Tarih 16 Şubat 1999 ve Türkiye dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ağzından “Abdullah Öcalan Türkiye'dedir” açıklamasıyla güne uyandı. Akabinde ise o tarihi açıklama sonrası Türkiye yeni bir seçim atmosferine girmişti!
Sanki bugünlerde tarih yeniden tekerrür ediyor gibi.
Malum bugün Gazi Mustafa Kemal'in Samsun/Havza'ya gittiği gün olan 19 Mayıs'ın yıldönümü. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'da bugün 19 Mayıs Kutlamaları çerçevesinde gençlerle Millet Kütüphanesi'nde bir araya gelerek soruları cevapladı.
Erdoğan'ın gençlerle bir araya geldiği toplantıda yaptığı "Yakında FETÖ takımından da önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde." açıklaması bana 16 Şubat 1999 tarihini ve daha sonra ki olayları anımsattı.
Sahi ortada 'fol yok yumurta yok' peki Cumhurbaşkanı neden bu açıklamayı yaptı?
Bunun bir tek sebebi olabilir ya yakında bir 'ERKEN SEÇİM' var ya da son günlerde Sedat Peker'in siyaset, medya, ordu ve polis arasındaki kirli ilişkileri ifşa etmesi süreci içerisinde bazı Ak Partili Bakan ve siyasetçilerin de yer almasından dolayı bunun partisine zarar verdiğini gördüğü için "Yakında FETÖ takımından da önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde" açıklamasını yaptı.
Malumu üzere bundan birkaç gün önce de 2007 yılından buyana KCK-Rojova/Tevgere Civaka Demokratik' biriminin genel sorumlusu olan sofi Nurettin kod adlı Nurettin Halef El Muhammed’in MİT'in başarılı bir operasyonu ile öldürüldüğü açıklanmıştı.
Aslında Cumhurbaşkanın devletin elinde olduğunu söylediği Fetöcülerin geçen seçimde de bazı önemli kişilerinin yakalandığı ve devletin elinde olduğu iddia edilmiş ancak bunun seçimlerde Ak Parti'ye kamuoyu nezdinde bir getirisinin olmadığı ve Ak Parti'nin bu kozu piyasaya sürmeden de seçimleri kazanacağı anket firmalarınca tespit edilmişti.
Ancak son gelinen süreçte Ak Parti yıpranmaya başladı ve daha önceki seçimlerde kullandıkları Ayasofya-İstanbul Sözleşmesi vb. argümanlar azalınca yeni hamleler gerekiyor ve bu hamlelerden birisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devletin elinde olduğu söylediği önemli bir Fetöcünün Türkiye'ye getirilmesini içeren dünkü açıklaması ve sürpriz bazı önemli argümanların olası erken seçimde kullanılacağı aşikâr gibi gözüküyor.
Ayrıca fetöcüler dışında PKK ve PYD'nin de önemli elemanlarından bazılarının da yakın zamanda Türkiye’ye paket edilip getirilebilirler. Bu durum gerçekleşirse sürpriz sayılmasın.
Ufukta yine "ERKEN SEÇİM" havası var ve eğer Ak Parti hükümeti "ERKEN SEÇİM" kararı alırsa bu operasyonlar ve hamleler başka alanlara da kayar ve Erdoğan sandığa yansıyacak yeni kara alabilir.
Örneğin kamuoyunda 'EYT' diye bilinen Emeklilikte Yaşa Takılanlar konusunda yeni bir adım atarak bu kanunu TBMM'ye getirterek oylanması sonucu imzalayabilir. Bu konu ekonomik anlamda Türkiye'ye büyük bir külfet getirebilir ancak iktidarda kalmak için "Battı Balık Yan Gider" hesabı Erdoğan yaklaşık 6 milyona yakın EYT' linin oyunu almak için bu kanunu çıkartabilir.
Ayrıca 657 sayılı Devlet Kanunu'na bağlı olan öğretmen, polis, din görevlileri, hemşireler gibi birçok meslek grubunun yararlanmasını sağlayan ve daha önce söz verildiği halde çıkartılmayan '3600 Ek Gösterge' tasarısı da Erdoğan tarafından imzalanabilir.
Şüphesiz ki Ak Parti'ye ve Erdoğan'ın en önemli kozlarından birisi de 'Kapsamlı Genel Af' kanunu da heybeden çıkartılarak seçimde oya tahvil edilecek diğer önemli bir konu olup sandıkta da bunun Ak Partiye yansıması büyük olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir başka önemli stratejilerinden birisi de Cumhur ittifakını genişletmek. Bu konuda da bazı yeni hamleler gerçekleştirilebilir. Örneğin Saadet Partisi ve İYİ Parti bu ittifaka dâhil ettirilebilir ve bu sürpriz sayılmasın.
Birileri "yahu kafayı mı yedin. Daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Siyonist İsrail Başbakanı çocuk ve kadın katili Netenyahu'ya benzeten Meral Akşener'le mi ittifak yapacak" der gibisiniz.
Peki, daha önce kim kimin arkasından neler söylemişti yanılıyor muyum? Unutmayalım ki Türkiye'de siyaset Süleyman Demirel'e rahmet okutturuyor ve "Dün dündür bugün bugündür " siyaseti saatlik değişmekte ve Erdoğan'ın tabiriyle "kimler kimlerle beraber"!
Meral Akşener'in Partisi olan İYİ parti ilk kurulduğunda "Proje partisi ve Truva atı" tabiri kullanmıştım. Bu fikrimden dolayı Ak Partiye mensup kişilerce takdir edilirken bazı kişilerce ise tenkit edildim. Ancak daha sonraki gelişmeler beni haklı çıkarttı ve Ak Parti cenahı ve medya Akşener'i defe koydu. Ancak yarın Ak parti ile İYİ parti ittifakı oluşursa bu kez troller ve medya dün küfrettikleri Meral Akşener’in devletçiliğinden, milliyetçiliğinden ve başka faziletlerinden dem vuracaklar. Zira siyasetin doğasında bu var.
Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş ve Devlet Bahçeli buna örneklik teşkil ediyor. Bu üç parti lideri Cumhur ittifakına dâhil olmadan önce ak parti ve Erdoğan’ın şahsına neler söylemişlerdi. Ha keza Erdoğan’da onlar için. Özellikle Bahçeli ve Soylunun o dönem sarf ettikleri sözler büyük tansiyonu çıkartacak cinstendi.
Oysa siyasetin kutuplaşmaya, siyasi parti liderlerinin birbirlerine düşman tavırlar içerisinde bulunmaya değil, kucaklaşmaya ve devletin ve milletin sorunlarını hep birlikte çözmeye ihtiyacı var. Çünkü bu ülke hepimizin ortak değeridir.
Son aylardaki tüm söylemler ve hamleler bana ya bu yılın sonunda veyahut da 2022’de erken seçimin yapılacağının işaretini oluşturdu. Büyük ihtimalle de seçimin bu yılın Kasım ayında yapılması olası gözüküyor ve Türkiye bir kez daha Devlet Bahçeli eliyle 'Erken bir Seçim' kararı alabilir.
Kimse bir çıkarımda bulunmasın ancak şahsi fikrim ve ana muhalefet CHP ve muhalefet partileri HDP ve İYİ Parti yöneticilerinden bazılarının absürt ve milletin değer yargılarına hakaret içeren demeçleri AK PARTİ'ye adeta denizde boğulmak üzere olan bir insana can simidi görevi yaparak son yıllarda oy kaybeden Ak Partiyi tekrar 1. parti konumuna getirdi.
Örneğin CHP'li eski bakan ve milletvekili Fikri Sağlar Halk TV'de katıldığı programda "Türban irticai faaliyetlerin şeriat isteyenlerin üniformasıdır, başörtüsü yüzyıllar boyunca Anadolu'da bir geleneksel giysidir arada fark var. Kendimden söylemek istiyorum ben yargılandığım zaman türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var." açıklaması ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısının durdurulması amacıyla uluslararası topluma çağrı yaparken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için “Bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu” ifadesini kullanması ise büyük tepki topladı.
Siyasetçi aklıselim ile davranır ve kaleme aldığı yazının içeriğinin tamamına yakını iyi niyetli bile olsa hassas bir konu olan Filistin ve Netenyahu meselesinde çok daha dikkatli sözler sarf ederek bu sözün nereye varacağını hesaplamalıdır.
Akşener'in “Gözümüzün önünde insanlık dramı yaşanıyor. Siviller, kadınlar ve çocuklar insafsızca katlediliyor. Mart ayında, İsrail’de seçimler yapıldı ve oluşan tablo, İsrail’in en uzun süreli başbakanı Netanyahu’nun yeni hükümet kurmasına imkân vermedi. Bu gelişmeler üzerine bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu olan Binyamin Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kast etmekten geri durmadı. Dün kürsüden insanlık nutukları atan Sayın Erdoğan, Çin mezalimine karşı Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için ağzını bile açamamıştı. Kürsüden sallamayı liderlik sananların devri artık bitiyor. Milletimiz, televizyonlarda estirilen hamaset rüzgârlarına artık inanmıyor." açıklaması içerisinde sarf ettiği" Sayın Erdoğan'ın versiyonu Netenyahu" benzetmesi kendisini Milliyetçi, Vatansever ve Devletçi diye tanımlayan ve bu ülkede Bakanlık ve kritik yerlerde görev almış bir siyasetçiye yakışmayan ve adeta emperyalist ağzı bir demeci içeriyor.
Buda yetmez gibi akabinde de Erdoğan’ın memleketi Rize/İkizdere'ye gitmesi sözde devlet terbiyesi almış bir siyasetçinin en son yapacağı işti!
Akşener'in bu hamleleri bana seksenli yılların ilgiyle izlenen ünlü casusluk filmi 'Görevimiz Tehlike' (Mission Impossible) dizisini hatırlattı.
Dizide Ajanlar gizli görevlerini kasetteki sesten dinleyerek görevlerini anladıktan sonra, kasetteki ses uyarıyordu:
"Bu kaset (disk) kendini 5 saniye içinde imha edecek..."
Meral Akşener'de adeta kendi kendini imha eden kaset gibi siyasi geleceğini tüketecek sözler sarf ederek son aylarda oyu yüzde 15’lerin üstüne çıkan partisini de bitirme noktasına getiriyor!
Kendi ülkesinin Devlet Başkanı olan ve bir zamanlar beraber siyaset yaptığı Erdoğan’ı çocuk ve kadın katili Netenyahu gibi bir caniye benzetmek akıl tutulması ve hezeyan dolu bir açıklama olup millet nezdinde Akşener’in sorgulanmasına yol açacak.
Ayrıca Fikri Sağlar ve bazı CHP'lilerin ve HDP'li bazı yöneticilerin teröre destek veren açıklamaları ve son olarak da Deva Parti Genel Başkanı Ali Babacan'ın Ak Parti'de olduğu halde Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan'a karşı Abdullah Gül'e destek verdiğini itiraf eden konuşmaları kendi kalesine gol atan futbolcu gibi seçim mitinglerinde kullanılacak malzemelerdir.
Hele hele karşılarında bir zamanlar Profesyonel futbolcu olan Tayyip Erdoğan varsa bu gollük pasları affetmez ve bunu seçim meydanlarında kullanarak sandıkta lehine çevirtir.
Erdoğan'ın 2012 yılında katıldığı bir televizyon programında Moderatörün “Gündeme öyle bir şey getiriyorsunuz ki günlerce tartışılıyor. Bunu sırf gündemi değiştirmek için bilinçli mi yapıyorsunuz?” sorusuna, “Bir zamanı gelir ki onu gündeme oturturum, oturtmam lazım. Bu tartışmalar olmazsa ben Başbakan olamam” yanıtı vermesi ve 2002'den buyana iktidarda kalmasının sırrı bu olmalı.
Erdoğan için "REİS" lakabı denilmesi sadece Belediye Başkanlığı yaptığı dönemi içeren bir benzetme değil 1990'li yıllardan günümüze kadar izlediği derin stratejiden ötürü bu lakap kendisine biçilmiş.
1994 yılından başlamak üzere kendisine göre bir strateji izliyor ve akabinde bunu tüm katmanlara yayarak kamuoyunda aylarca tartıştırarak gündem oluyor. Yani tabiri caizse Denize oltayı atıyor ve sazanlar da anında oltaya geliyor. Nede olsa siyaset toplumları yönetme sanatının bizatihi kendisi zaten.
Kalın sağlıcakla.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
SİYASİ EKONOMİK PAKET VE ERKEN SEÇİM
Tarih 16 Şubat 1999 ve Türkiye dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ağzından “Abdullah Öcalan Türkiye'dedir” açıklamasıyla güne uyandı. Akabinde ise o tarihi açıklama sonrası Türkiye yeni bir seçim atmosferine girmişti!
Sanki bugünlerde tarih yeniden tekerrür ediyor gibi.
Malum bugün Gazi Mustafa Kemal'in Samsun/Havza'ya gittiği gün olan 19 Mayıs'ın yıldönümü. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'da bugün 19 Mayıs Kutlamaları çerçevesinde gençlerle Millet Kütüphanesi'nde bir araya gelerek soruları cevapladı.
Erdoğan'ın gençlerle bir araya geldiği toplantıda yaptığı "Yakında FETÖ takımından da önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde." açıklaması bana 16 Şubat 1999 tarihini ve daha sonra ki olayları anımsattı.
Sahi ortada 'fol yok yumurta yok' peki Cumhurbaşkanı neden bu açıklamayı yaptı?
Bunun bir tek sebebi olabilir ya yakında bir 'ERKEN SEÇİM' var ya da son günlerde Sedat Peker'in siyaset, medya, ordu ve polis arasındaki kirli ilişkileri ifşa etmesi süreci içerisinde bazı Ak Partili Bakan ve siyasetçilerin de yer almasından dolayı bunun partisine zarar verdiğini gördüğü için "Yakında FETÖ takımından da önemli bir ismi açıklayacağız, şu anda elimizde" açıklamasını yaptı.
Malumu üzere bundan birkaç gün önce de 2007 yılından buyana KCK-Rojova/Tevgere Civaka Demokratik' biriminin genel sorumlusu olan sofi Nurettin kod adlı Nurettin Halef El Muhammed’in MİT'in başarılı bir operasyonu ile öldürüldüğü açıklanmıştı.
Aslında Cumhurbaşkanın devletin elinde olduğunu söylediği Fetöcülerin geçen seçimde de bazı önemli kişilerinin yakalandığı ve devletin elinde olduğu iddia edilmiş ancak bunun seçimlerde Ak Parti'ye kamuoyu nezdinde bir getirisinin olmadığı ve Ak Parti'nin bu kozu piyasaya sürmeden de seçimleri kazanacağı anket firmalarınca tespit edilmişti.
Ancak son gelinen süreçte Ak Parti yıpranmaya başladı ve daha önceki seçimlerde kullandıkları Ayasofya-İstanbul Sözleşmesi vb. argümanlar azalınca yeni hamleler gerekiyor ve bu hamlelerden birisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devletin elinde olduğu söylediği önemli bir Fetöcünün Türkiye'ye getirilmesini içeren dünkü açıklaması ve sürpriz bazı önemli argümanların olası erken seçimde kullanılacağı aşikâr gibi gözüküyor.
Ayrıca fetöcüler dışında PKK ve PYD'nin de önemli elemanlarından bazılarının da yakın zamanda Türkiye’ye paket edilip getirilebilirler. Bu durum gerçekleşirse sürpriz sayılmasın.
Ufukta yine "ERKEN SEÇİM" havası var ve eğer Ak Parti hükümeti "ERKEN SEÇİM" kararı alırsa bu operasyonlar ve hamleler başka alanlara da kayar ve Erdoğan sandığa yansıyacak yeni kara alabilir.
Örneğin kamuoyunda 'EYT' diye bilinen Emeklilikte Yaşa Takılanlar konusunda yeni bir adım atarak bu kanunu TBMM'ye getirterek oylanması sonucu imzalayabilir. Bu konu ekonomik anlamda Türkiye'ye büyük bir külfet getirebilir ancak iktidarda kalmak için "Battı Balık Yan Gider" hesabı Erdoğan yaklaşık 6 milyona yakın EYT' linin oyunu almak için bu kanunu çıkartabilir.
Ayrıca 657 sayılı Devlet Kanunu'na bağlı olan öğretmen, polis, din görevlileri, hemşireler gibi birçok meslek grubunun yararlanmasını sağlayan ve daha önce söz verildiği halde çıkartılmayan '3600 Ek Gösterge' tasarısı da Erdoğan tarafından imzalanabilir.
Şüphesiz ki Ak Parti'ye ve Erdoğan'ın en önemli kozlarından birisi de 'Kapsamlı Genel Af' kanunu da heybeden çıkartılarak seçimde oya tahvil edilecek diğer önemli bir konu olup sandıkta da bunun Ak Partiye yansıması büyük olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir başka önemli stratejilerinden birisi de Cumhur ittifakını genişletmek. Bu konuda da bazı yeni hamleler gerçekleştirilebilir. Örneğin Saadet Partisi ve İYİ Parti bu ittifaka dâhil ettirilebilir ve bu sürpriz sayılmasın.
Birileri "yahu kafayı mı yedin. Daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Siyonist İsrail Başbakanı çocuk ve kadın katili Netenyahu'ya benzeten Meral Akşener'le mi ittifak yapacak" der gibisiniz.
Peki, daha önce kim kimin arkasından neler söylemişti yanılıyor muyum? Unutmayalım ki Türkiye'de siyaset Süleyman Demirel'e rahmet okutturuyor ve "Dün dündür bugün bugündür " siyaseti saatlik değişmekte ve Erdoğan'ın tabiriyle "kimler kimlerle beraber"!
Meral Akşener'in Partisi olan İYİ parti ilk kurulduğunda "Proje partisi ve Truva atı" tabiri kullanmıştım. Bu fikrimden dolayı Ak Partiye mensup kişilerce takdir edilirken bazı kişilerce ise tenkit edildim. Ancak daha sonraki gelişmeler beni haklı çıkarttı ve Ak Parti cenahı ve medya Akşener'i defe koydu. Ancak yarın Ak parti ile İYİ parti ittifakı oluşursa bu kez troller ve medya dün küfrettikleri Meral Akşener’in devletçiliğinden, milliyetçiliğinden ve başka faziletlerinden dem vuracaklar. Zira siyasetin doğasında bu var.
Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş ve Devlet Bahçeli buna örneklik teşkil ediyor. Bu üç parti lideri Cumhur ittifakına dâhil olmadan önce ak parti ve Erdoğan’ın şahsına neler söylemişlerdi. Ha keza Erdoğan’da onlar için. Özellikle Bahçeli ve Soylunun o dönem sarf ettikleri sözler büyük tansiyonu çıkartacak cinstendi.
Oysa siyasetin kutuplaşmaya, siyasi parti liderlerinin birbirlerine düşman tavırlar içerisinde bulunmaya değil, kucaklaşmaya ve devletin ve milletin sorunlarını hep birlikte çözmeye ihtiyacı var. Çünkü bu ülke hepimizin ortak değeridir.
Son aylardaki tüm söylemler ve hamleler bana ya bu yılın sonunda veyahut da 2022’de erken seçimin yapılacağının işaretini oluşturdu. Büyük ihtimalle de seçimin bu yılın Kasım ayında yapılması olası gözüküyor ve Türkiye bir kez daha Devlet Bahçeli eliyle 'Erken bir Seçim' kararı alabilir.
Kimse bir çıkarımda bulunmasın ancak şahsi fikrim ve ana muhalefet CHP ve muhalefet partileri HDP ve İYİ Parti yöneticilerinden bazılarının absürt ve milletin değer yargılarına hakaret içeren demeçleri AK PARTİ'ye adeta denizde boğulmak üzere olan bir insana can simidi görevi yaparak son yıllarda oy kaybeden Ak Partiyi tekrar 1. parti konumuna getirdi.
Örneğin CHP'li eski bakan ve milletvekili Fikri Sağlar Halk TV'de katıldığı programda "Türban irticai faaliyetlerin şeriat isteyenlerin üniformasıdır, başörtüsü yüzyıllar boyunca Anadolu'da bir geleneksel giysidir arada fark var. Kendimden söylemek istiyorum ben yargılandığım zaman türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var." açıklaması ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısının durdurulması amacıyla uluslararası topluma çağrı yaparken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için “Bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu” ifadesini kullanması ise büyük tepki topladı.
Siyasetçi aklıselim ile davranır ve kaleme aldığı yazının içeriğinin tamamına yakını iyi niyetli bile olsa hassas bir konu olan Filistin ve Netenyahu meselesinde çok daha dikkatli sözler sarf ederek bu sözün nereye varacağını hesaplamalıdır.
Akşener'in “Gözümüzün önünde insanlık dramı yaşanıyor. Siviller, kadınlar ve çocuklar insafsızca katlediliyor. Mart ayında, İsrail’de seçimler yapıldı ve oluşan tablo, İsrail’in en uzun süreli başbakanı Netanyahu’nun yeni hükümet kurmasına imkân vermedi. Bu gelişmeler üzerine bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu olan Binyamin Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kast etmekten geri durmadı. Dün kürsüden insanlık nutukları atan Sayın Erdoğan, Çin mezalimine karşı Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için ağzını bile açamamıştı. Kürsüden sallamayı liderlik sananların devri artık bitiyor. Milletimiz, televizyonlarda estirilen hamaset rüzgârlarına artık inanmıyor." açıklaması içerisinde sarf ettiği" Sayın Erdoğan'ın versiyonu Netenyahu" benzetmesi kendisini Milliyetçi, Vatansever ve Devletçi diye tanımlayan ve bu ülkede Bakanlık ve kritik yerlerde görev almış bir siyasetçiye yakışmayan ve adeta emperyalist ağzı bir demeci içeriyor.
Buda yetmez gibi akabinde de Erdoğan’ın memleketi Rize/İkizdere'ye gitmesi sözde devlet terbiyesi almış bir siyasetçinin en son yapacağı işti!
Akşener'in bu hamleleri bana seksenli yılların ilgiyle izlenen ünlü casusluk filmi 'Görevimiz Tehlike' (Mission Impossible) dizisini hatırlattı.
Dizide Ajanlar gizli görevlerini kasetteki sesten dinleyerek görevlerini anladıktan sonra, kasetteki ses uyarıyordu:
"Bu kaset (disk) kendini 5 saniye içinde imha edecek..."
Meral Akşener'de adeta kendi kendini imha eden kaset gibi siyasi geleceğini tüketecek sözler sarf ederek son aylarda oyu yüzde 15’lerin üstüne çıkan partisini de bitirme noktasına getiriyor!
Kendi ülkesinin Devlet Başkanı olan ve bir zamanlar beraber siyaset yaptığı Erdoğan’ı çocuk ve kadın katili Netenyahu gibi bir caniye benzetmek akıl tutulması ve hezeyan dolu bir açıklama olup millet nezdinde Akşener’in sorgulanmasına yol açacak.
Ayrıca Fikri Sağlar ve bazı CHP'lilerin ve HDP'li bazı yöneticilerin teröre destek veren açıklamaları ve son olarak da Deva Parti Genel Başkanı Ali Babacan'ın Ak Parti'de olduğu halde Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan'a karşı Abdullah Gül'e destek verdiğini itiraf eden konuşmaları kendi kalesine gol atan futbolcu gibi seçim mitinglerinde kullanılacak malzemelerdir.
Hele hele karşılarında bir zamanlar Profesyonel futbolcu olan Tayyip Erdoğan varsa bu gollük pasları affetmez ve bunu seçim meydanlarında kullanarak sandıkta lehine çevirtir.
Erdoğan'ın 2012 yılında katıldığı bir televizyon programında Moderatörün “Gündeme öyle bir şey getiriyorsunuz ki günlerce tartışılıyor. Bunu sırf gündemi değiştirmek için bilinçli mi yapıyorsunuz?” sorusuna, “Bir zamanı gelir ki onu gündeme oturturum, oturtmam lazım. Bu tartışmalar olmazsa ben Başbakan olamam” yanıtı vermesi ve 2002'den buyana iktidarda kalmasının sırrı bu olmalı.
Erdoğan için "REİS" lakabı denilmesi sadece Belediye Başkanlığı yaptığı dönemi içeren bir benzetme değil 1990'li yıllardan günümüze kadar izlediği derin stratejiden ötürü bu lakap kendisine biçilmiş.
1994 yılından başlamak üzere kendisine göre bir strateji izliyor ve akabinde bunu tüm katmanlara yayarak kamuoyunda aylarca tartıştırarak gündem oluyor. Yani tabiri caizse Denize oltayı atıyor ve sazanlar da anında oltaya geliyor. Nede olsa siyaset toplumları yönetme sanatının bizatihi kendisi zaten.
Kalın sağlıcakla.