin. Sen çıraksın, kalfa bile olamadın. TÜSİAD bu gidişiyle devam ederse bu iktidarın kapısını hiç çalmasın. Sizler aynı merkezden idare ediliyorsun" açıklamasında bulunmuştu.
Oysaki gerçekten de uzun yıllardan buyana Türkiye’nin tüm kazanımları üç beş kurumun ve holdingin cebine
giriyordu ve Erbakan hocamızın iktidardan uzaklaştırılmasında da en büyük pay sahibi bunlar olmuştu.
Erdoğan'dan bunu biliyor ve sık sık "İktidarız ama muktedir değiliz" diyordu.
Erdoğan'ın gerek TÜSİAD ve gerekse Koç Grubu ve kamuoyunda Vehbi Koç'un oğlu olduğu iddia edilen Aydın Doğan gibi uzantılarla mücadelesi bir yerden sonra tekrar kadük duruma düşerek çok uluslu bu şirketlerin lehine dönmektedir.
MB Başkanı Şahap Kavcioğlu ile İSO Başkanı Erdal Bahçıvan arasındaki bu son durumun neticesini öngören Erdoğan için yapılacak en iyi şey ise bunu seçimlerde oya tahvil etmek.
Siyasetin ustası olan Erdoğan bu durumu olası erken seçimde veya 2023 seçiminde lehine çevirmeyi başaracak bir zekaya sahip ve öylede yapacak.!!!
Kısacası önümüzdeki aylarda tekrar "Ey TÜSİAD , Ey İSO, Ey Ali KOÇ, Ey Küresel PATRONLAR ve BARONLAR" seslerini duyabiliriz.
Seçimden sonrası mı?
Nasıl olsa toplum balık hafızalı ya unutulur gider.!!!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
YENİ BİR "EY" SESLERİ EŞLİĞİNDE SEÇİME HAZIR MISINIZ?
Ne diyordu sayın Erdoğan "Ben ekonominin patronuyum. Yok öyle eski Türkiye. Artık kimse Türkiye'nin ekonomisine operasyon çekemez. Türkiye dünyanın en iyi ekonomisine sahip ülkelerin başında geliyor. " vesaire daha bir çok iddialı laflar...
Türkiye, 2001 krizi öncesinde 2000 yılında dünyada 17’nci sırada yer alıyordu. Kriz sonrası uyguladığı ekonomik programın yarattığı ivmeyle 2014 yılında 16’ncı sıraya yükselmişti. Ne var ki burada kalamadı ve 2017 yılında tekrar 17’nci sıraya, 2018 yılında ise 18’inci sıraya geriledi. Eğer IMF’nin tahminleri gerçekleşirse 2019 yılı sonunda ise 19 sıraya kadar gerilemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen aylarda AK Parti milletvekilleriyle gerçekleştirdiği toplantıda yaptığı konuşmada, "Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma kararımızdan asla geri adım atmayacağız. Bu hedefi, milletimizin yeni kızılelması olarak görüyoruz” dedi. Ancak Ekonomik veriler ve cari açık oranları Erdoğan'ın bu hedefinin çok altında bir durum arz ediyor.
Daha 2022’nin 6 aylık sürecinde bütçe açığı o kadar büyüdü ki Erdoğan 2022 yılı bütçe kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifini TBMM’ye sundu. Kanun ile bütçeye 880 milyar 474 milyon 775 bin lira ödenek eklenmesi öngörüldü.
Gelinen son ekonomik tablonun vehametini gördüğümüzde durumun hiçte öyle Erdoğan 'ın bahsettiği ve Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ülkesinden birisi haline gelecek tablonun çok uzağında gözüküyor.
Yani bu faiz sisteminin tek kazananının bir tek faiz lobileri olduğunu dünkü İSO toplantısında MB Başkanı Şahap Kavcioğlu'nun bizatihi kendi ağzıyla yaptığı ikrar ile gördük.
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ile MB Başkanı Şahap Kavcioğlu arasında dün meydana gelen tartışma bize ekonominin dümeninde olduğu bilinenlerin aslında muktedir olmadıklarını ve küresel sömürü şirketlerinin uzantısı olan yerli patronların baron olduklarını ortaya çıkardı.
Haliyle durumdan vaziyet çıkarmaya çalışan ve ekonominin bu hale gelmesine göz yumarak adeta bu küresel yamyamlara dur diyemeyen Ak parti iktidarı dünkü İSO toplantısını kendi lehine çevirmek için yeni bir taktiğe başvuracak.!!!
Her seçim öncesi olduğu gibi 'SİYASET DEHASI' Erdoğan bu tartışmayı derinleltirecek ve bu durumu birkez daha kendi lehine çevirerek toplum nezdinde ekonominin kötü gidişatını Patronlar Klübü TÜSİAD ve benzeri kuruluşlara kesecek.!!!
Dünkü MB Başkanı Şahap Kavcioğlu ile İSO Başkanı Erdal Bahçıvan arasındaki tartışma bunun artçı depremi.
Ancak dünkü hadise bana nedense pek inandırıcı gelmedi ve 2009 yılındaki Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki ve Koç grubunun kontrolündeki TÜSİAD arasında sık sık vuku bulan ve seçimi kazanmaya yönelik yapılan hamleleri hatırlattı.
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Patronlar kulübü tüsiad, Koç grubu ve Aydın Doğan ile arasındaki sert tartışmalar 2002’de başlamıştı.
2009 yılından itibaren ise bu türden polemikler daha da çok sıklaşarak Erdoğan ve ekonomi kurmayları tarafından seçim stratejisine dönüştürüldü.
Erdoğan ile TÜSİAD üyeleri aradaki bu tartışmaların sürekli seçim sathi mahline girildiği bir süreçte başlaması veya başlatılması kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden oluyor.
2009 yılında başlayan polemikler seçime yakın bir dönemde başladı. Yine 2015 yılında Aydın Doğan ile Erdoğan arasındaki polemikler seçim tarihine denk geliyordu.
2015 yılındaki sert tartışmanın adresi bu kez Ankara'nın en büyük Metropol ilçesinden birisi olan Keçiören ilçesiydi.
Keçiören'de yapılan bir açılış töreninde konuşan Erdoğan o dönemde Kendisine cevap veren Doğan Grubu'nu eleştirerek şöyle konuşmuştu. "Bak Doğan, ben sana şunu söyleyeyim. Bana gelip, şu anda ekranları başında bizi izleyenler, tüm milletime bunu anlatıyorum. Bugüne kadar hiçbir yerde söylemedim, bundan sonra söyleyeceğim. Bu, çok hassas bir konu. Bana gelip sizin döneminizde '1'e 5 kazandım' diyen sen değil misin? Bana gelip, İstanbul Conrad Otel'de, aynen şu ifadeler: 'Ben, Sayın Demirel'le de çalıştım. Ben, Tansu Hanım'la da çalıştım. Özal'la da çalıştım. Sayın Özal, medyayla da olmaz, onsuz olmaz, bana bunu söyledi. Tansu Hanım, zaten bizlerle baş edemedi." demişti.
Daha sonra Erdoğan tıpkı 2009 yılında olduğu gibi 2015 tarihindeki bu konuşmayı da unutmuş ve 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Cnn TV'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı İstanbul Yeşilköy havalimanında canlı yayına bağlamasından sonra CNN'e ve Aydın Doğan 'a teşekkür ederek barışmıştı.
Yine sayın Erdoğan gezi süreciyle birlikte eleştiri oklarının yönettiği kesimlerden biri TÜSİAD ve Koç grubu olmuş, 17 Aralık'tan sonra 'ananas' üzerinden Koç Grubu'na yüklenmişti.
O dönemde Koç grubunun alenen hükümetin devrilmesi için gezi olaylarına verdiği destek ve Fethullah Gülen ile Amerika'da görüşerek iktidarın devrilmesi yönünde fikir teatisinde bulunması Erdoğan'ın bu gruba açıktan düşman olmasını meşru hale getirmişti.
Erdoğan ile bu gruplar arasındaki kavgaların kronolojisine baktığımızda bunun başlangıcını
Ak Partinin iktidarı olan 2002 tarihi oluşturuyor.
Erdoğan ile KOÇ grubu arasındaki savaş ise Aydın Doğan'dan bağımsız düşünmemek gerekir. Zira Aydın Doğan ile Koç grubu arasında çok büyük bir bağ var.
Savaşı Aydın Doğan ve TÜSİAD başlattı Koç grubu ise "öldürücü darbeyi vururum" hesabı yaptı. Ancak evdeki hesap zaman zaman çarşıya uymadı.
Erdoğan ile Koç ailesi arasında 2020'de başlayan ve bugüne kadar devam eden savaşın şimdiki kazananı Erdoğan gibi gözüküyor.
Hatırlanacağı üzere Erdoğan ile Koç Grubu arasındaki ilk kavga 15 yıldır işlettiği Kalamış Yat Limanının özelleştirme kapsamına alınmış ve Yat limanının özelleştirilmesiyle birlikte Koç Grubu o dönemde büyük darbe yemişti.
Yine Koç Grubu’nun Ülker ile birlikte aldığı 5.7 milyar dolarlık köprü ve otoyol ihalesinin rakamını hadde layık görmeyerek iptal ettirmişti.
Koç Grubunun yediği diğer bir darbe ise 1.1 milyar Euro'luk MİLGEM savaş gemisi ihalesinde yemişti.
Erdoğan ile Koç grubu arasındaki kavgaların arka planı aslında 2023'den sonra hızla büyüyen ve daha sonra bu ülkede kazandığı paralarla devlete kafa tutan bu ve benzeri yapıların yıllardan buyana süren mücadelesidir. Ancak daha önce de dediğim gibi küresel ölçekli ve kökleri dışarıda olan bu ve benzeri şirketler sürekli kazanan konumunda olmuşlardır.
Öyle ki Erdoğan ile Koç arasında bu kadar kavga olmasına rağmen ve TÜPRAŞ'a yapılan vergi baskını ve Koç Holding'in Gezi olaylarına verdiği destek sonrası cezalandırıldığı konuşulurken 2013 yılında
Koç Holding ve Fiat ortaklığı Tofaş, Ekonomi Bakanlığı'na yaptığı yatırım teşvik belgesi başvurusunun onaylandığını ve toplam 739.1 milyon liralık modernizasyon yatırımı için yatırım teşvik belgesi düzenleniyordu
Şirketin KAP açıklamasına göre şirket, gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, yüzde 80 vergi indirimi oranı, yüzde 40 yatırıma katkı oranı ve faiz desteği almıştı.!!!
Aynı Erdoğan 2017 yılında Koç grubunun kontrolündeki ve Koç Holdingin gölge kuruluşu TÜSİAD yüksek istişare toplantısında
"Türk ekonomisinde başlı başına bir marka olan TÜSİAD’a ve tüm üyelerine çalışmalarında başarılar diliyorum. Rekabetçi piyasa ekonomisi ve katılımcı demokrasi konusunda verdiğiniz mücadeleyi desteklediğimi özellikle belirtmek istiyorum." derken geçtiğimiz 17 Haziran'ın da ise "Ey TÜSİAD'ın başına gelen beyefendi dış politikada bize ders veremezsin. Sen çıraksın, kalfa bile olamadın. TÜSİAD bu gidişiyle devam ederse bu iktidarın kapısını hiç çalmasın. Sizler aynı merkezden idare ediliyorsun" açıklamasında bulunmuştu.
Oysaki gerçekten de uzun yıllardan buyana Türkiye’nin tüm kazanımları üç beş kurumun ve holdingin cebine
giriyordu ve Erbakan hocamızın iktidardan uzaklaştırılmasında da en büyük pay sahibi bunlar olmuştu.
Erdoğan'dan bunu biliyor ve sık sık "İktidarız ama muktedir değiliz" diyordu.
Erdoğan'ın gerek TÜSİAD ve gerekse Koç Grubu ve kamuoyunda Vehbi Koç'un oğlu olduğu iddia edilen Aydın Doğan gibi uzantılarla mücadelesi bir yerden sonra tekrar kadük duruma düşerek çok uluslu bu şirketlerin lehine dönmektedir.
MB Başkanı Şahap Kavcioğlu ile İSO Başkanı Erdal Bahçıvan arasındaki bu son durumun neticesini öngören Erdoğan için yapılacak en iyi şey ise bunu seçimlerde oya tahvil etmek.
Siyasetin ustası olan Erdoğan bu durumu olası erken seçimde veya 2023 seçiminde lehine çevirmeyi başaracak bir zekaya sahip ve öylede yapacak.!!!
Kısacası önümüzdeki aylarda tekrar "Ey TÜSİAD , Ey İSO, Ey Ali KOÇ, Ey Küresel PATRONLAR ve BARONLAR" seslerini duyabiliriz.
Seçimden sonrası mı?
Nasıl olsa toplum balık hafızalı ya unutulur gider.!!!