Malumu üzere Türkiye 14 Mayıs 2023'de yeniden sandık başına gidecek ve hem Cumhurbaşkanlığı ve hemde Milletvekili seçim heyecanını birlikte yaşayacak.
Şüphesiz ki 2023 yılı Türkiye için seçim yılı olurken aynı zamanda da deprem, sel ve siyasi buhranların bir yılı olarak görüleceği şimdiden aşikar.
Bu 3 aylık kronolojik felaketin en büyük vuku bulanı ise asrın felaketi olarak adlandırılan 6 Şubat tarihli Resmi rakamlara göre 50 binden fazla yurttaşımızın can verdiği, yüzbinden fazla insanımızın da yaralandığı 650 bin binanın yıkılırak hasar görerek Türkiye’nin ekonomisine kambur üstüne kambur bindiren ve 2 trilyonluk büyük bir ekonomik çöküntünün içerisine savrulduğu Kahramanmaraş merkezli 10 ili kapsayan 7.7 şiddetindeki büyük bir deprem ile hemhal olmasıydı.
İkinci bir şoku ise geçen hafta içerisinde meydana gelen ve tamda Türkiye'nin Kahramanmaraş merkezli depremin yarasını sarmaya çalıştığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hamasete dayalı olarak 1 yıl içinde vatandaşların mağduriyetini gidereceklerini ve kalıcı konutların süratle bitirileceğinin taahhüdünü vermesinden sonra Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Sivas'da meydana gelen asrın ikinci afet olan sel felaketiyle karşı karşıya geldi.
Heyhat ki başta Türkiye'yi yönetenler olmak üzere tüm siyasi parti liderleri bu durumda birlik mesajı vermesi gerekirken 20 yıldır devam ettirdikleri kavgacı üsluplarına ve saldırganlıklarını bu acılı günlerde bile devam ettirdiler.
Eğer depremler ve sel felaketleri bile siyasetin dilini yumuşatamıyor ve kalplerde en ufak bir çarpıntıya bile sebebiyet vermiyorsa vay halimize.
Sözüm ona yeri geldimi de "Elhamdülillah hepimiz Müslümanız ve merhamet dini İslam ve onun merhamet peygamberinin müntesipleriyiz..." diyoruz.
Oysa ki lafla peynir gemisi yürümüyor ve görünen ahvalimiz ise Ayan beyan ortada.!
Bir yazar'ında dediği gibi " İtici bir söylem... Kırıcı bir tavır ... Yersiz bir tepki... Kimi şeyleri yıkıyor. Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir..."
Şüphesiz ki ülkeyi yöneten siyasi erk ve siyasi parti yöneticilerinin birbirlerine karşı uzlaşmasız ve çatışma dilini acımasızca kullanması paralı veya parasız sosyal medya Trollerinin de adeta bir oyun alanı haline gelmesinin de önünü açtı.
Araştırmacı Gazeteci Cüneyt Özdemir'in
"Sosyal medya bu ülkenin yeni tımarhanesi. Eğer o tımarhanede yer alacaksanız delirmiş bir trol sürüsüyle yaşamayı da göze alacaksınız demektir." açıklaması ve yine İngiliz filozof, hukukçu ve toplum reformcusu Jeremy Bentham'ın "Toplumsal anlamda herkesin hem gözetlenen hem de gözetleyen haline gelmesi, herkesin birbirinden kuşku duyması ve gözetlemesi korku toplumunu yaratır. sözü adeta toplumun
bugün geldiği süreci özetliyor.!
Ahlak havada uçuşuyor ve Ahlak ve din ahlaksız siyasetçilerin elinde adeta oyuncak olmuş durumda.
Şantaj başını almış gidiyor, dün Üniversitelerde varolduğu söylenen ikna odaları yerini otel odalarındaki siyasi ikna ve şantaj odalarına bırakmış durumda.!
Sözde 'Yeni Türkiye' 1970'li yıllara dönmüş ve çok daha tehlikeli bir hal almaya başlamış. 1977 yılındaki Güneş Motel hadisesini mumla arar hale gelmişiz.
Siyaset iktidarıyla muhalefetiyle 'İMANOMETRE' ye dönmüş ve önüne gelen siyasetçileri Mücahid ve liderlere oy vermenin İmani bir mesele olduğundan bahsederken karşı cenah ise siyasetçileri kafir, alevi, Sünni, kürt betimlemesiyle etnisite üzerinden acımasızca eleştiriyor.
Hangi televizyon kanalını açsak siyasetçiden çok herkes siyaset dehası, politik analist, siyaset stratejisti ve herbolok...
Ortak özellikleri ise her dönemin adamları olmaları ve dün 'Beyaz' dediklerine öbürgün ' Kara' diyerek geçmişte söyledikleriyle 180 derece paralellik arz etmeleri...
Bu tiplerin insanları kandırmaları ise oldukça kolay.
Zira insanları inanmak istedikleri şeylere inandırmak ve ikna etmek gibi illüzyonist kabiliyete sahipler ve iletişim dilini çok iyi kullanmak üzere eğitilmişler ve ona göre para alıyorlar.!
Siyasette Birlikte yola çıkmak için gereken üç şey;
Yürek -Güven-Sadakat yerini kaypaklığa, güvensizliği ve ihanete dönüşmüş durumda.!
Siyaset Erkin Koray'ın şarkı sözünde olduğu gibi "çöz beni Arap saçı" moduna dönmüş ve tam bir "MATRUŞKA" bebek modunda.
Herkes birbirinin içinde ve herkes birbirine mecbur.
"Sende mi Brütüs" ihaneti ise siyasetin en büyük handikapı ve her parti için geçerli.!
Oysa ki ki siyasi partiler birbirlerinin düşmanı değil, siyasi rakipleridir.!
Siyasi partilerin asli görevleri popüslist politikaları bir kenara bırakıp kuşatıcı ve birleştirici üslup takınarak ülkenin geleceğine ışık tutmak olmalıdır.
Türk siyasetinin geldiği durum ve siyasetçilerin birbirleriyle olan kavga ve polemikleri maalesef seçmenede yansıyor ve ülkenin birliği ve dirliği tehlike altında.!
Türk siyasetinde 'REAKSYONER' bir mevziye konumlama var. Maalesef Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan'ın buyuran ve ötekileştirici üslubu tüm siyasi partilerin liderlerine de sirayet ederek çatışmacı bir dil ile fanatizm boyutuna evrilmiş durumda.
Psikiyatr uzmanı Prof. Kemal Sayar'ın şu tespiti altı çizilmesi gereken bir konudur.
Sayar "Türkiye'de toplumun her bir kesimi öteki kesim tarafından mağdur edildiği hissine kapılıyor. Bu da uzun uzun konuşmaksızın, birbirimizin yaralarına merhem olmaya çalışmaksızın iyileşmeyecek, sessizlikle ve görmezden gelmekle geçiştirilemeyecek bir durum. 'Hakikat sadece bende ve benim cemaatimde konuşuyor, diğer insanlar dalalet içinde' düşüncesi bütün toplumsal yapıları avlama istidadında bir yanılsamadır. Hangi toplumsal grup buna ram olursa oradan bir hayır çıkmaz."
Şüphesiz ki toplumun böyle bir düşünceye evrilmesinin en büyük müsebbibi Türkiye’nin ortak paydasında buluşması gereken ancak ötekileştirici dil kullanan siyasetçilerdir.!
Öyle ki bugün günlerden 18 Mart ve Türkü, Kürdüz, Lazı, Çerkezi herkesin 7 düvele karşı topyekun mücadele verdiği ve 108.yılını kutladığımız Çanakkale Savaşının yıldönümünde bile Siyasetçiler ötekileştirici dili kullanmaktan çekinmeyecek bir duruma gelmişler.
"Biz" ve "Onlar" dili çok tehlikeli bir hal almaya başladı.
Eğer Siyasi fanatizmi birkenara bırakmazsak Allah muhafaza uçurumun kenarına gelir ve atın yularını çeksek de artık faydasının olmayacağı bir yola girmiş oluruz.!
Siyaset öyle bir hal aldı ki Atı izi it izine karışmış durumda.
İşin içine menfaat girince her şey değişiyor. İdealler ve inançlar bile...
En acı olan ise insanın iddiasından vurulmasıdır.!
Siyasi sadakattan dem vuranlar sözkonusu kendi menfaatleri olunca ihanet etmekten çekinmez hale geldiler.
Lübnan asıllı Fransız Yazar Amin Maalouf'ın da işaret ettiği gibi "Sadakat deseniz, onu oynamaktan daha kolay ne vardı? Yalancı ağızlardan dökülen sadakat sözleri kadar kandırıcısı bulunmazdı."
En üzücü olan ise iktidara gelmeden önce en iyi ve en ideal yönetim şeklinin Demokrasi olduğunu savunan birçok siyasetçinin daha sonra iktidar olduklarında sermaye egemenliğinin ürünü olan "KAPİTOKRASİ"yi kendilerine rehber edinmeleridir.
Buna en belirgin örnek siyasi hareket olarak kendisini" siyaseti Allah rızası için ve toplumun menfaatlerini önceleyen bir siyasi hareket olarak" konumlandıran Milli Görüş çizgisini savunup daha sonra 'Liberal Ekonomi sistemi' ve 'KAPİTOKRASİ' siyasetini en iyi uygulayan Ak Parti'yi verebiliriz.
Maalesef bu politikaya Allah'ın rızasını kazanmak için yapan Milli Görüş Partisinin temsilcisi olan veya olduğunu söyleyen (zira Fatih Erbakan'ın Partisi Yeniden Refah Partisi de Milli Görüş'ün tek temsilcisi olduğunu iddia ediyor) Saadet Partisi de artık kirlenen ve yozlaşan bu sistemde 'POLİTİZE' olmaya başladı ve siyaset yerine politika yolunu tercih etmeye başladı.
Oysa ki yeryüzünde sömürülen 8 milyarlık insanın kurtuluşuna vesile olmak üzere ve Allah'ın rızasına yönelik olarak "Yeni bir dünya ve Adil bir düzen" idealini gerçekleştirmek için siyasete giren İlim ve Bilim adamı Erbakan hocamız "Hakkı üstün tutmak her zaman Saadet getirir." Diyordu.
Yazımı şu alıntı ile sonlandırmak istiyorum.
Hep “biz”den olan, bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayan insanlar aramayı sürdürüyoruz. Buluyoruz da. Burnumuz her yerde tanıdık kokusu alıyor. Hep “bizimkiler”den güç alıyoruz. Kamuda ve hatta özel sektörde yükselmeler hep bazı toplumsal asansörler sayesinde oluyor. Hemşericiliğin, hısımı, akrabayı, eşi dostu, “bizimkiler”i kayırmanın alıp yürümüş olması eski soy-sop tarzı örgütlenmemizin bakiyesi davranışlardır. İdeolojik-siyasi segmentlerin sembolleri (örneğin bayrak, Atatürk, din, Türklük, Batılılaşma, laiklik gibi) de toplumumuzun tarihsel belleğinin bir devamı niteliğindedir ve fanatizm için çok verimli bir besiyeridirler. Sürekli birbirimize sataşıyoruz, niye böyle yapıyoruz diye sormadan. Suçu hep diğerlerine, öteki ilden, öteki partiden olanlara atıp duruyoruz. Hepimiz iltimastan, adam kayırmacılıktan, haksızlıklardan yakınıyoruz ama hepimiz aynı davranış kalıbının içindeyiz. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyenler, ne çok burada! İşte o her birimizin “kim” olduğumuz, sırtımızı dayadığımız yer ise, fanatizmimizin atlama tahtasıdır.
İşte siyasetin ve toplumun geldiği son durumu özetleyen bu analiz hepimizin ders alması gereken bir durumdur..
Kalın sağlıcakla.
Şemseddin Kaya
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Şemsettin Kaya
SİYASET MATRUŞKAYA DÖNÜŞTÜ
Malumu üzere Türkiye 14 Mayıs 2023'de yeniden sandık başına gidecek ve hem Cumhurbaşkanlığı ve hemde Milletvekili seçim heyecanını birlikte yaşayacak.
Şüphesiz ki 2023 yılı Türkiye için seçim yılı olurken aynı zamanda da deprem, sel ve siyasi buhranların bir yılı olarak görüleceği şimdiden aşikar.
Bu 3 aylık kronolojik felaketin en büyük vuku bulanı ise asrın felaketi olarak adlandırılan 6 Şubat tarihli Resmi rakamlara göre 50 binden fazla yurttaşımızın can verdiği, yüzbinden fazla insanımızın da yaralandığı 650 bin binanın yıkılırak hasar görerek Türkiye’nin ekonomisine kambur üstüne kambur bindiren ve 2 trilyonluk büyük bir ekonomik çöküntünün içerisine savrulduğu Kahramanmaraş merkezli 10 ili kapsayan 7.7 şiddetindeki büyük bir deprem ile hemhal olmasıydı.
İkinci bir şoku ise geçen hafta içerisinde meydana gelen ve tamda Türkiye'nin Kahramanmaraş merkezli depremin yarasını sarmaya çalıştığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hamasete dayalı olarak 1 yıl içinde vatandaşların mağduriyetini gidereceklerini ve kalıcı konutların süratle bitirileceğinin taahhüdünü vermesinden sonra Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Sivas'da meydana gelen asrın ikinci afet olan sel felaketiyle karşı karşıya geldi.
Heyhat ki başta Türkiye'yi yönetenler olmak üzere tüm siyasi parti liderleri bu durumda birlik mesajı vermesi gerekirken 20 yıldır devam ettirdikleri kavgacı üsluplarına ve saldırganlıklarını bu acılı günlerde bile devam ettirdiler.
Eğer depremler ve sel felaketleri bile siyasetin dilini yumuşatamıyor ve kalplerde en ufak bir çarpıntıya bile sebebiyet vermiyorsa vay halimize.
Sözüm ona yeri geldimi de "Elhamdülillah hepimiz Müslümanız ve merhamet dini İslam ve onun merhamet peygamberinin müntesipleriyiz..." diyoruz.
Oysa ki lafla peynir gemisi yürümüyor ve görünen ahvalimiz ise Ayan beyan ortada.!
Bir yazar'ında dediği gibi " İtici bir söylem... Kırıcı bir tavır ... Yersiz bir tepki... Kimi şeyleri yıkıyor. Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir..."
Şüphesiz ki ülkeyi yöneten siyasi erk ve siyasi parti yöneticilerinin birbirlerine karşı uzlaşmasız ve çatışma dilini acımasızca kullanması paralı veya parasız sosyal medya Trollerinin de adeta bir oyun alanı haline gelmesinin de önünü açtı.
Araştırmacı Gazeteci Cüneyt Özdemir'in
"Sosyal medya bu ülkenin yeni tımarhanesi. Eğer o tımarhanede yer alacaksanız delirmiş bir trol sürüsüyle yaşamayı da göze alacaksınız demektir." açıklaması ve yine İngiliz filozof, hukukçu ve toplum reformcusu Jeremy Bentham'ın "Toplumsal anlamda herkesin hem gözetlenen hem de gözetleyen haline gelmesi, herkesin birbirinden kuşku duyması ve gözetlemesi korku toplumunu yaratır. sözü adeta toplumun
bugün geldiği süreci özetliyor.!
Ahlak havada uçuşuyor ve Ahlak ve din ahlaksız siyasetçilerin elinde adeta oyuncak olmuş durumda.
Şantaj başını almış gidiyor, dün Üniversitelerde varolduğu söylenen ikna odaları yerini otel odalarındaki siyasi ikna ve şantaj odalarına bırakmış durumda.!
Sözde 'Yeni Türkiye' 1970'li yıllara dönmüş ve çok daha tehlikeli bir hal almaya başlamış. 1977 yılındaki Güneş Motel hadisesini mumla arar hale gelmişiz.
Siyaset iktidarıyla muhalefetiyle 'İMANOMETRE' ye dönmüş ve önüne gelen siyasetçileri Mücahid ve liderlere oy vermenin İmani bir mesele olduğundan bahsederken karşı cenah ise siyasetçileri kafir, alevi, Sünni, kürt betimlemesiyle etnisite üzerinden acımasızca eleştiriyor.
Hangi televizyon kanalını açsak siyasetçiden çok herkes siyaset dehası, politik analist, siyaset stratejisti ve herbolok...
Ortak özellikleri ise her dönemin adamları olmaları ve dün 'Beyaz' dediklerine öbürgün ' Kara' diyerek geçmişte söyledikleriyle 180 derece paralellik arz etmeleri...
Bu tiplerin insanları kandırmaları ise oldukça kolay.
Zira insanları inanmak istedikleri şeylere inandırmak ve ikna etmek gibi illüzyonist kabiliyete sahipler ve iletişim dilini çok iyi kullanmak üzere eğitilmişler ve ona göre para alıyorlar.!
Siyasette Birlikte yola çıkmak için gereken üç şey;
Yürek -Güven-Sadakat yerini kaypaklığa, güvensizliği ve ihanete dönüşmüş durumda.!
Siyaset Erkin Koray'ın şarkı sözünde olduğu gibi "çöz beni Arap saçı" moduna dönmüş ve tam bir "MATRUŞKA" bebek modunda.
Herkes birbirinin içinde ve herkes birbirine mecbur.
"Sende mi Brütüs" ihaneti ise siyasetin en büyük handikapı ve her parti için geçerli.!
Oysa ki ki siyasi partiler birbirlerinin düşmanı değil, siyasi rakipleridir.!
Siyasi partilerin asli görevleri popüslist politikaları bir kenara bırakıp kuşatıcı ve birleştirici üslup takınarak ülkenin geleceğine ışık tutmak olmalıdır.
Türk siyasetinin geldiği durum ve siyasetçilerin birbirleriyle olan kavga ve polemikleri maalesef seçmenede yansıyor ve ülkenin birliği ve dirliği tehlike altında.!
Türk siyasetinde 'REAKSYONER' bir mevziye konumlama var. Maalesef Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan'ın buyuran ve ötekileştirici üslubu tüm siyasi partilerin liderlerine de sirayet ederek çatışmacı bir dil ile fanatizm boyutuna evrilmiş durumda.
Psikiyatr uzmanı Prof. Kemal Sayar'ın şu tespiti altı çizilmesi gereken bir konudur.
Sayar "Türkiye'de toplumun her bir kesimi öteki kesim tarafından mağdur edildiği hissine kapılıyor. Bu da uzun uzun konuşmaksızın, birbirimizin yaralarına merhem olmaya çalışmaksızın iyileşmeyecek, sessizlikle ve görmezden gelmekle geçiştirilemeyecek bir durum. 'Hakikat sadece bende ve benim cemaatimde konuşuyor, diğer insanlar dalalet içinde' düşüncesi bütün toplumsal yapıları avlama istidadında bir yanılsamadır. Hangi toplumsal grup buna ram olursa oradan bir hayır çıkmaz."
Şüphesiz ki toplumun böyle bir düşünceye evrilmesinin en büyük müsebbibi Türkiye’nin ortak paydasında buluşması gereken ancak ötekileştirici dil kullanan siyasetçilerdir.!
Öyle ki bugün günlerden 18 Mart ve Türkü, Kürdüz, Lazı, Çerkezi herkesin 7 düvele karşı topyekun mücadele verdiği ve 108.yılını kutladığımız Çanakkale Savaşının yıldönümünde bile Siyasetçiler ötekileştirici dili kullanmaktan çekinmeyecek bir duruma gelmişler.
"Biz" ve "Onlar" dili çok tehlikeli bir hal almaya başladı.
Eğer Siyasi fanatizmi birkenara bırakmazsak Allah muhafaza uçurumun kenarına gelir ve atın yularını çeksek de artık faydasının olmayacağı bir yola girmiş oluruz.!
Siyaset öyle bir hal aldı ki Atı izi it izine karışmış durumda.
İşin içine menfaat girince her şey değişiyor. İdealler ve inançlar bile...
En acı olan ise insanın iddiasından vurulmasıdır.!
Siyasi sadakattan dem vuranlar sözkonusu kendi menfaatleri olunca ihanet etmekten çekinmez hale geldiler.
Lübnan asıllı Fransız Yazar Amin Maalouf'ın da işaret ettiği gibi "Sadakat deseniz, onu oynamaktan daha kolay ne vardı? Yalancı ağızlardan dökülen sadakat sözleri kadar kandırıcısı bulunmazdı."
En üzücü olan ise iktidara gelmeden önce en iyi ve en ideal yönetim şeklinin Demokrasi olduğunu savunan birçok siyasetçinin daha sonra iktidar olduklarında sermaye egemenliğinin ürünü olan "KAPİTOKRASİ"yi kendilerine rehber edinmeleridir.
Buna en belirgin örnek siyasi hareket olarak kendisini" siyaseti Allah rızası için ve toplumun menfaatlerini önceleyen bir siyasi hareket olarak" konumlandıran Milli Görüş çizgisini savunup daha sonra 'Liberal Ekonomi sistemi' ve 'KAPİTOKRASİ' siyasetini en iyi uygulayan Ak Parti'yi verebiliriz.
Maalesef bu politikaya Allah'ın rızasını kazanmak için yapan Milli Görüş Partisinin temsilcisi olan veya olduğunu söyleyen (zira Fatih Erbakan'ın Partisi Yeniden Refah Partisi de Milli Görüş'ün tek temsilcisi olduğunu iddia ediyor) Saadet Partisi de artık kirlenen ve yozlaşan bu sistemde 'POLİTİZE' olmaya başladı ve siyaset yerine politika yolunu tercih etmeye başladı.
Oysa ki yeryüzünde sömürülen 8 milyarlık insanın kurtuluşuna vesile olmak üzere ve Allah'ın rızasına yönelik olarak "Yeni bir dünya ve Adil bir düzen" idealini gerçekleştirmek için siyasete giren İlim ve Bilim adamı Erbakan hocamız "Hakkı üstün tutmak her zaman Saadet getirir." Diyordu.
Yazımı şu alıntı ile sonlandırmak istiyorum.
Hep “biz”den olan, bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayan insanlar aramayı sürdürüyoruz. Buluyoruz da. Burnumuz her yerde tanıdık kokusu alıyor. Hep “bizimkiler”den güç alıyoruz. Kamuda ve hatta özel sektörde yükselmeler hep bazı toplumsal asansörler sayesinde oluyor. Hemşericiliğin, hısımı, akrabayı, eşi dostu, “bizimkiler”i kayırmanın alıp yürümüş olması eski soy-sop tarzı örgütlenmemizin bakiyesi davranışlardır. İdeolojik-siyasi segmentlerin sembolleri (örneğin bayrak, Atatürk, din, Türklük, Batılılaşma, laiklik gibi) de toplumumuzun tarihsel belleğinin bir devamı niteliğindedir ve fanatizm için çok verimli bir besiyeridirler. Sürekli birbirimize sataşıyoruz, niye böyle yapıyoruz diye sormadan. Suçu hep diğerlerine, öteki ilden, öteki partiden olanlara atıp duruyoruz. Hepimiz iltimastan, adam kayırmacılıktan, haksızlıklardan yakınıyoruz ama hepimiz aynı davranış kalıbının içindeyiz. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyenler, ne çok burada! İşte o her birimizin “kim” olduğumuz, sırtımızı dayadığımız yer ise, fanatizmimizin atlama tahtasıdır.
İşte siyasetin ve toplumun geldiği son durumu özetleyen bu analiz hepimizin ders alması gereken bir durumdur..
Kalın sağlıcakla.
Şemseddin Kaya