Türkiye karanlık dehlizlere mi sürüklenmek isteniyor ?
Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.10.2024 12:37
Türkiye son yıllarda Gazetecilere ve siyasetçilere yapılan saldırılarla konuşulur olmaya başladı ve adeta bitti denilen ancak hala hüküm süren 28 Şubat'ın vesayetçi zihniyeti yeniden egemen olmaya başladı.
Bu durum Türkiye'nin dıştaki imajına zarar verirken içte de toplum üzerinde bir kaos ve korku üreterek insanların kafasında "Türkiye acaba 1980 öncesi ve 1990'lı yıllara tekrar mı dönüyor" algısı oluşmaya başladı.
Siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, STK'ların ve hatta dinin bile ayrıştırıldığı bir ortama doğru hızla sürükleniyoruz. Her siyasi parti içerisinde var olan ve kontrol edilemeyen bazı tipler bugünlerde tekrar sahneye çıkmaya başladı ve kendilerini devletin yerine koyarak kendilerince adalet dağıtmaya başladılar.!
Bu karanlık tipler zaman zaman parti üst kademesinin emirleri dışında hareket ederek adeta başka bir yerlerden talimat almışçasına Türkiye'nin yumuşak karnı olan milli duygular ve etnisite üzerinden Türkiye'yi kaosa sürüklemek için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Şüphesiz ki siyasetin bu duruma gelmesindeki en büyük neden parti liderlerinin toplumun gözü önünde birbirlerine karşı öfke dolu sözlerle hitap ederek sorumluluklarını bir kenara bırakmasından kaynaklanmaktadır.
Tabiri caizse siyasetteki fillerin tepişmesi halkın gözü önünde cereyan edince toplumun daha da çok kutuplaşmasına sebebiyet vererek kardeşliğimize ve ülkemizin geleceğine tehlike oluşturmaya başlayarak ilerisi için onarılmaz bir hal almaya başladı.
Şiddet kimden gelirse gelsin ortak kınanması gereken bir ahlakı gerektirirken maalesef buna taraf oluyor ve muhalif veya yandaş tasnifine giderek insana yakışmayan tutum sergiliyoruz.
Son yıllarda Gazeteciler üzerinde uygulanan baskı, tehdit ve şiddet maalesef siyasi parti yöneticilerine de uzandı ve ülkenin iç dinamiklerinde tehlike oluşturmaya başladı.
2019 yılında bir şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı ile başlayan ve Türkiye'nin karanlık dehlizlere sürüklenmesini amaçlayan Ankara/Elmadağ'da yapılan provokatif saldırıdan sonra adres bu kez de bir başka muhalefet partisi mensubu ve daha önce Ak Parti'de üç dönem Milletvekilliği ve Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan ve şimdi ise Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Selçuk Özdağ'a yönelik saldırı ile ivme kazandı.!
Şüphesiz ki bu olay basite indirgenecek bir hadise olmayıp bazı karanlık mahfillerin ince işçilik ile planladıkları bir tertibi içeriyor. Bu olaylar bana 12 Eyll 1980 öncesindeki tezgahlar hatırlattı.!
Nitekim Selçuk Özdağ'a yapılan saldırı olayının olduğu gün aynı anda da iki gazeteciye de saldırı düzenlenmesi oldukça manidar ve adeta bir yerlere meydan okumayı amaçlar gibi.!
Oyun büyük ve ne pahasına olursa olsun bu hadisenin üzerine gidilmeli ve arkasındaki karanlık mahfillerin ortaya çıkartılması Türkiye'nin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.
Aksi halde bugün muhalefet üzerinde oynanan oyun yarın iktidar mensupları üzerinde de uygulanmaya kalkar ve herkes kendi adaletini sağlamaya kalkarak Anayasa ortadan kaldırılmış olur!
Feraset içerisinde hareket etmek her siyasi parti liderinin ortak kararı olmalı. Zira siyasetteki fillerin kapışması ve iktidar mücadelesi toplumun tüm katmanlarında derin çatlaklara ve kardeşliğimize zarar vererek onarılmaz bir hal almaya başlayabilir.
Selçuk Özdağ ve diğer iki gazeteciye yapılan saldırının hemen akabinde Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanı Fahrettin Altun'ın olayın aydınlatılmasıyla ilgili açıklamaları takdire şayan ve olumlu olup aynı zamanda da Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunun farkında olunması noktasında topluma bir mesajı da içeriyor.
Keşke bu tür karanlık ve provokasyona yönelik menfur olaylarda tüm siyasi partiler ve aydınlar hep birlikte kınama yayınlayarak içte ve dışta birlik mesajı verebilseler.
Umarız başta Siyasetçiler olmak üzere tüm akademisyenler, bilim ve ilim adamları, Kanaat önderleri, STK kuruluşları ve tüm eli kalem tutan aydınlar provokasyona yönelik ve toplumu kutuplaştırıcı sözlerden kaçınarak Gazeteciler üzerinde başlayan ve siyasetçilere yönelen bu karanlık olaylardan ders çıkartarak Türkiye üzerinde oynanan oyunun farkında olurlar.
Bir Akademisyenin dediği gibi herkesin sorunlardan beslendiği bir toplumda, aklın, vicdanın sesine kulak verip, -yanlışa yanlış- demek cesareti gösterilmeden çözüm olmaz. O halde sorunlarımızı medeni ve bizlere yakışan bir şekilde vicdan, adalet ve liyakat ölçeğinde hareket ederek çözeceğiz. Çünkü bu ülke hepimizin ortak vatanı.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
Türkiye karanlık dehlizlere mi sürüklenmek isteniyor ?
Türkiye son yıllarda Gazetecilere ve siyasetçilere yapılan saldırılarla konuşulur olmaya başladı ve adeta bitti denilen ancak hala hüküm süren 28 Şubat'ın vesayetçi zihniyeti yeniden egemen olmaya başladı.
Bu durum Türkiye'nin dıştaki imajına zarar verirken içte de toplum üzerinde bir kaos ve korku üreterek insanların kafasında "Türkiye acaba 1980 öncesi ve 1990'lı yıllara tekrar mı dönüyor" algısı oluşmaya başladı.
Siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, STK'ların ve hatta dinin bile ayrıştırıldığı bir ortama doğru hızla sürükleniyoruz. Her siyasi parti içerisinde var olan ve kontrol edilemeyen bazı tipler bugünlerde tekrar sahneye çıkmaya başladı ve kendilerini devletin yerine koyarak kendilerince adalet dağıtmaya başladılar.!
Bu karanlık tipler zaman zaman parti üst kademesinin emirleri dışında hareket ederek adeta başka bir yerlerden talimat almışçasına Türkiye'nin yumuşak karnı olan milli duygular ve etnisite üzerinden Türkiye'yi kaosa sürüklemek için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Şüphesiz ki siyasetin bu duruma gelmesindeki en büyük neden parti liderlerinin toplumun gözü önünde birbirlerine karşı öfke dolu sözlerle hitap ederek sorumluluklarını bir kenara bırakmasından kaynaklanmaktadır.
Tabiri caizse siyasetteki fillerin tepişmesi halkın gözü önünde cereyan edince toplumun daha da çok kutuplaşmasına sebebiyet vererek kardeşliğimize ve ülkemizin geleceğine tehlike oluşturmaya başlayarak ilerisi için onarılmaz bir hal almaya başladı.
Şiddet kimden gelirse gelsin ortak kınanması gereken bir ahlakı gerektirirken maalesef buna taraf oluyor ve muhalif veya yandaş tasnifine giderek insana yakışmayan tutum sergiliyoruz.
Son yıllarda Gazeteciler üzerinde uygulanan baskı, tehdit ve şiddet maalesef siyasi parti yöneticilerine de uzandı ve ülkenin iç dinamiklerinde tehlike oluşturmaya başladı.
2019 yılında bir şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı ile başlayan ve Türkiye'nin karanlık dehlizlere sürüklenmesini amaçlayan Ankara/Elmadağ'da yapılan provokatif saldırıdan sonra adres bu kez de bir başka muhalefet partisi mensubu ve daha önce Ak Parti'de üç dönem Milletvekilliği ve Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan ve şimdi ise Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Selçuk Özdağ'a yönelik saldırı ile ivme kazandı.!
Şüphesiz ki bu olay basite indirgenecek bir hadise olmayıp bazı karanlık mahfillerin ince işçilik ile planladıkları bir tertibi içeriyor. Bu olaylar bana 12 Eyll 1980 öncesindeki tezgahlar hatırlattı.!
Nitekim Selçuk Özdağ'a yapılan saldırı olayının olduğu gün aynı anda da iki gazeteciye de saldırı düzenlenmesi oldukça manidar ve adeta bir yerlere meydan okumayı amaçlar gibi.!
Oyun büyük ve ne pahasına olursa olsun bu hadisenin üzerine gidilmeli ve arkasındaki karanlık mahfillerin ortaya çıkartılması Türkiye'nin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.
Aksi halde bugün muhalefet üzerinde oynanan oyun yarın iktidar mensupları üzerinde de uygulanmaya kalkar ve herkes kendi adaletini sağlamaya kalkarak Anayasa ortadan kaldırılmış olur!
Feraset içerisinde hareket etmek her siyasi parti liderinin ortak kararı olmalı. Zira siyasetteki fillerin kapışması ve iktidar mücadelesi toplumun tüm katmanlarında derin çatlaklara ve kardeşliğimize zarar vererek onarılmaz bir hal almaya başlayabilir.
Selçuk Özdağ ve diğer iki gazeteciye yapılan saldırının hemen akabinde Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanı Fahrettin Altun'ın olayın aydınlatılmasıyla ilgili açıklamaları takdire şayan ve olumlu olup aynı zamanda da Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunun farkında olunması noktasında topluma bir mesajı da içeriyor.
Keşke bu tür karanlık ve provokasyona yönelik menfur olaylarda tüm siyasi partiler ve aydınlar hep birlikte kınama yayınlayarak içte ve dışta birlik mesajı verebilseler.
Umarız başta Siyasetçiler olmak üzere tüm akademisyenler, bilim ve ilim adamları, Kanaat önderleri, STK kuruluşları ve tüm eli kalem tutan aydınlar provokasyona yönelik ve toplumu kutuplaştırıcı sözlerden kaçınarak Gazeteciler üzerinde başlayan ve siyasetçilere yönelen bu karanlık olaylardan ders çıkartarak Türkiye üzerinde oynanan oyunun farkında olurlar.
Bir Akademisyenin dediği gibi herkesin sorunlardan beslendiği bir toplumda, aklın, vicdanın sesine kulak verip, -yanlışa yanlış- demek cesareti gösterilmeden çözüm olmaz. O halde sorunlarımızı medeni ve bizlere yakışan bir şekilde vicdan, adalet ve liyakat ölçeğinde hareket ederek çözeceğiz. Çünkü bu ülke hepimizin ortak vatanı.