Yaklaşık 5 yıldan bu yana Suriye’yi yakan ateş, neredeyse tüm dünyayı sarmış durumda…
ABD’den-Rusya’ya, Almanya’dan-Fransa’ya kadar birçok baş aktör, Suudi Arabistan’dan-Katar’a, Mısır’dan-Ürdün’e kadar birçok yan aktöre verdiği rolleri oynatırken, azda olsa bazı ülkeler ki, bunlar arasında Türkiye’de bulunuyor hem rol kapma yarışında, hem de pastadan pay alma derdinde…
Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında perde arkasında kalmayı yeğleyen aktörler, savaşın kızışmasıyla birlikte perde önüne geçmeyi uygun gördü ve kartlarını daha açık oynamaya başladılar.
ABD ile Rusya süper güç olmanın verdiği ağırlıkla birbirlerine karşı Ortadoğu’daki yerlerini ve üstünlüklerini kaybetmemek ve korumak derdine düştüler. Avrupa Birliği ülkeleri ise bir yandan silah satışlarıyla kasalarını doldururken, bir yandan Ortadoğu’nun enerji kaynaklarında söz sahibi olabilmek için çaba sarf ediyor, diğer yandan da göçmen sorununu Türkiye ve Ürdün gibi ülkelere havale ederek bertaraf etmeye çalışıyorlar.
Bilindiği üzere bir diğer önemli konu da Suriye’nin etnik ve dini yapısıdır. Durum böyle olunca da dışarıdan müdahil olan ülkeler, bu durumu kaşıyarak kullanıyor ve bu doğrultuda neredeyse her ülke kendi siyasi grubunu veya savaşçısını bir şekilde sahaya sürüyor ve de kaosun daha da derinleşmesini sağlıyor.
Bu kaotik ortamda hiçbir etnik kimliği (kanton yönetimlerindeki her ırk ve dinden temsilcinin olması gibi) dışlamayan ve Suriye’de 3’ncü yol olduğunu açıklayan Suriye’nin yerli ve kadim halkı olan Kürtler, terör örgütü IŞİD’e karşı en çetin mücadeleyi sürdürürken, en büyük darbeyi de vuran taraf olma özelliği taşıyor.
Tüm bunlara rağmen gerek süper güçler, gerek Avrupa Birliği ülkeleri, zaman zaman Kürtlere destek verseler bile, başta Türkiye’nin baskıları ve ileriye dönük çıkarları nedeniyle Kürtleri bir türlü Cenevre’ye çağırmıyor veya şimdilik kapının dışında tutmayı uygun görüyor.
Suriye’deki ateş her geçen gün daha da gürleşiyor. Buradaki durum Türkiye’yi yakından etkiliyor. Son günlerde ülkeyi yönetenler, 1 Mart tezkeresini hatırlatıyor, Mesud Barzani’nin bağımsızlığı dillendirmesiyle Irak’ta yapılan hatanın Suriye’de tekrarlanmayacağını söylüyor ve Suriye’de Kürtlerin kazanımlarının Türkiye’ye direk etkisi olacağından kaygı duyularak, Suriye’ye kara harekatı konuşulur hale geliniyor.
Suriye’deki bu tablo içerideki ateşi daha fazla gürleştiriyor. Aylardan beri birçok merkezde ilan edilen sokağa çıkma yasakları, ölümler, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2,5, Cizre’de ise 2 aya dayanan sokağa çıkma yasakları ile yakılan-yıkılan kentler, mağdur olan yüzbinlerce insan, barış ve diyalog kanallarının ise son açıklamalarla neredeyse tamamen kapandığı görünüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, her seferinde ‘terörle mücadelede taviz verilmeyeceğini ve sonuna kadar devam edileceğini’ söylemesi, Başbakan Davutoğlu’nun ise herkesin büyük bir umutla beklediği Mardin’deki 10 maddelik açıklamasının bölgede, bugüne kadar açıklanan paketlerin bile çok gerisinde kaldığı ve sorunun sadece ekonomiye indirgenmesinin büyük bir hayal kırıklığı yarattığını gözlemlemek mümkün…
Aylardır bölgedeki çatışmalarda yüzlerce insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Yetkililer, Sur’daki ve Cizre’deki yasakların sonuna gelindiğini söylemesi insanları umutlandırmış ve mutlu etmişti. Ancak İçişleri Bakanı Efkan Âla’nın, ‘Cizre ve Sur'a benzer bazı yerler var. Bundan sonra da oralarda bu temizlemeler, bertaraf etmeler yapılacak’ demesiyle operasyonların yayılacağı sinyalini verirken, umut yerini yeniden umutsuzluğa ve endişeye bıraktı.
Nitekim İçişleri Bakanı Âla’nın, bu açıklamalarından hemen sonra Milli Eğitim Bakanlığı, Şırnak’ın İdil ilçesindeki 1200 öğretmeni SMS yoluyla İstanbul’a çağırdı. Daha önce aynı yöntemle Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde görev yapan öğretmenler ‘hizmet içi eğitim semineri var’ diye SMS yoluyla İstanbul’a çağrılmıştı.
Şimdi de İdil’deki öğretmenlerin cep telefonlarına giden SMS’de, ‘08-12 Şubat 2016 tarihleri arasında İstanbul Ataşehir Zübeyde Hanım Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü’nde düzenlenecek 2016000374 numaralı öğretmenlik uygulamaları seminerine katılmanız önem arz etmektedir. Bilgilerinize’ deniliyor.
Bu SMS’leri alan öğretmenler hiç vakit kaybetmeden yola koyulurken, bazı ailelerinde İdil’i terk ettiği yönünde bilgiler geliyor. İdil’in yanı sıra Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde de sokağa çıkma yasağı ilan edileceği yönünde duyumlar artıyor. Önümüzdeki günlerde birçok yerde sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte çatışmalar, ölümlerle birlikte yıkım da devam edecek gibi…
Görünen o ki Suriye’de yanan ateş, orda yanmakla kalmıyor, daha fazla yere yayılıyor ve daha da yayılacağa benziyor. Biz yine de bu ateşin daha fazla alev almadan sönebileceği ihtimalini düşünerek, savaşsız bir dünya dileyelim.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ercan AKKAR
Suriye’deki ateş içeriyi de yakıyor
Yaklaşık 5 yıldan bu yana Suriye’yi yakan ateş, neredeyse tüm dünyayı sarmış durumda…
ABD’den-Rusya’ya, Almanya’dan-Fransa’ya kadar birçok baş aktör, Suudi Arabistan’dan-Katar’a, Mısır’dan-Ürdün’e kadar birçok yan aktöre verdiği rolleri oynatırken, azda olsa bazı ülkeler ki, bunlar arasında Türkiye’de bulunuyor hem rol kapma yarışında, hem de pastadan pay alma derdinde…
Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında perde arkasında kalmayı yeğleyen aktörler, savaşın kızışmasıyla birlikte perde önüne geçmeyi uygun gördü ve kartlarını daha açık oynamaya başladılar.
ABD ile Rusya süper güç olmanın verdiği ağırlıkla birbirlerine karşı Ortadoğu’daki yerlerini ve üstünlüklerini kaybetmemek ve korumak derdine düştüler. Avrupa Birliği ülkeleri ise bir yandan silah satışlarıyla kasalarını doldururken, bir yandan Ortadoğu’nun enerji kaynaklarında söz sahibi olabilmek için çaba sarf ediyor, diğer yandan da göçmen sorununu Türkiye ve Ürdün gibi ülkelere havale ederek bertaraf etmeye çalışıyorlar.
Bilindiği üzere bir diğer önemli konu da Suriye’nin etnik ve dini yapısıdır. Durum böyle olunca da dışarıdan müdahil olan ülkeler, bu durumu kaşıyarak kullanıyor ve bu doğrultuda neredeyse her ülke kendi siyasi grubunu veya savaşçısını bir şekilde sahaya sürüyor ve de kaosun daha da derinleşmesini sağlıyor.
Bu kaotik ortamda hiçbir etnik kimliği (kanton yönetimlerindeki her ırk ve dinden temsilcinin olması gibi) dışlamayan ve Suriye’de 3’ncü yol olduğunu açıklayan Suriye’nin yerli ve kadim halkı olan Kürtler, terör örgütü IŞİD’e karşı en çetin mücadeleyi sürdürürken, en büyük darbeyi de vuran taraf olma özelliği taşıyor.
Tüm bunlara rağmen gerek süper güçler, gerek Avrupa Birliği ülkeleri, zaman zaman Kürtlere destek verseler bile, başta Türkiye’nin baskıları ve ileriye dönük çıkarları nedeniyle Kürtleri bir türlü Cenevre’ye çağırmıyor veya şimdilik kapının dışında tutmayı uygun görüyor.
Suriye’deki ateş her geçen gün daha da gürleşiyor. Buradaki durum Türkiye’yi yakından etkiliyor. Son günlerde ülkeyi yönetenler, 1 Mart tezkeresini hatırlatıyor, Mesud Barzani’nin bağımsızlığı dillendirmesiyle Irak’ta yapılan hatanın Suriye’de tekrarlanmayacağını söylüyor ve Suriye’de Kürtlerin kazanımlarının Türkiye’ye direk etkisi olacağından kaygı duyularak, Suriye’ye kara harekatı konuşulur hale geliniyor.
Suriye’deki bu tablo içerideki ateşi daha fazla gürleştiriyor. Aylardan beri birçok merkezde ilan edilen sokağa çıkma yasakları, ölümler, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2,5, Cizre’de ise 2 aya dayanan sokağa çıkma yasakları ile yakılan-yıkılan kentler, mağdur olan yüzbinlerce insan, barış ve diyalog kanallarının ise son açıklamalarla neredeyse tamamen kapandığı görünüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, her seferinde ‘terörle mücadelede taviz verilmeyeceğini ve sonuna kadar devam edileceğini’ söylemesi, Başbakan Davutoğlu’nun ise herkesin büyük bir umutla beklediği Mardin’deki 10 maddelik açıklamasının bölgede, bugüne kadar açıklanan paketlerin bile çok gerisinde kaldığı ve sorunun sadece ekonomiye indirgenmesinin büyük bir hayal kırıklığı yarattığını gözlemlemek mümkün…
Aylardır bölgedeki çatışmalarda yüzlerce insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Yetkililer, Sur’daki ve Cizre’deki yasakların sonuna gelindiğini söylemesi insanları umutlandırmış ve mutlu etmişti. Ancak İçişleri Bakanı Efkan Âla’nın, ‘Cizre ve Sur'a benzer bazı yerler var. Bundan sonra da oralarda bu temizlemeler, bertaraf etmeler yapılacak’ demesiyle operasyonların yayılacağı sinyalini verirken, umut yerini yeniden umutsuzluğa ve endişeye bıraktı.
Nitekim İçişleri Bakanı Âla’nın, bu açıklamalarından hemen sonra Milli Eğitim Bakanlığı, Şırnak’ın İdil ilçesindeki 1200 öğretmeni SMS yoluyla İstanbul’a çağırdı. Daha önce aynı yöntemle Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde görev yapan öğretmenler ‘hizmet içi eğitim semineri var’ diye SMS yoluyla İstanbul’a çağrılmıştı.
Şimdi de İdil’deki öğretmenlerin cep telefonlarına giden SMS’de, ‘08-12 Şubat 2016 tarihleri arasında İstanbul Ataşehir Zübeyde Hanım Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü’nde düzenlenecek 2016000374 numaralı öğretmenlik uygulamaları seminerine katılmanız önem arz etmektedir. Bilgilerinize’ deniliyor.
Bu SMS’leri alan öğretmenler hiç vakit kaybetmeden yola koyulurken, bazı ailelerinde İdil’i terk ettiği yönünde bilgiler geliyor. İdil’in yanı sıra Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde de sokağa çıkma yasağı ilan edileceği yönünde duyumlar artıyor. Önümüzdeki günlerde birçok yerde sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte çatışmalar, ölümlerle birlikte yıkım da devam edecek gibi…
Görünen o ki Suriye’de yanan ateş, orda yanmakla kalmıyor, daha fazla yere yayılıyor ve daha da yayılacağa benziyor. Biz yine de bu ateşin daha fazla alev almadan sönebileceği ihtimalini düşünerek, savaşsız bir dünya dileyelim.
Sevgiyle kalın.