TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Tünelin ucunda ışık görünmüyor…

Yazının Giriş Tarihi:
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.10.2024 13:46

 

Durum her geçen gün kötüye gidiyor, fatura her geçen saat daha da ağırlaşıyor ve altından kalkınamayacak bir hal alıyor. Yapılan son açıklamalar ve restleşmeler,tünelin ucunda küçük bir ışığınbile görünmesini engelliyor.

Son 40 yılın en yakıcı sorunu ve binlerce insanın ölümüne neden olan Kürt sorununda belki de en iyimser ve çözüme en yakın diyebileceğimiz süreç, 2013’de İmralı Cezaevi’nde bulunan Abdullah Öcalan’ın o tarihi mektubunun Diyarbakır’da milyonların şahitliğinde okunmasıyla başlandı. 

Cezaevinden dışarıya diyalog, müzakere ve barış için formül ve çözüm yolları öneren Öcalan’ın mektubuyla birlikte,bir anda karamsar havanın yerini iyimser bir hava aldı. Çözüm yolundatarihi bir dönemece gelindiği dillendirildi ve de Öcalan’ın üzerine düşeni gerçekleştirdiği, artık topun dışarıda olanlarda olduğu ifade edildi.

Öcalan üzerine düşeni yapmıştı. Peki, dışarıdaki muhataplar ne yapacaktı? Nasıl bir yol-yöntem izleyeceklerdi? Süreci akamete uğratmadan sürdürebilecekler miydi? Bu kocaman bir soru işaretiydi. 

Benim gibi düşünenler iseo dönem esen bu olumlu havaya rağmen karşılıklı güvenin eksik olduğunu ve bunun sağlanmaması durumunda, yeşeren barış umutlarının solmasıyla yaşanacak hayal kırıklığının büyüklüğünün,Kürtler ve Türkler arasındaki kardeşlik bağınıbelki de tamamen kopacağını belirtiyorduk. Ki bugün yaşananlara baktığımızda ortadaki tablonun güven eksikliğinin sonucu olduğunu görmek mümkün…

O gün sağlanamayan güvenin sonucunda, bugün sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, tanklar-toplar şehirlerin etrafını sarıyor, onbinlerce asker, polis ve korucu, hendek-barikat ve ‘terörist’ var diyerek çatışıyor, şehirler yıkılıyor, tarih ve kültür yok oluyor. En önemlisi de insanların gözlerinden korku, öfke hiç eksik olmuyor.

Savaşlarda olduğu gibi sokağa çıkma yasaklarıyine en fazla kadın ve çocukları etkiliyor-vuruyor. Nitekim Hümanist Büro’nun hazırladığı rapor, bunu ortaya koyuyor. Rapora göre, 26 Temmuz-30 Kasım 2015 arasında, Diyarbakır, Şırnak, Ağrı, İstanbul, Mardin, Van, Ankara, Hakkari ve Adana’da en küçüğü 3,5 aylık bebek olmak üzere toplam 44 çocuğun hayatını kaybettiği açıklanıyor.

Raporda,Aralık ayında öldürülen çocuklar yer almıyor. Yani Şırnak'ın Cizre ilçesinde gözünden aldığı kurşunlar feci şekilde can veren 3 aylık Miray bebek bu raporda yok. Miray bebeğin vurulmasıyla belki taş olmuş yüreklerin yumuşayacağı bekleniyordu ne yazık ve çok acı ki, Miray’ın vurulması sıradan bir olaymış gibi görüldü ve çatışmalar tüm şiddetiyle devam etti ve ediyor.

Sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar öylesine bir boyut aldı ki, bu konuda uzmanlardan da görüş gelmeye başladı.Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aytekin Sır, biran önce sokağa çıkma yasaklarının bulunduğu yerlerdeki insanlara ulaşılması gerektiğinin altını çizerek ‘Bu insanlara ulaşıp bir ay içinde tedavi altına almazsak bedelini çok ağır öderiz’ uyarısında bulundu.

Çok doğru, bedelini şimdiden çok ağır ödemeye başlıyoruz. Hem de her alanda… Kadınlar, yaşlılar, bebekler, çocuklar, polisler, askerler ve hendeklerin arkasındaki gençler ölüyor. Doğa, tarih, kültür yok oluyor. 

Buyurun Diyarbakır’ın 33 medeniyete ev sahipliği yapmış, tarih, kültür ve ticaret merkezi Sur’un durumuna bir bakın. Kesintisiz 5 bin yıldan bu yana üzerinde yaşamın sürdüğü Sur’da, sokağa çıkma yasağı 1 aya ulaşıyor.Ve Sur’da ne oluyor, kimse net olarak bilmiyor. Çünkü kimse Sur’a giremiyor. Sur’a kim yürümek ve görmek istiyorsa izin verilmiyor, buna bir-iki yayın kuruluşu haricindeki gazetecilerde dahildir.

Bu yaşananların maalesef gerçek ve çok acı… Ama Sur için yapılan yeni tartışma daha da acı… Çünkü Sur’un yeniden imara açılması ve rant kapısı haline getirilmesi bir gazetenin manşetiyle gündeme bomba gibi düştü ve bugünlerde tartışmanın ilk sırasında yer alıyor.

Önce Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Merthan Anık, ‘Suriçinde tarihi ve sivil yapılar büyük bir yıkım yaşadı. Bununla Suriçi bir rant alanına dönüştürüldü. Kentsel dönüşüme hazır hale getirildi. Bakanlık bu süreci hızlandıracaktır. TOKİ'nin üzerinden rant sağlanacak’ diyordu.

Sonra, TMMOB yazılı bir açıklama yaparak, ‘TOKİ’nin daha önce tarihi Sur içinde yapmış olduğu çalışmalara, meslek odaları, kent sakinleri, STK’lar olarak eleştirmiş, gösterilen tepkiler üzerine TOKİ çalışmalarını askıya almıştır’ hatırlatılmasını yaptı.

Sur'da, TOKİ tarafından 4 bin toplu konut inşa edilmek istendiği yönündeki iddiaları HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca ise, Meclis’e taşıdı. Uca önergesine yanıt vermesini istediği Başbakan Ahmet Davutoğlu'na ‘Sokağa çıkma yasaklarının amacı burada yaşayan yurttaşların sürülmesi-mülksüzleştirilmesi ve buraya TOKİ konutlarının inşa edilmesi midir?’ diye sordu.

Devletin tüm yetkilileri, ‘operasyonlar kesinlikle sonuna kadar kakarlılıkla devam edecektir’ diyor. Ve yeni bir Anayasa için HDP’den istediği ve kabul gördüğü randevuyu iptal ederek, bu konuda HDP’yi devre dışı bırakmak istediğini gösterdi.

Demokratik Topluk Kongresi ise, Diyarbakır’da Olağanüstü toplandı. 2 günlük toplantının ardından 14 maddelik çözüm önerisi sunularak, özyönetimin arkasında olduklarını ve bunu tüm Türkiye halkları için istediklerini, hatta Ortadoğu’nun kaostan kurtulması için en ideal yönetimin özyönetim yani özerkliğin olduğunu açıkladılar. 

Eğer ki. O gün güven sağlansaydı, bugün bunlar olmazdı. Bu sağlanmadığı için de diyalog, müzakere ve barış için tünelin ucunda küçük bir ışık daha görünmüyor. 
Sevgiyle kalın.

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
google-site-verification=17JdBYTmCkOQ47__lWfiskKil_Sy4SbKNeDzgk4fPXs
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.